8 Ağustos 2014
Sayı: KB 2014/32

Filistin halkının direniş iradesi kazandı!
AKP iktidarı Suriyeli sığınmacıları kamplara kapatıyor
IŞİD Şengal’e girdi,
Ezidi emekçiler silahlandı
Zindanlardaki hak ihlallerine karşı
tutsaklarla dayanışmaya!
“Sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetini kuralım!”
Ali Ağaoğlu: Burjuvazinin ahlak abidesi
Yoksul çocukları ölürse...
Düzenin her ‘kazası’ geliyorum diyor!
Kıdem tazminatı ve taşeron Çelik’in temel gündemi
EKK grevdeki Kent işçilerini ziyaret etti

Kimberly Clark grevi kazanımla sonuçlandı!

Danıştay, bakanlık görüşlerini talimat saydı

“Sınıfım için direniyorum!”

“Habaş işçisi artık yumruğunu masaya vurmalı!”

Greif Direnişi işçi sınıfı hareketinin
devrimci geleceğidir!
Almanya’da taşeron sistemi ve devrimci sorumluluk
Avrupalı tekellerin gözü İran’da!
Ukrayna krizi ve emperyalist saldırganlık! - E. Eren
DGB için bir adım ileri!
Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir!
Dinci-gericilik kadınları hedefliyor
Sırça köşkler için “bereket”, şehrimiz için “felaket!” - Z. Eylül
Dünyayı değiştirmeden
dünyanı değiştiremezsin!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ukrayna krizi ve emperyalist saldırganlık!

E. Eren

 

2013 Kasımı’nda Ukrayna halkı, kapitalizmin küresel krizinin yaratmış olduğu yıkıma karşı, Ukrayna’nın başkenti Kiev’deki Maidan (Bağımsızlık) Meydanı’nı, “Gangsterler ve hırsızlar defolsun!” sloganıyla işgal etti. Özellikle petrol fiyatlarında yapılan fahiş zamlarla artan yoksullaşma, zaten çok zor şartlarda ve büyük bir sefalet içinde yaşayan Ukraynalı işçi ve emekçilerin biriken öfkesini tetikledi. Bu öfke işçi ve emekçilerin sokağa inmesine yol açtı. Emekçilerin yanısıra, kapitalizmin krizinin yıkımla yüz yüze bıraktığı orta sınıflar da, varlıklarını koruyabilmek adına eylemlerde yer aldılar.

Eylemler başladığında pusuda bekleyen sağcı çeteler, kitlelerin yönetime duyulan tepkilerini istismar ederek, gösterileri gerici planlarının aracı haline getirdiler. ABD-Avrupa Birliği (AB) emperyalistleri tarafından desteklenen sağcı çeteler, kitle mücadelesini yolundan saptırarak gerici iktidar savaşının cephesi olarak kullandılar.

Ukrayna dün, Rus kapitalizminin sadık bir uşağı olan Viktor Yanukoviç’in başını çektiği bir koalisyon tarafından yönetilmekteydi. Koalisyonda Amerika ve Avrupa Birliği tarafından bugün her anlamda desteklenen mafyalaşmış çeteler de vardı. Ancak sağcılarla yeni Naziler koalisyonunun gerçekleştirdiği faşist darbe ile Yanukoviç iktidardan uzaklaştırıldı. Kiev’de batılı emperyalistlerin desteklediği ırkçı-faşist koalisyon, darbe ile iktidara yerleşti.  

Sağcı faşist darbenin ardından, “demokrasinin zaferi” diye adlandırılan bir seçim oyunu ile batılı emperyalistlerin güdümündeki bir avuç Ukraynalı oligarkın iktidara getirilmesi noktasına varan bir süreç yaşanmıştır. İç savaş riski altında bulunan Ukrayna’da çatışmalar halen devam ediyor.

Burjuva demokrasisi, kapitalist tekellerin çıkar birliğidir

Alman kapitalizmin en önemli yayın organlarından birisi olan, ‘Handelsblatt’ gazetesinde yer alan bir haberde; ABD emperyalizminin AB ile doğu Avrupa ülkelerinden sorumlu olan Amarikalı bir kurumunun sekreteri Victoria Nuland tarafından 13 Kasım 2013’te Kiev’de bir dizi toplantı örgütlendiği bilgisi yer aldı. Exxonmobil, Chevron, Monsanto, Global Logic, Coca-Cola isimli Amerikan tekelleri ile Ukrayna tekeli SCM’nin (Sytem Capital Manegment) sponsorluğunu yaptığı toplantılarda, “Ukrayna’nın geleceği” üzerine önemli kararlar alındığı bildirildi.

