20 Temmuz 2012
Sayı: SYKB 2012/29

 Kızıl Bayrak'tan
Amerikancı rejimin gerici ablukasını parçalamak için...
Kürt halkı devletin irade kırma saldırısını direnişle yanıtladı
Faşist baskı ve devlet terörü sökmedi
“Yargı Paketi” ile faşist katiller
sokağa salındı...
Avukatlar: “Asıl biz yargılayacağız!”
Adım adım kürtaj yasağına
KPSS adaletsizliğine protesto
AD Demirel İşyeri Baştemsilcisi Hakan Akyol ile MESS Grup TİS süreci üzerine...
MICHA’da patron baskısına rağmen direniş!
Termo Teknik işçileriyle toplantı
TÜMTİS İstanbul Şube Başkanı
Ersin Türkmen ile
DHL direnişi üzerine
Havayolu işçileri AKP’ye yürüdü
Maden işçileri iş bıraktı
Birleşik Metal-İş TİS Uzmanı İrfan Kaygısız ile kıdem tazminatının gaspı üzerine konuştuk
Gaspçıları ve suç ortaklarını
yenmek için göreve!
TOGO direnişi üzerine
HEY Tekstil Direnişi’nin geldiği aşama ve yapılabilecekler!
İzmir’de “Dinsel gericilik ve
devrimci politika” semineri
Müslüman Kardeşler’in
milyon dolarlarla sınavı
İsrail’de “zorunlu askerlik” tartışması krize dönüştü
Opel’de sular durulmuyor
Köprüden geçerken
kapitalizmi görmek - TMMŞP
9. Mamak Kültür-Sanat Festivali
3-4-5 Ağustos’ta!
Samandağ Evvel Temmuz Festivali’ne dair
Cumartesi Anneleri'nin 381. eylemi
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İsrail’de “zorunlu askerlik” tartışması krize dönüştü

Askerlik hizmetinden muaf tutulan aşırı dinci Ortodoks Yahudiler ile 1948 Arapları veya 1948 Filistinlileri denilen İsrail vatandaşı Filistinlilere de zorunlu askerlik ya da kamu hizmeti getirilmesi önerileri, ülkede hükümet krizine dönüştü.

İsrail Yüksek Mahkemesi, Şubat ayında Yahudi dini okul (yeşiva) öğrencilerine askerlikten muafiyet sağlayan Tal Yasası’nı “eşitlik ilkesine aykırı” bularak yasanın süresinin uzatılmasını iptal etti. Yasanın süresinin dolduğu 1 Ağustos tarihine yetiştirilmesi beklenen yeni düzenleme, İsrail’de hararetli tartışmalara yol açtı.

İsrail’de 18 yaşına gelen Yahudi erkekler üç yıl, Yahudi kadınlar ise 2 yıl zorunlu askeri hizmet yapmak zorundalar. Sonraki yıllarda ise yedek askerlik uygulaması geçerli. Dini okullara devam eden Yahudi öğrenciler ise askerlikten muaf tutuluyor. Ülke nüfusunun beşte birini oluşturan İsrail vatandaşı Filistinliler ise İsrail kurulduğundan beri orduya alınmıyor ve Ortodoks Yahudilerin aksine askerlik hizmeti yapmadıkları için istihdam başta olmak üzere birçok alanda ayrımcılığa uğruyorlar.

Yeni yasa tasarısı üzerinde İsrail hükümeti içinde pazarlıklar kıyasıya devam ediyor. Erken seçime gidilmesi beklenirken, Knesset’te 29 sandalye ile en büyük parti olan ana muhalefet Kadima Partisi Mayıs ayında Binyamin Netanyahu başbakanlığındaki sağcı hükümete girdi. 120 sandalyeli parlamentoda 94 sandalye ile İsrail tarihinin en geniş hükümetine dönüşen sağcı hükümetin, İran’a karşı savaş hükümeti olarak kurulduğu fikri genel olarak paylaşılıyor.

