17 Temmuz 2009
Sayı: SİKB 2009/27

  Kızıl Bayrak'tan
  Düzenin açmazlarını daha da büyütmenin yolu emekçilerin mücadele alanına çıkmasından geçiyor!
  Kürt halkına yönelik çok yönlü saldırılar tüm hızıyla sürüyor...
  Doğu Türkistan’da yaşananlar ve
ortalığa saçılan gerçekler!
Sivil ya da askeri, yargı sermayenin yargısıdır!.
Tutuklu BDSP’liler serbest bırakıldı!
Entes direniş güncesi..
  Esenyurt Tekstil İşçileri Kurultayı Sonuç Bildirgesi...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Tez-Koop-İş Genel Eğitim Danışmanı araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır ile kriz, sınıf hareketi, mücadele ve örgütlenmenin sorunları üzerine konuştuk...
  Kitap tanıtımı...
Parti Değerlendirmeleri 3-4
  İşte kriz gerçeği: Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul!
  Kürt kadınları cinsel saldırılarla teslim alınmaya çalışılıyor!
  ÖSS’de çekilen sıfırlar eğitim sisteminin içine battığı girdaplardır!
  Gençlik eylemlerinden...
  G-8 zirvesi İtalya’nın L’Aquila kentinde gerçekleştirildi...
  G8 zirvesinde küresel ısınmaya karşı mücadelede sahte uzlaşma…
  Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde çatışma…
  Filistin topraklarını parçalayıp gaspetmenin yeni adı...
  Dünyadan işçi ve emekçi eylemlerinden...
  14 Temmuz, devrimci çizgi direnişçiliğinin bayrağıdır!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

G8 zirvesinde küresel ısınmaya karşı mücadelede sahte uzlaşma…

Sorunun kaynağı olanlar çözümün parçası olamazlar!

Her geçen gün çevre kirliliğinin yarattığı sorunlar kendini daha fazla hissettirmektedir. Sermaye düzeninin sahiplerince uygulanan politikalar sonucu küresel ısınma artmakta, daha fazla kâr mantığıyla doğal kaynaklar hızla tüketilmekte ve kirletilmektedir. Buna rağmen kapitalistler bu durumun sorumluluğundan kendilerini kurtarmak, kitlelerin gözünde bu sorunların kaynağını gizlemek istemektedirler. Geçtiğimiz günlerde toplanan G8 Zirvesi yine böylesi bir mizansene sahne oldu. G8 Zirvesi’nde başka konularla birlikte iklim değişikliği öncelikli gündemler arasında ele alındı. Çevre katliamından birinci elden sorumlu olan G8 ülkelerinin sermaye sözcüleri ikiyüzlüce açıklamalarda bulundular, küresel ısınmayla mücadeleyi konuştular. 

G8’i oluşturan emperyalist kapitalist dünyanın önde gelen ülkeleri Almanya, Japonya, İngiltere, Kanada, Fransa, İtalya, ABD ve Rusya, İtalya’nın L’Aquila kentinde bir araya gelerek onların tabiriyle “tarihi bir anlaşma”ya vardılar. Küresel ısınmanın nedeni olan atmosfer kirliliği konusunda başı çeken bu ülkeler, küresel ısınmanın 2 santigrat dereceyi geçmemesi gerektiği konusunda uzlaşarak, önlerine 2050’ye kadar küresel sera gazı salınımının en az yüzde 50 oranında azaltılması hedefini koydular. Sermaye medyası da bu uzlaşmayı iklimi koruma çabaları açısından büyük önem taşıyan bir adım olarak değerlendirdi. Kuşkusuz emperyalist ülkelerin bu konuda şimdiye kadar belirledikleri en iddialı hedef ya da en iddialı blöfleri budur!

Sermaye çevrelerinin bu adımı tarihsel sayması ABD’nin yakın bir zaman öncesine kadar itiraz ettiği karbon salınımının kesilmesine şimdi razı olmasıdır. G8 ülkeleri dışında G5 olarak adlandırılan Brezilya, Çin, Hindistan, Meksika ve Güney Afrika’ da belirtilen hedef için gösterilecek çabalara uyacaklarını açıklıyorlar. Ayrıca Endonezya, Güney Kore ve Avustralya’nın da bu hedef için gösterilecek çabalara uyacaklarını açıklamaları bu adımı tarihsel olarak adlandırmalarına neden oluyor. Süresi 2012 yılında sona eren Kyoto Protokolü’nün yerini alacak yeni iklim antlaşması içinde Aralık ayında Kopenhag’da düzenlenecek zirvede uzlaşma sağlanması hedefleniyor.

Küresel ısınmaya bağlı sorunlar yaşam alanlarında tüm olumsuz sonuçlarıyla hissedilmeye başlayınca düzenin efendileri, oluşan tepkilerin önünü almak için bu konuda “duyarlıklarını gösterme” basıncı duyuyorlar. Yoksa sermaye sınıfının gerçekte bu sorunu çözmek gibi bir derdi-tasası yoktur. Olsaydı şimdiye kadar konuyla ilgili pek çok somut önlemler alınabilirdi ve küresel ısınmaya bağlı sorunlar bu derece artmazdı. Zira bu konuyla ilgili olarak pek çok zirve toplantıları yapıldı, pek çok protokol, anlaşma vb. imzalandı. 

Aslında yaptıkları açıklamalarda bu konuda hiçbir çaba harcamayacaklarının ve esasında dertlerinin daha başka olduğu da açıklıkla ifade ediliyor. Şöyle ki, Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso ve İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt ortak yaptıkları açıklamada Kyoto Protokolü’nün yerini alacak yeni bir anlaşmanın, gelecek 20- 30 sene içinde çevreci ekonomilere yapılan yatırımları artırarak yeni iş imkânları doğuracağına dikkat çekiyor ve şunları söylüyorlar: “Bugün bunu anlayanlar yarının kazananları olacaktır.“ Uzlaşının gerisindeki esas mutabakat konusu esasta budur. Onların derdi soruna çözüm olmak değil, bu sorundan nemalanmaktır.

Küresel ısınmanın sonuçları birtakım temennilerle çözülemeyecek denli ciddi bir sorundur ve her geçen gün geri dönülemez sonuçlarla karşımızdadır. İklim değişimlerine bağlı aşırı yağışlar ya da kuraklık sonucu yaşam ve tarım alanlarının yok olması, kitlesel göçler, kıtlık, açlık, salgın hastalıklar vb. tüm bunlar bir avuç zengin ve mutlu azınlığın kâr oranları düşmesin diye milyonlarca insanın karşı karşıya olduğu risklerdir. Milyonlarca insan bu şekilde geleceksizliğe itilirken, bu durumdan bizzat sorumlu olanlardan bir takım önlemler almalarını beklemenin bir anlamı zaten yoktur. Kesin olan şudur ki, bu düzen sınırları içinde bu soruna dair bir çözümden bahsetmek zordur. Bu nedenle çevre sorunlarına dair gerçek anlamda bir çözümün temelleri ancak bu düzenin yıkılmasıyla atılmış olacaktır. Bu hedef ve bilinçle yaşanabilir temiz bir gezegen için mücadeleyi büyütmek büyük bir önem taşımaktadır.