Toplantı sonrasında Amerikalı sekreter Victoria Nuland tarafından yapılan açıklamada, toplantıların içeriği hakkında şu bilgiler verildi: “Ülkede demokrasinin tekrar hakim hale getirilebilmesi ve çalışamaz durumdaki kurumların bu yolda tekrar kurabilmesi, bütün vatandaşların politik yaşama aktif ve özgürce katılabilmesi ve en önemlisi, Avrupa Birliği’nin beklentilerine cevap verebilmesi için Amerika tarafından Ukrayna’ya 5 milyar doların üzerinde destek sunulmuş bulunulmaktadır.” Açıklama, Victoria Nuland’ın bir enerji devi olan Amerikalı Chevron firmasının logosunun altında çekilmiş ve internete düşen videolu haberi ile şöyle devam etmektedir: “Amerika’nın cömertçe sunduğu bu desteğin karşılığındaki tek beklentimiz, birlikte hareket ettiğimiz bütün ortaklarımızın, Ukrayna’yı hakettiği güzel geleceğine doğru yönlendireceğimiz tüm süreçlerde aktif olarak bizim yanımızda durmaları ve görevlerini yerine getirmeleridir.” (Handelsblatt, 26.02.2014)

Kapitalist tekellerin çıkar çatışmaları ve sonun başlangıcı

Ukrayna burjuvazisine ve onların gelişim süreçlerine kısaca göz atmak, sorunun anlaşılmasını daha da kolaylaştıracaktır. Ukrayna’daki kapitalist tekellerin sermaye birikimi bakımından en güçlüsü, Rinat Ahmetow’un sahibi olduğu SCM (Sytem Capital Manegment) isimli kapitalist tekeldir. Ahmetow’un sahibi olduğu bu tekel ağırlıklı olarak çelik ve döküm sanayisinde üretim yapmaktadır. SCM 31 milyarlık dolarlık sermaye birikimi ve 300 bini aşkın çalışanı ile ülkenin en önemli kapitalist tekelidir. Şirketin merkezi, Ukrayna sanayisinin kalbi olan ve kısa bir süre önce Donesk Halk Cumhuriyeti’nin ilan edildiği Rusya yanlıları denetiminde bulunan bir bölgededir.

Başta SCM tekeli olmak üzere, Ukrayna’daki bütün kapitalist tekellerin sahip oldukları devasa servetler, çok kısa bir dönem içerisinde ele geçirilmiştir. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını izleyen ‘90’lı yıllardan günümüze kadar, Sovyetler döneminde üretilmiş bütün zenginlikler, “ölüm üçgeni” olarak ün yapmış kurumları (polis-savcılık-mahkemeler) satın alan, cinayetlere başvuran, özel ordulara sahip mafyalaşmış çeteler tarafından, zor yoluyla gasp edilmiştir. Rinat Ahmetow da bunlardan birisidir ve bugün sahibi olduğu bütün zenginlikler bu yolla sağlanmıştır. Bu tekelin sahip olduğu sermaye birikimi bugünkü Ukrayna ekonomisinin yüzde 10’una tekabül etmektedir. Amerika’da yayınlanan bir ekonomi dergisi olan Forbes’e göre Rinat Ahmetow, dünyanın en zenginleri listesinde 39. sıradadır. 

Rinat Ahmetow, 2010 yılında Viktor Yanukoviç’in seçim çalışmalarını finanse ederek iktidara gelmesinde önemli bir rol oynamış ve onun devlet başkanlığı döneminde bakanlık yapmıştır. Bakanlığı süresince bütün devlet ihalelerini yok pahasına kapatarak ve bulunduğu bakanlık koltuğunu da kullanarak Rusya ile yaptığı ticari ilişkileri üzerinden, servetine servet katmıştır. Aynı dönemde devletin bütün olanaklarını kullanan bu oligark, ticari kapasitesini bankalardan sigorta firmalarına, basından TV kanallarına, emlakçılıktan turizme kadar genişletmiştir. Ukrayna’nın dördüncü büyük tekeli Smart Holding sahibi olan Vadim Nowinski ile birlikte kurduğu DTEK adlı firma ile madencilik, elektrik santralleri, doğalgaz kuyuları ve daha birçok farklı alanda üretime geçiş yapan Ahmetow, ağırlıklı olarak AB ülkelerine elektrik ve doğalgaz satmaya başlamışlardır.

