10 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/14

  Kızıl Bayrak'tan
  Barack Obama’nın Türkiye ziyareti…
  ABD ve işbirlikçilerine karşı bölge halklarının yanındayız!..
Kapitalist emperyalizmin vurucu
Adana’da NATO karşıtı protesto…
Obama protestolarla karşılandı...
  Efendi Obama’ya uşaklara yaraşır bir karşılama!
  Türk sermaye devletinin NATO şovu...
  1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
  1 Mayıs Taksim tartışmaları üzerine...
  Devrimci seçim çalışmamızın sonuçları
  Adana: Tempolu bir devrimci seçim çalışması...
  Kürt halkının kaderi işçi sınıfı ve emekçileri nihai kurtuluşa götüren yolla kesişmektedir!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Kurtiş işçilerinden açıklama:
  İnsanca yaşayabileceğimiz onurlu bir gelecek için mücadeleye, 1 Mayıs’a!
  Tokat Eğitim-Sen Şubesi’nin soruşturma terörüne maruz kalan sosyalist kamu emekçisi ile konuştuk…
  Gençlikten...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İnsanca yaşayabileceğimiz onurlu bir gelecek için mücadeleye, 1 Mayıs’a!

2009 yılı 1 Mayısı’nı, ABD’de başlayan krizin bizim ülkemize de yansıması sonucu yüzbinlerce işçinin işsiz kalmasıyla ve 2009 yerel seçimlerinin ardından karşılıyoruz.

1 Mayıs’ın tarihçesine bakacak olursak, bugünkü çalışma koşullarının ikiyüz yıl öncesi çalışma koşullarına doğru gittiğini görebiliriz. 1800’lü yıllardaki, kapitalizmin gelişmeye başladığı dönemdeki yoğun baskı, düşük ücretler ve günde 14-16 saate varan çalışma koşulları, “8 saatlik işgünü” talebinin, dünyada işçi sınıfının en temel ekonomik istemlerden biri olarak ortaya çıkmasına yol açtı.

İlk olarak 21 Nisan 1856 yılında Avustralya işçi sınıfı grev ve kutlamalarla bu talebi dile getirdi. Bu talep doğrultusundaki mücadeleyi bir işçi bayramı ile bütünleştirmek düşüncesini ilk ortaya atan da yine Avustralya işçi sınıfı oldu. 1866 yılında Amerikan işçileri Baltimore’de toplandıkları kongrede, günlük çalışmanın 8 saatle sınırlandırılmasının yasaya bağlanması konusunda bir kongre kararı aldılar. Ancak işçilerin bu talebi reddedildi. Bu saatten sonra 8 saatlik iş saati Amerikan işçi sınıfının ortak talebi oldu. 1884 yılında Chicago’da toplanan Amerikan İşçi Federasyonu ve Uluslararası İşçiler Birliği “8 saatlik işgünü”nü burjuvaziye kabul ettirmek için, 1 Mayıs 1886’da, genel grev, miting ve gösteri yapma kararı aldı. Amerikan burjuvazisi bu karara karşı yoğun bir saldırıya geçti.

1 Mayıs 1886 günü hemen tüm sanayi merkezlerinde; Newyork, Philadephia, Chicago, Louiseville ve Baltimore’de 200 bini aşkın işçi genel greve gitti. Chicago’da 80 binden fazla işçi yürüyüşe geçti. Mitingte 8 saatlik işgününe ait konuşmalar ve vurgular yapıldı.

Genel grevin ve eylemlerin daha da yaygınlaşmasından korkan burjuvazi, silahlı resmi güçlerinin yanısıra ajan-provakatörlerle saldırıya geçti. 3 Mayıs günü Mc Cormic fabrikasının önünde toplanan işçiler greve katılmayan diğer işçilere çağrı yaparken, işçilerin üzerine ateş açıldı ve bir işçi öldürüldü. İşçiler bu kanlı saldırıyı protesto etmek için miting kararı aldılar. 4 Mayıs günü güçlü bir gösteri düzenlendi. Mitingin bitmesine yakın, sayıları birkaç yüzü bulan polis miting alanına girdi. Hemen ardından, nereden geldiği belli olmayan bir bomba polislerin bulunduğu yere düştü ve miting yeri tam bir savaş alanına döndü. İşçiler kurşun yağmuruna tutuldular. 4 işçi, 7 polis öldü ve pek çok işçi de yaralandı. 8 işçi önderi sendikacı ve yüzlerce işçi tutuklandı. 1,5 yıllık göstermelik bir yargılama sonucunda işçi önderlerinden dördü; August Spies, Albert Parsons, George Engel ve Adolph Fisher idama mahkum edildiler.

Üç yıl sonra, 1889 yılında Paris’te toplanan 2. Enternasyonal’in 1. Kongresi’nde 1 Mayıs, dünya işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele için direniş günü olarak kabul edildi.

O günden sonra 1 Mayıs tüm ülkelerde işçi sınıfının birlik mücadele ve dayanışma günü olarak alanlarda kutlanmıştır. Chicago’da olduğu gibi bazı ülkelerde de devlet 1 Mayıs’ı kana bulamak için silahlı saldırı ve ajan provokatörler yerleştirerek 1 Mayıslar’ı kana bulamıştır. Onlarca işçi ölmüştür, yüzlerce işçi de yaralanmıştır.

1906 yılı 1 Mayısı’nda Fransa’da düzenlenen mitinge devletin ajan ve provokatörleri ile saldırılmış, yüzlerce işçi yaralanmıştır. 1929 yılında da Almanya’da bir benzeri tertiplenerek polis ve provokatörler işçilere saldırmış, 33 işçi yaşamını yitirmiştir.

