16 Temmuz 2010
Sayı: SİKB 2010/28

 Kızıl Bayrak'tan
Anayasa değişikliği referandumu tartışmaları
Referandum oyununa karşı devrimci tutum!
Sendika ağalarının referanduma ilişkin tutumları ve devrimci sorumluluk!
Kürt halkına saldırganlık sermayenin ‘ortak aklı’
ABD-Türkiye ilişkilerinde son perde
Ankara'da iki BDSP'li serbest bırakıldı
DİSK’in sermaye ile
uzlaşma arayışı...
İşçiler, burjuvaziye mezar hazırlamaktadır!
Meslek örgütlerinden’iş cinayeti’ açıklamaları
Kontra sendikaların “başarı” kaynağı sınıf sendikacılığı çizgisinin silikleşmesidir!
İşçi ve emekçi hareketinden..
Taleplerimiz, mücadele ve örgütlenme hattımız…
ÇEL-MER işçileri kazandı!
MİB’ten Yunus Dönmez’le dayanışma çağrısı!
Zafer direnen UPS işçisinin olacak!
ABD emperyalizmi her koşulda ırkçı-siyonist canilerin hamisidir!...
Katil İsrail kendi soruşturup kendi aklıyor!
Dünyada işçi ve emekçi hareketi...
İran’da kadınlar üzerindeki baskılar sürüyor…
Samandağ Geleneksel Evvel Temmuz Festivali gerçekleştirildi...
Topyekûn bastırma ve teslim alma kampanyası - M.Can Yüce.
İnternette sansür ve denetim yeni düzenlemeler ile tırmandırılıyor.
Direnişçi bir Çel-Mer işçisinden mektup…
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Taleplerimiz, mücadele ve örgütlenme hattımız…

MESS’ten çaldıklarını geri almak için mücadeleye!

Toplu Sözleşme süreçleri, işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki amansız mücadele anlarıdır. Bu süreçte taraflar, çalışma ve yaşam koşullarını belirlemek üzere karşı karşıya gelirler. Grup toplu sözleşmeleri söz konusu olduğunda ise bu özellikle böyledir. Burada artık tek bir fabrika işçisinin değil, binlerce fabrika işçisinin kaderi belirlenmektedir.

MESS grup TİS sürecinin ise eşi benzeri yoktur. Örneğin ‘77-80 döneminde TİS sürecinin tıkanmasıyla ­başlayan büyük grev, toplumu sarsan sonuçlar doğurmuştur. 12 Eylül darbesinin en önemli hedeflerinden biri de bu greve son vermektir. Keza ‘90’lı yılların başındaki grevler ile, ’98 yılındaki büyük ayağa kalkış son derece önemli ve etkili mücadele süreçleridir.

Metal grup toplu sözleşmeleri hem metal işçisinin hem de bir bütün olarak sınıf hareketinin geleceğini belirlemiştir. Bu cephedeki mücadelenin sonucu, sınıf mücadelesinin genel durumunu etkilemektedir. Bunun en önemli nedeni kuşkusuz metal sektörünün kapitalist ülke ekonomisi içerisindeki stratejik konumudur. Kitlesel ölçekte işçi çalıştıran fabrikaların yoğunluğu ile birlikte çalışma koşullarının son derece ağır olması da işkolunu sınıf mücadelesinin kalbinin attığı bir alan haline getirmiştir.

İşte bu nedenle hem işçi sınıfı hem de sermaye sınıfının gözü her dönem metal sektöründe gerçekleşen grup sözleşmelerindedir. Öyle olmalıdır.

Sürece yoğun bir saldırı dalgası altında giriyoruz!

Metal işkolunda yeni bir toplu sözleşme sürecinin arifesindeyiz.

Sürece yoğun bir saldırı dalgası altında giriyoruz. Kapitalist düzenin dünya ölçeğinde yaşanan son krizinin faturası bize kesildi. Çok ağır bedeller ödedik. MESS yıllardır hayata geçirmeye çalıştığı birçok uygulamayı bu süreçte fiili olarak devreye soktu.

Hatırlatalım ki, kriz patlak verdiği sırada MESS ile sendikalar TİS masasındaydı. Metal işçilerinin bu sözleşme sürecinden önemli beklentileri vardı. Çünkü yıllar boyunca kriz bahanesiyle kölelik koşullarına mahkum edildikten sonra artık durumun bir parça düzeltilmesi bekleniyordu. Sadece beklenmiyor, aynı zamanda mücadele etmek de isteniyordu. Ancak yeni patlak veren krizin dalgaları, patronların ve uşaklarının elinde yeni bir saldırı bahanesine dönüştürüldü. Apar topar metal işçilerinin hiçbir talebi dikkate alınmadan sürece nokta konuldu. Ardından ise patronlar, işten atmalarla, ücret kesintileriyle, alabildiğine esnetilmiş çalışma koşullarıyla metal işçisinin canına okudu.

