17 Temmuz 2009
Sayı: SİKB 2009/27

  Kızıl Bayrak'tan
  Düzenin açmazlarını daha da büyütmenin yolu emekçilerin mücadele alanına çıkmasından geçiyor!
  Kürt halkına yönelik çok yönlü saldırılar tüm hızıyla sürüyor...
  Doğu Türkistan’da yaşananlar ve
ortalığa saçılan gerçekler!
Sivil ya da askeri, yargı sermayenin yargısıdır!.
Tutuklu BDSP’liler serbest bırakıldı!
Entes direniş güncesi..
  Esenyurt Tekstil İşçileri Kurultayı Sonuç Bildirgesi...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Tez-Koop-İş Genel Eğitim Danışmanı araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır ile kriz, sınıf hareketi, mücadele ve örgütlenmenin sorunları üzerine konuştuk...
  Kitap tanıtımı...
Parti Değerlendirmeleri 3-4
  İşte kriz gerçeği: Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul!
  Kürt kadınları cinsel saldırılarla teslim alınmaya çalışılıyor!
  ÖSS’de çekilen sıfırlar eğitim sisteminin içine battığı girdaplardır!
  Gençlik eylemlerinden...
  G-8 zirvesi İtalya’nın L’Aquila kentinde gerçekleştirildi...
  G8 zirvesinde küresel ısınmaya karşı mücadelede sahte uzlaşma…
  Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde çatışma…
  Filistin topraklarını parçalayıp gaspetmenin yeni adı...
  Dünyadan işçi ve emekçi eylemlerinden...
  14 Temmuz, devrimci çizgi direnişçiliğinin bayrağıdır!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Doğu Türkistan’da yaşananlar ve ortalığa saçılan gerçekler!

Doğu Türkistan’da yaşanan olaylar, 26 Haziran’da Guangdong eyaletindeki oyuncak fabrikasında, Han ve Uygur kökenli işçiler arasında çıkan bir kavga ile başladı. Uygur Türkleri ile Han Çinlileri arasındaki çatışmaların yolaçtığı gerginlik, günlerce artarak devam etti. Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygur Türkleri ile Çinliler arasındaki çatışmada resmi rakamlara göre 170 kişi yaşamını kaybetti.

Türkiye’de “Doğu Türkistan” tabir edilen bölgede yaşananlara genellikle gerici ve faşist güçler tepki gösteriyor. Gerici ritüeller ve bölge bayrakları ile yapılan eylemlerde özellikle  “Komünist Çin” vurgusu öne çıkarılıp, yaşananlar Çin’in komünist olmasına bağlanıyor. Sermaye medyasında Çin’e dönük suçlamanın ana malzemesi olarak “komünist Çin” argümanı döne döne işleniyor. Eylemlere de anti-komünist, faşist anlayış damgasını vuruyor. AKP hükümeti de, dengeli bir biçimde de olsa Çin’e tepki gösterenler arasında yer alıyor.

Tepkiler anti-komünist gösterilere dönüştürülüyor

Sermaye devletinin insan hak ve özgürlüklerine yönelik saldırganlığına ses çıkarmayan, Kürt halkının ulusal hakları için mücadelesine karşı katliamlarda sınır tanımaması politikalarına destek veren sendikalar, faşist ve dinci mihraklar, Sincan’daki insan hakkı ihlallerine karşı utanmadan sokağa çıkıyor, timsah gözyaşları döküyorlar. “Çin mallarının boykotu”, “Çin’le ticari ilişkilerin kesilmesi” vb. önerileri yüksek sesle dile getiriyorlar. Hükümetin Çin’e  “diplomatik baskı” uygulamak üzere harekete geçmesini istiyorlar.

Ankara’dan ilk resmi tepki Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. Bakanlık mesajında, “olayların sorumlularının tespit edilmesini ve adaletin tecelli etmesini bekliyoruz” dedi. Öte yandan bir dizi gerici düzen odağı da şoven gerici eylemlerin bayraktarlığını yaptı. Şoven-faşist sendikalar ve siyasi partiler de sokağa dökülerek, yaşananları protesto etti. Eylemlere anti-komünist, faşist saldırganlık damgasını vurdu.

Gerici ritüeller ve bölge bayrakları ile yapılan eylemlerde “komünist Çin” vurgusu öne çıktı. Sermaye medyası da Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Çinlilerle Uygurlar arasında yaşanan şiddet olaylarını Çin’in komünist olmasına bağladı. Sermaye medyasına göre kızıl namlular müslümanlara ateş kusuyor, Çinliler Türkler’in soyunu kurutuyor, genç Uygur kadınlar Çin’in iç bölgelerine zorla götürülüp asimilasyona tabi tutuluyordu. Sermaye medyası Uygur-Amerikan İşbirliği Örgütü’nün Başkanı Rabiya Kader’i, “Uygur Türkleri’nin anası” olarak ilan etti.

Dinci-gerici basın Çin’i sosyalist bir ülke olarak göstermeyi özellikle tercih etti. Bütün haber ve yorumlarda ‘kızıl Çin’ söylemi öne çıktı. Bu söylem üzerinden komünizm hedef tahtasına çakıldı. Çin devletinin katliamları komünist olmasına bağlandı. Bu yayınların merkezine ise Çin’in, insan ve birey haklarını tanımaması, Türk ve Müslüman halkın taleplerini dikkate almıyor olması konuldu.

Çin’in komünist olduğu demagojisi ile karartılmak istenen gerçekler!

