20 Mart 2009
Sayı: SİKB 2009/11

  Kızıl Bayrak'tan
  Seçimler, Kürt sorunu ve devrimci sınıf tutumu
  ABD’nin Kürt politikası gündemde...
Ankara’daki işbirlikçi rejim “yeni taşeronluk” görevine dört elle sarıldı!
Dünya Su Forumu’na hayır!
Ergenekon değil kirli savaşın içyüzü!
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Güncel gelişmeler ve sol hareket
  “Hüseyin Hoca” sosyalizmin günışığına uğurlandı…
  Kentsel değil rantsal dönüşüm
  16 Mart, Halepçe ve Gazi katliamlarını protesto eylemlerinden...
  Gençlik hareketinden…
  Emekçi Kadın Komisyonları’ndan tüm işçi ve emekçi kadınlara çağrı:
  Çarlık Duması’nda Bolşevikler...
  Tokat Eğitim-Sen yönetimi gericiliğin bayraktarlığını yapıyor!
  Dünyadan...
  Newroz’a doğru... -
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İki ayrı dünya, iki ayrı sınıf, iki ayrı seçim!..

Emekçi kadınlar için tek seçim sosyalizmdir!

Seçim dönemlerinde çeşitli vaatlerle işçi ve emekçileri hatırlayıp meydanlara dökülen düzen siyasetçilerinin ikiyüzlü tutumlarının en bariz örnekleri “kadın seçmenleri” hedef alan söylemler üzerinden görülmektedir.

Kadınları büyük bir oy potansiyeli olarak gören düzen siyasetçileri bu dönemlerde “kadın seçmenleri” hatırlamaktadırlar. İşsizliğin, yoksulluğun bedelini en fazla ödeyen kadınlara çeşitli vaatlerin yanında erzak, kömür vb. yardımlar teklif edilerek oyları satın alınmak istenmektedir. Aç, yoksul ve işsiz bırakıp ardından da bu durumlarını kullanarak seçim rüşveti verme peşinde koşan düzen siyasetçilerinin bir diğer ikiyüzlü tutumu ise aday listelerinde kadın adaylara ne kadar yer verdiklerine dair söylemleridir. Derdi hiçbir şekilde kadını toplumsal yaşama çekmek olmayan bu düzen siyasetçileri, kadınlara özel olarak seslenerek, aday listelerinde kadınlara ne kadar yer verdiklerini, böylelikle kadınların siyasal yaşamdaki temsiliyetini önemsediklerini anlatma çabasına girişmektedir. Kadını emeğiyle ve bedeniyle sömüren bu düzenin sözcülerinin seçim reklamı olarak da kadınları bu şekilde kullanması şaşırtıcı değildir elbette.

Biliyoruz ki, emekçi kadınların sorunları seçimlerde temsiliyete indirgenemeyecek kadar kapsamlı toplumsal bir sorundur. Ve seçimlerle çözülemeyeceği ortadadır. Tüm bu gerçeklerin üzerinden atlanarak, seçimlerde “kadını ancak kadın anlar” diyerek ileri sürülen kadın adayların desteklenmesi vb. argümanlar emekçi kadınların bilincinde yanılsama yaratma işlevi görmektedir. Kriz koşullarıyla birlikte güvenli bir gelecek kaygısı artan ve derin bir yoksulluğa itilen işçi ve emekçi kadınlar ile tüm bu yoksulluğun ve sefaletin sebebi olan burjuvazinin kadınları arasındaki uzlaşmaz çelişki “kadın” kimliği ile üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Yaşamını emeğiyle kazanmak yerine emeklerin sömürüsü üzerine kuran burjuva kadınların kurulu düzenden bekledikleri ile işçi ve emekçi sınıftan kadınların çıkarlarının temelden farklı olduğu gerçeği unutturulmak istenmektedir.

