7 Ekim 2011
Sayı: SİKB 2011/38

 Kızıl Bayrak'tan
Düzeni yere sermek için fiili-meşru mücadele!…
Tasfiye planını çöpe atmak için müzakere değil militan mücadele!
ABD yörüngesinde
saldırganlıkta tam yol ileri
Kirli savaşın ve düzenin aynası medya
Bataklığın ortasında çürüyecek “muhbir vatandaş” aranıyor - H. Eylül
Füze kalkanı ve mücadele üzerine görüşler
Binler füze kalkanına karşı yürüdü
Liman işçilerinden
dayanışma etkinliği
Hayatlarını ve direnişlerini
Tuzla’ya taşıdılar
Birleşik Metal’de protestolu kongre
Kartal’da kitlesel ve militan işçi eylemi
“Tek yol genel grev!”
Dünden bugüne kıdem
tazminatı hakkı
“Demokrasi” ve diktatörlük üzerine
V.İ.Lenin
Yunanistan'da işçi sınıfı kavgayı büyütüyor
Sosyal mücadele rüzgarı
Amerika’da da esiyor
Köln’de IG Metall Gençliği’nden
kitlesel eylem
6 Kasım’a devrimci hazırlık!.
AÜ’de direniş
Paralı eğitime karşı mücadele eden öğrenci velisi Arzu Yıldız Sancak ile konuştuk
Genç-Sen’e yargı darbesi protesto edildi!
Adaletin temeli nakittir
Yerel işçi bültenlerinde
birlik ve kardeşlik çağrısı!
Che kavgamızda yaşıyor!.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sosyal mücadele rüzgarı
Amerika’da da esiyor

Kapitalizmin geleceksizliğe mahkûm ettiği genç kuşaklar, ABD’de de direnişe geçtiler. Üçüncü haftasına giren direnişe işçiler, emekçiler, ilerici sanatçı ve aydınlar ile göçmenlerden de destek gelmeye başladı. Süreklilik kazanan direnişin hem farklı kentlere yayılması hem kitlesel destek bulması, “Amerikan baharı”nın başlangıcı olarak kabul ediliyor.

New York kentindeki finans kapitalin merkezi olan Wall Street’in yakınındaki Zuccotti Parkı’nda kamp kuran gençler, farklı eylemlere de imza atmaya başladılar. 1 Ekim’de Brooklyn Köprüsü’nü işgal eden iki bini aşkın eylemci, polisin sert saldırısına maruz kaldı. Eylemde 700’den fazla kişi, “ulaşımı engellemekten” gözaltına alındı. Polis saldırısından nasibini alan bazı gazeteciler de gözaltına alınanlar arasındaydı.

Ekonomik kriz, küresel ısınma, işsizlik, sosyal eşitsizlik, yolsuzluk gibi sorunları protesto eden binlerce kişi, 1 Ekim’de başta New York olmak üzere Washington, Boston, San Francisco, Los Angeles, Denver ve Chicago kentlerinde sokaklara döküldü.

Farklı kentlerde gerçekleştirilen eylemlerde, kapitalizmin simgesi olan bankaların hedef alınması dikkat çekti. Washington’da binlerce kişinin katılımı ile yapılan gösteride, ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke’nin tutuklanması talep edilirken, Boston’da ise 3 bini aşkın kişi Bank Of Amerika’nın şubesini işgal etti. İşgal eylemine saldıran polis onlarca kişiyi gözaltına aldı. San Francisco’da ise ‘Wall Street İşgal Hareketi’ne destek amacıyla yüzlerce kişi Chase Bankası’nın şubesi önünde gösteri yaptı.

Denver ve Chicago’da da benzer gösteriler yapılırken, Los Angeles’ta sokakları dolduran binlerce kişi, “Dolardan önce insanlar”, “Televizyonlar yalan söylüyor”, “Artık uyan”, “Şirketler insan değil” yazılı pankartlar taşıdı.

Çok sayıda kente yayılan eylemlere sendikalarla kitle örgütleri de aktif destek verdi. Desteğin yaygınlaşması, eylemlerin güçlenerek devam edeceğine işaret ediyor. “Gerçekleştirdiğimiz direniş ve eylemlerle ABD’de ‘Amerikan Baharı’ yaşanacak” diyen direnişçiler, işsizliğe, yolsuzluğa, sermayenin siyaset üzerindeki egemenliğine karşı mücadele etme kararlılığını dile getiriyorlar.

“Wall Street İşgal Hareketi” adını kullanan Amerikalı gençler, ülkedeki ekonomik krizden banka ve finans kuruluşları ile yolsuzluğa bulaşmış ABD Kongresini sorumlu tutuyorlar. “Amerikalıların aşırı zengin yüzde 1’ine karşı yüzde 99’unu temsil ediyoruz” sloganını öne çıkaran İşgal Hareketi, kış aylarında da eylemlere devam edeceğini ilan etti.

Bu arada Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da esen “Arap Baharı”na güya destek veren Obama yönetimi, “Amerikan Baharı”nı estirmeye çalışan gençlerin üzerine ise kolluk kuvvetlerini salıyor. İki hafta boyunca eylemleri görmezden gelen sermaye medyası ise, ancak yüzlerce eylemci polis saldırısına uğrayıp gözaltına alınınca direnişi haber konusu yapmaya başladılar.

14 milyonu bulan işsizler ordusunun yeni katılımlarla sürekli kalabalıklaştığı, yoksulluk sınırı altında yaşayan 40 milyon kişiye her gün yenilerinin eklendiği ABD’de, kapitalizmin küresel krizinin yıkıcı etkileri de işçi ve emekçileri vurmaya devam ediyor. Bu olgular, Tahrir Meydanı’nı finans kapitalin merkezine taşıyan gençlerin direnişinin kitleselleşme potansiyellerine işaret ediyor.

Neoliberal saldırılarla kapitalizmin küresel krizinin yıkıcı sonuçlarına karşı başlayan “direniş baharı”nın ABD’ye ulaşması, kapitalist/emperyalist sistemin dünyanın dört bir yanında insanca çalıma ve yaşam koşulları sunamaz duruma düştüğünü kanıtlıyor. Bu durum milyarlarca işçi, emekçi ve gencin kapitalizme karşı mücadele dışında bir çıkış yollarının kalmadığı anlamına geliyor. Kapitalizmin her gün yeniden ürettiği bu yıkıcı sorunların faturasını ödeyen milyarlarca işçi, emekçi ve gencin özlemi olan insanca çalışma ve yaşam koşullarına kavuşabilmesinin yolu, sömürü ve köleliğe dayalı sistemi yıkıp sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetlerini kurmaktan geçer.

Sadece bağımlı ülkelerde değil, kapitalizmin metropollerinde de işçi sınıfı, emekçiler ve geleceksizliğe mahkûm edilen gençlerin aynı zamanda mücadeleyi yükseltmesi, kapitalizmin sömürü ve zorbalığına maruz kalan insanlığın büyük bir çoğunluğunun, mücadele dışında bir yolun kalmadığını idrak etmeye başladığının göstergelerinden biridir.

Kuzey Afrika, Ortadoğu, Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerindeki kitlesel direnişlerin temel şiarları henüz sosyalist devrim değil; bu durum Amerika’da başlayan mücadele için de geçerlidir. Fakat buna karşın yeni başlayan kitlesel direnişlerde kapitalizmin yapısal sorunlarının hedef alınması, tersinden ise, “doğrudan demokrasi” ve “sosyal adalet” taleplerinin yükseltilmesi, egemen sistemle çatışmayı zorunlu kılıyor. Gençlerle işçi ve emekçilerin yükselttikleri talepleri kazanabilmeleri, ancak burjuvazi ve onun devletiyle doğrudan çatışma göze alınarak mümkündür. Bu ise, kitlelerin kaçınılmaz olarak sömürü ve köleliğin bekçisi olan devletle karşı karşıya gelmeleri anlamına geliyor.

Sömürü ve kölelik çarkının dönmesini sağlamak için hem bir sınıf olarak burjuvazinin hem onun devletinin her türden kirli/zorba yönteme başvurması kaçınılmazdır. Bu vahşi sisteme ve onun devletine, ancak kapitalizmi hedef alan işçi sınıfının, emekçilerin ve genç kuşakların meşru/militan mücadelesiyle karşı durulabilir.

Dünyanın dört bir yanına yayılan kitle eylemlerinin, uzlaşmaz zıt iki sınıfı karşı karşıya getirmesi kaçınılmazdır. Zira bu sistemde çözümsüz olan sorunların kaynağı kapitalizmdir, çözüm yolunu açabilecek, diğer bir ifadeyle kapitalizmi yıkabilecek biricik sınıf ise proletaryadır. Sorunları her gün yeniden üreten kapitalist sistem, genç kuşaklarla emekçilerin taleplerini karşılama yeteneğinden de yoksundur; bu koşullarda çatışmanın zorunlu olarak iki zıt sınıf arasında cereyan edecek köklü hesaplaşmaya doğru yol alması kaçınılmazdır.

Yeni başlayan halk isyanları ve kitle direnişlerinin verili koşullarda henüz bu noktanın uzağında olması, yanıltıcı olmamalıdır. Taleplerde ısrar ve sınıflar mücadelesinin yasaları, muhakkak ki, süreci nihai hesaplaşmaya doğru ilerletecektir.

Kitlesel direnişin kapitalist/emperyalist sistemin jandarması ABD’ye sıçraması, diğer ülkelerdekine göre daha özel bir önem taşıyor. Zira emperyalist saldırganlık ve savaşın merkezi olan ABD, aynı zamanda dünyadaki karşı-devrimci güçlerin destekçisi ve akıl hocasıdır. Halen gericiliğin en büyük kalesi olan emperyalist ABD rejiminin kendi ülkesinde emekçi kitleler tarafından basınç altına alınıp hırpalanması, dünyanın diğer gerici güç odaklarının da aleyhine olacaktır.

Amerika işçi sınıfının ise, genç kuşaklar ve emekçi müttefikleriyle geliştireceği kitlesel militan direniş, dünya işçi ve emekçilerinin üzerinde de büyük bir etki yaratacaktır. Dolayısıyla Wall Street önünde kurulan çadırlarda devam eden direnişin, uzak olmayan bir gelecekte anti-kapitalist mücadeleye yeni bir ivme kazandırması ihtimal dahilindedir.