09 Aralık 2011
Sayı: SİKB 2011/46

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalist saldırganlığa ve faşist teröre karşı birleşik mücadele!
Emperyalistler ile uşaklarını durduralım!
Gerici saldırganlık ve savaş cephesine karşı birleşik direniş!
Faşist baskı ve teröre karşı binler sokakta!
ÇHD İzmir Şube Başkanı Avukat Hüseyin Korkmaz ile tutuklamalar üzerine
Düzen partileri şike için seferber!
KESK’in tükenerek geçen kayıp yılları
Hekimlerden mücadele kararlılığı
AKP’nin bütçesi kimin sırtında?
Ergun Hidrolik’te sendikalaşan işçilerle mücadele deneyimleri üzerine
Penta’da toplu iş sözleşmesi bürokratik dayatmalarla sonlandırıldı
Metal İşçileri Birliği MYK Aralık Ayı Toplantısı...
ÇHD Genel Başkanı Avukat Selçuk Kozaağaçlı ile 19 Aralık katliamı ve direnişi üzerine...
TİHV Genel Başkanı Metin Bakkalcı’nın 19 Aralık sürecine ilişkin tanıklığı
19 Aralık ve siper yoldaşlığı
Yeni hükümeti grevle uyardılar...
“Dünya, Ortadoğu ve
Türkiye” söyleşisi..
İşçi Sağlığı ve Güvenliği
Kongresi gerçekleştirildi…
Yine, yeni, yeniden: Yetkin mühendislik/2
Erdal Eren
mücadelemizde yaşıyor!..
Yerel yayın çalışması deneyimleri
Yeni insan olma yolunda ANKA
“Kardeş olduk...”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

KESK’in tükenerek geçen kayıp yılları...

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), 8 Aralık 1995’te kuruldu. Aradan geçen 16 yıllık süreç boyunca ise büyük değişimler yaşadı. KESK’in bugün geldiği noktayı anlamak için bu 16 yıllık süreci anlamak gerekiyor.

İşçi sınıfının 80’li yılların sonlarına gelindiğinde artan eylemlilikleri kamu emekçilerini de etkiledi. Kamu emekçileri “grevli-toplu sözleşmeli sendika” talebine hiçbir dönemde olmadığı kadar sahip çıktılar. Sermaye devletinin uyguladığı baskı ve teröre rağmen mücadeleci ve direngen bir tutumla saldırılara göğüs gerdiler. Sendikalarını yasaklara rağmen mühürleri sökerek fiilen kurdular. Gücünü haklı ve meşru mücadele bilincinden alan kamu emekçileri, bu dönemde toplum çapında da büyük bir destek buldular.

Bu başlangıç döneminde harekete devrimci kamu emekçileri önderlik ettiler. Bu nedenle reformist anlayışların uzlaşmacılık ve pasifizmle malül çizgilerinin hareket üzerindeki etkisi oldukça sınırlıydı.

Fiili-meşru militan mücadele yolundan ilerleyen hareketi baskı ve şiddet araçlarıyla geriletemeyeceğini anlayan sermaye devleti, yeni manevralara girişti. Bu manevralar özünde onu ehlileştirip, kontrol edebileceği bir mecraya çekmekti. Bu çerçevede grev ve toplu sözleşme hakkı vermeden sendikaların varlığını kabul etti. Beraberinde de güdümlü sendikalar kurdu. Devletin açtığı bu kanallara reformist anlayışlar gönüllüce kapaklandılar. Artık kamu emekçileri hareketinin konfederasyonlaşması gerektiğine dair yaklaşımlar reformistler tarafından daha açık bir şekilde savunulmaya ve işlenmeye başlandı. Kamu emekçilerinin ancak ve ancak mücadele ile söke söke alacakları hakları, hükümetlerle pazarlıklar ve parlamenter zeminde yapılacak diplomasiyle elde edilebileceği düşüncesini yaydılar.

Fakat fiili-meşru mücadele yolundan ilerlendiği süreçte geniş kamu emekçisi kitlesini harekete geçirebilen sendikalar, konfederasyonlaşma sürecinin tamamlanması ve KESK’in kurulmasıyla birlikte giderek bürokratik yozlaşmanın ve yarışmanın egemen olduğu biçimsel yapılar haline geldiler. Zaman içerisinde canlı özlerini yitirerek güçlerini kaybettiler. Hareketin ihtiyaçlarına göre değil ama reformist, legal partilerin politik ihtiyaçlarına bağlanan KESK’in düzenle bütünleşme süreci hız kazandı.

Sahte sendika yasa tasarısı 2001’de meclise taşındı. Yasanın yeniden gündemleştirilmesi, hareket üzerinde reformist önderliğin yol açtığı tahribatın derinleştiği bir sürece denk getirildi. KESK yönetimi sürece önderlik etmek yerine umutsuzluk yaydı. Göstermelik eylemler ise bu durumu pekiştirmekten başka bir işe yaramadı. Çünkü grevsiz toplu sözleşmesiz sendika yasa tasarısı daha yasalaşmadan KESK yönetimi tarafından kabul edilmişti. Bu nedenle geniş kamu emekçileri kitlesini yanıltmaya dönük göstermelik eylemlerle süreç geçiştirildi.

Yasa sonrası sendikalar hızla genel kurullarını gerçekleştirdiler. Kurullar, önden yapılan ilkesiz ittifakların bir sonucu olarak hareketin bugünkü zayıflıklarının temelini oluşturan reformistler yönetimleri paylaştılar. Yapılan yasaya aykırılık teşkil eder gerekçesiyle, “grev ve toplusözleşme” ifadesi sahte yasada buna engel teşkil edecek ifadeler bulunmamasına rağmen tüzüklerden çıkarıldı. Ama devlet fazlasını istiyordu. Bunun için baskı ve tehditlere başvurarak iradesini kabul ettirdi. Böylelikle anadilde eğitim başta olmak üzere, devleti karşılarına alacak tüm ifadeleri tüzüklerden çıkardılar. Kararların MYK tarafından alınması ve alta doğru dayatılması yeni tüzüklerle birlikte kural haline getirildi.

Bu dönemden sonra temel hedef “üye kaydederek kitleselleşmek” ve “yetkiyi almak” olarak belirlendi. Üye yapmak için devlet eliyle kurulmuş rakip sendika Kamu-Sen ve Memur-Sen hedef alındı ve tüm politikalar Kamu-Sen ve Memur-Sen’in teşhirine göre ayarlandı. Yürütülen çalışmalar bu doğrultuda şekillendirildi. Fakat fiili meşru mücadeleden kaçış ise, devlet güdümlü sendikalarla KESK arasındaki farkı silikleştirdi. Bu nedenle kamu emekçilerinin önemli bir kısmı sendikalardan uzaklaştı.

Bu dönemde mücadele programından yoksunluk belirginleşti. Kamu emekçilerinin mücadele isteğini kırmaya dönük Ankara merkezli hava boşaltma eylemleri birbirini izledi. KESK yönetimi mücadeleyle kazanılmış mevzileri genişletmek bir yana, fiili mücadele ile kazanılmış hakları savunmaya dayalı çizgiyi bile terk etti.

Seçim dönemlerinde artan hareketliliğin özü-özeti daha fazla delege çıkarmaya yönelik kafa kol ilişkileri, ilkesiz ittifaklar, yönetimlerde kimin kaç kişiyle temsil edileceğinden ibaretti. Genel kurullar kavgalar, bölünmeler ve skandallarla kirletildi.

Sonuçta KESK’in 16 yıllık tarihi fiili meşru mücadeleyle kazanılanın tüketildiği bir dönem oldu. Elbette bu engelsiz bir baş aşağıya gidiş süreci değildi. Hareketin devrimci birikimleri ve güçleri bu sürece uzun süre göğüs germeye çalıştılar. Ancak sonuçta hareketin önce durdurulmasına, sonra ise tüketilmesine engel olamadılar. Böylelikle devlet kamu emekçilerine yönelik kapsamlı saldırıların yolunu da düzlemiş oldu. Kamu emekçileri güvencesizleştirildi, taşeronlaştırma, sözleşmeli çalışma vb. kölelik uygulamaları yaygınlaştırıldı.