Sonuçta metal patronları bu süreçten büyük kazanımlarla çıktılar. Krizi söyledikleri gibi fırsata çevirdiler. Sadece kârlarını korumakla kalmadılar. Aynı zamanda metal işçisini, on yıllarca hayalini kurdukları koyu sömürü ve kölelik şartlarına mahkum ettiler.

İşte şimdi, yeni grup TİS sürecine girdiğimiz bugün ise, bu olağanüstü dönemde bu koşulları kural haline getirmeye, kazanımlarını korumaya ve bunlara yenilerini eklemeye çalışıyorlar. Grup TİS sürecinden bunu umuyor, bunu bekliyor, bunun için hazırlanıyorlar.

İşte bunun için, yeni toplu sözleşme süreci sert bir çatışmaya gebedir. Ya MESS’in kriz bahanesiyle bizden çaldıklarına razı gelecek ve yeni saldırı girişimlerine boyun eğeceğiz ya da militan mücadele yolunu tutarak, yanıt vererek MESS’ten çaldıklarını geri alacağız.

Kazanmak için ihanet çetelerini etkisizleştirelim!

Kazanmak için önümüzde büyük engellerin olduğunu biliyoruz. Bu engellerin en büyüğü kuşkusuz Türk Metal Sendikası’nda yuvalanan faşist çetedir. Bu çete 12 Eylül faşizminin öz çocuğu olarak metal işçilerinin bağrına saplanmış bir hançer olarak duruyor.

12 Eylül darbesi gerçekleştiğinde metal işçileri MESS grup TİS’lerinde anlaşmazlık nedeniyle grevdeydiler. Darbeyle grevleri yasaklandı. Sendikalarının kapısına kilit vuruldu. İleri ve öncü metal işçileri tutuklamalar ve işten atmalarla tasfiye edildi. Arkasından da Türk Metal Sendikası MESS aracılığıyla fabrikalara sokuldu. Bunun için 12 Eylül’de en çok sevinenlerin başında MESS geliyordu.

MESS’in gülmekte haklı olduğu zamanla daha iyi anlaşıldı. 12 Eylül’ün ardından başlayan dönemde metal işçileri her TİS döneminde ihanetlere uğradı. Buna rağmen ihanet çetelerini önünden gitmeye zorlayarak ‘90’lı yılların başında greve çıktı ve bazı haklarını söke söke aldı. Ancak bu kazanımları MESS kısa sürede gasp etmekte gecikmedi.

‘98’de metal işçileri grup TİS’lerinin bir kez daha ihanetle sonuçlanması üzerine birçok ilde sokağa çıktılar, Türk Metal’den istifa ettiler. Ancak yine de bu ihanet şebekesinden kurtulamadılar. Çünkü metal işçileri devrimci bir önderliğe sahip olmadığından ihanet çetesi kısa sürede kontrolü yeniden sağlayabildi.

Bu tablo, içine girdiğimiz toplu sözleşme sürecinde işimizin kolay olmadığını gösteriyor. Eğer metal işçileri süreci sendika yönetimleri ile MESS arasındaki masa başı görüşmelere bırakırlarsa ihanet ve satış kesindir. Ancak örgütlenerek ipleri ellerine alır ve mücadeleyi yükseltirlerse, TİS masa başı görüşmelerden sokağa taşınır, bu halde de satış engellenir ve kazanan metal işçileri olur. Geçmiş mücadele deneyimleri bu yolda önümüze ışık tutmaktadır.

Büyük bir sınav bizi bekliyor!

Metal işçilerini hem kendi gelecekleri hem de sınıfın geleceği için büyük bir sınav bekliyor. Bu büyük sınavdan alnımızın akıyla çıkmalıyız.

Bunun için ise taleplerimizi net biçimde belirlemeli ve bu talepleri elde etmek uğruna dişe diş bir mücadele vermeliyiz. Böyle bir mücadelenin gücünün ve soluğunun taban örgütlenmelerinin düzeyine sıkı sıkıya bağlı olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Öyle ki, mücadelenin kaderi, kaç fabrikada tabandan komitelerin, kaç havzada ortak platformların oluşturulduğuna bağlıdır. Metal işçileri ancak böylelikle sürecin basit bir seyircisi olmaktan çıkıp tarafı haline gelebilir. Böylelikle de hem MESS’i, hem de uşak takımını yenerek geleceğini kazanabilir.

İşte bu kritik görevleri omuzlaması gerekenler öncü-devrimci metal işçileridir.

Metal İşçileri Birliği ise bu bilinçle üzerine düşeni yapacaktır. Tüm metal işçisi kardeşlerimizi de bu zorlu ancak onurlu yolda birlikte, omuz omuza mücadele vermeye çağırıyoruz.

Yaşasın Metal İşçileri Birliği!
Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Kahrolsun MESS ve uşakları!



Örgütlenme hattımız ne olmalı?

Toplu sözleşme sürecinin örgütlenmesinde temel anlayışımız “söz-yetki-karar işçilere” şiarında ifade bulmaktadır. Sürecin asıl öznesi işçiler olmalı, sendika yönetimlerinin yetkileri, işçilerin aldıkları kararları yürütmek ve koordine etmekle sınırlanmalıdır. Sendika yönetimleri, bu hakkın işçiler tarafından kullanılması için önlemler almalı, ön açıcı olmalı ve gerekli her türlü kolaylığı sağlamalıdırlar.

Söz-yetki-karar hakkını kullanmanın aracı taban örgütlenmeleridir. Toplu sözleşmeler sözkonusu olduğunda işçi sınıfının deneyimleriyle ortaya çıkardığı örgütlenme biçimi TİS komiteleridir. Fabrikalardan oluşmuş TİS komiteleri yoluyla, işçiler taslakların hazırlanmasından mücadelenin omuzlanmasına ve TİS’in bağıtlanmasına kadar tüm sürecin seyrini belirleme imkanı bulurlar. Dolayısıyla TİS komitelerini oluşturmak, kazanmanın ilk şartıdır.

TİS komitelerinin oluşturulmasında, işleyişinde ve sendika yönetimleriyle ilişkilerinde şu temel ilkeler göz önünde tutulmalıdır:

1. TİS komitelerinin, fabrikalarda her üretim biriminde ayrı ayrı oluşturularak tek bir fabrika komitesinde merkezileştirilmesi en ideal biçimdir.

2. TİS komitelerinin işleyişi ve bileşimi demokratik olmalıdır. Bu demektir ki, komitelerde yer alacak, özellikle de temsil konumunda olacak işçiler, doğrudan seçim yoluyla işçiler tarafından belirlenmelidir. Ayrıca komitelerin bileşiminde kadrolu-taşeron gibi ayrımlar yapılmamalı, fabrika ve işyerindeki tüm işçiler komitelerde temsil edilmelidir.

3. TİS komiteleri, fabrikalarda derinleştirilirken havza-bölge-il ve ülke çapında merkezileştirilmelidir. Ancak böylelikle metal işçilerinin tabandan birliği sağlanabilir ve sürecin tüm aşama ve kademelerinde söz-yetki ve karar hakkı tam olarak kullanılabilir.

4. Havza-bölge-il ve ülke çapında oluşturulacak ortak mücadele zeminlerinde sendika ayrımı yapmamalı, kapsam dahilinde olsun olmasın tüm metal işçilerinin yan yana getirilmesi hedeflenmelidir. Böylelikle süreç metal işçilerinin topyekün mücadelesine dönüştürülmüş olacaktır.

5. TİS komiteleri ve diğer mücadele platformları, sendika yönetimlerinden bağımsız olmalıdır. Bu temelde, sendika yönetimleri, tüm sendikal imkanları taban örgütlenmelerinin hizmetine sunmalı, onların çalışmasını kolaylaştırmalı, aldıkları kararlara uymalıdır.

Toplu sözleşme sürecinin başarıyla örgütlenmesinde ise şu ilkeler olmazsa olmazdır:

1. TİS taslaklarının hazırlanmasında ve görüşmelerin takibinde tüm işçilerin sürece katılımını örgütlemeyi hedefleyen adımlar atılmalıdır. Toplu sözleşme taslağı fabrikalardan başlayarak yaratılacak tartışma ve karar zeminlerinde ortaya çıkarılmalıdır. Oluşturulacak komiteler aracılığıyla atılan her adımda söz ve karar hakkının taban tarafından en etkili şekilde kullanılması hedeflenmelidir. TİS komitelerinin kararı ve onayı olmadan tek bir TİS maddesi dahi kabul edilmemelidir.

2. Görüşmelere işçi temsilcileri katılmalı, ayrıca görüşmeler işçilerin katılımına açık olmalıdır. Bunun olmadığı durumda görüşmelerin bilgisinin “tam açıklık” ilkesi doğrultusunda işçilere verilmesi talep edilmelidir. Açıklığın olmadığı durumda sonucun ihanet olacağı fabrikalarda yoğun biçimde anlatılmalıdır. Görüşmelerin dışa yansıyan bilgilerinden hareketle işçiler bilgilendirilmeli, uyarılmalı, harekete geçmeye çağırılmalı, olduğunca harekete geçilmelidir.

