20 Mayıs 2011
Sayı: SİKB 2011/19

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt halkına karşı kirli ittifak!
Düzen partilerinin ortak ekseni emperyalizme uşaklıktır!.
CHP sosyal demogojiyle yelkenlerini şişirmeye çalışıyor
Kürt halkı gerillalar için ayakta!
Kürt halkı hayatı durdurdu 
Kürt halkına dönük baskı ve terör dinmiyor
Kürt halkıyla dayanışmaya!
Yiğit devrimci İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür! 
Devrimci seçim kampanyası çalışmalarından
Birleşik Metal Kocaeli Şube Sekreteri Telat Çelik ile konuştuk
MİB MYK Mayıs ayı toplantısı gerçekleştirildi
Ontex/Canbebe ve PTT işçileri
direniş süreçlerini anlatıyor
Ontex ve PTT işçilerinden
Boğaz Köprüsü eylemi
Kubatoğlu’nda direniş ateşi
İşçi sınıfının düşmanlarına
oy yok! / TMMŞP
Binlerce emekçi hakları ve gelecekleri için Ankara’da buluştu
Kirli ellerinizi üniversitelerimizden çekin! / Ekim Gençliği
Ekim Gençliği seçimleri tartıştı
Yemen’de isyan sürüyor
Bahreyn despotundan Siyonist yöntemler
Nakba sürüyor,
direniş de!.. - E. Bahri
Nakba gününde öfke sokaklara taştı
Eğtim Sen’de eylem ve etkinlikler
Paşalı’nın katiline ceza vermekle düzeninizi aklayamazsınız!
Geç olmadan dünyayı kapitalislerin elinden kurtaralım!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Nakba sürüyor, direniş de!..

14 Mayıs 1948; bu uğursuz gün, siyonist İsrail’in emperyalistler eliyle kurdurulduğu tarihtir. Bu tarih, Filistin halkının devam eden büyük felaketinin, Nakba’nın başlangıcıdır aynı zamanda. 63 yıldır, İsrail devletinin resmen kuruluşunun ertesi günü olan 15 Mayıs, Nakba’nın yıldönümü olarak anılıyor. İkinci emperyalist paylaşım savaşı sırasında Yahudi halkını ayrımsız bir şekilde katleden kapitalist/emperyalist sistem, katliamdan arta kalan Yahudilerin bir kısmını kullanarak, Filistin halkını katledip yerinden yurdundan sürmüştür.

Siyonistlerin Filistin’de Yahudi devleti kurma fantezisi, başta Büyük Britanya olmak üzere emperyalistlerin onayı, desteği ve yol göstericiliği olmadan gerçekleşemezdi. Balfour deklarasyonunun yayınlandığı 1917’den İsrail devletinin BM kararıyla kurulduğu 1948’e kadar geçen 31 yıl boyunca, siyonistlerin, İsrail devletinin kurulabilmesi için zemin hazırlamalarına destek veren Britanya emperyalizmi, buna karşı 1936’dan 1939’a kadar üç yıl süren Filistin ayaklanmasını baskı, zorbalık ve katliamla bastırmıştır. Emperyalistler, Ortadoğu’nun merkezinde, “ileri karakol” işlevi görecek siyonist bir devletin kurulmasını, sefil çıkarları açısından uygun bulurken, Naziler dahil emperyalist güçlerle işbirliği yaparak Yahudi devletini kurmaya çalışan siyonistler ise, bu uğursuz emellerine ulaşmak için en iğrenç yöntemlere başvurmaktan geri durmadılar.

Birleşmiş Milletler’in rezil kararıyla kuruluşu ilan edilen İsrail devletine, Filistin topraklarının % 50’sinden fazlası bahşedilmişti. Bununla yetinmeyen siyonistler, Filistin devletinin üzerinde kurulacağı toprakların da % 78’ini de yıkım ve katliamlar eşliğinde işgal ederek İsrail devletine kattılar. Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs dışında kalan Filistin topraklarını gaspeden ırkçı-siyonist güçler, o günden bu yana emperyalistlerin özel himayesi altında bulunuyor; İsrail devleti de, bu özel himaye sayesinde ayakta durabildi. Nükleer silahlar dahil her türden askeri teçhizatla donatılan siyonist devlet, yüz milyarlarca doları bulan karşılıksız yardımlar da almaktadır emperyalistlerden.

