27 Mayıs 2011
Sayı: SİKB 2011/20

 Kızıl Bayrak'tan
Karşı koymak için safları sıklaştıralım!
Kürt halkının mücadele kararlılığı ve düzenin açmazları
Kılıçdaroğlu Dersim’de
Kürt sorununu hatırladı
Ankara’da seçimler ve devrimci tutum paneli
İstanbul’da seçim çalışmaları
İzmir’de seçim çalışması
İllerde seçim çalışması
Telat Çelik ile Düzce’deki
sınıf hareketi üzerine
Balcalı ve Akdeniz’de
grev kazanımları
Direnişçi işçilerin boykot çağrısına
polis saldırısı..
Fabrika çalışmalarımızın mevcut durumu üzerine
Tahrir’den Puerto de Sol’a isyan büyüyor!
Arap halklarının direnişi karşı-devrim planlarını bozacaktır!
Avrupa işçi sınıfı ve Yunanistan’da
kitle grevleri - Volkan Yaraşır
Suriye’de siyasi gelişmeler ve olasılıklar
Salih ve diktatörlüğü yıkılana kadar direniş!
Schengen tartışmaları ve
emperyalist ikiyüzlülük
25. Geleneksel İTÜ Öğrenci Şenliği üzerine
Devrime koşmak veya onun suretiyle yetinmek - S. Kurtuluş
Simav depremi ve yeniden kanıtlanan gerçekler
ÜMMP ve İşsizlik İstanbul Yerel Kurultayı yapıldı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tahrir’den Puerto de Sol’a
isyan büyüyor!

Tunus ve Mısır’da diktatörleri alaşağı eden halk isyanlarının sadece Arap dünyasına değil, aynı zamanda dünya işçi ve emekçilerine de esin kaynağı olacağı öngörüsü, beklenenden de erken gerçekleşti. Madrid’de başlayıp kısa sürede Valencia, Zaragoza, Barselona, Sevilla, Bilbao ve İspanya’nın diğer kentlerine yayılan onbinlerin direnişi, kapitalizme karşı direniş dalgasının yerkürenin dörtbir yanına yayılma sürecinin devam ettiğini bir kez daha kanıtlamıştır.

“Arap diktatörleri”ne karşı başlayan direniş, bu defa Akdeniz’in kuzeyine sıçrayarak kapitalizmin ve burjuva demokrasisinin merkezine sıçradı. Arap dünyasındaki isyanların sınıfsal niteliğini kavramaktan aciz kalan veya inkar edenler, genç kuşaklarla emekçilerin burjuva demokrasisi uğruna ayaklandığı safsatasını yaymaya çalıştılar. Oysa İspanya’da başlayan direniş, bu iddianın ne kadar sığ ve temelden yoksun bir uydurma olduğunu tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermiş bulunuyor.

Kapitalizmin geleceksizliğine karşı öfke!

Küresel çapta devam eden sermayenin neo-liberal saldırıları, sadece bağımlı ülkelerde değil, kapitalizmin metropollerinde de emekçilerin genç kuşaklarına geleceksizlikten başka bir şey sunamıyor. 2008’de patlak veren kapitalizmin küresel krizinin yarattığı kabarık faturalar, neo-liberal saldırıların yıkıcı sonuçlarına eklenince, isyanı tutuşturacak enerji dünyanın her yanında birikmeye başladı. Madrid’de çakılan kıvılcımın İspanya’ya, dahası Lizbon, Paris, Londra, Roma, Berlin, Brüksel gibi Avrupa’nın büyük kentlerine hızla yayılması, kapitalizmin yıkımına karşı biriken öfkenin akacak mecra aradığını göstermiştir.

Tahrir Meydanı’ndan yayılan isyan ateşinin Avrupa’da öncelikle Madrid’i tutuşturması tesadüf değil. Sermayenin azgın saldırıları ve kapitalizmin küresel krizinin üst üste binen yıkıcı sonuçları temel etken olmakla birlikte, diğer bir etken de İspanya ile Arap dünyası arasındaki tarihsel ve kültürel yakınlıktır. Zira bu topraklarda 800 yıl hüküm süren Endülüs Arap devleti 1492’de yıkılmasına rağmen, İspanya’da Arap kültürünün etkisi devam etmektedir. Dolayısıyla Arap dünyasındaki isyanın ilk yankısının İspanya’da ortaya çıkması şaşırtıcı değil. Nitekim İspanya’da alanları işgal eden onbinler de, Tahrir Meydanı’ndaki direnişi örnek aldıklarını ifade ediyorlar.

Diğer kentlerde olduğu gibi Başkent Madrid’in en büyük meydanı Puerto de Sol’da toplanan onbinlerce genç, işsiz ve emekçinin yükselttiği talepler, özü itibariyla Tahrir Meydanı’nda yükseltilen taleplerle örtüşüyor. Arap devletlerindeki zorba rejimler şiddeti kaba bir şekilde kullanırken, İspanya’daki burjuva diktatörlüğünün ise, zoru örtük ve dozu nispeten düşük kullanması, sorunların aynı temelden kaynaklandığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

İşsizliğin genelde yüzde 22, gençler arasında ise yüzde 45’lere ulaştığı İspanya’da meydanlardan yükseltilen taleplere bakıldığında, bir sistem olarak kapitalizmin işçi emekçilerle genç kuşakların taleplerini karşılamaktan aciz olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.

Barınma, çalışma, kültür, sağlık, eğitim, siyasi katılım, bireyin özgürce gelişmesi, tüketicilerin korunması vb… Tüm bunları temel insan hakları arasında kabul eden gençler, kapitalist sistemin karşılama gücünden yoksun olduğu talepleri yükseltiyorlar. Kapitalizm, emekçilerin genç kuşaklarına belirsiz/karanlık bir gelecek vaat ederken, alanları işgal eden genç kuşaklar ise insanca çalışma ve yaşam hakkı, özgür ve aydınlık bir gelecek talep ediyorlar...

