10 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/14

  Kızıl Bayrak'tan
  Barack Obama’nın Türkiye ziyareti…
  ABD ve işbirlikçilerine karşı bölge halklarının yanındayız!..
Kapitalist emperyalizmin vurucu
Adana’da NATO karşıtı protesto…
Obama protestolarla karşılandı...
  Efendi Obama’ya uşaklara yaraşır bir karşılama!
  Türk sermaye devletinin NATO şovu...
  1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
  1 Mayıs Taksim tartışmaları üzerine...
  Devrimci seçim çalışmamızın sonuçları
  Adana: Tempolu bir devrimci seçim çalışması...
  Kürt halkının kaderi işçi sınıfı ve emekçileri nihai kurtuluşa götüren yolla kesişmektedir!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Kurtiş işçilerinden açıklama:
  İnsanca yaşayabileceğimiz onurlu bir gelecek için mücadeleye, 1 Mayıs’a!
  Tokat Eğitim-Sen Şubesi’nin soruşturma terörüne maruz kalan sosyalist kamu emekçisi ile konuştuk…
  Gençlikten...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türk sermaye devletinin NATO şovu...

NATO’nun kanlı planlarına karşı mücadeleye!

NATO Zirvesi sona erdi. Danimarka Başbakanı Rasmussen NATO’nun yeni genel sekreteri oldu. Türk sermaye devleti Rasmussen’i veto etme tehdidiyle dünyanın gündemine girdi. Sermaye medyası, tıpkı “one minute” şovunda olduğu gibi, koro halinde Türk sermaye devletinin haklılığını öne çıkardı. Erdoğan’la kanlı bıçaklı olan Doğan medya grubu bile “Rasmussen’e itiraz” şovuna tam destek verdi. 

Ancak bu şovun ömrü bir günü aşamadı. ABD ağırlığını ortaya koydu, Türkiye’nin Rasmussen’i veto etmesini engelledi. Bu durum, Türk devletinin dışındaki tüm NATO üyelerinin Rasmussen’in genel sekreterliğini istemesine rağmen Türk sermaye devletinin direnmesi ve istediklerini aldıktan sonra Rasmussen’in genel sekreterliğine onay vermesi olarak yansıtıldı. Gerçekte yaşanan ise, AB ve ABD’nin isteği doğrultusunda Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği’ne seçilmesi, Türk devletinin temsilcilerinin ise bu durumu kabullenmesiydi.

Türk devletinin istedikleri karşılandı mı? Erdoğan’ın itirazının nedenleri nelerdi?

Birincisi, Rasmussen Muhammed karikatürleri için özür dilemeliydi, zira “karikatür krizi” onun ülkesinde yaşanmıştı. Oysa Rasmussen, "bu basın özgürlüğüyle ilgili bir sorun olduğu için hükümetimiz müdahale edemez” diyerek, özür dilemek bir yana geçmiş tutumunu sürdürdü.

İkinci itiraz nedeni ise, Roj TV’nin Danimarka’dan yayın yapması idi. Rasmussen, Danimarka yasaları çerçevesinde yayın yapan Roj TV’nin kapatılamayacağını, bunun aksinin basın özgürlüğünü engellemek olacağını ifade ederek, bu konuda da tutumunu ortaya koydu.

Dolayısıyla, taleplerin karşılanması sözkonusu değildir. Medyada yansıtılanın aksine, Türk devleti bir kez daha gülünç duruma düşmüş, efendilerinin istemlerini yerine getirmek zorunda kalmıştır.

ABD ile etle tırnak gibi olan Türk sermaye devletinin, Fransa’nın 1966’da çıkmış olduğu NATO’nun askeri kanadına yeniden dönme çabasına ABD emperyalizminin talebi doğrultusunda tam destek vereceğinden de kuşku duyulmamalıdır. Fransa Türk devletinin AB eğilimini baltalamaya devam ettiği halde, Türk sermaye devleti ABD politikası doğrultusunda hareket edecektir.

 12 Eylül karşı-devrimi sonrasında askeri faşist yönetim, Yunanistan’ın 1974 sonrasında çıktığı NATO’ya yeniden kabul edilmesine de ABD talebine uygun olarak evet demiştir. 12 Eylül karşı-devriminden bir ay sonra, Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü gerçekleşmiştir. Türk sermaye devleti bu konudaki vetosunu kaldırmak, Yunanistan’ın dönüşünü kabullenmek zorunda kalmıştır.

Sonuç olarak, efendinin tüm istemleri her zaman uşakça bir sadakatle karşılanmaktadır.

Türk sermaye devletinin NATO tarafından memnuniyetle karşılanan istemleri!

Türk sermaye devletinin diğer istemleri ise NATO bileşenleri tarafından memnuniyetle karşılandı. Erdoğan ve Abdullah Gül ikilisi Türk sermaye devleti adına NATO’nun Afganistan özel temsilcililiğini talep ettiler. Emperyalistler için bu talep bulunmaz bir fırsattı. Zira, ABD başta olmak üzere tüm emperyalistler Afganistan’dan bir an önce kendi askerlerini çekmeyi planlarken, Türk ordusu Afganistan’da daha çok sorumluluk üstlenecektir.

Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi NATO’nun askeri müdahalelerinde görev alan, böylece emperyalistlerin çıkarlarının bekçiliğini yapmak için halklara karşı savaş suçu işleyen Türk subaylarının görevlerinde yükseltilmesini de talep ettiler. Bu talep de doğal olarak NATO üyeleri tarafından olumlu yanıtlandı.

Bir diğer istem ise, NATO Genel Sekreteri’nin silahsızlanmadan sorumlu yardımcısının Türk olmasıydı. Her türlü kitle imha silahına sahip oldukları halde, İran vb. ülkeleri kitle imha silahları üretmekle suçlayan emperyalistlerin ikiyüzlülüğüne ortak olmaktan öte bir anlam taşımayan bu istemin, İran vb. ülke halklarının düşmanlığını kazandıracağı açıktır.

Rasmussen şovunun bedeli!

AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Türk sermaye devletinin, Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği adaylığına karşı çıkmasını tepkiyle karşıladı. Bunun Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkileyeceğini ileri sürdü.

Rehn, “Türkiye, çok beğenilen Rasmussen’i desteklemeyerek hata yapıyor” diyerek, “ifade özgürlüğü” ilkesinden söz etti ve Rasmussen’e tam destek verdi. Bu açıklama, AB ülkelerinin yaşanan süreçten duyduğu rahatsızlığın, NATO şovunun bedelinin Türk devletine ödettirileceğinin bir göstergesidir.

NATO görevleri peşinde koşan Türk devleti yeni kanlı planların taşeronluğuna soyunuyor!

NATO’nun yeni görev alanlarının en başında Ortadoğu’nun kuşatılması vardır. Geçmişte SSCB başta olmak üzere sosyalist bloğa karşı müşterek Avrupa ordusu konumunda olan NATO, gelinen noktada BOP ordusu haline dönüşme yolunda hızla ilerlemektedir. Bunun nedenlerinden biri de, NATO ile İsrail arasında artan ilişkilerdir. İsrail, NATO’nun görünmeyen ortağıdır.

Jaap de Hoop Scheffer, 2005 yılında İsrail’e resmi bir ziyarette bulunmuştur. Hamas’ın silahlanmasının kontrol edilmesi meselesinde de NATO’nun ismi geçmektedir. Bunlar, Ortadoğu halkları için yeni kanlı planların, tehlikeli bir sürecin ifadesidir. Bu noktada Türk devletinin askeri gücünün devreye sokulması da hedeflenmektedir.

NATO tarafından Türk sermaye devleti bugüne kadar tepe tepe kullanılmıştır. Yeni konsept çerçevesinde de kullanılmaya devam edilecektir. Türk devleti İslâm dünyasıyla ilişkilerde bir joker olarak kullanılmak istenmekte, bu nedenle, Ortadoğu halkları nezdinde prestijinin artmasını kolaylaştıran “Davos şovu” türü çıkışlar sorun yaratmamaktadır. Rasmussen’e yönelik “Muhammed karikatürleri için özür dilemesi” talebi de bu çerçevede ele alınmakta, nitekim bu çıkışın belli bir etki yarattığı da görülmektedir. Ancak Türk devleti, üstlendiği taşeronluk misyonuyla, Ortadoğu halklarının gözünde hızla teşhir olacaktır.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerine düşen görev, NATO’nun bu kanlı planlarına dur demek, NATO planlarının boşa çıkarılması için mücadeleyi yükseltmektir.

İMF ile anlaşma sağlandı!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan G-20 zirvesi dönüşü Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklamada, zirve sırasında İMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn ve yardımcısı John Lipski ile anlaştıklarını söyledi.

Yerel seçimler öncesi İMF ile anlaşmaktan kaçınan, “İMF’ye ümüğümüzü sıktırmayacağız!” gibi laflar ederek oy kaybına uğramaktan korunmaya çalışan AKP hükümeti, seçimlerin ardından saldırılara hız verdi. Seçimlerin üzerinden bir hafta geçmeden, ayağının tozuyla gittiği Londra’da İMF Başkanı ile görüştüğünü ve ilkelerde anlaştıklarını belirten Erdoğan, “Öyle zannediyorum ki, önümüzdeki gün veya haftalar içerisinde, yani bu ay içerisinde kesinlikle heyet gelecek ve burada arkadaşlarımızla görüşmelere başlayacaklardır. Önümüzdeki günlerde yapılacak bu görüşmelerle birlikte süratle bir sonuca varmanın gayreti içerisinde olacağız” dedi.

Seçim oyununun sona ermesiyle birlikte, geçmesi beklenen saldırı yasaları ve kölelik anlaşmalarının ilki böylece “prensip”te de olsa hayata geçirilmiş oldu. Sırada pek çok saldırı yasası ve yeni vergiler bekliyor. Sermaye iktidarı krizin faturasını emekçilere ödetmek için seferber olmuş durumda.