8 Mart 2013
Sayı: KB 2013/10

 Kızıl Bayrak'tan
İmralı tutanaklarının yankıları üzerine
Suriye’de yıkıcı savaş tırmandırılıyor!
Gazi ve Ümraniye katliamı!
Polis yeni terör araçlarıyla donatılıyor
Karadağ cinayet davası çürümüş burjuva hukukun aynasıdır!
Türkiye’nin ilk 100 zengin patronu açıklandı
SGBP mücadele için neyi bekliyor!
4+4+4 saldırısı AKP’yi kesmedi
Ağzınızın tadını bozmaya, huzurunuzu kaçırmaya kararlıyız!
MİB MYK Mart Ayı Toplantısı

Kürt Sorunu Üzerine
Konferanslar... / 1
Devletin Kürt açılımı - H. Fırat

Güç Birliği Platformu
Alman emperyalizminden özgürlük ve demokrasi dileniyor! - K. Ali
İşçi bir kadının “Merkel’e açık mektup”a itirazı var - Z. Rençber
Hugo Chavez deneyimi
Hugo Chavez: Sosyalizm kavgasında yaşamaya devam edecek!
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğleri... / 4 Kadınların örgütlenme ve
mücadele sorunu!
Emeğin ve emekçinin dostu, sınıf mücadelesinde ortaya çıkar!
“Beyazıt Meydanı’ndaki ölü”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Ağzınızın tadını bozmaya,
huzurunuzu kaçırmaya kararlıyız!

 

Metal işkolunda MESS Grup TİS sürecinde Türk Metal ile MESS arasında uyuşmazlık zaptı tutuldu. Süreç böylelikle kritik bir aşamaya varmış oldu. Kuşkusuz metal işçisinin büyük öfkesini denklemin dışına çıkarabilselerdi süreç bu aşamaya varmayabilirdi. Ancak daha sözleşme taslağının açıklandığı aşamada metal işçileri etkin bir tutum alarak bu “ortaklar”a işleri eskisi gibi sürdüremeyeceklerini gösterdi. Bunun için MESS-Türk Metal “uyuşmazlık zaptı” tutarak pazarlık oyununu uzatmak zorunda kaldılar. Ama yine de işleri zor. Çünkü ağır çalışma şartlarına karşılık düşük ücretler metal işçilerinin sabrını fazlasıyla zorluyor. Tek bir kıvılcımı ortalığı kasıp kavuracak ve bir yangına dönüştürecek kadar patlayıcı birikmiş durumda. MESS ve Türk Metal bu kıvılcımın çakmasına engel olmaya çalışıyor.

Ama nasıl? Bu sorunun aslında çok basit bir yanıtı var: İşçileri tatmin edecek, en azından bir parça rahatlatacak oranda bir ücret artışı yaparak.

İyi ama sorun da şu: Metal patronları kârlarını düşük ücret-ağır çalışma koşullarına borçlu, bundan vazgeçmek istemiyorlar! Çünkü keskinleşen kapitalist rekabet koşullarında en büyük avantajları bu ve bu baskıyı arttırmaktan, yani ücretleri daha da düşürmek ve işçileri daha uzun ve yoğun çalıştırmaktan başka çare göremiyorlar. Bu tek tek burjuvaların kişisel tercihlerinin de ötesinde, bir düzen gerçeği, orman kanunlarının hüküm sürdüğü bir düzende ayakta kalmanın gereği… Sermaye emeği daha fazla sömürmeden büyüyemez, işçilerden çaldığı artı-değeri büyütmeden kâr oranlarını arttıramaz. İşte bunun için faturayı işçiye kesip krizi fırsata dönüştürerek büyüyen metal patronlarının sömürü zincirlerini gevşetmeye niyetleri yok. Bunun için kitlesel işçi kıyımları sürerken, işçiye verilen sadaka ücretlerini dahi çok görüyorlar. İşçilerin büyüyen öfkesini dindirecek bazı küçük ödünler vermek onlara ölüm gibi geliyor. Bunun için de metal işçisinin öfkesine rağmen esneme gücü ve yeteneğini kolay kolay gösteremiyorlar.