Bugün burjuvazinin kadın ya da erkek temsilcilerinin terk derdi krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmektir. Kriz koşullarının yükü altında ezilen işçi ve emekçi kadının derdi ise işsizlik, açlık ve yoksulluktur. Yaşamın bu katı gerçekleri ortadayken, iki uzlaşmaz sınıfın kadınlarının “kadın”  kimliğinde eşitlenmeye çalışılması sinsi bir saldırıdır. Örneğin DESA Deri önünde aylardır direnen kadın işçiyle, DESA’dan giyinen Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ı hangi ortak payda eşitleyebilir? Koç ya da Sabancı ailesinden bir kadınla onun fabrikasında çalışan bir kadının sadece kadın oldukları için ortak bir yanları bulunabilir mi hiç? Sömürü düzeninden daha fazla pay almak için fırsat eşitliği isteyen kadınlarla, fabrika önlerinde iş isteyen kadınlar arasında nasıl bir ortaklık söz konusu olabilir?

Kadınların sorunlarını kadın temsilciler çözebilir argümanının bir aldatmaca olduğunu gösteren pek çok örnek vardır. Örneğin “Kadın ve Aileden Sorumlu” Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, kadının çalışma yaşamına katılmasını kolaylaştıran kreş zorunluluğunu ortadan kaldıran istihdam paketine onay veren bir “kadın” temsilci değil midir? Kuşkusuz ki örnekler çoğaltılabilir. Mesele hangi sınıfın temsilcileri olduklarıdır, hangi cinsiyetin değil. Önemli olan, ortada iki ayrı sınıfın, iki ayrı dünyanın kadınları olduğu gerçeğinin kavranmasıdır.

Yaratılan bu yanılsamaya liberal-reformistlerin kadın adaylar üzerinde öne çıkardıkları seçim propagandalarını da eklemek gerekiyor. Propagandalarını, sorunun sınıfsal özünü ortadan kaldıran, kadınların sorununu kadın adayların çözeceği ya da kimi kota uygulamalarıyla yerel ya da genel seçimlerde kadınların yer almasının önemi vb. üzerine yürütmektedirler. Bu şekilde onlar da kendi cephelerinden, yaratılan bu yanılsamaya katkı sunmaktadır. Emekçi kadın sorununun seçimle çözülmeyecek denli kökleri derinde olan toplumsal bir sorun olduğu gerçeğini örten her türden etkiye karşı mücadele etmek gerektiği ortadadır.

İşçi ve emekçi kadınları düzenin her türden gerici propagandasından kurtarmak için seçim çalışmalarında çok yönlü bir çaba gösterilmesi gerekmektedir. Emekçi kadınlar için gerçek çözüm yolu “sınıfa karşı sınıf” bilinciyle yürüttükleri örgütlü mücadeleden geçmektedir. Bu kurulu düzen parçalanmadıkça, bu düzenin çarklarının başında kadın ya da erkek olması hiçbir şey ifade etmeyecektir. Bu nedenle tüm gücümüzü kapitalizmi yıkma, sosyalizmi kurma mücadelesine harcamamız gerekmektedir. İşçi ve emekçi kadının tek gerçek seçimi budur.

 

 

Emekçi Kadın Komisyonları’ndan tüm işçi ve emekçi kadınlara çağrı:

Düzen partilerinden hesap soralım, hak ve taleplerimiz için mücadeleye katılalım!

4-5 yılda bir tekrarlanan seçim oyunu yine sahnede. Burjuva partilerin hepsi emperyalizme ve işbirlikçi sermayeye hizmette, işçi ve emekçilere, ezilen halklara düşmanlıkta birbirleriyle yarışıyorlar.

Düzen partileri, işçi ve emekçilerin ücretlerinden kesilen vergilerle trilyonları ortalığa saçarak seçim çalışması yürütmektedir. Birbirleriyle kıyasıya rekabete tutuşan düzen partilerinin en büyük amacı bu yarışı galibiyetle sonuçlandırmaktır. Yerel seçimler sözkonusu olduğunda bu rekabet daha çok kızışmaktadır. Çünkü ortada ranta ve yağmaya dayalı eşsiz kazançlar elde etmek vardır. Bu nedenle herbiri işçi ve emekçilerin oyunu alabilmek için atıp tutmaya, boş vaatlerde bulunmaya devam etmektedirler. İşçi ve emekçilerin yoksulluk ve sefaletini kullanarak “seçim yardımı” adı altında sadaka dağıtmakta, birçok hizmeti taşeronlaştırılan ve özelleştirilen belediyede iş imkanları yaratarak, kimine erzak ve yakacak dağıtarak, kimine ise üç kuruş para vererek işçi ve emekçilerin oylarını satın almaya çalışmaktadırlar.

Düzen partileri yine seçimler vesilesiyle işçi ve emekçi kadınları hatırlamaktadırlar. Nüfusun yarısını oluşturan kadınlar onların iştahını kabartmaktadır. Kitleleri kandırabilmek için yine kadınları kullanarak oy avcılığı yapmaktadırlar. AKP’nin seçim çalışmasını ev toplantılarıyla, şenliklerle, gezilerle en etkin bir şekilde yürütenler kadınlardır. Bedava erzak, giyecek, yakacak dağıtımı yapanlar da yine onlardır. Bu yolla işçi ve emekçi kadının bilincini bulandırmaya çalışmaktadırlar.

Seçim mitinglerinde meydanları dolduran, dinci gericiliğin malzemesi yapılan, açlığa, yoksulluğa ve işsizliğe en çok mahkum edilen, her türlü şiddete uğrayan, Ortaçağ kalıntısı zihniyet ve uygulamalara kurban edilen, işinin ve evinin kölesi haline getirilen, işçi ve emekçi kadınlardır.

Yaşamımız sermaye düzeni tarafından çekilmez hale getirilmektedir. İş bulup çalışabilenlerimizin emekli olma şansı neredeyse yoktur. Bir yandan emeklilik yaşımız yükseltilmekte, diğer yandan sigorta hakkımız gasepedilmektedir. Çoğunluğumuz güvencesiz çalıştırılmakta. Kırıntı düzeyinde kalan ve çoğu zaman verilmeyen emzirme ve çocuk yardımı hakkımız ise kuşa çevrilmektedir. Kriz nedeniyle 6 milyonu aşan işsizler ordusunun neredeyse yarısını kadınlar oluşturmaktadır. Ev kadınlarının ise hiçbir güvencesi yoktur. Kriz dönemlerinde ise sırtına iki kat daha fazla yük binmektedir. Evi idare etmek, her gün ne pişireceğini düşünmek, kira ve faturalar, çocukların masrafları kadınların yaşamını cehenneme çevirmektedir.

 Seçimler, işçi ve emekçi kadınların bitmek tükenmek bilmeyen sorunlarına bir çözüm değildir. Gerici düzen partileri şimdiye kadar bizlere geleceksizlik ve güvencesizlikten başka bir şey vermemiştir. Bizi boş vaatlerle kandıran, yaşadığımız sorunlara her gün yenilerini ekleyen sermayenin düzen partilerine mahkum değiliz. Bizleri geleceğimizi ellerimize almak ve kazanmak için mücadele etmeye çağıran, sadece gerçekleri anlatan, çözümün ne seçimlerde ne de düzen partilerinde olduğunu, çözümün kapitalizme karşı devrim ve sosyalizmde olduğunu haykıran, yaşamını işçi sınıfının kurtuluşu davasına adayan Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) İstanbul Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkan adayı Melek Altıntaş’ın çağrısına kulak verelim. 

İstanbul’un birçok sanayi bölgesinde, emekçi semtlerinde çalışma yürüten Emekçi Kadın Komisyonları olarak tüm işçi ve emekçi kadınları, BDSP adayı Melek Altıntaş’a destek vermeye, işçi ve emekçi kadınları kendi talepleri ve özlemleri için mücadeleye çağırıyoruz.

Emekçi Kadın Komisyonları / İstanbul