Aradan geçen 16 yıl bu nedenle kamu emekçileri hareketi için kayıp yıllar oldu. Kamu emekçileri kazanımlarına dayanarak ilerlemedi, kazanımlarını tüketerek bu günlere vardı. O nedenle geçen 16 yılın ardından, mücadelenin hayati bir ihtiyaç haline geldiği ve yeni bir grev için hazırlıkların yapıldığı şu günlerde, yeniden o kuruluş yıllarına ve öncesine bakmak, o dönemin mücadele havasıyla ciğerleri doldurmak büyük önem taşıyor.

 

 

 

KESK de 21 Aralık’ta grevde!

KESK’e bağlı sendikalar kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesine, güvencesiz çalıştırılmaya son verilmesi için 21 Aralık’ta greve gidecek. KESK Genel Başkanı Lami Özgen, TTB ile ortaklaştıklarını belirterek diğer konfederasyonlara da greve katılım çağrısı yaptı.

Özgen, kamuda toplu sözleşmeyi düzenleyecek yasa taslağına yönelik eleştirilerini sıralayarak kamu çalışanlarına grevli toplu sözleşme hakkının çok görüldüğünü söyledi.

Kamu emekçilerine yapılan zam oranlarını “sefalet artışı” olarak niteleyen Özgen, KESK olarak kamu emekçilerinin insanca yaşayacak bir gelire kavuşturulması mücadelesini sürdüreceklerini dile getirdi.

Özgen, kazanılmış haklarının yok edilmesine seyirci kalmayacaklarını vurgulayarak diğer konfederasyonlara da 21 Aralık’ta greve çıkma çağrısı yaptı.

21 Aralık grevine ilişkin Eğitim Sen Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenlendi. Açıklamayı okuyan Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız, Türkiye’nin dört bir yanında görev yapan eğitim ve bilim emekçileri olarak baskılara ve sefalet ücretlerine karşı greve gideceklerini duyurdu.

 

 

 

Ülker Grubu’na protesto

Ülker Grubu tarafından satın alınan Şok Marketler’de sendikal örgütlenmeye yönelik tasfiye saldırısı 6 Aralık günü gerçekleştirilen eylemle protesto edildi. Tez-Koop-İş Sendikası, Üsküdar’daki Şok Genel Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaptı.

Şok Marketler’in kurulduğu 1995 yılından beri sendikalı ve toplu iş sözleşmeli çalışan üyeleri sendikadan istifaya zorlayan, işten çıkaran, toplu iş sözleşmesi hükümlerini uygulamayan Ülker Grubu’nu protesto eden işçiler sendikal haklarına sahip çıkacaklarını belirttiler. TÜMTİS ve Harb-İş Anadolu Yakası Şube’den yöneticilerin de yer aldığı eylemde basın açıklaması Genel Eğitim Sekreteri Haydar Özdemiroğlu tarafından yapıldı.

İşçilerin bizzat bölge sorumluları tarafından Ülker Grubu’nun arabalarına bindirilerek notere götürüldüğünü, istifa noter paralarının Ülker Grubu tarafından ödendiğini açıklayan Özdemiroğlu, işçileri sendikadan istifa ettirme çabalarının ardında daha çok ücretle çalıştırma değil, düşük ücretle ve karşılığı ödenmeyen fazla sürelerle çalıştırma, sosyal hakları gasp etme, kuralsız çalıştırarak işçileri işyerinden istifaya zorlayıp kıdem tazminatını vermeme arzusu ve daha çok kar etme hırsı var. Uzun sözün kısası, Ülker Grubu dikensiz gül bahçesi istiyor.” dedi.