Netanyahu’nun hükümet ortakları Kadima Partisi ile faşist Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman liderliğindeki İsrail Evimiz Partisi, tüm İsrail vatandaşlarını kapsayan genel bir hizmet yasası çıkarılmasını savunuyorlar. Netanyahu ise partisi Likud’un tarihi müttefikleri olan ve Ortodoksların askere alınmasına karşı çıkan dinci Şas ve Birleşik Tevrat Yahudiliği partilerini kendisinden uzaklaştırmak istemiyor. Kadima, tartışmaların başından beri talepleri kabul edilmezse hükümetten çekileceğini söylüyor. Faşist İsrail Evimiz partisi ise zorunlu askerlik ve kamu hizmetinin İsrail vatandaşı Filistinlileri de kapsamasında ısrarcı.

Filistin’de sürdürdüğü işgalden ve başta Lübnan olmak üzere bölge ülkelerine saldırganlıktan geri durmayan İsrail ordusu ise savaşçı birlikler oluşturmak için aşırı dinci Ortodoks Yahudilerin askere alınmasına büyük önem veriyor.

İsrail devletinin kurucusu ve ilk başbakanı David Ben-Gurion tarafından Ortodoks Yahudilere tanınan askerlikten muafiyet, farklı geçmişlerden ve yönelimlerden oluşan Yahudi toplumu için önemli bir toplumsal sözleşme işlevi görüyordu.

İsrail toplumunun içindeki önemli fay hatlarından olan “laik-dinci” şeklinde tanımlanan çekişme, zorunlu askerlik yasası ile ciddi bir toplumsal krize dönüşebilir.

Bugün nüfusları 700 bine ulaşan ve çoğunluğu Kudüs’te ikamet eden Ortodoks Yahudiler, İsrail toplumunun çoğunluğunu oluşturan “laik” kesimle mümkün olan en az etkileşim içerisine girerek eşit haklardan faydalanıyordu. İşsizlik oranının ve nüfus artışının yüksek olduğu, gelir düzeyinin ise düşük olduğu Ortodoks Yahudiler, İsrail’in siyasi sisteminde koalisyonlarda kilit rol oynayan siyasi partileri sayesinde devlet fonlarından cömert paylar alıyorlar. Diğer taraftan, orta sınıflar ve  Sovyetler’in dağılmasından sonra İsrail’e göçen Rusya Yahudileri, Ortodoks Yahudilerin askerlik yapmamasından ve bütçeden aldığı paydan çok rahatsız.

1,5 milyon nüfusu ile ülke nüfusunun beşte birini oluşturan İsrail vatandaşı Filistinliler, hayatın her alanında ayrımcılığa uğruyorlar. “Tüm vatandaşların ülkenin yükünü omuzlaması” propagandasıyla Filistinlilerden Batı Şeria ve Gazze’deki kardeşlerine kan kusturan işgal ordusuna hizmet etmeleri isteniyor. Filistin toplumunun ezici çoğunluğu İsrail devletine hizmet etmeyi reddediyor. Filistinlilere zorunlu kamu hizmeti getirecek bir taslağın yasalaşması, 1948 topraklarındaki Filistin toplumunda kitlesel bir protesto ve sivil itaatsizlik hareketini tetikleyebilir.


 

 

 

“Özgürlük elçisi” Mursi

Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı Muhammed Mursi 14 Temmuz günü Tunus Cumhurbaşkanı Munsif Merzuki ile görüştü. Ziyaretle birlikte, Ortadoğu’da değişen iki yönetimin işçi ve emekçiler için çözümsüzlükten başka bir şey sunmadığı ve emperyalizme hizmette geçmiş yönetimlerin devamcısı olacakları tüm açıklığıyla görüldü.

Mursi ve Merzuki görüşmesinden emperyalistlerle işbirliği yapan “muhalif” grupların desteklenmesi kararı çıktı. “İkili ilişkilerde yeni bir sayfa” olarak sunulan ortak hareket etme alanları emperyalistlerin biçtiği role göre şekilleniyor.