Nakba Filistin topraklarını Filistinliler’den arındırma saldırısıdır

Nakba, Arap aydını Konstantin Zureyk tarafından Ağustos 1948’te geliştirilen bir tanım. “Filistin halkının planlı/bilinçli yıkımı ve sürekli bir felakete maruz bırakılması”nı anlatmak için kullanılarak, Filistin halkının devam eden trajedisinin sembolü olmuştur.

İsrail devletini kurmak amacıyla yola çıkan siyonistler, “topraksız halka halksız toprak” safsatasını dayanak yapmaya çalıştılar. Bu söylemin zırvadan ibaret olduğu herkesin malumu idi. Zira Filistin’de binlerce yıldan beri yaşayan Arap halkı mevcuttu. Kentleri, kasabaları, köyleri, gelişmiş tarımsal üretimi, kültürel mirası vb. ile Filistinler, Akdeniz’deki saygın halklardan biriydi.

Bu gerçeklik, siyonistlerin önüne “Filistin topraklarını halksızlaştırma” sorununu çıkardı. Bu vahşi planı uygulamak kolay değildi. Ne Yahudi burjuvazisinin sermayesi, ne siyonistlerin ırkçılık ve zorbalıktaki pervasızlığı bu hedefe ulaşmaya yeterdi. Dolayısıyla emperyalist güçlerin onayı ve desteği şarttı. Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki vurucu gücü olmaya hevesli olduklarını her fırsatta dile getiren siyonistler, Büyük Britanya’nın desteğini alarak emellerine ulaştılar.

Onlarca yıl süren “Filistin topraklarını ele geçirme” çabaları, kayda değer bir sonuca ulaşmaya yetmedi. Zira Beyrut’ta ikamet eden birkaç soysuz aristokrat dışında, siyonistlere toprak satan olmadı. Emekçiler ise, topraklarını savunmak için ayaklanarak üç yıl direndiler. Ayaklanma, ancak İngiliz emperyalizmi ve siyonist çetelerin saldırıları ile bazı gerici Arap güçlerinin ihanetiyle bastırılabildi.

Her şeye rağmen İsrail BM kararıyla kurulduğunda, Yahudilerin elindeki topraklar 5’te 1’e dahi ulaşamamıştı. Oysa BM kararı, toprakların % 50’den fazlasını (üstelik verimli toprakların çoğu da buna dahildi) Yahudilere vererek Filistin halkına ağır bir darbe indirmiştir. Filistin halkını sırtından hançerleyen BM kararı (Türk devleti bu kararı tanıyanlar arasında yer aldı), siyonistler için yeterli değildi. Filistin devletinin üzerinde kurulacağı toprakların % 78’ini de terör estirip katliam yaparak ele geçiren ırkçı-siyonistler, 1967’de Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs’ü de işgal ettiler.

Emperyalistlerin desteğiyle Filistin halkını topraklarından süren siyonistler, dinsel kimliği Yahudi olanları İsrail’e çekebilmek için kampanyalar yürüttüler. Dünyanın dört bir tarafındaki Yahudiler gasbedilen Filistin topraklarına çağrıldı. İsrail devletinin kurulmasının hemen ardından saldırıya geçen siyonistler 500’ü aşkın Filistin köyünü haritadan silip 700 bin Filistinliyi yerinden yurdundan ederek, “halksız toprak” zırvasına gerçeklik kazandırmaya çalıştılar. Günümüzde 4 milyon 700 bin Filistinlinin mülteci durumuna düşmesine neden olan bu vahşet, 1967’den sonra da devam etti. Bu tarihten sonra Filistin topraklarını gaspetmenin aracı Yahudi yerleşimleri kurmaktır. Toprak gaspı Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da halen pervasızca sürdürülüyor.

Direniş ve belleğin zaferi...

“700 bin Filistinli yerlerinden edilmeseydi bir Yahudi devletini kurmak mümkün olmazdı. Dolayısıyla onları sürmek gerekliydi. Tarihte etnik temizlikleri haklı kılan bazı koşullar/anlar vardır...” 2004’te bu açıklamayı yapana Benny Morris adlı siyonist tarihçi, ırkçı-siyonist zihniyeti tüm iğrençliği ile gözler önüne sermektedir. Vurgulamak gerekiyor ki, siyonistlerin kabarık suç dosyalarında buna benzer sayısız itiraf mevcuttur.