Bunun daha yakın tarihe ait örneği ise kendi ülkemizde yaşanmıştır. 1977 1 Mayısı’nda Türk burjuvazisi kontrgerilla eliyle büyük bir provokasyon ve katliama başvurmuş, saldırı sonucu 36 işçi ve emekçi yaşamını yitirmiş, yüzlercesi yaralanmıştır. 1989 1 Mayısı’nda Mehmet Akif Dalcı polis kurşunuyla katledilmiş, 1990 yılında Gülay Beceren polisin ateş açması sonucu yaralanarak felç kalmış, 1996 yılında yine kolluk güçlerinin ateş açması sonucu 3 işçi yaşamını yitirmiştir.

Yüzyıllardır ezen ile ezilen arasındaki mücadele devam etmektedir. İşçi sınıfının bugünkü durumu yüzyıllar öncesi çalışma koşullarına eşdeğer hale gelmiştir. 8 saatlik işgünü, sendikal haklarımız bedeller ödenerek kazanılmışken, bu haklarımız bugün tek tek elimizden geri alınmaktadır. Krizin faturası biz işçi ve emekçilere ödettirilmektedir.

1 Mayıs ezen ile ezilenlerin karşı karşıya geldiği bir mücadele günüdür. Gücümüzü birleştirerek alanları doldurmamız, mücadelelerle kazanılmış haklarımıza sahip çıkmamız gerekmektedir.

Özellikle de daha çok ezilen emekçi kadınlar olarak alanlara çıkıp gücümüzü göstermeliyiz. Bugün krizin sonuçlarını en fazla kadınlar yaşamaktadır. Evinde akşam ne pişireceğini, çocuğuna ne yedireceğini en çok kadınlar düşünmektedir. Ezilen, sömürülen ve horlananlar kadınlardır. Düşük ücretlerle en ağır koşullarda çalıştırılanlar, işten çıkarmalarda ilk önce tercih edilen yine biz kadınlardır. Dolayısıyla, mücadele etmesi gereken de öncelikle biz kadınlar olmalıyız.

Hayatın yarısı bizler olduğumuza göre, mücadelenin yarısında da olmak zorundayız. Mücadele tarihi bizlere 1 Mayıslar’dan, 8 Martlar’dan, ülkemizde ‘77 1 Mayısı’ndan, maden işçilerinin direnişinden ,15-16 Haziran direnişinden, fabrika işgallerinden öğretmektedir. Biz bu gücü bir yıldan fazla zamandır hakları için direnen Desa işçisi Emine Aslan’dan alıyoruz. Biz bu gücü, onurlu bir mücadele tarihinden alıyoruz.

İnsanca yaşayabileceğimiz onurlu bir gelecek için hep birlikte bir adım öne çıkalım, 1 Mayıs’ta meydanları dolduralım!

Manisa’dan emekçi bir kadın


ATV-Sabah grevi ve Desa direnişine destek…

Yaşasın sınıf dayanışması!”

Sefaköy’de bir araya gelen kurumlar, 3 Nisan günü grevlerinin 50. gününe giren ATV-Sabah emekçilerine ve direnişinin 174. gününde olan Desa işçisi Emine Arslan’a dayanışma ziyaretinde bulundular.

Direnişteki DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi Gürsaş ve Sinter Metal işçileri, Kıbrıs Basın Emekçileri Sendikası (Basın-Sen), DİSK Emekli-Sen Aksaray 3 No’lu Şube, DİSK Örgütlenme Daire Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ile Birleşik Metal İş Sendikası yöneticileri, BDSP, Sefaköy Halkevi ve ÖDP tarafından gerçekleştirilen direnişin ilk durağı Sefaköy’de bulunan ATV-Sabah stüdyolarının önünde grevlerini sürdüren emekçiler oldu.

Gürsaş ve Sinter işçileri, “İşimizi istiyoruz! / Sinter Metal işçileri” pankartı arkasında yürürken, DİSK Emekli-Sen “Basın emekçilerinin onurlu mücadelesini destekliyoruz” pankartını taşıdı. Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu ise “Basın emekçileri yalnız değildir! Yaşasın sınıf dayanışması!” pankartını açtı.

Ziyarette destekçi kurumlar adına konuşmalar yapıldı. İTÜ’lü öğrencilerin sunduğu müzik dinletisi ile ziyaret son buldu.

Birlikte halayların çekildiği ziyaret boyunca, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Yaşasın işçilerin birliği!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “ATV işçisi yalnız değildir!”, “Örgütlü işçiyi hiçbir kuvvet yenemez!”, “Yaşasın onurlu mücadelemiz!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Yaşasın onurlu grevimiz!”, “Örgütlü basın özgür basındır!”, “Çalık elini sendikamdan çek!” sloganları atıldı.

ATV-Sabah’ın ardından direnişteki Desa işçisi Emine Arslan’a dayanışma ziyareti gerçekleştirildi. Kurumlar “Desa işçisi yalnız değildir!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Emine Arslan yalnız değildir!” sloganları ile direniş yerine yürüyüş gerçekleştirdiler.

Ziyarette konuşma yapan Serdaroğlu, Emine Arslan’ın aylardır tek başına direndiğini ve yakınında da basın emekçilerinin direndiğini söyledi. “Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakıyoruz. Onlar da bu utancı bırakacaklar” dedi.

Emine Arslan da konuşmasında, Samanyolu TV’nin Desa yalanlarına dair bilgi vererek direnişi kırmak için böyle yöntemlerin denendiğini vurguladı, “ne yaparlarsa yapsınlar sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi.

Ziyaretin sonunda Emine Arslan ile konuşan işçiler, onu kendilerine örnek aldıklarını dile getirdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul