29 Ocak 2010
Sayı: SİKB 2010/05

 Kızıl Bayrak'tan
Taban inisiyatifi zaferin
biricik güvencesidir!
TÜSİAD’ın “demokrasi” vaazları
F tiplerinde
direnen insan olma bilincidir!.
TEKEL direnişine destek eylemleri
“Genel grev” çağrısı yayılıyor...
TEKEL işçileri panelde buluştu
İzmir’de Metal İşçileri Buluşması gerçekleşti.
Entes direnişçisiyle konuştuk.
Entes’te direniş güncesinden.
İşçi ve emekçi hareketinden...
Popülizm ve sosyalizm
Paralı eğitiminiz, eleme sınavlarınız, staj ve atölye sömürünüz sizin olsun!
Gelecek bizim!
DLB’lilerden eğitim
sistemine karne
Ahmet Öncü ve Ahmet Hasim Köse ile TEKEL direnişi üzerine konuştuk
TEKEL işçileri ile
direniş süreci üzerine konuştuk.
Emperyalist işgale “sivil kılıf
Stuttgart’ta TEKEL işçileriyle
dayanışma etkinliği
İktidar kavgası derinleşiyor - M. Can Yüce
Direnişçi TEKEL işçisi
Aygün Taşkın’a mektup
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Entes direnişçisi Gülistan Kobantan ile direnişler ve sınıf hareketi üzerine konuştuk…

“İşçinin silahı
‘işgal, grev, direniş’ olmalı!”

- Krizin faturasını ödemeyi reddederek 14 Mayıs 2009 tarihinde başladığın direnişini kararlılıkla sürdürüyorsun. Öncelikle aylardır devam ettirdiğin bu direniş örgütlü ve sınıf bilinçli bir işçi olarak sana neler kattı? Neler hissediyorsun?

- Direniş kararı alınırken beni nelerin beklediğini hayal edemiyordum. Ama en azından sınıf mücadelesinde beni bir adım ileriye taşıyacağını tahmin edebiliyordum. Fabrikamın yakınında Sinter Metal işçileri direnişteydi. Paydoslarda fırsat buldukça ziyaret ediyordum. İlk defa bu direniş yerinde işçilerle zaman geçiriyordum. Ama bir dışarıdan tanık olmak ve kitaplardan okumak var bir de “ben bire bir yaşadım, gördüm” demek var. Öncelikle herkesin bir direniş yaşamasını isterim. Birebir içinde olan biri olarak direniş kendime olan güvenimi getirdi. Bunu neye dayanarak söylüyorum? Çünkü direnişe ilk başladığım zamanlar kitleler karşısında çekiniyor, söyleyecek sözüm oluyor fakat sıkılıyor söyleyemiyordum. Ama zamanla kendime olan güvenim arttı. Yılların getirmiş olduğu özellikle de kadın olarak her zaman söylediğim söz kaale alınmadığından olsa gerek, bu sıkılganlığı üzerimden attım. Sözlerim, mimiklerim, el-kol hareketlerim bir bütün halinde daha kendinden emin bir hal aldı. Bunun da beni dinleyen insanlarda bana karşı saygı uyandırdığını gördüm. Ama şunu da söylemek gerekir ki, bunlar aynı zamanda haklılığımdan gelen kazançlardı da. Bunun dışında bir konu hakkında araştırma yapmayı, kullandığım kelimlerde seçici davranmayı ve işçilerle konuşurken nelere dikkat etmem gerektiğini daha iyi öğrendim.

- Şimdiye kadar çeşitli yerlerde parça parça süren direnişlerle sınıf dayanışmasını yükselttin. Çeşitli vesilelerle birçok ilde düzenlenen etkinliklerde yüzlerce işçi ve emekçiyle biraraya geldin. Katıldığın etkinliklerde insanlardan nasıl tepkiler aldın? Örneğin sendikalardan, ilerici devrimci güçlerden yeterli desteği ve dayanışmayı aldığını düşünüyor musun?

- Direnişi onaylayanlar da oldu onaylamayanlar da. Ama genellikle ilgiyle karşılandım. Birçok işçi “helal olsun sana, ne kadar onurlu bir davranış” diyerek memnun olduklarını dile getridi. Direniş ilk başladığında ilgi daha çoktu. Direnişi ziyaret edenler zamanla gelmemeye başladı. Sendikaları hiç katmıyorum. Onlarınki sınıf sendikacılığı değil çünkü. Ama bu direniş bana şunu da öğretti: Yarın sendikalı bir işe girersem (ki dışarıdan doğru sürekli bunu vurguluyoruz) içeride de ilk yapacağım iş sınıf sendikacılığı yapmayan sendikaların başındakileri defetmek için mücadele etmek olacaktır. Benden rahat koşullarda yaşayan biri beni temsil edemez. Yeri geldiğinde benimle birlikte kapı önünde direnmesini bilecek. Ama içinde hakkını vermem gerektiğini düşündüğüm sendikacılar da var. Örneğin benden maddi manevi desteğini esirgemeyen Genel-İş İstanbul 1 No’lu Şube yöneticileri. Onun haricinde direnişe toplu ziyarette bulunanlar; TMMOB’den Ücretli İşsiz Mimar ve Mühendisler ve İl Koordinasyon Kurulu Kadın Komisyonları, Emekçi Kadın Komisyonları, BDSP, DHF oldu. Ayrıca Emekçi Kadın Komisyonları ve Metal İşçileri Birliği, Entes nöbeti tuttular.

- Sermaye sınıfı krizin faturasını işçilere ödetmeye devam ediyor. Buna, senin aktarımların üzerinden Ümraniye bölgesinden de tanık oluyoruz. Entes’teki direniş süreci bölgedeki işçileri nasıl etkiledi? Bölgedeki işçiler Entes direnişini nasıl görüyor, nasıl algılıyor?

- Entes’in çevresinde yani İMES ve Dudullu OSB’de birçok kez eylem ve basın açıklaması yaptık. Bölgedeki işçiler fabrikalarından çıkıp alkış tuttu ve sloganlarımıza eşlik etti. Sayıları az da olsa “bir ihtiyacın var mı?” diye soranlar ve öğlen paydosunu benim yanımda geçirenler oldu. Onun dışında örneğin Entes işçileri “biz bu yazın sıcağında çalışamayız” diyerek kendi aralarında imza toplayıp çalıştıkları alana klima taktırttı. Eminim ki çevredeki birçok fabrikada da buna benzer şeyler yapılmıştır. (Çevredeki direnişlerin artmasıyla temkinli davranan patronlar olmasına rağmen.) İş Yasası ve iş güvenliği adına hiçbir şey bilmeyen işçiler artık işten atıldığında işe iade davası açılabileceğini öğrendi. Bölgedeki işçiler Entes direnişini ekonomik talepler için başlatılan bir direniş değil de krizin faturasına karşı sınıf tavrının ne olması gerektiğine dair başlatılan bir direniş olduğunu öğrendi. Örgütlülüğün gücünü ve sınıf bilincinin ne demek olduğunu gördü.

- Bugün sınıf hareketinin temel gündemi haline gelen ve sermayenin saldırıları altında ezilen işçi ve emekçilere umut olan TEKEL’deki direniş süreci devam ediyor. Sen TEKEL işçileriyle biraraya geldin? TEKEL direnişinin sınıf hareketi açısından anlamına dair ne düşünüyorsun? Ayrıca Ankara’daki direniş alanına ilişkin başlıca gözlemlerin neler?

