15 Nisan 2011
Sayı: SİKB 2011/15

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci 1 Mayıs için engelleri aşalım!
Seçim oyunu başladı
Washington’daki efendinin emrinde
BAT işçilerine polis saldırısı ve
tutuklama terörü
MAS-DAF’ta iki koldan direniş
Arfesan işçileri grev nöbetinde
Direnişlerin sesi Taksim’de
Baskı ve terör devrimci sınıf çalışmamızı engelleyemeyecek!
İşçiler hakları ve gelecekleri için kurultaylarda buluştu
Tunus ve Mısır:
Devrim için dersler...
Mısır’da mücadele sürüyor
Suriye’de etnik-dini çatışma tehlikesi
Meksika’da elektrik işçilerinin mücadelesi sürüyor
“Mücadelemiz gelecek
mücadelesidir!”
Kampana’da direniş ve dayanışma
Şifre skandalı liseli gençliğin öfkesini açığa çıkardı
Binlerce öğrenci YGS
skandalını protesto etti... 
İÜ’de uzaklaştırma
cezasına karşı direniş
Hatice Yürekli yoldaşı ölümünün 10. yılında saygıyla anıyoruz
Gençlik içinde kitle
çalışması üzerine
Devrimci Karargah davası duruşması görüldü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mısır’da mücadele sürüyor...

Mısır’da diktatör Hüsnü Mübarek’in alaşağı edilmesinde ektin rol oynayan gençlik örgütlenmeleriyle işçi ve emekçiler, taleplerinin karşılanması uğruna mücadeleyi sürdürüyorlar. Zira işbaşında bulunan yönetimde köşe başlarını tutanların çoğu, düne kadar devrik diktatörün yakın çalışma arkadaşlarıydı.

İsyanın kazanımlarını koruyup pekiştirmek için olduğu kadar, Mübarek rejiminin öne çıkan isimleri ve suç ortaklarından hesap sorulmasını sağlamak da, emekçilerin meşru/militan mücadelesinin seyrine bağlıdır. Mısır’da son yaşananlar, sınıflar mücadelesinin devamından başka bir şey değildir. İşbaşındaki ordudan bürokrasiye, Müslüman Kardeşler başta olmak üzere burjuva siyasi partilerden mevkisini koruyan sendika ağalarına, polisten istihbarata, patron örgütlerinden medyaya kadar uzanan yelpazede yer alan gerici güçler, emekçilerin taleplerinin karşısında aynı safta buluşuyorlar.

Bu blok, devrik diktatör Mübarek, ailesi ve suç ortaklarının korunmasını veya göstermelik yargılamalarla aklanmasını da istiyor. Emekçiler ise, Mübarek ve ailesi başta olmak üzere yolsuzluk, yağma ve rüşvetle servet biriktirenlerden, halk ayaklanması sırasında gerçekleştirilen katliamda suç ortağı olanlardan, işkenceci ve katillerden hesap sorulmasını istiyor, bunun için mücadele ediyor.

Gençlik örgütlenmelerinin yanısıra işçiler, kamu emekçileri, meslek odaları, gazeteciler ve ilerici siyasal güçler hem kendi özgün talepleri hem diktatör ve suç ortaklarının yargılanması mücadelesinde yer alıyorlar.

Geçen Cuma günü yeniden Tahrir Meydanı’na çıkan emekçiler, taleplerinin arkasında olduklarını, sözkonusu talepler gerçekleştirilene kadar mücadeleye devam edeceklerini bir kez daha gösterdiler.

Bu defa gençlerle emekçilerin karşısında polis destekli ordu barikat kurmaya çalıştı. Geceyi Tahrir Meydanı’nda geçirmek için konumlanan emekçilere saat 03’te saldıran ordu/polis güçleri, iki kişi katledip onlarca eylemciyi yaraladılar. Göstericilere destek veren 7 askerin ise gözaltına alındığı bildirildi.

Eylemde “Devrim devrim”, “İstenen şey sivil bir konsey”, “Savunma Bakanı’nı devirin” gibi sloganlar atan göstericiler, Mübarek sonrasında yönetimi devralan askeri konseye başkanlık eden Savunma Bakanı General Muhammed Hüseyin Tentavi’nin Tahrir Meydanı’ndaki büstünü yıkmaya da çalıştılar. Asker/polis saldırısına karşı direnen emekçiler, bazı araçları yakarak barikat oluşturdular.

