10 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/14

  Kızıl Bayrak'tan
  Barack Obama’nın Türkiye ziyareti…
  ABD ve işbirlikçilerine karşı bölge halklarının yanındayız!..
Kapitalist emperyalizmin vurucu
Adana’da NATO karşıtı protesto…
Obama protestolarla karşılandı...
  Efendi Obama’ya uşaklara yaraşır bir karşılama!
  Türk sermaye devletinin NATO şovu...
  1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
  1 Mayıs Taksim tartışmaları üzerine...
  Devrimci seçim çalışmamızın sonuçları
  Adana: Tempolu bir devrimci seçim çalışması...
  Kürt halkının kaderi işçi sınıfı ve emekçileri nihai kurtuluşa götüren yolla kesişmektedir!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Kurtiş işçilerinden açıklama:
  İnsanca yaşayabileceğimiz onurlu bir gelecek için mücadeleye, 1 Mayıs’a!
  Tokat Eğitim-Sen Şubesi’nin soruşturma terörüne maruz kalan sosyalist kamu emekçisi ile konuştuk…
  Gençlikten...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Strasbourg-Kehl zirvesi: NATO tüm emekçileri ve ezilen halkları hedef tahtasına yerleştiriyor...

Kapitalist emperyalizmin vurucu gücü dağıtılmalıdır!

Kapitalizmin küresel krizine çözüm bulmak amacıyla gerçekleştirilen G-20 zirvesinin hemen ardından, savaş aygıtı NATO’ya üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları da bir araya geldi. Fransa ile Almanya’nın iki komşu kenti Strasbourg ve Kehl’de yapılan NATO zirvesine, resmi görevlilerin yanısıra savaş lobisi ve büyük silah şirketlerinin temsilcileri de katıldı. NATO’nun 60. yılı kutlamalarına sahne olan zirvede, temel gündemlerin yanısıra, savaş aygıtının yeni şefi de belirlendi.

Amerikancı AKP hükümetinin başı Tayyip, NATO şefliğine uygun görülen Danimarka Başbakanı Fogh Rasmussen’in seçilmesine karşı olduğunu ilan ederek yeni bir “çıkış” yaptı. Ancak Obama’nın devreye girmesi ile sözlerini yutmak zorunda kalan Tayyip, Türk devleti adına yeni NATO şefinin seçilmesine onay verdi.

Savaş baronlarına hizmet etme sıkıntısı çekmeyen, hatta buna pek hevesli olan dinci gericiliğin başı Tayyip’in esas derdi, yeni NATO şefinin seçilmesine itiraz etmek değil. Görünen o ki, Türk başbakanının ırkçılıkla malul zihniyeti, bu vesileyle de Kürt halkına olan düşmanlığını kusma fırsatını kaçırmak istememiş. Zira Tayyip’in Rasmussen’in seçilmesine karşı öne sürdüğü itiraz gerekçelerinden biri, Danimarka merkezli Kürtçe yayın yapan Roj TV’nin şimdiye kadar kapatılmamış olmasıdır. Muhammed’i aşağılayan karikatür krizini yeniden ısıtıp gündeme getirmesi ise, parti tabanına şirin görünmeyi hedefleyen ucuz bir siyasi manevradır.

NATO’ya yeni şef atanması, Strasbourg-Kehl zirvesinin tali gündemiydi. Zirvede öne çıkan gündem maddelerinin ilki, Afganistan bataklığından çıkış yolu bulmaktı. Savaş aygıtına yeni üyelerin alımı, kapsam alanının genişletilmesi ve emperyalist güç odakları arasındaki rekabetin, aygıtın bütünlüğünü zedeleyen etkilerini dengelemek ise diğer önemli başlıklardı.

2003 yılından beri Afganistan işgaline komuta eden birliklerin içine saplandıkları bataklıktan çıkarılması sorunu, uzun süredir hem NATO hem Pentagon şeflerinin gündemini meşgul ediyor. Zira ABD savaş makinesinin yükünü hafifletmek için komutayı devralan NATO güçleri, hava bombardımanlarıyla sivilleri toplu bir şekilde katletmek dışında kayda değer “başarı” sağlayamamışlardır. Bu vahşi katliamlar, işgalci NATO güçlerini Afganistan bataklığında çırpınıp durmanın ötesine götürmedi.

Emperyalist güç odakları arasındaki rekabet ve çıkar çatışmaları, ABD ile NATO şeflerinin tüm ısrarlarına rağmen ek asker talebinin karşılık bulmasını sağlayamadı. Afganistan bataklığına dalmaktan duyulan korkunun da bunda azımsanmayacak payı var. ABD’nin en yakın suç ortağı İngiltere bile 2 bin asker göndermemek için ayak diriyor. Bu durumda, Afganistan’a yeni işgalci güç gönderme sorunu Strasbourg-Kehl zirvesinin de temel gündemi oldu.

Obama’nın yanısıra zirveye katılan dışişleri bakanı Hillary Clinton, zirvede yaptığı konuşmada, “NATO müttefiklerinin kaynaklarını ihtiyaçlara nasıl uyarlayacağını” duymak istediğini belirtirken, Barack Obama ise, 21. yüzyılın tehditlerini karşılamak için NATO’nun kendisini reformdan geçirmesi gerektiğini dile getirdi. Bugünkü tehditlere karşı hiçbir ülkenin tek başına yeterli olamayacağına savunan ABD Başkanı, savaş aygıtı NATO’nun kanlı saldırılarına tüm üye devletlerin katılması gerektiğine işaret etti.