Mısır Cumhurbaşkanı Mursi, Tunus lideriyle görüşmesinden bir gün önce de Suudi Arabistan’a gitmiş, ilk resmi ziyaretini Kral Abdullah’a yapmıştı.

 

 

 

Libya’da ‘değişim’ yok

Emperyalist müdahalenin ardından uzun süre Ulusal Geçiş Konseyi tarafından yönetilen Libya’da, Kaddafi dönemi sonrasının sözde “ilk özgür seçimleri” sonuçlandı.

Resmi seçim sonuçlarına göre Mahmud Cibril’in genel başkanı olduğu Ulusal Güçler İttifakı Partisi oyların yüzde 48,8’ini alarak birinci parti oldu. Cibril’in partisi 200 sandalyeli meclisin siyasi partilere ayrılan 80 sandalyesinden 39’unu kazanmış oldu.

Meclisin geri kalan 120 sandalyesi ise bağımsız milletvekillerine ayrılıyor.

Seçimlerde Müslüman Kardeşler’in Libya’daki karşılığı olan Adalet ve Kalkınma Partisi ise yüzde 21,3 oy alarak 17 milletvekili çıkardı.

Seçim sürecinde estirilmeye çalışılan göstermelik ‘demokrasi’ rüzgarının arkasında Libya’da yaşanan açmazlar yatıyor. Emperyalistlerin müdahalesi sonrası ülkede emekçilerin talepleri aradan geçen 9 aya rağmen karşılık bulmamışken, yapılan seçimlere ilgi de zayıftı. %40 oranında boykotla gerçekleşen seçimler işçi ve emekçilerin beklentilerinin karşılıksız kalması kadar işbirlikçiler arasındaki çıkar kavgalarının boyutunu da gösteriyor. Yer yer silahlı çatışmalara varan aşiretler arası güç kavgalarının seçim sonrası kurulan Kurucu Meclis’in çalışmalarına da yansıyacağı aşikar.

Açık ki, emperyalistlerin ve işbirlikçilerin “demokrasi” ve “özgürlük” vaatleri Libya’ya da daha fazla kölelik ve sömürü dışında bir değişim sunmadı.


 

 

Rusya’da baskı yasaları

Rusya’da parlamentonun alt kanadı olan Duma’da kabul edilen yasalarla ülkedeki baskı uygulamalarının kapsamı genişletildi.

Çıkan yasalardan birisi internet erişiminin mahkeme kararı olmaksızın engellenmesini düzenliyor. Sermaye hükümeti her ne kadar bu yasanın “çocuk pornografisi, uyuşturucu kullanımı ve çocukları intihara teşvik edici sitelerin kara listeye alınması” amacı güttüğünü söylese de düzenlemeyle eylem çağrısı yapan ya da eleştiri yazısı yayınlayan sitelerin daha kolay engellenilmesi hedefleniyor.

Çıkan diğer bir yasayla, yabancı ülkelerden gelen parayla maddi destek alan demokratik kitle örgütleri “yabancı vekil” ilan edilecek. Yasa, yabancı kaynaklarca finanse edilen ve siyasetle ilgisi olan söz konusu kurumların mali denetime tabi tutulmasını ve yılda iki kez çalışmaları hakkında rapor hazırlanmasını da zorunlu kılıyor. “Yabancı vekil” tanımının “ajanlık” ve “dış güçlerin temsilcisi” propagandasına zemin hazırlayacağı ise gayet açık.

Duma ayrıca “iftira” tanımının çok büyük para cezasına çarptırılmasını düzenleyen bir yasayı da kabul etti. Yeni yasayla “iftira” atanların 153 bin dolar cezaya çarptırılması öngörülüyor. “İftira” tanımının yargı kanallarında yoruma açık olması, gazetelerin içeriğinin daha sıkı denetlenmek istendiğini gösteriyor.