Avrupa Birliği ile kurulan ticari ilişkiler, bu tekellerin daha da palazlanmalarını sağlamaktadır. Bu ticari ilişkilerin kalıcılığı ve selameti için, AB’ye tam üyelik ve gümrük duvarlarının ortadan kaldırılması, bu tekeller için hayati bir önem taşımaktadır. Bir zamanlar Yanukoviç’in iktidara getirilmesi için her türlü desteği sunan bu oligark, AB’nin dayattığı anlaşma konusunda anlaşmazlığa düşünce bakanlıktan istifa etti. Bu anlaşma ile Ukrayna üzerinde egemenlik kurup Rusya’yı saf dışı bırakmaya heveslenen AB emperyalistleri, muvaffak olamadılar. Zira batılı emperyalistlerin hamlesini yakından izleyen Putin yönetimi, bu küstahlığa karşı kendi hamlesini hazırlamıştı.  

Petro Poroşenko; şu anki Ukrayna’nın devlet başkanı, namı değer “Çikolata kralı” ya da “Şeker çarı”. Diğerleri gibi onun da sahip olduğu zenginlik her dönemin adamı olması, kıvraklığı yeteneği sayesinde ve tepeden tırnağa hırsızlık yoluyla elde edilmiştir. Politik kariyeri ise, 1998’de “oligarkların birliği” olarak da bilinen Ukrayna Sosyal Demokrat Partisi’ni kurup milletvekilliğine seçilmesi ile başlamıştır. 2004 yılında “Turuncu Devrimi”ni Soros ile birlikte finanse ederek yakın dostu Viktor Yuşçenko’yu iktidara taşımıştır. Bu yakın dost, Poroşenko’yu bu desteklerinden ötürü, önce Ulusal Güvenlik Komitesi’nin başına, ardından da Dışişleri Bakanlığı ve Ukrayna Ulusal Bankası’nın şefliğine atamıştır.

Bu “ileri görüşlü” yeni devlet başkanı, Oysa 2001 yılında Viktor Yanukoviç’in kurduğu Bölge Partisi’nin (Partei der Region) kurucuları arasında yer almış ve bu hükümetin başbakanı olan Asarows’un kabinesinde ekonomi bakanı olarak görev yapmıştır. Bugün sahip olduğu 1,6 milyar dolarlık servetini o dönemde çalıp çırparak oluşturmuş. Ukrayna’nın en büyük 6. zengini olmuştur.

Bu kıvraklığından dolayı Batılı diplomatların “Ukrayna’nın politik fahişesi” (aktaran Stern Dergisi, 22.5.2014) olarak adlandırdığı Poroşenko, Maidan işgali sırasında hızla taraf değiştirdi. Böylece hem finansman olarak hem de sahibi olduğu “Beşinci Kanal” adlı televizyon kanalı aracılığıyla, faşist çetenin başını çektiği Maidan işgalinin en aşağılık borazanlığını yapmıştır. Yanukoviç’in darbe ile devrilmesinde ise önemli bir rol oynamıştır.

Yulia Timoşenko;  “Doğalgaz prensesi”olarak da bilinir. Ukraynalı kapitalist tekeller içerisindeki en varlıklı tek kadın olma unvanına sahiptir. “Anavatan” partisinin kurucusu ve 2014 yılında kurulan geçici hükümet döneminde milletvekilliği, şu andaki hükümette ise parlamento başkanlığı görevini yapmaktadır. 

Yulia Timoşenko 1995 yılında başbakan yardımcılığı yaptığı dönemde “Ukrayna birleşik enerji sistemi” adlı devlet işletmesinin şefliğini yapmıştır. İşletme 1997 yılında Rusya’nın doğalgaz devi “Gazprom”un Ukrayna temsilciliği yapmış ve onun adına Avrupa ülkelerine doğal gaz pazarlayarak, Ukrayna ekonomisinin en önemli gelir kaynağını oluşturmuştur. 2001 yılında Yulia Timoşenko hakkında, doğal gaz ve vergi kaçakçılığından dolayı dava açılmıştır. Başbakan yardımcılığından bu nedenle atılarak 42 gün cezaevinde kalmıştır. 2004 yılında ise Avrupalı kapitalist tekellerin finanse ettiği “Turuncu devrim”in başını çeken Timoşenko, 2010 yılında yapılan devlet başkanlığı seçimlerini Viktor Yanukoviç’e karşı kaybetmiştir. Aynı tarihte görevi kötüye kullanmak ve ülke ekonomisine büyük zararlar vermekten dolayı yedi yıl hapse mahkum edilmiştir. Sahip olduğu bütün zenginliği ise başbakan yardımcılığı döneminde “Ukrayna birleşik enerji sistemi” adlı devlet işletmesinin şefliğini yaptığı dönemlerde hırsızlık yoluyla elde etmiştir.    