3. Sendikal bürokrasinin süreci metal işçilerinin katılımına açmayacağı, aksine elindeki tüm güç ve imkânları, işçilerin tabandan örgütlenmesine ve taban örgütlenmeleri yoluyla söz-yetki ve karar hakkını kullanmasına engel olmak için kullanacağı kesindir. Bunun için metal işçileri sendikal bürokrasiye rağmen tabandan örgütlenmeyi başarmak, böylelikle de ihanetin önünü almak durumundadır.

Bu, söz, yetki ve karar hakkını koparıp almak, fiili-militan mücadelelerle sendikal ihanetin kapattığı kapıları açmak, sakladığı bilgilere ulaşmak ve gerektiğinde hesap sormak anlamına gelmektedir.

***

TİS sürecinin örgütlenmesinde metal işçilerini sürece aktif olarak katmak, süreci kapalı masa başı görüşmelerden çıkarmak ve grev düşüncesini, isteğini ve kararlılığını oluşturmak gözetilmesi gereken temel kaygı olmalıdır.

Bunun için derhal TİS komitelerini ve ortak mücadele platformlarını oluşturmak için harekete geçmeliyiz.

Öncü ve devrimci metal işçileri hem mücadeleye önderlik edecek bir bakış ve sorumlulukla davranmalı hem de sendika yönetimlerini, bu doğrultuda süreci örgütlemeye zorlamalıdırlar.



Taleplerimiz ne olmalı?

MESS’in karşısında mücadelesini vereceğimiz taleplerimiz ve bu talepleri içeren sözleşme taslakları özel bir önem taşıyor. Zira tüm bir dönem boyunca sermayeye karşı yürütülecek mücadelenin kapsamını ve düzeyini taleplerin niteliği belirleyecektir.

Öyle ki sendikal anlayışlar arasındaki farklılıklar daha taleplerin belirlenmesi sürecinde ortaya çıkmaktadır. Türk Metal yönetiminin taleplerin belirlenmesinde ilkesi, “üreteceğiz, kazandıracağız, kazanacağız” biçimindeki formüle edilen işbirlikçilik çizgisidir. Bu çizgiye bağlı olarak talepleri belirlerken MESS’in verebileceklerini baz almaktadır. Bu nedenle ücret ve sosyal hak talepleri olabildiğince asgari bir sınırda tutulurken, anlaşmazlık doğuracak uçurumlar oluşturulmamaya dikkat edilmektedir. BMİS yönetimi ise özellikle son dönem sözleşme süreçlerinde bundan farklı olarak insanca çalışma ve yaşam kriterlerini baz aldığı iddiasındadır. Fakat sorun onun söylediklerinde değil, gereklerini yapmakta çıkmaktadır. BMİS yönetimi başta belirlenen taleplerin kazanılabileceğine inanmamakta, pratikte MESS’in verebilecekleriyle ufkunu sınırlamaktadır.

Metal işçileri bu geri ve gerici mücadele ufkunu aşmalıdırlar. Bunun için taleplerimizi belirlerken temel ölçümüz bu taleplerin patronlar tarafından karşılanıp karşılanamayacağı olmamalıdır. İşçi sınıfının bu konudaki ölçütü kendi meşru hak ve çıkarlarıdır. İnsanca çalışma ve yaşam koşullarına kavuşmak, gasp edilen haklarımızı yeniden kazanmak için ve nihayet sermayenin işçi sınıfına dönük saldırıları karşısında güçlü bir barikat kurabilmek için nelere ihtiyacımız varsa onları isteyeceğiz. Taleplerimizin genel çerçevesi bu olacaktır.

Diğer taraftan sorun sadece taleplerin ne olduğu değil, bu taleplerin oluşturulma sürecidir. Sendika bürokratları ve ihanet çeteleri, taslakların hazırlanması sürecine işçileri olabildiğince uzak tutmaya çalışıyorlar. İşçinin fikrini sormak adı altında yapılan çalışmalarda ise en azla yetinmeleri öğütlenmekte ve dayatılmaktadır.

Eğer bu taleplerin olduğu sözleşme taslakları metal işçilerinin tabandan katıldığı canlı tartışma süreçlerinin ürünü olarak hazırlanır ve örgütlü bir taban iradesine dayandırılırsa, mücadelenin seyrini belirleyecek ilk koşullar da oluşturulmuş olacaktır. Çünkü metal işçisi ne istediğini bilecek ve isteklerini yerine getirmek üzere mücadeleye daha büyük bir şevk ve kararlılıkla katılacaktır. Bu nedenle, TİS taslaklarının hazırlanması amacıyla yapılacak çalışmalar hayati bir önem taşımaktadır. Bu çalışmalar ise bilgilendirme çalışmalarından işçilerin yan yana gelerek taleplerini belirleyecekleri platformların oluşturulmasına kadar bir dizi yol ve yöntemi içermektedir.

Bunun için talepleri belirlemek üzere, işçilerin katıldığı ve söz-yetki ve karar hakkının tümüyle işçilere bırakıldığı tartışma platformları oluşturulmalıdır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, TİS taslakları işçilerin rahatlıkla anlaması güç olan kanun kitapları biçiminde değil, özlü talepler biçiminde formüle edilmelidir.

Tüm bunlardan sonra, metal işçilerinin karşı karşıya olduğu saldırılar ve bugünkü sınıf mücadelesinin seyri gözetildiğinde, sözleşme döneminde metal işçilerinin başlıca taleplerinin şunlar olduğu görülmektedir.

Ücret ve hak kayıpları karşılanmalı, insanca yaşamaya yeten bir ücret düzeyi sağlanmalıdır!

Öncelikle 2002 yılından bugüne ücretler ve sosyal haklarda büyük kayıplar söz konusudur. Son 10 yıldan bu yana ücretler ve sosyal haklar adeta erimiştir, en az yüzde 30 azalmıştır. Sektörde yeni istihdam edilen işçi sayısı belirgin biçimde artmış, işçiler daha düşük ücretlerle daha uzun süre ve daha yoğun çalıştırılmışlardır. Metal işçilerinin geçmiş sözleşme dönemlerindeki kayıpları son dönemde katlanarak artmıştır.

Bunun en somut örneği Ereğli Demir Çelik fabrikasında yaşanmıştır. 2009 yılında, Türk Metal çetesinin örgütlü olduğu Ereğli Demir Çelik fabrikasının sahibi Oyak grubu ile Türk Metal sendikası, işçi ücretlerinde 16 aylığına %35 indirim yapılması yönünde anlaşmıştır. Erdemir bir başlangıç olmuş, iş kolu düzeyinde yaygınlaşmıştır. Dahası ücret gaspı düşürülen ücretler kalıcı hale getirilmeye çalışılmaktadır.

İşte bunun için toplu sözleşme sürecinde taleplerimizin başında gasp edilen haklarımızın geri verilmesi, sefalet ücretlerinin son bulması talepleri gelmektedir. Bunun için ücret talebimiz geçmiş kayıplarımızı dahi dikkate almayan yüzdelik zamlar değil, insanca yaşamaya yeterli ücret düzeyidir. İnsanca yaşamaya yeterli ücret, sendikalar tarafından açıklanan dört kişilik bir ailenin insanca yaşamasına yeterli ücret düzeyidir. Bu, asgari ücret seviyesi olmalı, işin yoğunluğuna ve niteliğine göre arttırılmalıdır.

Yine son kriz bahane edilerek geçmiş sözleşme dönemlerindeki belirlenen sosyal haklar büyük ölçüde gasp edilmiştir. Birçok fabrikada geçmiş dönemlerde maaşlara giydirme adı altında fiilen ortadan kaldırılan ikramiye ve diğer sosyal yardımlar ihtiyacı karşılayacak düzeyde yeniden belirlenmelidir.

Eski ve yeni işçiler arasındaki ücret farklılıkları kapatılmalıdır. Eşit işe eşit ücret!

Eski ve yeni işçiler arasındaki ücret farklılıkları önemli bir sorundur. Patronlar böylelikle, hem TİS’leri uygulanamaz hale getirmektedir, hem de işçileri birbirine karşı düşmanlaştırmaktadır. 2000 yılından sonra işe başlayan işçilerle daha eski işçiler arasındaki ücret makası, yüksek ücret baz alınarak kapatılmalıdır.

Bunun için eşit işe eşit ücret istiyoruz.

“İşten atmalar yasaklansın! Tüm çalışanlara iş güvencesi!”

Geçtiğimiz dönem sözleşmesinin ardından metal patronlarının yaptıkları kitlesel işçi kıyımlarından sonra mutlaka bu sözleşme döneminde patron keyfiyetine sınır getirilmelidir. Bunun için “işten çıkarmaların yasaklanması ve işgüvencesi sağlanması” olmazsa olmaz taleplerimizden biridir. Çünkü işgüvencesinin olmadığı koşullarda, diğer kazanımların da bir anlamı kalmamaktadır.

Esnek çalışma uygulamalarına son verilmelidir!

Sermaye sınıfı, sömürü düzeyini arttırmak ve işçilerin örgütlülüklerini dağıtmak için son 30 yıldan bu yana değişik çalışma yöntemlerini ve üretim tekniklerini devreye sokmaktadır. “Yalın üretim”, “bütünsel kalite yönetimi”, “kalite çemberleri”, “sıfır stok”, “takım çalışması”, “işçilerin yönetime katılması” vb. kavramlar ile ambalajlanan “esnek üretim” bugün telafi çalışması, denkleştirme, kısa çalışma vb. uygulamalarla örgütlü-örgütsüz bütün fabrikalarda uygulanmaktadır. Ayrıca sermaye uşağı AKP hükümeti tarafından “işsizliğe çözüm bulmak” iddiasıyla gündeme getirilen ve önümüzdeki süreçte mecliste onaylanacak olan “Ulusal İstihdam Paketi” ile “esnek üretim” saldırısı çok daha kapsamlı bir boyut kazanacaktır.

Bir önceki TİS döneminde tabanın tepkisinden çekinen sendikalar kâğıt üzerinde esneklik uygulamalarını kabul etmemişlerdi. Fakat uygulama bunun tam tersi olmuştur. Sendikal ihanet çetelerinin onayı ve desteği sayesinde patronlar esneklik uygulamalarının hayata geçirilmesi konusunda hiçbir sınır tanımamıştır. Bugün belli başlı bütün metal fabrikalarında Türk Metal çetesinin bilgisi ve onayı dahilinde “telafi çalışması” hayata geçirilmiştir. Sadece Türk Metal’in değil Birleşik Metal’in örgütlü olduğu fabrikalarda da bazı esnek çalışma yöntemleri uygulanmaktadır.

“Esnek üretim”, sermaye için ucuz ve örgütsüz işgücü cenneti yaratmaktadır. “Esnek üretim”, sermayenin azami sömürüsü için dayatılan engelsiz ve kuralsız çalışma yaşamıdır. İşçi sınıfının büyük bedeller ödeyerek kazandığı hakları ortadan kaldıran esnek üretim saldırısına izin verilmemelidir. Bunun için uygulanmakta olan tüm esnek çalışma uygulamalarına son verilmeli, sözleşmede bu kesin bir hükme bağlanmalıdır.

Taşeronlaştırma yasaklanmalı, taşeron işçiler kadroya alınmalıdır!

Esnek çalışmanın bir biçimi olan taşeronlaştırma metal sektöründe de hızla yaygınlaşmaktadır. Önceleri yemekhane ve temizlik bölümlerinde başlayan bu uygulama artık üretimin her aşamasında karşımıza çıkmaktadır. Başta temel fabrikalar olmak üzere hemen bütün işyerlerinde taşeronlaştırma uygulaması mevcuttur. Bunun sonucu olarak fabrikalardaki en büyük sorun kadrolu-taşeron işçi ayrımıdır. Taşeronlaştırma işçileri bölmenin ve daha düşük ücretle daha yoğun sömürmenin en etkili silahına dönüşmüştür. Taşeronlaştırmayla sendikalı işçi sayısı sürekli azaltılarak sendikalar yavaş yavaş tasfiye edilmektedir. Kadrolu işçiler, işten atılma korkusuyla her türlü dayatmaya boyun eğmektedir.

İşte bunun için taşeronlaştırma uygulamasına son verilmeli, halen çalışmakta olan taşeron işçilerin kadroya alınması sağlanmalıdır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmalıdır!

Bugün kapitalizmin kar hırsına dayalı kuralsız çalışma, özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları işçilerin yaşamını tehdit etmektedir. Demir-çelik fabrikaları demir-çelik değil, insan eritmektedir. Madenler ölüm ocağı, inşaatlar göçük yuvası durumundadır. Atölyelerde çocuk işçilerin kanı emilmektedir. Küçük sanayi sitelerinde çalışanlar sigorta, vizite, hastane nedir bilmemektedir.

İş cinayetlerinin ve işçi sağlığını tehdit eden çalışma koşullarının önüne geçmek için her işyerinde gerekli düzenleme ve önlemler hayata geçirilmelidir. Bu, TİS kapsamında temel taleplerimizden biri olmalıdır. Alınacak önlemler işyeri temsilciler kurulu ve sendikalar tarafından sürekli denetlenmelidir. İşçi temsilcilerinin yönetiminde, teknik ve sağlık uzmanlarından oluşan iş müfettişliği kurumu oluşturulmalıdır.

***

Bu taleplerimizi bir kez de maddeler halinde sıralarsak:

1. Ücret ve hak kayıpları karşılansın, insanca yaşamaya yeten bir ücret düzeyi sağlansın!

2. Eski ve yeni işçiler arasındaki ücret farklılıkları kapatılsın! Eşit işe eşit ücret!

3. “İşten atmalar yasaklansın! Tüm çalışanlara iş güvencesi!”

4. Tüm biçimleriyle esnek çalışma uygulamalarına son verilsin!

5. Taşeronlaştırma uygulamasına son verilsin! Taşeron işçiler kadroya alınsın!

6. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınsın!

En hayati olanlarını bu biçimde sıraladığımız bu talepleri sahiplenmek, arkasında durmak, sendika yöneticilerine kabul ettirmek ve MESS’ten koparıp almak üzere tüm metal işçisi arkadaşlarımızı mücadeleye omuz vermeye çağırıyoruz.




Mücadele hattımız ne olmalı?

TİS süreçlerinde metal işçileri adına grup toplu sözleşme masalarına oturan sendika yönetimlerinin pratiğine, farklı biçimlerde ifade etseler de süreci “masada bitirmek” anlayışı yön vermektedir. Oysa hiçbir hak mücadele edilmeden alınmaz, alınmamıştır.

“Masada bitirmek” anlayışını en açık biçimde ifade eden ve şaşmadan, dolaysız biçimde yerine getirense Türk Metal yönetimidir. İhaneti, “üreteceğiz kazandıracağız, kazanacağız” sloganıyla gerekçelendiren Türk Metal yönetimi, başından sonuna kadar süreci masa başı görüşmeler sınırında tutmaya özen göstermektedir. Çünkü yapılacak kontrollü eylemlerin dahi, göstermelik olmaktan çıkma ihtimali yüksektir. Zira işçilerin birikmiş mücadele isteği ve eğilimleri, sınırı nasıl belirlenmiş olursa olsun bir eylem süreci içerisinde hızla gelişme imkanı bulur ve daha ileri eylem biçimlerini gündeme sokar. İşte bunun için ne olursa olsun işçileri eylem alanından uzak tutmak bu sendikal korucuların bilinçli bir tutumudur.

Çelik-İş Sendikası’nın yönetiminin “mücadele” anlayışının Türk Metal hainlerden bir farkı bulunmamaktadır. Çelik-İş yönetimi her bakımdan Türk Metal yönetiminin silik bir gölgesi gibidir. Tek farkı ihanetin ve teslimiyetçiliğin şükürcülükle süslenmiş olmasıdır.

Birleşik Metal ise daha önceki yıllarda göstermelik birkaç eylem dışına çıkmamıştı. Fakat son TİS sürecinde bunun dışına taşarak, gelişmelere bağlı olarak düzenli eylemlerle TİS sürecini örgütlemeye çalıştı. Metal işçilerini daha ileri mücadelelere hazırlamak, TİS sürecini masa başı görüşmelerden çıkararak mücadele alanlarının belirleyiciliğine sokmak bakımından bu adımlar önemli ancak yetersizdi. Çünkü süreç boyunca öne çıkan, her ne pahasına olursa olsun mücadeleyi ileriye taşıma iradesi değil, kararsızlıklar ve yalpalamalar oldu. Özellikle krizin patlak vermesinin ardından kapitalizmi aşan bir mücadele ufku olmayınca, eylem süreci yarıda kesildi. Bugün ise, aynı düzeyde bir mücadele sürecini dahi örgütleyecek güç ve iradeye sahip değildir.

Mevcut sendikal yönetimlerin mücadele anlayışlarını, kurulu düzen karşısındaki ideolojik-siyasal duruşları belirlemektedir. Öyle ki Türk Metal ve Çelik-İş yönetimleri sermayenin safında konumlanıyor olmanın doğal sonucu olarak gerici burjuva ideolojisinin farklı biçimlerini paylaşıyorlar. Ücretli kölelik düzeni olan kapitalizmi sahipleniyor ve savunuyorlar. Sendikacılık anlayışları da kapitalist sömürü şartlarında mümkün olduğunca ve kapitalistler verdiğince işçilerin durumunu bir parça düzeltmekten ibarettir. Birleşik Metal yönetimi ise yer yer kapitalizm karşıtı bir söylem tutturuyor olsa da, gerçekte bu söylem bir mücadele ufku haline gelemiyor. Çünkü, esasta kurulu düzenin aşılabileceği inancına ve bilincine dayanmıyor. Mücadele anlayışı da bu durumda biraz daha kararlı olmakla birlikte özünde diğerlerinden farklı değildir. Bunun için toplu sözleşme süreçlerinde olduğu gibi diğerlerinin aynısı sonuçlar doğuyor.

Açıktır ki, toplu sözleşme süreci bu sendikal anlayışların eline bırakılırsa süreç bir kez daha masa başında bitirilecektir. Doğal olarak bu durumda da ihanet kaçınılmazdır. Kuşkusuz sendika yönetimleri bu ihaneti, “ancak bu kadarını alabildik” diyerek gerekçelendireceklerdir. Bu durumda metal işçilerinin onlara yanıtı şu olmalıdır:

Elbette MESS kendi sınıf çıkarlarının gereği olarak hak ve taleplerimizi vermeyecektir, aksine çaldıklarına yenilerini eklemek isteyecektir. Ama siz metal işçileri adına taleplerimizi MESS’ten söke söke almak için ne yaptınız? Metal işçilerini zamanında uyardınız mı? Mücadele konusunda bilinçlendirdiniz mi? Mücadeleye hazırladınız mı? Eylemli bir mücadele yoluyla kararlılığınızı gösterdiniz mi? Grev silahını kullandınız mı? Grev silahını kullanmak için ciddi bir hazırlık yaptınız mı?

Eminiz ki Türk Metal ve Çelik-İş yönetimleri bu sorulara yanıt veremezler. Çünkü hak ve taleplerimizi mücadeleyle kazanmak gibi ne bir anlayışa sahipler ne de bir çabaları var. Birleşik Metal-İş yönetimi ise çaba gösterdiği iddiasında bulunabilir. Ancak gösterilen bu çaba ne kadar kararlı, ne kadar sürekli ve ne kadar metal işçisinin tabandan arayışlarına yanıt vermeye açıktır? Bir önceki TİS dönemindeki pratik, bu sorulara olumsuz bir yanıttır. Birleşik Metal-İş yönetimi sonuna kadar gidecek bir kararlılık gösterememiştir. Krizin patlak vermesinin ardından yalpalamıştır. Ortak mücadele platformları oluşturma iddiasına uygun bir samimiyet ve açıklıkla davranmamıştır.

Hak ve taleplerimizi kazanmak için grev silahını kullanmaktan başka bir yolumuz yoktur. Önemli olan bugünden bu gerçeğin bilincinde olarak bu hedefe bağlı olarak sistematik bir mücadele ve örgütlenme sürecini örebilmektir. Bunun için TİS süreci en başından itibaren masada değil, sokakta yürütülmelidir. Metal işçisinin hak ve taleplerini içeren bir toplu sözleşme, yöneticilerin kapalı kapılar arkasındaki sözde pazarlıkları değil, gücünü eylem alanında gösteren ve grev silahını da kullanmaya hazır olduğunu gösteren bir mücadele süreciyle kazanılabilir.

İşte bu anlayışla bugünden sokaklar, fabrikalar eylem alanı haline getirilmelidir. Taslaklar eylemlerle açıklanmalı, görüşmeler başladığında her oturum sırasında görüşmelerin yapıldığı yerde eylemler gerçekleştirilmelidir. Yine sanayi havzalarında düzenli eylemlerle mücadele canlı tutulmalı, katılım büyütülmelidir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi mevcut sendika yönetimleri böyle bir mücadele sürecini örgütlemeyeceklerdir. İhaneti iş edinmiş olanlar zaten ne türden olursa eylem yapmamaya yeminlidirler. Diğerleri ise yapacak kudretten yoksunlardır. Bu durumda görev, öncü ve devrimci metal işçilerine düşüyor. Öncü ve devrimci metal işçileri el ele vererek, ilk önce grev hedefli dişe diş bir mücadele sürecini örgütlemeyi sendika yönetimlerine dayatmalı, yönetimleri önden gitmeye zorlamalı, her durumda da mücadele görevlerini belli bir plan oluşturarak uygulamaya sokmalıdırlar.

Belirtmek gerekir ki, öncü ve devrimci metal işçilerinin mücadele hedefi sadece MESS değildir. İhanetin ve işbirlikçiliğin hesabını sormak da çok özel bir mücadele gündemidir. Bunun için en başından itibaren mücadele görevlerine sahip çıkmayan sendika bürokratlarının kapısına dayanılmalı, ihanet durumunda da ihanetin hesabını soran ve imzalanmış ihanet belgesini yırtmayı hedefleyen bir eylemli çıkış yapılmalıdır. Bu yolda TEKEL işçisi kardeşlerimizin mücadele pratiğini örnek almalıyız.

Tüm sınıf kardeşlerimizi bu anlayışla mücadele görevlerini üstlenmeye ve kavga bayrağını yükseltmeye çağırıyoruz.