15 Nisan 2011
Sayı: SİKB 2011/15

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci 1 Mayıs için engelleri aşalım!
Seçim oyunu başladı
Washington’daki efendinin emrinde
BAT işçilerine polis saldırısı ve
tutuklama terörü
MAS-DAF’ta iki koldan direniş
Arfesan işçileri grev nöbetinde
Direnişlerin sesi Taksim’de
Baskı ve terör devrimci sınıf çalışmamızı engelleyemeyecek!
İşçiler hakları ve gelecekleri için kurultaylarda buluştu
Tunus ve Mısır:
Devrim için dersler...
Mısır’da mücadele sürüyor
Suriye’de etnik-dini çatışma tehlikesi
Meksika’da elektrik işçilerinin mücadelesi sürüyor
“Mücadelemiz gelecek
mücadelesidir!”
Kampana’da direniş ve dayanışma
Şifre skandalı liseli gençliğin öfkesini açığa çıkardı
Binlerce öğrenci YGS
skandalını protesto etti... 
İÜ’de uzaklaştırma
cezasına karşı direniş
Hatice Yürekli yoldaşı ölümünün 10. yılında saygıyla anıyoruz
Gençlik içinde kitle
çalışması üzerine
Devrimci Karargah davası duruşması görüldü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Washington’daki efendinin emrinde...

Arap dünyasındaki halk isyanları, “bölgenin etkin gücü” olma iddiasındaki işbirlikçi sermaye iktidarının çapını erken bir zamanda deşifre etti.

Dinci gericilik odağı AKP hükümeti, bu planı uygulama konusunda “biçilmiş kaftan” kabul ediliyordu. Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta İsrail’e “kafa tutması”, Mavi Marmara olayı ve Gazze saldırısı sırasında yapılan demagojik açıklamaların Arap dünyasında yarattığı etki, işlerin yolunda gittiğine kanıt sayılıyordu. 

Hal böyleyken, halk isyanlarının, AKP şefinin “yakın dostu” olan diktatörleri alaşağı etmesi veya tahtını sallamasıyla, süreç ters yönde ilerlemeye başladı.

İsyanlar, “kaba pragmatizmin numunesi” haline gelen AKP hükümeti ile şefi Erdoğan’ın, Arap dünyasında yaratmayı başardığı yanılsamayı buharlaştırıyor. Tunus, Mısır, Yemen, Libya, Bahreyn ayaklanmaları karşısında sergilediği tutum, Tayyip Erdoğan’la müritlerinin “mazlumdan yana” olduğunu sanan kesimleri, bu yargıyı gözden geçirmeye sevk etti. Gelinen yerde, AKP’yi “model” kabul edenler birtakım gericilerle sınırlıdır. Zaten dinci gericiliğin borazanlığını yapan medya ve orada konumlanmış bulunan “organik gazeteci”ler de, “model pazarlama” işini askıya almış görünüyor.

Libya ayaklanması sırasında sergilenen tutum ise hem AKP hükümetine, hem şefi Tayyip Erdoğan’a dönük tepkilerin açıktan dile getirilmeye başlamasını sağladı. Zira diktatör Kaddafi’ye bağlı güçlerin katliamlarını sessizlikle izleyen Tayyip Erdoğan’la müritlerinin, “halklardan yanayız”, “halkların kendi geleceğini belirleme hakkını destekliyoruz” gibi söylemlerdeki ikiyüzlü tonunu gizlemenin olanağı kalmadı.

Arapça’daki bir deyimle, “sopayı ortasından tutan” AKP hükümeti, “halkların taleplerini destekliyoruz” vaazları verirken, son ana kadar diktatörlerle de ilişkiyi sürdürme taktiği izliyor. Herhangi bir ilke veya ahlaki değere göre değil, Beyaz Saray’dan gelecek talimat ve sefil çıkarlarına göre tutum alan Tayyip’le müritlerinin inandırıcılıkları, doğal olarak Arap halkları nezdinde büyük bir sarsıntı geçiriyor.

Obama açıklama yapmadan Mısır’a dair kayda değer bir söz söyleyemeyen Tayyip Erdoğan, ancak Washington’daki efendinin açık bir tutum almasından sonra, yakın dostu diktatör Hüsnü Mübarek’e “nasihat” verme cüretinde bulundu.

Son günlerdeki gelişmeler, aynı tutumun Libya konusunda da geçerli olduğunu gösteriyor. “Hem yönetimle hem isyancılarla görüşüyoruz” diyerek övünen AKP şefi Erdoğan, ancak Obama’nın, Bingazi ve Trablusgarp’a elçi göndermesi ve “Kaddafi bir an önce çekilmelidir” açıklamasını yaptıktan sonra, “cesaret” bulup kameralar karşısına çıkabildi.