Siyonist devletin kurulması gibi, ayakta kalması da emperyalist güçlerin sağladığı “özel himaye” sayesinde mümkün olmuştur. Her tür yasa, kural ve ahlaki değeri 63 yıldır ayaklar altında çiğneyen emperyalist/siyonist güçler, sürgün edilen kuşağın fiziki ölümüyle Nakba’nın unutulacağını, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının gündemden düşeceğini sanıyorlardı. Oysa ne baskılar ne asimile etme çabaları ne rüşvetler Filistin halkını belleksizleştirmeye yetti. Tersine, kuşaktan kuşağa aktarılan Nakba’nın anıları halen tazeliğini koruyor. Akıl almaz zorbalıklara maruz kalan Filistin halkı ne direnmekten, ne geriye dönüş hakkından vazgeçti. Emperyalist/siyonist güçlerle yardakçılarının, “geri dönüş hakkı fiilen uygulanamaz” söylemi ve dayatmasına rağmen, tüm Filistinliler, BM’nin de kabul etmek zorunda kaldığı bu hakkın arkasında duruyorlar.

63 yıldır devam eden direniş, Filistin halkının belleğini güçlendirmekle kalmamış, geri dönüş hakkına halklar nezdinde meşruluk da kazandırmıştır.

Geri dönüş” süreci başlamıştır...

Nakba’nın 63. yıldönümü, Tunus ve Mısır’da diktatörleri alaşağı eden Arap dünyasındaki halk isyanları dalgasının devam ettiği günlere denk düştü. Mısır’da siyonist rejimin suç ortağı Hüsnü Mübarek yönetiminin devrilmesi, El Fetih-Hamas ikilisinin ise Filistin halkının basıncıyla parçalanmaya son vermesi, Arap dünyasında Nakba’nın yıldönümünde kitlesel gösterilerin yapılması... Tüm bunlar, ırkçı-siyonist rejim etrafındaki cenderenin daralmaya başladığına işaret ederken, tersinden ise Filistin direnişinin moral ve meşruluk yönünden daha da güçlenmesini sağlıyor.

Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’nin yanısıra Kahire, Beyrut, Amman gibi Arap başkentlerinde de, Nakba’nın yıldönümünde yapılan eylemlerde Filistin halkının geri dönüş hakkı savunuldu. Binlerce kişinin kuşatma altındaki Gazze’ye yürüme kararlığını ifade ettiği eylemlerden yansıyanlar, Filistin davasının Arap halkları tarafından daha güçlü ve somut eylemlerle savunulmaya başlayacağının ilk işaretlerini veriyor. Sembolik de olsa, Filistin topraklarına yürüme eylemlerini, geri dönüşün başlangıcı saymak mümkündür.

Bu davayı zafere ulaştırmak kolay değil elbet. Zira artan bir basınç altında olmasına rağmen ırkçı-siyonist rejimin pervasızlığı devam ediyor. Bu küstah rejim, halen Yahudi yerleşimleri kurarak Filistin halkının topraklarını gasbetmeye devam ediyor. “Kudüs’ü Araplardan arındırma” politikasını da sürdüren İsrail, halen emperyalist güçler tarafından destekleniyor.

Siyonist rejimin güçlü silahlara sahip olması, artık ne vahşi yüzünü örtmeye yetiyor ne gayr-ı meşru duruma düşmesini engelleyebiliyor. İlerici-devrimci hareketler ve Arap halklarının emekçi kesimlerinin desteğini alan Filistin halkının meşru/kararlı, militan/birleşik direnişi, siyonist rejim üzerinde basınç uygulamanın en etkili yoludur. Bu direniş, Siyonist ideoloji ile sersemletilmiş Yahudi emekçilerin içine hapsedildikleri cendereyi parçalamaya başlayabilmeleri açısından da büyük bir önem taşıyor. Zira ırkçı-siyonizmi yenilgiye uğratmak, Yahudi emekçilerin en azından belli bir kesiminin bu cendereyi kırabilmesini de gerektiriyor. Nakba’nın 63. yıldönümü ile bu sürecin başladığını söylemek abartı olmayacaktır.