Bu durumda eğer işçilerin öfkesi patlarsa, bu öfkenin altında ilk kalacak olan Türk Metal olacak. Buna kuşku yok. Metal işçileri sermayeden önce kendilerini satanlardan hesap sormaya yönelecektir. Böylelikle Türk Metal’in 12 Eylül darbesiyle yaratılan saltanatı da çökmeye yüz tutacaktır. İşte Türk Metal’in şefleri bu korkuyla yaşıyor, paçalarını kurtarmanın telaşıyla feryat figan ediyor. MESS’i olabilecekler konusunda uyarıyor, bugüne kadar yaptığı hizmetlerin karşılığını istiyor. Kısacası bindikleri dalı kesmemeye çağırıyor. Bunun böyle olduğunu hem açıktaki bir dizi veriden hem de ilişkilerin doğasından çıkarıyoruz. Ama elimizin altında öyle bir belge var ki, tabloyu tüm netliği ile gözler önüne seriyor. Bu belge Türk Metal Dergisi’nin son sayısında yayınlanan Pevrül Kavlak’a ait başyazıdır. MESS’e yazılmış bir mektup mahiyetinde olan bu yazıyla Türk Metal ve şefi, hem MESS ile ilişkilerine hem de duydukları korkulara dair açık ve samimi itiraflarda ve yakarmalarda bulunuyor.

Türk Metal’in ne olduğunu, ideolojik ve sermaye işbirlikçisi düşünce dünyasını dosdoğru anlatan bu ibretlik mektupta yeralan bazı ifadeleri içerdikleri anlamdan dolayı açmak istiyoruz. Mektubun tamamını kizilbayrak.net’te okuyabilirsiniz.

***

Pevrül Kavlak yazısına grup TİS sürecindeki son durumu paylaşarak başlıyor, hemen ardından da metal işkolundaki parlak büyüme ve kâr tablosunu ortaya koyarak devam ediyor. Bu tabloda işkolunun ana dallarını oluşturan otomiv, demir-çelik, beyaz eşya sektörlerine ilişkin çarpıcı bilgiler veriliyor. Böylelikle “Peki acaba sektördeki kuruluşlar, bu aşamaya nasıl geldi?” sorusu soruluyor. Yanıt olarak bu aşamaya gelişin gerisinde devletin verdiği destekler ile birlikte “işkolunda adeta bir sigorta olan Türk Metal’in” verdiği desteğin önemli olduğu anlatılıyor. Devamında da metal patronlarına yer yer yalvar yakar yer yer de sitem edilerek, metal işçisiyle empati kurmalarını, böylelikle fedakarlık yaptıkları için çektiklerini görmelerini, insafa gelmelerini istiyor. Daha altta ise “ahlaki bir değer” olan fedakarlık konusunda kendilerini ispata çağırıyor.

Bu aşamada da kritik bir soru daha soruluyor: “İspat etmezlerse ne mi olur?”

Yazının bundan sonraki bölümü bu soruya verilen yanıta ayrılıyor. Elbette patronları korkutmak için Türk Metal normal bir sendika gibi grev silahını gösterecek değil, o harcanma ihtimali olan her uşağın (örneğin burjuva devlet tarafından kullanıldıktan sonra bir köşeye atılan tetikçilerin) yaptığı gibi hizmetlerinden dem vuruyor, ardından da kendisi ve hizmetleri olmadan ne hale düşeceği yolunda ona korku vermeye çalışıyor.

Bu amaçla kaleme alınan bölümde öncelikle metal işçisinin sabrının tükendiği anlatılıyor. Ama bunu sendikal kavramlarla süsleyerek saklamak gerektiği için olsa gerek, anlaşılması zor bir hale getirerek yapıyor: “Kimse unutmasın ki, sendikaların kırmızı çizgileri vardır. Bu çizgilerin ihlal edildiği zamanlarda, gelişmelerin sabır çizgisine yakınlığı ya da uzaklığı öncelikle sendikalar için bir anlam taşır. Bu anlamı düşürmeye, yozlaştırmaya çalışanlar için bazen sabrın da bir anlamı kalmaz… Dolayısıyla sabırları zorlamamakta fayda vardır.

Peki zorlanırsa ne olur? İşte Türk Metal bu soruyu gündeme getirerek MESS’i şu ikilemden birini seçmeye davet ediyor: Huzur mu yoksa anarşi mi?

Herhangi bir sendika için bu gibi durumlarda sermayenin önüne konulacak ikilem genelde ya “haklarımı ver ya da grev yaparım” biçimindedir. Ama Türk Metal olağan bir sendika değil, bizzat 12 Eylül darbesi yoluyla grev ve direnişlerle sermayeye kafa tutan metal işçilerinin boynuna takılmış bir prangadır. Sermaye bu pranga yoluyla metal işçisini ezmiş, haklarını çalmış, bugünkü sefil duruma düşürebilmiştir (Yazıda Türk Metal bu rolünü “Türk sanayinin sigortası” olarak tanımlayarak da anlatmaktadır.) İşte bunun için Türk Metal’in tıpkı zamanında MESS’in başındayken 12 Eylül’ün ardından devletin başına atanan Turgut Özal gibi sıkıştığında “huzur ve anarşi”den dem vurması boşuna değildir.

Bu çarpıcı ikilemi öne süren Türk Metal’in anlatmak istediği şey özünde şudur: ‘Eğer fedakarlık yapmaz da sırtınızı bize dönerseniz, sadece bugünkü kârlarınızdan değil, yıllar boyunca büyük fedakarlıklarla sağladığımız düzenin de sonu gelir. Metal işçileri yeniden mücadele yolunu tutar, böyelikle başınız ağrır, huzurunuz kaçar.’ ya da yazıdaki ifadeyle ‘metal işkolunda Türk Metal olmadan ağız tadıyla bir üretim olmaz.’

12 Eylül darbesinin ardından “bugüne kadar işçiler güldü, bundan sonra artık biz güleceğiz” diyen TİSK Başkanı Halit Narin bu anlamlı sözleriyle, Türk Metal’in “huzur ya da anarşi” ikilimiyle ya da “ağız tadıyla üretim olmaz” diyerek anlatmak istediği özünde bir ve aynı şeydir. Zaten Türk Metal de Halit Narinler’e tarihsel bir hatırlatma yapmaktadır.

Metal patronlarının “ağız tadıyla ürettiği” ve “huzur” içinde yaşadığı bu düzen metal işçisi için ise tam bir kabustur. Bu düzende işçiler bir gün dahi gülmezken patronlar sınıfının keyfine diyecek yok! Tersinden “anarşi” olarak tariflenen 12 Eylül 1980 ve dolayısıyla Türk Metal’in saltanatı öncesinde işçiler haklarını sermayeden koparıp alırken Halit Narinler her gün kabus görüyor, bir sosyal devrim korkusuyla titriyorlardı. Öyleyse metal işçisinin yapması gereken örgütlenerek mücadeleyi yükseltmek, böylelikle de MESS ve Türk Metal’in korkularını büyütmek, ağızlarının tadını bozmak, huzurlarını kaçırmak, onların kabusu olmaktır.

 

 

 

Coşkunöz Metal Form’da işçi kıyımı!

Metal TİS görüşmelerinde sona doğru yaklaşılırken MESS saldırılarına devam ediyor. Renault, TOFAŞ, Martur, Eskişehir ve Çayırova Arçelik ve BEKO vb. fabrikalarda yaşanan işten atmalardan sonra şimdi de Bursa Coşkunöz Metal Form’dan yüzü aşkın işçi atıldı. Fabrikada işten atılan işçiler daha çok keyfi uygulamalara boyun eğmeyen işçilerden ve askerliğini yapmayan işçilerden oluşuyor.

Geçtiğimiz günlerde TİS taslaklarının açıklamasıyla fabrikalarda ortaya çıkan tepkinin bir benzeri Coşkunöz Metal Form’da da ortaya çıkmıştı. İşten atılan işçilerin içinde emekliliğine bir sene kalmış işçilerin de olması, TİS görüşmelerinin sonucunda metal işçilerinde ve özelinde fabrikada ortaya çıkabilecek olası tepkiyi dizginlemek ve işçilere korku salmak amacını taşıyor.

İşten atılan işçilere daralmaya gidildiğinden kaynaklı işten çıkarıldıklarının söylenmesi ve Coşkunöz’ün işten atmaların hemen arkasından internet üzerinden işçi alımıyla ilgili ilan vermesi bu olasılığı güçlendiriyor.

İşçilerden aldığımız bilgiler, işten atmalar yaşanmadan önce Coşkunöz yönetimi ile Türk Metal arasında bir liste üzerinden pazarlıklar yapıldığı yönünde. İşten atmaların devam edeceği de edindiğimiz bilgiler arasında.

Kızıl Bayrak / Bursa