Düzenlediği basın toplantısında Türk devleti ve AKP’ye karşı Arap dünyasından yansıyan tepkileri “dış mihraklara” bağlayan Tayyip Erdoğan, “bunlara kanmayın” çağrısında bulundu. “Tek bir Libyalının kanı, milyarlarca dolarlık petrolden daha önemlidir” sözleriyle konuşmaya başlayan AKP şefi, demagoji dozunu doruğa çıkarttı.

“Derhal ateşkes sağlansın, Kaddafi’ye bağlı güçler ‘bazı’ kentlerden çekilsin, anayasal bir düzenin yolu açılsın,  demokratik/şeffaf seçimlere gidilsin, Libya halkına her türlü insani yardımın sağlanması için özel bölgeler oluşturulsun vb…”

İddialı bir edayla bu “çözüm planı”nı ilan eden Tayyip Erdoğan, Washington’daki efendiler kadar açık konuşamadı. Zira halen “Kaddafi yönetimden çekilmelidir” deme cesaretinden yoksundur. Bundan dolayı olsa gerek, AKP şefinin açıklamaları, Kaddafi yönetimi tarafından anında selamlandı. İsyancılar ise, Kaddafi’nin yönetimden çekilmesi ve oğullarıyla birlikte Libya’yı terk etmesini şart koştuklarını ilan ettiler.

AKP şefinde görülen kısmi rahatlama, Beyaz Saray’daki efendilerin Kaddafi’den kurtulma niyetlerini açıkça beyan etmelerinden kaynaklanıyor. Zira tüm umutlarını emperyalist güçlere bağlayan Kaddafi’nin, Obama’ya “oğlum Hüseyin” diye hitap eden mektubundan sonra Washington’dan yapılan, “Söz değil eylem bekliyoruz, derhal yönetimden çekilmelisin!” açıklaması, bu diktatörün de miadını doldurduğuna işaret ediyor. Eh Washington’da durum bu ise, AKP şefi ile müritleri de artık Libya konusunda daha açık konuşabilirlerdi.

Nitekim başbakan, açıklama yaptığı gün Bingazi’ye bir heyet gönderdi. AKP hükümeti adına özür dileyen heyetin, Türk devletinin bundan sonra isyancılardan yana açık tutum alacağına dair taahhütte bulunduğu bildirildi. Bu arada El Cezire’ye açıklama yapan Bingazi’deki “Geçici Ulusal Meclis”in sözcüsü de, AKP hükümetinin tutum değişikliği konusunda taahhüt verdiğini teyit etti. 

AKP hükümetiyle şefi Erdoğan’ın Libya’daki durum hakkında takındıkları ibretlik tutumlar, dinci gericiliğin ilkeden yoksun, pragmatist ve emperyalizmin güdümünde olduğunu bir kez daha tescil etmiştir.

 

 

 

 

Emperyalist saldırganlık lanetlendi

NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik, Libya’ya dönük NATO komutasındaki emperyalist saldırganlığı ve TC devletinin işbirlikçiliğini 9 Nisan günü Taksim’deki İngiliz Konsolosluğu önünde gerçekleştirdiği eylemle protesto etti.

Konsolosluk binası önünde buluşan birlik bileşenleri, “Emperyalistler ve işbirlikçi-uşak TC Libya’dan defolun!” şiarlı pankart açarak basın açıklaması gerçekleştirdiler.

“Geçen hafta içinde Türkiye’yi ziyaret eden NATO Genel Sekreteri Rasmussen, AKP iktidarı ile yaptığı görüşmelerden sonra, Türkiye’nin operasyondaki rolünün insani yardım boyutuyla gerçekleştiğini ve bunun NATO için çok önemli bir görev olduğunu söyledi” ifadelerine yer verilen açıklamada, bu sözlerin kamuoyunda TC devletinin ve AKP’nin işbirlikçiliğini gizlemeye dönük bir açıklama olduğu söylendi. TC devletinin operasyona her boyutuyla katıldığına ve Libya halkının katili olduğuna vurgu yapılan açıklamada, “Başta ABD, Fransa, İngiltere, İtalya olmak üzere, Libya’nın bombalanmasında bizzat yer alanlar kadar, onlara topraklarını açanlar da, tüm NATO üyeleri ve onların diğer işbirlikçileri de suçludur. Kimse kendini masum göstermesin. NATO emperyalizmin kanlı bir örgütüdür, hayduttur, işgalcidir, katliamcıdır...” denildi.

Emperyalist güçlerin ezilen halkların direnişi karşısında bir gün mutlaka yenileceği söylenerek açıklama son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul