20 Mayıs 2011
Sayı: SİKB 2011/19

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt halkına karşı kirli ittifak!
Düzen partilerinin ortak ekseni emperyalizme uşaklıktır!.
CHP sosyal demogojiyle yelkenlerini şişirmeye çalışıyor
Kürt halkı gerillalar için ayakta!
Kürt halkı hayatı durdurdu 
Kürt halkına dönük baskı ve terör dinmiyor
Kürt halkıyla dayanışmaya!
Yiğit devrimci İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür! 
Devrimci seçim kampanyası çalışmalarından
Birleşik Metal Kocaeli Şube Sekreteri Telat Çelik ile konuştuk
MİB MYK Mayıs ayı toplantısı gerçekleştirildi
Ontex/Canbebe ve PTT işçileri
direniş süreçlerini anlatıyor
Ontex ve PTT işçilerinden
Boğaz Köprüsü eylemi
Kubatoğlu’nda direniş ateşi
İşçi sınıfının düşmanlarına
oy yok! / TMMŞP
Binlerce emekçi hakları ve gelecekleri için Ankara’da buluştu
Kirli ellerinizi üniversitelerimizden çekin! / Ekim Gençliği
Ekim Gençliği seçimleri tartıştı
Yemen’de isyan sürüyor
Bahreyn despotundan Siyonist yöntemler
Nakba sürüyor,
direniş de!.. - E. Bahri
Nakba gününde öfke sokaklara taştı
Eğtim Sen’de eylem ve etkinlikler
Paşalı’nın katiline ceza vermekle düzeninizi aklayamazsınız!
Geç olmadan dünyayı kapitalislerin elinden kurtaralım!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bahreyn despotundan
Siyonist yöntemler

Arap dünyasındaki halk isyanlarına karşı emperyalist saldırı Libya’dan önce Bahreyn’de başlatılmıştı. Bahreyn 5. Filosu’nu burada konuşlandıran ABD ve sıranın kendisine gelmesinden ölümüne korkan uşağı Suudi kralı için büyük bir önem taşıyor. Siyonist rejimle yakın işbirliği içinde bulunan El Halife despotunun ayakta kalması, elbette İsrail’in de öncelikleri arasında yer alıyor.

Bahreyn kralı El Halife, halen Ortadoğu’nun en gayr-ı meşru despotudur. Zira kanla bastırılan Bahreyn’deki isyana katılım, ülke nüfusuyla kıyaslandığında tarihte eşi-benzeri olmayan bir kitleselliğe ulaşmıştı. Ülke nüfusunun yüzde 70’ten fazlasını oluşturan Şiilerin büyük bir çoğunluğu isyana katılırken, ilerleyen günlerde despot rejime muhalif Sünni emekçilerin de katılımıyla halk hareketi muazzam boyutlara ulaşmıştı. İsyan, mezhepsel kimliğinden bağımsız olarak işçi, memur, gazeteci sendikaları, meslek örgütleri, insan hakları savunucuları, akademisyenler, öğrenci gençlik, siyasi parti ve dernek üyeleri tarafından da desteklendi. Yani El Halife despotu ve onun etrafındaki yiyici uşak takımı azınlık dışında, toplumun ezici çoğunluğu, ortaçağ kalıntısı rejime karşı sokaklara indi.

Devşirme polis ordusunun estirdiği teröre karşı biriken öfke, eylemlerin daha da militanlaşmasını sağladı. Sonunun yaklaştığını fark eden El Halife despotu, Pentagon şefi Robert Gates’in müdahalesiyle yaklaşan sonunu biraz öteleme fırsatı buldu. Devşirme polis ordusunun yanı sıra askeri orduyu da silahsız halkın üzerine salan El Halife, bu güçlerle ayaklanmayı bastırmanın mümkün olmadığını görünce, Suudi ordusunu yardıma çağırdı. Yani yabancı ülkelerden devşirilmiş bir kısmı Arapça bilmeyen polis ordusunun yanına işgalci Suudi ordusunu da katan ABD uşağı/İsrail işbirlikçisi El Halife, ölçüsüz bir vahşetle halka saldırarak İnci Meydanı’nı boşalttı. İnci heykelini de yerle bir etti.  

Vahşi saldırıyla İnci Meydanı’nın boşaltılmasının hemen ardından, El Cezire başta olmak üzere medya tekelleri Bahreyn halkı üzerinde estirilen terörün üstünü örten bir yayın politikası izleyerek, ABD emperyalizmi destekli gerici saldırıyla suç ortaklığı yaptılar. Medya tekellerinin sağladığı kirli örtünün ardına sığınan El Halife despotu, Pentagon onayı ve Suudi desteği ile sürek avına girişti. Ayaklanmada aktif rol alan gençler, parti, örgüt, sendika liderleri, halkın safında yer alan aydın, sanatçı, yazar, akademisyen ve insan hakları savunucuları, saldırı dalgasının ilk hedefi oldular. Binlerce kişi tutuklandı, işkence gördü, onu aşkın kişi ise işkencede katledildi.

Saldırı dalgasının ikinci hamlesinde aktif muhalefet yapan parti veya örgütler yasadışı ilan edildi, uyduruk gerekçelerle liderleri tutuklandı, muhalif gazeteler baskı altına alındı, devlet terörünü teşhir eden insan hakları savunucuları ve internet üzerinden haber yayınlayanlar tutuklandı... Bu sürek avının bir parçası olan El Halife despotunun emriyle çalışan savcılar, işi isyan hareketinin bazı liderlerini idama mahkum edecek boyutlara taşıdılar.

Bu aşamadan sonra Siyonist İsrail’in alamet-i farikası olan icraatlar gündeme geldi. İsyana katılan büyük şirket veya banka çalışanları, devlet memurları, kamu kurumları bünyesinde çalışan hukukçu ve doktorlar işten atıldı. Binlerce emekçinin işine son veren kokuşmuş El Halife rejimi, ömrünü uzatmak için bu vahşi icraatlar dışında elinde hiçbir araç kalmadığını dünya aleme gösterdi.

Bu kadarı, Suudi destekli despotun kendini güvende hissetmesine yetmemiş olmalı ki, ırkçı-siyonistlerin bilinen bir diğer icraatına başvuruldu; azgın teröre boyun eğmeyen muhaliflerin ev veya işyerleri yıkılmaya başlandı. Filistin topraklarına giren İsrail ordusu gibi dozerlerle mahalle ve köylere giren işgalci Suudi askerleri ile Bahreyn ordu birlikleri, çok sayıda ev ve işyerini yerle bir ettiler.

Kaba mezhepçi bir temele dayalı olan El Halife despotluğu, halk isyanını “İran destekli Şii kalkışması” olarak damgalamaya çalıştı. Oysa isyanın patlak vermesinde mezhepsel baskıya karşı biriken tepkinin önemli bir payı olsa da, şiarlar ulusal nitelikteydi. İlerleyen günlerde Sünni emekçilerin isyana destek vermesi de, hareketin taleplerinin mezhepsel olmanın ötesinde olduğunu kanıtlıyor.

Hal böyleyken, emperyalist güçler veya bölgesel gericilerin hizmetindeki medya, Bahreyn’deki halk isyanını “mezhepçi” diye yaftalamaya devam ediyor. Oysa tam bu günlerde El Halife rejiminin mezhepçi baskıları doruğa çıkmış durumda. Suudi destekli Amerikancı El Halife rejimi, Şiilere ait cami ve türbeleri de yıkmaya başladı. 50’ye yakın cami ve türbeyi yıkan rejim, gözü dönmüş bir kudurganlık sergiliyor.

Şeriatçı Suudi rejiminin başını çektiği Körfez İşbirliği devletleri, bir oldu/bitti kararla Ürdün’ü birliğe dahil ettiler. Buna göre Ürdün vatandaşları vizesiz bir şekilde körfez ülkelerine geçip ikamet edebilecekler. Bundan önce Suudi Arabistan ve diğer ülkelerden Sünni ithal eden El Halife rejimi, Ürdün’den devşirilecek Sünnilerle Bahreyn’in demografik yapısını değiştirmeye hazırlanıyor. Emperyalistlerin desteğiyle gerçekleştirilen bu ırkçı-rezil icraatlar, Bahreyn halkının demokratik hak ve özgürlükler uğruna yükselttiği mücadeleyi ezip, ortaçağ kalıntısı rejimi ayakta tutmak içindir.

Suudi ordusunun aktif katılımıyla sergilenen devlet terörü öyle bir boyuta vardı ki, Obama bile, Bahreyn’deki uşağını uyarmak zorunda kaldı. Zira medya tekellerinin Bahreyn’e uyguladığı karartmaya rağmen toplu tutuklamalar, işkence, yıkım ve katliamlar gizlenemedi. Uluslararası Af Örgütü ile diğer insan hakları örgütleri, El Halife despotunun insanlığa karşı suç işlediğini ilan etmek durumunda kaldılar.

Bu gözü dönmüş saldırganlık, şimdilik isyanı bastırmış gibi görünse de, Amerikancı rejim hiçbir sorunu çözmüş değil; tersine, halkın rejime duyduğu nefret bir kat daha artmıştır. Halk isyanı şeklinde olmasa da, vahşi devlet terörüne rağmen Bahreyn’de eylemler devam ediyor. Zira isyan eden ve ağır bir bedel ödeyen Bahreyn halkı, El Halife despotuyla hesaplaşmaktan vazgeçmiş değil.

Ortaçağ kalıntısı El Halife rejimi şimdilik ABD onayı, Suudi desteği ile ayakta kaldı. Buna rağmen vurgulamak gerekiyor ki, El Halife despotu ve onun suç ortakları, tarihin çöplüğüne atılana kadar -ki bu sürenin uzun olması olası değil- diken üstünde kalmaya mahkûmlar.

 

 

 

Tunus’ta 10 günde
1400 kişi tutuklandı

Tunus yönetiminin uygulamaları, ocak ayında yaşanan gösteriler ile devrilen diktatör Zeynel Abidin Bin Ali’nin dönemini aratmıyor.

Tunuslu emekçiler taleplerini kabul ettirmenin yolunun sokaktan geçtiğini bilerek çeşitli eylemler gerçekleştirirken, burjuvazi ise eylemleri şiddetle bastırma yolunu izliyor. Tunus’ta hükümet karşıtı gösterilere karşı devreye sokulan sokağa çıkma yasağı sürerken son 10 günde 1400 kişi tutuklandı.

Tunus resmi haber ajansı TAP ise tutuklamaları meşrulaştırmak için demagojiye başvuruyor. Tutuklamaların gerekçesini ülkede yaşanan suç oranı artışları olarak yansıtıyor. TAP, sekiz kişinin cinayet, 62 kişinin şiddet ve saldırı, 100 kişinin ‘terörist’ suçlaması ve geri kalanların da hırsızlık suçlaması ile tutuklandığını aktardı.

Diğer taraftan hükümet karşıtı gösteriler de özellikle bu ayın başında yoğunlaşmaya başladı. Bu protestoların en genişi 8 Mayıs’ta patlak verdi ve polis göstericilere biber gazı ve coplarla müdahale etti.

Tunus’taki taksiciler ise ülkede yaşanan ekonomik ve toplumsal huzursuzluğu protesto etmek amacıyla Pazartesi ve Salı günleri grev yaptı. Taksiciler ana yolları kapatarak çalışma koşullarının iyileştirilmesini istediler.