İgor Kolomoiski, Ukrayna’nın bir diğer dev tekelinin sahibidir ve bugünkü hükümet tarafından Dnjepropetrovks bölgesine vali olarak atanmış bir katildir. İgor Kolomojskij Ukrayna’daki özel bankaların sahibi, aynı zamanda çelik, petrol, enerji ve gıda maddeleri sanayisinin en büyük devlerinden birisidir. Yanukoviç iktidarı döneminde hakkında birçok yolsuzluk nedeniyle dava açılmış ve ülkeyi terk ederek İsviçre’ye kaçmıştır.

2014 yılındaki faşist darbenin ardından Mart ayında ülkeye dönen Kolomoiski, Ukrayna ordusunun, özellikle de Hava Kuvvetleri’nin modernizasyonu için milyonlar hibe etmiştir. “Dnipro” adlı paralı katillerden oluşan özel ordusu ile doğu Ukrayna’daki pro-Rusya isyancılarına karşı savaş açmış ve öldürülen her Rus için 10 bin dolar ödül dağıtmaktadır. Her biri mafyalaşmış hırsızlardan oluşan bu liste uzatılabilir. Ama bu kadarı bile, başta ABD emperyalizmi olmak üzere, Avrupalı emperyalistlerin sefil çıkarları uğruna kimleri iktidara getirebileceklerini ve neleri yapabileceklerini göstermeye fazlasıyla yetmektedir.

Yaklaşık olarak bir yıldır kapitalistlerin “demokrasinin zaferi” diyerek yutturmaya çalıştıkları ve Ukrayna’da bir iç savaşa dönüşmüş bulunan bu gelişmeler, asıl olarak tekeller arasında cereyan eden bu çıkar çatışmalarının bir sonucudur.

Fillerin savaşı” ve paylaşılan Ukrayna

Amerikalı görevli Victoria Nuland`ın, kapitalist tekellerin çıkarlarının açık bir ifadesi olan yukarıdaki açıklamalarıyla, Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç döneminin kapanmakta olduğunu ilan etmiş oldu. Artık bundan sonraki süreç, tümüyle kapitalist tekellerin çizdiği bir rotada devam edecekti. Başta Amerika ve Avrupalı tekeller olmak üzere, bugüne kadar Viktor Yanukoviç’i iktidara taşımak için her türlü desteği sunmuş bulunan Ukraynalı bir avuç tekelin sınıf çıkarları bunu kaçınılmaz hale getirmiş bulunmaktaydı.

Öncelikle ABD ile Avrupalı emperyalistler açısından Ukrayna’yı bu denli önemli kılan nedenlere bakmamız gerek. İlk olarak Ukrayna’nın, Rusya’yla çok yakın komşuluğundan kaynaklı askeri stratejik önemi. Ayrıca Avrupa Birliği için hayati bir öneme sahip olan Rus doğalgazının bu ülke üzerinden ithal edilmesidir. Yanısıra Doğu Avrupa’daki, Rusya’dan sonra, verimli topraklara sahip en büyük yüzölçümüne sahip bir ülke olmasıdır. En önemlisi de, Kırım ve Doğu Ukrayna’da yeraltında bulunan ve hala çıkartılmayı bekleyen dünyanın dördüncü büyüklükteki doğalgaz rezervlerine sahip bir ülke oluşu, Ukrayna’yı uluslararası kapitalist tekeller için vazgeçilemez kılmaktadır.

Ukrayna ekonomisi ‘90’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Ukrayna’nın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra ağır bir yıkımla yüzyüze gelmiştir. ‘90’ların ortalarında gayrisafi milli hasıla yüzde 40’lık bir gerileme göstererek ülkede işsizlik, açlık, yokluk ve mafya tarafından denetlenen kara pazar ekonomisi, inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. 2008 kapitalizmin evrensel krizi ise ülke ekonomisini yıkımla yüz yüze getirmiştir. Ukrayna’nın dış borçları 15 milyardan 75 milyara yükselirken Ukrayna Ulusal Bankası iflas etmiş ve 2014 yılında ödenmesi gereken 59 milyar doların bulunmaması durumunda ülke ekonomisinin iflas edeceği açıklanmıştır.

Kapitalist tekellerin zenginliği uğruna, ülkenin içine düşürüldüğü bu durum Ukrayna’yı bulunduğu kıta içerisinde en yoksul ülke haline getirmiş bulunmaktadır. 2013 verilerine göre Ukrayna yıllık kişi başına düşen gelir kıyaslaması içerisinde Avrupa Birliği ülkeleri içerisindeki en yoksul ülke olan Bulgaristan’ın yarısına bile eşit değildir. Ukrayna İstatistik Dairesi’nin 2012 yılındaki hazırladığı rapora göre çalışanların ortalama aylık geliri 220 avrodur.

Açlık anlamına gelen bu düşük ücret uygulaması, Ukrayna’yı uluslararası tekeller için bir sömürü cenneti haline getirmektedir. Dünyanın en büyük borsa spekülatörü olan George Soros Ukrayna’daki çok önceleri kurmuş bulunduğu vakfına dayanarak yaptığı açıklamada şunları ifade etmektedir: “Ukrayna iyi eğitimli halkı, manifaktür düzeyindeki sanayisi ve işçi ücretlerinin düşüklüğü ile bizim özel ilgi alanımıza girmektedir. Bu ülke ile kurulacak ticari ilişkiler şöyle gerçekleşebilir. Ukrayna kendi pazarlarını Avrupalı firmalara açarak bu firmaların montaj sanayisi durumuna gelebilir bunun karşılığında ise Avrupalı firmalar; Ukraynalı firmaların dünya pazarlarına açılmasında ve sisteme entegre olmasında yardımcı olabilir.  (Soros’un Ukrayna için Marshal planı - SZ- Güney Almanya gazetesi, 27.2.2014)

Bazı kapitalist tekellerin Ukrayna’ya yönelik ekonomik planları ise asıl olarak ülkenin sahip olduğu zengin yeraltı kaynakları ve genetik tarım için çok uygun olan verimli topraklarıdır. Alman ekonomi haberleri dergisinin bir raporuna göre “Exxon (USA)  Shell (İngiltere) OMV (Romanya) ve NAK (Ukrayna) isimli enerji devlerinin Karadeniz’de ve Kırımın 80 kilometre güneyindeki bir bölgede olmak üzere, petrol ve doğalgaz çıkartılması için iki kuyu açılması amacıyla 735 milyon dolarlık bir yatırım yapmışlardır. Kumanyadaki yaşanılan bu kargaşadan sonra hükümetin bu bölge üzerindeki her türlü hegemonyayı yitirmiş olduğu şartlar gözetildiğinde, yapılan bu yatırımın geleceği büyük bir riziko altına girmiş bulunmaktadır“. (DWN -Alman ekonomi haberleri dergisi, 13.03.2014)

Yine Kırım’ın kuzeyinde petrol ve doğalgaz üretimi yapmak isteyen en büyük İtalyan enerji tekeli olan ENİ isimli firma, 1400 kilometrekarelik bir alan üzerinde petrol ve doğalgaz çıkarmak amacıyla 2013 yılında, iktidardaki Ukrayna hükümeti ile bir anlaşma yapmıştır. Kırım’da 2014 yılında yapılan referandum ile bölgenin Rusya’ya bağlanmasının bir sonucu olarak Ukrayna hükemeti ile yapılan bütün bu anlaşmaların tek tek suya düşmesi, kapitalist tekellerin ve onların hizmetindeki devletlerin histerik bir çılgınlık boyutuna ulaşmış bulunan tepkilerini anlatmaya yetiyor.

Ukrayna sahip olduğu 1,2 trilyon metreküplük sıvı gaz rezervleriyle, dünyanın dördüncü, Avrupa’nın ise Norveç ve Fransa’dan sonra en büyük enerji kaynaklarına sahip üçüncü ülkesidir. Almanyada bulunan bir vakıf tarafından yapılan şu açıklamalar kapitalist tekellerin ülkeye yönelik sömürgeci planlarını açıkca ortaya koymaktadır. “Amerikan enerji devi Chevron ve yine İngiliz enerji devi Shell firması ile Ukrayna hükümeti arasında 10 milyar dolar karşılığında 50 yıllık kullanım hakkını kapsayan bir anlaşma imzalanmış bulunmaktadır. İlk elden bu iki enerji devi 150 ile 250 milyon dolarlık bir yatırım yaparak sıvı gaz kuyularını açmak istemektedir. Milyarlarca dolarlık bu anlaşmaların hepsi 2013 yılında yapılmıştır ve bu enerji devi firmaların Ukrayna hükümetinden en önemli beklentisi, anlaşmayı imzalayan firmalara üretim faaliyetlerini engelsiz bir biçimde sürdürebilmeleri konusunda garanti verilmesi. Ayrıca anlaşmanın öngördüğü süre boyunca üretimin selameti için, ülkedeki politik istikrarın batı standartlarına uygun kalmasının güvenceye alınmasıdır”. (Henrich-Böll Vakfı 23.10 2013)

Ukrayna sahip olduğu bu doğalgaz ve petrol zenginliğinin yanısıra verimli topraklarıyla da genetik olarak manipüle edilmiş tarım ürünleri yapan kapitalist tekellerin de ilgi merkezi olmaktadır. Çünkü Ukrayna genetik olarak manipüle edilmiş tarım üretimi için en uygun olan dünyadaki siyah toprakların üçte birine sahip bulunmaktadır. Bundan dolayıdır ki, bu konuda bir dünya devi olan Monsanto adlı Amerikan firması şunları söylemiştir: “2013 yılında Ukrayna’da genetik olarak manipüle edilmiş mısır ekimi ve üründen biyo-enerji elde edilmesi için tesisler kurulması amacıyla 140 milyonluk dolarlık bir yatırım yapılacağı bildirilmiştir. Elde edilen biyo-enerjinin hem ülke içerisinde hem de ihracatta kullanılacağı açıklanmıştır“ WWW.netzfraun.org)

Yine aynı sitede yayınlanan diğer bir habere göre, Monsanto adlı bu firmanın hisse senedi sahiplerine yönelik olarak 5 Kasım 2013 tarihinde yaptığı bir bilgilendirme açıklamasında şunlar ifade edilmiştir: “2013 yılı içerisinde genetik tarım ürünlerinin ekilip ve biyo-enerjiye dönüştürüldüğü Romanya, Macaristan ve Türkiye gibi ülkelerin yanısıra 500 milyonluk yeni bir yatırım ile üretim Fransa, Ukrayna ve Rusya’yı kapsayacak bir biçimde büyütülecektir.“ (WWW.netzfrauan.org)

Büyük tekellerin Ukrayna üzerine yaptığı planların bir sonucu olarak bugün Avrupa’nın en zengin tarım deposu olarak bilinen Ukrayna’nın, çok kısa bir süre sonra bir avuç kapitalist tekelin daha fazla zenginleşmesi uğruna genetik olarak manipüle edilmiş tarım ürünlerinden elde edilen biyo-enerji benzin istasyonuna dönüşmesi kaçınılmaz gibi görünmektedir. Oynanan tüm bu oyunları bozabilecek olan, devrimci bir sınıf hareketinin yokluğu koşullarında, kapitalist tekellerin atadığı iktidarlar, alçakça ülkeyi uluslararası sermaye gruplarına peşkeş çekmeye devam edeceklerdir. Çünkü burjuva sınıf çıkarları onlara başka bir yol bırakmamaktadır.

 

 

 

 

Dünyadan grev ve eylemler...

 

Air France’te grev!

Fransız Havayolu şirketi Air France, Transform 2015 ismindeki planlama ile emekçilere yönelik sert saldırılarda bulundu. Sıkı tasarruf ve yeniden yapılanma planı çerçevesinde emekçilere büyük saldırı hazırlıkları içerisine giren Air France, üç yıl içerisinde 2 milyar avro tasarruf sağlamayı düşünüyor.

Planın emekçilere yönelik bir saldırı paketi olduğunu düşünen sendikalar ise bu planın toplu işten çıkarmaya ve kalan personelin ve yazda görevlendirilenlerin iş yükünün sürekli artırılmasına yol açtığını belirtiyorlar.