Uygur Türkleri’ne yapılan katliama yönelik olarak burjuvazi, “komünist Çin” yalanını öne çıkardı. Oysa Çin, doğrudan yabancı sermaye yatırımları için çekici bir ülke olması nedeniyle, batılı kapitalist şirketleri doğrudan yatırım yapmaya özendirmek, sermayenin ihtiyaç duyduğu duyduğu olanakları sağlamak için tüm gücüyle çabalıyor. Otomobil sektörü gibi sermaye-yoğun ürünlerde de kapitalist dünyanın önemli güçlerinden biri durumuna gelmiş bulunuyor. Ayrıca, birçok ülkede imalat sektöründeki kapitalisler, rekabet edebilmek için Çin’de üretilen parçalara ve alt-montaj tesislerine bağımlı durumdalar.

Çin devleti emeği daha da değersizleştirmeye yönelik önlemleri tavizsiz uyguluyor. Bu nedenle Çin’de emek-gücü oldukça ucuz ve kar oranları yüksektir. Yabancı sermaye yatırımları aynı zamanda teknoloji transferi yolunu da açıyor. Böylesi bir devletin emeğin en üst düzeyde korunduğu, özel mülkiyetin yok edildiği sosyalist bir ülke ile hiçbir benzerliği olmayacağı yeterince açıktır.

Çin ile Türkiye’deki uygulamalardaki benzerlikler

Burjuvazi ikiyüzlüdür. Kendi topraklarında ulusal özgürlük için mücadele veren Kürt halkını katlederken “insan hakları”nı aklının ucundan bile geçirmez. Aksine katilleri, kopardıkları kelle sayısına göre ödüllendirir. Kürtçe yer isimlerinin yerine Türkçe yer isimlerini dayatır. Kürtçe konuşmayı, Kürtçe müzik dinlemeyi bile yasaklar. Aleviler’in köylerine zorla cami yapma vb. dayatmalarda bulunur.

Çin’in Sincan dayatması ile sömürgeci sermaye devletinin inkar ve asimilasyon politikaları arasında hiçbir fark yoktur. Türkiye’de de ilk olarak yer isimlerinden başlandı. İnsanlar köylerini bırakıp bilmedikleri yerlere göçmek zorunda kaldılar. Çin’deki durum ile Türkiye’deki durum bu yönüyle de büyük benzerlikler içeriyor.

Sermaye devletinin tarihi emekçilere karşı gerçekleştirilmiş katliamların tarihidir. Bugüne kadar polisiyle, jandarmasıyla, MİT’iyle, kontrgerillasıyla, JİTEM’i, Özel Tim’i, sivil faşistleriyle binlerce katliamın altına imza atmıştır.

1 Mayıs 1977, Maraş, Sivas, Erzincan, Çorum, İnciraltı, Tarsus katliamları... Sonrasında Sivas, Gazi, cezaevleri katliamları... Tüm bunların gerisinde kontralaşmış sermaye devleti vardır. Yakılıp yıkılan, boşaltılan binlerce köy, yerinden yurdundan edilen milyonlarca insanın çektiği acıların altında sermaye devletinin imzası vardır. Binlerce “faili meçhul” cinayetin, bunca ölüm, zulüm ve katliamın faillerini kanatları altına alan sermaye iktidarının ve kurumlarının Doğu Türkistan duyarlılığı tam bir sahtekarlık örneğidir.

AKP’nin ikiyüzlü tutumu

AKP hükümeti dengeli biçimde de olsa Çin’e tepki gösterdi.Abdullah Gül’ün Çin’e (Sincan’a da) yaptığı gezinin hemen arkasından baş gösteren çatışmalar karşsında AKP, milliyetçi-dinci baskıyla Çin’le tatlı ticaretin kıskacına sıkıştı. Zira Türk burjuvazisinin Çin’in kapitalist işletmeleriyle karlı ortaklıkları var.

Tayyip Erdoğan ve partisi, Çin’in Uygur Türkleri’ne karşı “soykırım” uyguladığını söyledi. Bu kavramla tarif edilen bir suçun failine karşı nasıl bir duruş içinde olunması gerektiği II. Paylaşım Savaşı sonrasında imzalanan “Soykırım Sözleşmesi”yle ortaya konulmuştur.

Tayyip Erdoğan ve partisi, kavramı kullanmaktaki cesareti, “Soykırım Sözleşmesi”ni imzalama konusunda göstermiyor. Zira sözleşme hükümlerine göre, suçun sabit görüldüğü durumlar için “zamanaşımı” gibi manevra olanakları bulunmuyor. Yani ister doğrudan Ermenistan devleti olsun, ister dünyanın herhangi bir köşesine savrulmuş Ermeni birey olsun, bu sözleşmeyi çekincesiz imzalamış Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açabilir. Dolayısıyla, sözleşmeyi imzalamayan AKP’nin, Doğu Türkistan’da yaşanan katliamla ilgi yaptığı açıklamaların hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

Doğu Türkistan’da yaşananlar kapitalist Çin devletinin eseridir. Kapitalizm, halklar arasında savaşların, soykırımların kaynağıdır. Halkların kardeşliği ve gönüllü birliğinin biricik güvencesi ve halklara dönük katliamların panzehiri sosyalizmdir. Katliamların olmadığı bir dünya özleminin gerçekleşmesi, sosyalizmin kazanılmasına sıkı sıkıya bağlanmıştır.