ABD’nin ısrarlı talepleri, bazı devletlerin Afganistan’a sınırlı sayıda asker göndermesini sağlayabilir. Örneğin NATO’nun askeri kanadına yeniden katılma kararı alan Fransa’nın bu yönde söylemleri var. Ancak Fransa da dahil hemen tüm üyeler doğrudan savaşa katılacak birlik göndermekten çekiniyor. Belirtmek gerekiyor ki, Afganistan’a belli sayıda işgalci gücün gönderilmesi, savaş aygıtının bu ülkedeki açmazını ortadan kaldırmaya yetmeyecek.

Zirvenin bir diğer gündemini, yeni üyelerin alımı etrafında dönen pazarlıklar oluşturdu. ABD, Ukrayna-Gürcistan ikilisinin NATO üyeliğine alınmasını isterken, AB’yi yönlendiren Almanya ve Fransa’nın eğilimi, bu kararın ileri bir tarihe bırakılmasından yana oldu. Zira AB’nin bu iki etkili emperyalist gücü, ABD’nin söz konusu ülkeleri NATO üyeliğine alarak kendi hareket alanlarını daraltmak istediğinin farkındalar. Nitekim Gürcistan-Ukrayna ikilisinin üyeliği gelecek zirvelere havale edildi. Arnavutluk gibi etkisiz bir-iki yeni üyenin alımıyla yetinilmiş oldu.

28 üyeli NATO’nun birlik içinde hareket etmesinin kolay olmadığı bu zirve ile bir kez daha görüldü.

ABD ile çatışan çıkarları gereği Afganistan’a asker göndermekten kaçınan Avrupalı emperyalistler, genişlemeye bir süreliğine de olsa fren çekmeyi başardılar. NATO’nun birliğinin önemine vurgu yapan, döne döne üyelere sorumluluklarını hatırlatanlar, ABD emperyalizminin temsilcileri oldu. Ancak ABD’nin birlikten kastettiği şeyin, emperyalist saldırganlık ve savaş politikasının NATO eliyle sürdürülmesi olunca, diğer emperyalist güç odaklarının bu projeye yanaşması mümkün olmadı. Bu durumda NATO üyelerinin birlikte hareket edebileceği tek durum, toplumsal devrimlerin, halk hareketlerinin bastırılması amacıyla yapılacak saldırılar olabilir ancak.

Savaş aygıtı NATO’nun yeni görev tanımı ve kapsam alanlarının genişletilmesi sorunu, birkaç yıldan beri savaş baronlarının gündeminde bulunuyor. ABD patentli bu söylem, Strasbourg-Kehl zirvesinde de gündemdeydi.

Yeni görev tanımı, güya bir savunma paktı olan NATO’nun terörle mücadeleden nükleer silahların önlenmesine kadar uzanan farklı alanlarda jandarmalık rolü üstlenmesini gerekli görüyor. Kapsam alanının ise tüm gezegeni içine alması planlanıyor. Buna göre NATO, kapitalist-emperyalist sistemin çıkarlarını korumak amacıyla dünyanın dört bir yanında at koşturan vurucu bir güç olmalıdır.

Eski NATO şeflerinden biri olan Barack Obama’nın güvenlik danışmanı general James Jones 60. yıl vesilesiyle yaptığı değerlendirmede, savaş aygıtının nasıl olması gerektiğini şöyle tanımlıyor: “NATO 20. yüzyılın ikinci yarısında nasıl ortak savunmamız için geçerliyse, 21. yüzyılın ilk yarısında da ortak güvenliğimiz için geçerli. NATO da değişmeli. Tepki veren olmak yerine daha önceden harekete geçen olmalı. Daha esnek olmalı. Sabit olmak yerine sefer yapan yapıda olmalı…”

Vurgular açık: NATO “savunma” için değil “güvenlik” için gerekli; tepki veren değil “önleyici vuruş” doktrinine göre saldıran taraf olmalı; üslerinde mevzilenmekle yetinmeyip, dünyanın her tarafında saldırmaya hazır, hareketli bir savaş gücü olmalı…

Göründüğü kadarıyla, emperyalist güç odaklarının NATO’ya biçilen bu kirli role itirazları yok. Ancak rekabet ve çıkar çatışmaları bu noktada da kendini gösteriyor. Zira bu hareketli savaş gücünün kimler tarafından denetlenip yönlendirileceği gibi önemli bir soru orta yerde durmaktadır. Verili koşullarda en baskın gücün ABD emperyalizmi olduğu gerçeği, Avrupalı emperyalistleri, NATO’nun yeni görev tanımı konusunda ihtiyatlı olmaya zorluyor. Ancak bu ihtiyata rağmen, Afganistan’da olduğu gibi NATO’yu emperyalist çıkarları için vurucu bir güç olarak kullanmak isteyen ABD’nin, yeni görev tanımını kabul ettirme noktasındaki ısrarını sürdürmesi kaçınılmaz görünüyor.

Emperyalist güç odakları arasındaki rekabet ve çatışmanın seyrinden bağımsız olarak NATO, dünya işçi sınıfı ile ezilen halklarının baş düşmanıdır. Halkların geleceği açısından en büyük tehlikeyi, bu savaş aygıtının kendisi ile ona komuta edenler oluşturuyor. Dolayısıyla dünyanın işçileri, emekçileri, ezilen halkları ve ilerici-devrimci güçleri, anti-emperyalist mücadelenin odağına, “Savaş aygıtı NATO dağıtılsın!”