Eylemde İsrail büyükelçiliğine doğru yürümek isteyen emekçiler, ilk defa siyonist rejimle imzalanan Camp David anlaşmasının feshini de talep ettiler.

Yönetime geldiği gün uluslararası antlaşmalara bağılılığını ilan ederek Pentagon’daki savaş baronlarıyla siyonist rejimi rahatlatan Mısır ordusu, anti-siyonist taleplerden rahatsız oldu.

Bu başlangıç, Mısır yönetiminin, İsrail’le suç ortaklığına eskisi gibi devam etmesinin mümkün olmayacağının önemli işaretlerinden biri olmuştur. Zira bu suç ortaklığına karşı emekçilerin sesi eskisiyle kıyaslanmayacak şekilde gür çıkacaktır. İç sorunlarla boğuşmasına rağmen, Mısırlı emekçilerin Filistin halkını sırtından hançerleyen Camp David anlaşmasının feshini talep etmeleri, anti-siyonist eğilimin önümüzdeki dönemde pratikte de daha görünür hale geleceğine işaret ediyor.

Tahrir Meydanı’ndaki eylemi süreklileştirme eğiliminde olan emekçiler, sınırlı sayıda Hüsnü Mübarek tetikçisinin ortaya çıkıp, devrik diktatörün yargılanmasına karşı eylem başlatması üzerine, bu kararlarını ertelediler. “Karşı-devrim”cilerin girişimi olarak nitelendirilen devrik diktatör tetikçilerinin eylemi, zorba rejimin kalıntılarının fırsat buldukları veya “göreve” çağrıldıkları anda ortaya çıkabileceklerini gözler önüne serdi.

Sürekli eylemin ertelenmesine rağmen, emekçilerin Tahrir Meydanı’na çıkma kararlığını ortaya koymaları, askeri yönetim üzerindeki etkisini gösterdi. Eylemin ardından Hüsnü Mübarek ve önde gelen bazı suç ortakları, tahkikat için 15 günlüğüne gözaltına alındılar.

Ülke zenginliğini yağmalayarak biriktirdikleri servetler konusunda hesap vermek için soruşturmaya maruz kalan devrik diktatör, iftiraya maruz kaldığını ilan edecek kadar kendinden emin görünüyordu. Soruşturma için gözaltına alınmadan birkaç gün önce iftiraya maruz kaldığını söyleme cüretinde bulunması, devrik diktatörün emperyalistler ve Mısır yönetimi tarafından güvenceler aldığına dair şüpheleri güçlendirdi.

General Tantawi başkanlığındaki askeri konseyin Hüsnü Mübarek hakkında soruşturma kararı alınmasına onay vermek zorunda kalması, Tahrir Meydanı’ndaki eylemden bağımsız değil. Mübarek’in suç ortaklarından biri olan Tantawi’nin, işin ucunun kendisine de uzanabileceğinden kaygı duyması şaşırtıcı değil; zira onlarca yıldan beri Hüsnü Mübarek rejiminin önde gelen temsilcilerinden biriydi. Hal böyleyken Mübarek’in soruşturmaya dahil edilmesi, Tahrir Meydanı basıncının yankısı olarak değerlendiriliyor. 

Ordu ile diğer burjuva güçlerin halk isyanının kazanımlarını törpüleme çabası süreceği gibi, genç kuşaklarla işçi ve emekçilerin mücadelesi de devam edecektir. Buna rağmen emekçiler, verili koşullarda ordu ile açık bir çatışmaya girmekten uzak duruyorlar. Bu anlaşılır bir durumdur kuşkusuz. Zira ordu gibi silahlı bir güçle cepheden karşı karşıya gelmek, verili koşullarda oldukça zor görünüyor. Ancak bu durum, isyanın kazanımlarının korunması için olduğu kadar demokratik hak ve özgürlükler uğruna mücadelenin devam edeceği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Tersine, işçi ve emekçiler diktatörün suç ortaklarından hesap sormak ve insanca çalışma ve yaşam koşulları uğruna mücadeleye devam edeceklerini her fırsat sözle olduğu kadar eylemle de dile getiriyorlar.