- Sınıf hareketi tarihinde yıllar sonra böyle kitlesel bir direniş ve “genel grev-genel direniş” tartışmalarının yeniden gündeme gelmesi hayalimde ‘80 öncesi ayağa kalkmış olan sınıf hareketini ve işçi sınıfının ‘80 darbesi sonrası üzerindeki ölü toprağı atmasını canlandırdı. Beni ve birçok işçiyi heyecanlandırdı bu durum. “Bu işçilerden bir şey çıkmaz,” diyenlere cevap verilmiş oldu. Öyle ki burjuva medyası bile TEKEL direnişini gündemine almak zorunda kaldı. Kazanacak olurlarsa (ki bana göre, sendika bürokrasisine rağmen binlerce TEKEL işçisin direniş kararlılığı bile bir kazanımdır aslında) tüm işçi sınıfının kendine güven duymasını sağlayacak ve böylelikle direnişler artacak. Ayrıca TEKEL direnişi sınıf dayanışmasını da en üst seviyeye ulaştırmıştır. Direnişte olsun olmasın birlikte hareket etmeyi öğretmiştir. Bu direniş tüm işçi sınıfını etkileyecektir. O yüzden “emekliliğimiz yaklaşsa bile geleceğimiz, çocuklarımız için ölmeye geldik” diyen TEKEL işçilerinin önündeki tek engel sendika bürokrasisidir. Eğer bunu da aşar ve “sendika taban inisiyatifinin elindedir” derse ve tüm işçi sınıfına da bunu kanıtlarsa sınıf hareketinin tarihi başka bir düzeye sıçrayabilir. Sermaye sınıfını tarihin çöplüğüne gönderebilir. Direniş alanına ilişkin ise TEKEL işçileri “Ölmek var, dönmek yok!” diyerek kararlılıklarını dile getiriyor. “4/C’nin iyileştirilmiş hali bile olsa kesinlikle istemiyoruz” diyorlar. Ama örneğin sendikanın aldığı karar 4/C’nin iyileştirilmiş hali olursa eğer TEKEL işçisi sendikanın aldığı kararı uygular izlenimini uyandırdı bende. Eğer söyledikleri gibi hareket eder, sendika kabul etse bile direnişe devam deyip sürdürürlerse direniş asıl o zaman anlam ve önemine kavuşmuş olacak. Direnişe dair gözlemlerim ise “bir direniş insanı bu kadar değiştirebilir” dedirtti. Konuştuğum işçilerin kendilerini eleştirmeleri bunu gösterdi. “İlk başta içki fabrikaları kapatıldığında sessiz kalmasaydık ya da arkadaşlarımıza destek çıksaydık şimdi biz bu halde olmayacaktık”. İkinci bir özeleştiri ise herhangi bir eylem gördüğümüzde “ya bunlar ne yapmaya çalışıyor, bunlar bölücü, vatan haini derdik. Şimdi gördük ki asıl dostumuz onlarmış.” Başka bir değişimin göstergesi ise TEKEL işçisinin şu sözleri oldu: “Tayyip Erdoğan TEKEL direnişinin “Kürt Açılımı” önünde engel oluşturduğunu söylemiş. Oysaki açılımı biz yaptık. Burada siyasi görüşü ne olursa olsun (Laz, Kürt, Alevi, Sünni vs.) hepimiz bir aradayız. Direniş başlamadan önce Kürt halkına kin duyan birçok TEKEL işçisinin artık ‘Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği’ sloganını haykırması da bunun net bir göstergesidir.

- Son olarak, krizin acı faturasıyla yüzyüze olan emekçilere saldırılar karşısında direnişi ve mücadeleyi seçen bir işçi olarak neler söyleyebilirsin?

- Sonuçta bu krizi biz yaratmadık. Bu kriz sermaye sınıfının kendi kâr hırsı yüzünden patlak veriyor. Hal böyle olunca da biz, yaratmadığımız krizin faturasını da ödemek zorunda değiliz. Onlar nasıl ki kârlarına kâr katarken bizi hesaba katmıyorsa, zararını da bizi hesaba katmadan ödesinler. Yıllardır sırtımızdan kazandıklarına saysınlar. Saldırılara tabii ki başvuracaklar. Sermayelerine dokunmak istemeyecekler. İşte burada da asıl iş biz işçi ve emekçilere düşecek. Tıpkı benim, TEKEL, itfaiye, belediye ve Sinter işçilerinin yaptığı gibi direniş yolunu seçmek en doğru cevap olacaktır. Direnmekten kastım sadece kapı önünde beklemek değil. Her türlü militan eylem, sınıf dayanışmasının yükseltilmesi ve işgallerle dolu bir direniş olmalıdır. Ancak o zaman onları rahatsız eder ve süreci lehimize çeviririz. O yüzden işçinin en iyi kullanabileceği silah “İşgal, grev, direniş”ler olmalıdır. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Militanca ve akıllıca yürütülen Meha Tekstil kazanımı buna en iyi örnektir. Bir günlerini dahi boş geçirmemişlerdir. Geleceği kazanmak ve insanca yaşamanın yolu fiili-meşru militan bir mücadelen geçer. Sermayenin saldırılarını geri püskürtmek ve krizin faturasını ödememek için örgütlü bir şekilde sokağa, eyleme, mücadeleye!..

Kızıl Bayrak / İstanbul