8 Ağustos 2014
Sayı: KB 2014/32

Filistin halkının direniş iradesi kazandı!
AKP iktidarı Suriyeli sığınmacıları kamplara kapatıyor
IŞİD Şengal’e girdi,
Ezidi emekçiler silahlandı
Zindanlardaki hak ihlallerine karşı
tutsaklarla dayanışmaya!
“Sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetini kuralım!”
Ali Ağaoğlu: Burjuvazinin ahlak abidesi
Yoksul çocukları ölürse...
Düzenin her ‘kazası’ geliyorum diyor!
Kıdem tazminatı ve taşeron Çelik’in temel gündemi
EKK grevdeki Kent işçilerini ziyaret etti

Kimberly Clark grevi kazanımla sonuçlandı!

Danıştay, bakanlık görüşlerini talimat saydı

“Sınıfım için direniyorum!”

“Habaş işçisi artık yumruğunu masaya vurmalı!”

Greif Direnişi işçi sınıfı hareketinin
devrimci geleceğidir!
Almanya’da taşeron sistemi ve devrimci sorumluluk
Avrupalı tekellerin gözü İran’da!
Ukrayna krizi ve emperyalist saldırganlık! - E. Eren
DGB için bir adım ileri!
Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir!
Dinci-gericilik kadınları hedefliyor
Sırça köşkler için “bereket”, şehrimiz için “felaket!” - Z. Eylül
Dünyayı değiştirmeden
dünyanı değiştiremezsin!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yoksul çocukları ölürse...

 

Bu düzende her gün insan yaşamına verilen değeri gösteren yeni bir örnekle karşılaşmaktayız. Iğdır’da yaşayan ve Ramazan Bayramı’nın birinci günü havale geçiren 4 yaşındaki Diyar Gürcan, Iğdır Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. İki gün kaldığı hastanede durumu değişmeyen Gürcan, Konya’ya sevk edildi. Küçük çocuk yol üzerinde de birçok eziyet yaşadı. Defalarca fenalaşması üzerine güzergahtaki hastanelerde müdahale edildi. Sağlık durumu gittikçe kötüleşen çocuk Sivas’ta tedavi altına alındı. Ancak burada iki gün hastanede kalmasının ardından yaşamını yitirdi.

Baba Mücahit Gürcan’ın 4 yaşındaki çocuğun cenazesini memleketine götürmek için talep etmesine rağmen ambulans ve cenaze aracı bulunamadı. Baba Gürcan, çocuğunun cenazesini 9 saat boyunca kucağında tutarak, taksi ile Iğdır’a getirmek zorunda kaldı.

4 yaşındaki Gürcan’ın durumu, Van’da hayatını kaybeden 3 yaşındaki Muharrem’i akıllara getirdi. Bu yılın başında karın yolları kapatması nedeniyle Muharrem’i hastaneye götürecek araç bulunamamış, yaşamını yitirdikten sonra da yine cenaze aracı gönderilmediği için Muharrem’in ölü bedeni babası tarafından 15 km boyunca çuvalda taşınmıştı.

Tesadüf olmayan bu örnekler sağlık sisteminin işleyişini göstermektedir. Tıpkı Muharrem’in babası gibi, Gürcan’ın babası da kim bilir çocuklarına ne sözler vermiş, nasıl bir yaşam vaat etmişti. Birisi çuvalda sırtında, diğeri kucağında tabutta saatlerce ölü çocuklarını taşırken mutlaka verdikleri o sözleri düşünmüşler ve kim bilir nasıl bir suçluluk duymuşlardır.

3 çocuk”, çünkü içlerinden en az birini öldürecekler

Ancak gerçek suçlu, yaşamayı en çok hak eden bu çocuklara, hastalık yaşamayacakları sağlıklı koşullar yaratmayan, hastalandıklarında nitelikli ve ulaşılabilir sağlık hizmeti sunmayan, hasta hasta çocukların oradan oraya elverişsiz koşullarda gitmelerine neden olanlardır. Tüm bunların sorumlusu olan bu düzenin gazabı, önlenebilir hastalıklar yüzünden öldürdüğü bu çocukların ölümünden sonra da üzerindedir. Burası, şu modern zamanlarda bile ölü çocukların babalarının sırtında çuvalla ya da kucağında tabutla taşındığı bir coğrafyadır.

Ailelere en az “3 çocuk” fetvası verenlerin çocuklara layık gördüğü hayat budur. En küçük bir sağlık probleminde devreye giren uçak ambulansları, nitelikli sağlık hizmetleri ise parası olanların kullanabileceği haklardır. Yoksullara ise böyle ölümler kalmaktadır.

 

 

 

 

Polisten son nokta: Çocuğa kelepçe!

 

Zonguldak'ın Ereğli İlçesi'nde bir kadının cüzdanındaki bin 200 lirası ‘kayboldu’. Kadın parasını bir çocuğun çaldığını iddia ederek çevredekilere yakalattı. Çocuğun itirazlarına rağmen çağrılan polis de “hırsız” olduğuna kanaat getirerek yere yatırıp çocuğa kelepçe vurdu. 13 yaşındaki çocuk, gözyaşları içinde hırsızlık yapmadığını söylerken kadın ısrarla “Söyle o zaman kim yaptı?” diyerek çocuğu suçlamayı sürdürüyordu.

Çocuk tüm itirazlarına rağmen çevredekilere teşhir edercesine elleri kelepçeli olarak karakola götürülürken, aslında masum olduğu, kadının parayı farklı yere koyduğunu işlemler sırasında fark etmesiyle anlaşıldı.

Sömürü düzeninin hırsız ve katilleri belgeleriyle yansımış suçlarına rağmen ellerini kollarını sallayarak dolaşırken bir çocuk sırf iddia nedeniyle hatta yasalar yasaklamasına rağmen kelepçe vurularak, kollarından ve ensesinden tutularak karakola götürülüyor. Çocuğun üst aramasında ne para çıkıyor ne de silah namına bir alet. Fakat hırsız denmiş olması yeterli. Ayakkabı kutularında milyon dolarlar çıkan, silahla yakalananlardan farkı soyadının ünlü olmaması.

Polisin çocuklara yönelik uygulamada hiçbir fark gözetmemesi yaratılan şiddet politikasının bir ürünüdür. Polisin her türlü suçu işlemesi ve cezasız bırakılması üzerine kurulu düzen işletilirken çocuklar da aynı şiddet ve saldırganlığın hedefi oluyor.

Gaz fişeğiyle eylemci katletme, karakolda işkence, rüşvet gibi sayısız örneği cezasız bırakılan polis çetesi için 18 yaşından küçüklere kelepçe takılmaması gibi bir yasak yok hükmündedir. Özellikle eylemlerdeki gözaltılarda yoğun olarak hayata geçirilen bu uygulamada yaratılan fiili ortamla polis, hırsızlık iddiasından gözaltına aldığı çocuğu da aynı saldırganlıkla yere yatırıp kelepçeleyebiliyor.

“Benim eşim o paraları nasıl kazanıyor biliyor musun sen? Şu anda yurt dışında, Katar’da çalışıyor. Duyarsa beni ne yapar?” kadının çocuğu suçlarken ifade ettiği bu küçük ayrıntı aslında bu düzenin bir diğer gerçeğini de gösteriyor. Bir kadın başına gelen kontrolü dışındaki kötü bir olaya rağmen eşi tarafından suçlu ilan edileceği için duyarsa ne yapacağından korkuyor. Kaybettiği paradan daha çok eşinden göreceği ceza korkusuyla bir çocuğu suçlayabiliyor. Her gün haberlerde karşısına çıkan kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri gerekçeleriyle durumunu özdeş görmesi dahi kadını korku içinde bırakıyor. Düzenin bir kadına verdiği korku psikolojisi de bir kez daha karşımıza çıkıyor.

 

 

 

 

Sermaye düzeninin çocuklara reva gördüğü...

 

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun meclise gönderdiği rakamlar, sermaye düzeninde çocuklara nasıl bir hayatın reva görüldüğünü ortaya serdi. Rakamlar, sermaye düzeninden beslenen cinsel istismar, taciz ve tecavüz saldırılarından çocukların da nasibini aldığını gösterdi.

Müezzinoğlu’nun açıkladığı rakamlara göre, 2007’den itibaren 18 yaş altında hamile kalan çocuk sayısı toplam 91 bin 208. 13 ilde kurulan Çocuk İzleme Merkezleri’ne yalnızca 2013 yılında yapılan cinsel istismar başvurusu 2 bin 792. Bunlardan erken evlilik yaptırılanların sayısı ise 263.

Açıklanan verilere göre, 91 bin 208 çocuğun hamile kalması ile ilgili istatistiklerde 6 bin 586 çocukla İstanbul ilk sırada yer alırken, İstanbul’u 5 bin 714 çocukla İzmir, 5 bin 181 çocukla da Adana takip etti. Çocuk yaşta çocuk sahibi olanların en az yaşandığı il ise 32 çocukla Tunceli oldu. Tunceli’yi 86 çocukla Artvin izledi. Müezzinoğlu, 2014’ün ilk üç ayında da 18 yaşın altında 2 bin 72 çocuğun hamile kaldığını açıkladı.

 
§