 

 

 

İsyan ateşi dinmiyor

Yemen’de baskı ve terör

Amerikancı diktatör Ali Abdullah Salih’e bağlı kolluk kuvvetleri ve kiralık katiller Yemen halkı üzerinde terör estiriyor.

Ülkenin güneyindeki Aden ve Taiz kentlerinde yapılan kitle gösterileri sırasında da çatışmalar yaşandı. Buradaki çatışmalarda da onlarca kişinin yaralandığı bildirildi. Taiz kentinde 8 Nisan Cuma günü yapılan gösterilerde 3 kişi ölürken, onlarca kişi de yaralandı.

Yemen’in başkenti Sana ile Aden ve Taiz kentlerinde 9 Nisan günü düzenlenen gösterilerde çok sayıda kişi katledilirken, 150’den fazla kişinin de yaralandığı belirtildi. Sana’da binlerce gösterici Salih’in resmi konutuna yürümek istedi. Ancak göstericiler polis terörüyle karşılaştı. Polisin gaz bombası, tazyikli su ve copla birlikte ateşli silahlar da kullandığı olaylarda çok sayıda kişi ölürken, yüzlerce kişi de yaralandı.

13 Nisan günü Salih’in istifası talebiyle başta Sana ve Aden olmak üzere pekçok kentte genel grev çağrısı yapıldı. Aden’de askerlerin eylemcilerin üzerine ateş açılması nedeniyle göstericilerden ikisi öldü, 4’ü yaralandı. Mansura semtinde genel grev çağrısı çağrısı yapmak için trafiği engelleyen kitlenin üzerine ateş açtığı belirtildi. Yola barikat kuran gençlere açılan ateş sonucu iki kişi yaşamını yitirdi.

 

Bahreyn’de işkencede ölüm

Gerici Bahreyn rejimi sokaklarda estirdiği devlet terörünü zindanlarda da sürdürüyor. Bahreyn’de hükümet karşıtı gösterilerde gözaltına alınan iki eylemcinin “polis nezaretinde” öldüğü bildirildi.

Şii protestocuların gözaltında işkence gördüklerini söylemelerinin ardından 2 kişinin katledilmesi Bahreyn rejiminin kirli ve katliamcı yönünü bir kez daha gözler önüne serdi. İçişleri Bakanlığı ise yalan, demagoji ve çarpıtma ile işkencelerin üzerini örtmeye çalıştı. “Gözaltında olay çıkarmaya çalışan” 31 yaşındaki Ali İsa Sakir’in kendisini engellemeye çalışan polislere direndiği iddia edilerek bu sırada yaralanan Sakir’in hastanede öldüğü söylendi. Bakanlık, Zekariya Raşit Hassan adlı başka bir eylemcinin ise orak hücre hastalığından hayatını kaybettiğini duyurdu.

Ali İsa Sakir’in cenazesi toprağa verilmeden önce çekilen fotoğraflarda Sakir’in sırtında çok sayıda kırbaç izi olduğu, bacakları ve ayaklarının morluklarla kaplı olduğu görüldü.

Sakir, 13 Mart günü bir polisi öldürdüğü iddiasıyla, Hassan ise 2 Nisan’da internette yalan haber yayarak, rejimi devirmeye ve mezhep ayrılığını körüklemeye çalıştığı iddiasıyla gözaltına alınmıştı.

 

Tunus’ta namaz yasağı

Tunus’ta gerici rejimin ömrünü uzatmaya çalışan burjuva güçler kitlelerin örgütlü davranmalarına tahammül edemiyorlar. Tunus İçişleri Bakanlığı camiler dışındaki yerlerde namaz kılınmasını yasakladı. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, camiler dışında namaz kılmanın ‘’Tunus toplumuna yabancı’’ olduğu belirtildi ve bu tür durumlara bundan böyle izin verilmeyeceği söyledi.

Bakanlığın, namaz kılanların yolları kapatmasından kaynaklanan trafik sıkışıklığı, halkın hareket kabiliyetinin sınırlanması, esnafın çıkarlarının zarar görmesi gibi konularında sayısız şikayet başvurusu yapılması gerekçesiyle böyle bir yasak getirdiği söylense de bu yasak emekçilerin birlikte hareket etmesinin önüne konulmaya çalışılan bir engeldir.