Kapitalizmin dayattığı ile genç kuşakların talepleri arasında tam bir uçurum var. Sistem, bu uçurumu düzlemek bir yana giderek derinleştirmektedir. Diğer bir ifadeyle, gelinen yerde hem Tahrir’den hem Puerto de Sol’dan yükseltilen taleplerin karşılanıp güvence altına alınabilmesinin tek yolu, bir sistem olarak kapitalizmin yıkılmasından geçiyor. Verili koşullarda hareketin böyle bir program ve örgütten yoksun olması bu durumu değiştirmiyor.

Kapitalist sistemin kurumlarının cilaları dökülüyor

İspanya’daki eylemler, yerel seçimlerin hemen öncesinde başladı; öyle ki, hareketin hızla yayılması seçimleri gölgede bıraktı. Oysa olağan koşullarda seçimler, burjuvazinin sahte vaatlerle emekçileri sisteme bağlamaya yarayan önemli araçlardır. Burjuva demokrasisinin alamet-i farikası kabul edilen seçimlerin, meşru/militan kitle eylemleriyle etkisizleştirilmesi, kapitalizmin temsili kurumlarının etkisinin zayıflama sürecine girdiğini gösteriyor.

Seçimleri gerekçe gösteren “sosyalist” Zapatero hükümeti meydan işgalini yasakladı. Ancak yasağa meydan okuyan onbinler, “kağıt üzerinde kalmayan demokrasi” istediklerini haykırarak, seçim oyununu da bozdular. Seçimlere katılımın % 65’lerde gerçekleşmesi, bu “demokrasi oyunu”nun emekçileri oyalama gücünün aşındığını kanıtlamaktadır.

Eylemlerdeki şiarlar, burjuva partilerin yozlaşmış elitlerden ibaret olduğu, halka değil, vurguncu bir azınlığa hizmet ettiği gerçeğinin bir “sır” olmaktan çıkmaya başladığını kanıtlar niteliktedir. Burjuva politikacılarla bankaları protesto eden sloganlar yükselten onbinler, kapitalizmin biri ekonomik diğeri siyasal iki temel kurumunu hedef aldılar. Bu durum, kapitalizmin “umut dağıtma” yeteneğinin nasıl da zayıfladığını gösteriyor.

Hareketin ilk andan itibaren sistemin ekonomik ve siyasi kurumlarını hedef alması, doğrudan ifade edilmese de anti-kapitalist niteliğine işaret ediyor. Tunus ve Mısır’daki isyanların örnek alınması ise, meydanları işgal eden genç kuşakların enternasyonal dayanışmanın öneminin farkında olduklarını gösteriyor. Avrupa’nın birçok kentinde dayanışma amacıyla yapılan eylemler, Tunus’ta başlayan isyanın Arap dünyasına yayılması gibi, İspanya’da başlayan eylemlerin de Avrupa kıtasına yayılma eğiliminin güçlü olduğunun göstergesidir.

Tunuslu genç kuşaklarla emekçilerin korku duvarını paramparça edip, Arap dünyasında isyan ateşini tutuşturmaları gibi, İspanya’daki eylemler de Avrupa’da benzer bir etki yaratacaktır. Tüm kıtadaki genç kuşaklarla işçi ve emekçilerin benzer sorunlarla boğuştuğu göz önüne alındığında, hareketin yayılma olasılığının neden güçlü olduğu daha kolay anlaşılacaktır.

 

 

 

 

Güney Kore’de grev tekelleri sarstı


Güney Kore Çungçeongnam Eyaleti’nin Asan kentinde bulunan Yoosung Enterprise işçilerinin grevi Güney Kore otomobil üretimini sarstı. Yedek parça sektöründeki bu grev, ücret artışı ve çalışma koşullarının düzeltilmesi talebiyle gerçekleştirildi. Kore Sendikalar Konfedasyonu’na (KCTU) bağlı Yoosung Sendikası üyesi 500 işçinin çalıştığı fabrikadaki grev 18 Mayıs günü başlarken 24 Mayıs gerçekleştirilen azgın polis saldırısı sonucu sona erdi.

Kapitalistler istedi devlet saldırdı

Otomobil piston segmanlarının % 80’i Yoosung Enterprise tarafından üretiliyor. Otomobil parçaları tedarikinin azalması nedeniyle de Güney Kore’de Renault, General Motors, Hyundai ve Kia Motors gibi birçok tekel üretimlerini durdurdu. Grevden oldukça olumsuz etkilenen kapitalistler devleti devreye soktu ve grevin sonlandırılması için başvuruda bulundu. Hyundai Motor 23 Mayıs’ta yaptığı açıklamada, Yoosung’daki grevin üretimi altüst ettiğini açıkladı.
24 Mayıs günü 3 bin çevik kuvvet polisi fabrikanın önünde oturma eylemi yapan 500 işçiye çembere alarak saldırdı. Birçok işçi gözaltına alınırken onlara destek için fabrikaya gelenler de dağıtıldı.
Ayrıca Daejeon Bölge Mahkemesi tarafından iki sendika yöneticisi hakkında tutuklama ve sendika büroları için arama kararı çıkarıldı.

KCTU’dan kınama

KCTU ise yaptığı açıklama ile polis saldırısını kınadı. Bunu barbarca bir saldırı olarak tanımlayan KCTU, mücadeleleri zafere ulaşıncaya kadar işçilerin yanında yer alacaklarını belirtti.