Tasarruf adı altındaki saldırılar ile birlikte sendikalar grev çağrısında bulundu ve Air France’in yer çalışanları greve çıktı. Yaz tatili dönemine gelen grev sebebiyle ulaşımda büyük aksaklıklar yaşanırken, Air France tüm uçuşların Roissy-Charles-de-Gaulle Havaalanı’ndan, olası gecikmelere rağmen, gerçekleştireceğini açıkladı.

Paris’in ikinci büyük havaalanı Orly’de seferlerin %15’i iptal edildi. Bunun yanında Lyon, Marseille, Nice, Strasburg ve Toulouse’ta da seferler iptal edildi.

ThyssenKrupp işçileri otobanı kesti

İş kıyımı ile birlikte yılda 10 milyon avro tasarruf etmeyi planlayan metal tekeli ThyssenKrupp, 550 işçiyi işten çıkaracağını açıklamıştı. İşçileri ise ThyssenKrupp’un kararına grevle yanıt vererek, saldırıya karşı sessiz kalmayacaklarını ilan etmişlerdi.

ThyssenKrupp işçileri, İtalya’nın Terni şehrinde Milan-Naples otobanını kapatarak eylem yaptı. 2500’ü aşkın ThyssenKrupp işçisinin meşru eylemi polis tarafından engellenmeye çalışıldı. İşçiler, polis barikatına yüklenerek, otobanı kapatma eylemlerini gerçekleştirdiler.

Eylem sonucunda İtalya’nın en önemli otobanı olan A1 yolu 3 saat trafiğe kapatıldı. Eylem sebebiyle trafikte büyük aksaklıklar yaşandı.

İşçilerin öfkeli eylemi üzerine İtalya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, konuyla ilgili açıklama yaptı. Bakanlık, firma ile işten çıkarma konusunun tekrar görüşüleceğini duyurdu.

Alman Krupp ailesi ve firması yaklaşık 400 yıllık bir geçmişe sahip. Ürettiği demir, çelik ve silahlarla ün salan Krupp, Hitler faşizminin kamplarının sağladığı bedava işçilikten yararlanmıştı. 1999 yılında Thyssen AG ile birleşen şirket, ThyssenKrupp AG adını aldı.

İspanya demiryollarında grev

Demiryolu işçileri İspanya’da greve gittiler. İşçiler grevin başlangıcı olarak demiryolu taşımacılığının en yoğun olduğu gün olan 31 Temmuz gününü bilinçli olarak seçtiler. İşçiler demiryollarının bu tarihte dolu olduğunu biliyorlardı.
Demiryolu şirketleri Renfe ve ADIF, personel sıkıntısı ve artan işsizliğe rağmen daha fazla kazanmak için yeni personel alımı yapmıyorlar. Demiryolu işçileri kapitalist şirketlerin fazla iş dayatmalarını protesto etmek ve yeni işçi alımlarını sağlamak için 46 saat süreyle greve gittiler.

 

 

 

 

Ege Üniversitesi işgaline 624 yıl hapis!

 

22 Mayıs günü Soma Katliamı ve ölüm orucu şehidi Canan Kulaksız anmalarında terör estiren okul yönetimini protesto etmek için aralarında Ekim Gençliği okurlarının da bulunduğu 30 öğrenci Ege Üniversitesi Yabancı Diller Fakültesi’ni işgal etmişti. Gece yarısı helikopter destekli operasyonla alınan öğrencilerden 6’sı tutuklama talebi ile mahkemeye sevk edilmiş, geriye kalanlar ile birlikte denetimli serbestlikle bırakılmışlardı. Operasyon sırasında 8 öğrenci de dışarıda beklerken alındı. 38 öğrencinin her biri hakkında 16 yıl hapis istemiyle dava açıldı. Dava 14 Ekim’de İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Soma’nın failleri için bile bu kadar ceza istenmezken okulu işgal eden 38 öğrencinin toplam 624 yıl hapsi isteniyor. Hazırlanan iddianamede işgal dışında 1 Mayıs görüntüleri ve 19 Aralık Ege Üniversitesi’ndeki çatışma görüntüleri de var.

Ekim Gençliği okurlarının 1 Mayıs’a Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) talimatı ile katıldıkları iddia edildi.

Hazırlanan iddianameyle haklarında dava açılan öğrencilerin tümü hakkında eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi, kamu malına zarar verme, kamu görevlisine direnme ve örgüt propagandası suçlamaları var.

Ekim Gençliği / İzmir



 
§