8 Ağustos 2014
Sayı: KB 2014/32

Filistin halkının direniş iradesi kazandı!
AKP iktidarı Suriyeli sığınmacıları kamplara kapatıyor
IŞİD Şengal’e girdi,
Ezidi emekçiler silahlandı
Zindanlardaki hak ihlallerine karşı
tutsaklarla dayanışmaya!
“Sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetini kuralım!”
Ali Ağaoğlu: Burjuvazinin ahlak abidesi
Yoksul çocukları ölürse...
Düzenin her ‘kazası’ geliyorum diyor!
Kıdem tazminatı ve taşeron Çelik’in temel gündemi
EKK grevdeki Kent işçilerini ziyaret etti

Kimberly Clark grevi kazanımla sonuçlandı!

Danıştay, bakanlık görüşlerini talimat saydı

“Sınıfım için direniyorum!”

“Habaş işçisi artık yumruğunu masaya vurmalı!”

Greif Direnişi işçi sınıfı hareketinin
devrimci geleceğidir!
Almanya’da taşeron sistemi ve devrimci sorumluluk
Avrupalı tekellerin gözü İran’da!
Ukrayna krizi ve emperyalist saldırganlık! - E. Eren
DGB için bir adım ileri!
Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir!
Dinci-gericilik kadınları hedefliyor
Sırça köşkler için “bereket”, şehrimiz için “felaket!” - Z. Eylül
Dünyayı değiştirmeden
dünyanı değiştiremezsin!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Habaş işçisi artık yumruğunu
masaya vurmalı!”

 

Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) dava tutsağı Onur Kara’nın Habaş işçileri için kaleme aldığı mektubu okurlarımızla paylaşıyoruz...

Merhaba Habaş Demir-Çelik işçileri kardeşlerim;

Yıllarca metal sektöründe çalışmış bir sınıf kardeşiniz olarak sizlere sesleniyorum. Basından öğrendiğim kadarıyla 700’den fazla arkadaşımız sırf insan yerine konulmadığı için sağlıksız, kalitesiz ve besleyici olmayan yemeklerden dolayı 3 gün boyunca zehirlenmiş. Aslında bu durum kasıtlı bir “cinayet teşebbüsüdür.” Çünkü bu emek maliyetlerini aşağı çekme politikalarının “doğal ve kaçınılmaz” bir sonucudur. Yaşanabilecek elem verici ihtimalleri de düşündüğümüzde “2. Soma” vakası olmaya adaydır. Neyse ki Soma’nın ardından böylesi yeni bir  “trajediyle” yüz yüze kalmaktan kurtulmuşsunuz.

Ama sizlerin şahsında işçi sınıfımızın kanı ve canıyla beslenmekten geri durmayan, onuru ve gururuyla oynayan bu aşağılık kapitalist düzene olan öfkemiz ve kinimiz bir kat daha artmıştır. Artmıştır çünkü, işçi sınıfı olarak bizler sustukça onlar her gün yeni baskılar, sömürü koşulları ve katliamlar dayatıyorlar. Bizler tepki göstermedikçe onlar sırtımızdan elde ettikleri muazzam servetlerle saltanatlarını sürüyorlar. Bizler ise, yarınımız, geleceğimiz belirsiz ve her geçen gün biraz daha sefilleşen bir yaşam sürdürmek zorunda kalıyoruz.

Bu yüzden susmak, tepkisiz kalmak çare olmadığı gibi her geçen gün yeni acılara ve daha kötü koşullara razı olmak anlamına geliyor. Somalı kardeşlerimizin yaşadığı bunun en çarpıcı ve ne yazık ki en acıklı örneklerinden biri değil miydi? “İşsizlik vebasından” kaçalım derken kendi ölüm fermanlarımızı imzalamış olmuyor muyuz?

Bizim sessizliğimiz onların zehir saçan dillerinde, “ölümü bizler için birer fıtrat ve kader” yapan bağırışlara dönüyor. Kısaca bizlere; “bizim için yaşayacak, bizim için çalışacak ve bizler için öleceksiniz” diyorlar.

Evet, kardeşlerim, kurmuş oldukları bu saltanat, aslında bizlerin birlik olamayışından. Sözde sendikalarımız var ve bizlerin çıkarlarını savunuyorlar! Ancak Soma’daki “sendikacılar” bugüne kadar ne yaptılar ise, nasıl bir işlev gördüler ise Habaş’ta yetkili olan Türk Metal’in yöneticileri de aynı işlevi gördüler. Yani patronların sömürü çarkının sorunsuzca dönmesi görevini üstlendiler.

Eğer böyle değilse peki bu hadise karşısında ne yapmıştır bu “sendikacı müsveddeleri?” Sizlerin hakkını savunmak adına geçtik bir eylemi bir çift söz etmişler midir? Olayın “gıda zehirlenmesi” olup olmadığı bile bir muamma. Zira ne patrondan ne de sendikacılardan tek bir açıklama yok. Açıklama yapma “ihtiyacını” bile gerekli görmüyorlar.

Peki patron sendika işbirliğini kanıtlayan ilk olay mıdır bu? Ücretler zamanında verilmezken, işçi sağlığı ve güvenliğine dair hiçbir önlem alınmazken, taşeronluk yaygınlaştırılırken ne yaptı bu sendikacı kılıklı asalaklar. Dört ay önce aynı zehirlenme olayı Sider’de de yaşanmadı mı? O günden bugüne ne yaptılar? Koca bir “HİÇ”.

Unutmayalım ki arkadaşlar, bu “sendikacı” kılıklı asalak takımı bizlerin alınteri üzerinden, çoluğumuza çocuğumuza ayırdığımız üç kuruşluk maaşlarımız üzerinden geçiniyorlar. Nasıl ki patronlar bizi işi bitince kullanıp atacakları bir mendil gibi görüyorlarsa, bu sendika ağaları da bizleri “sağılacak inekler” (teşbihte hata olmaz derler) gibi görüyorlar. Onurumuzla ve gururumuzla bu kadar dalga geçilmesine daha ne kadar göz yumacağız.

Kardeşler, yapmamız gerekenler açıktır! Taşeron köleliğine ve sendikal ihanete karşı işçi sınıfının onurunu ve gururunu bir bayrak gibi dalgalandıran Greif işçilerinin yürüdüğü yol yolumuz olmalıdır. İktidar, patron, sendikal ihanet cenderesine sıkıştırılan bizlerin bu cendereyi nasıl yarıp aşacağımızı onlardan öğrenmeliyiz.

Taban örgütlülüklerini kuran, her türlü kararlarını kurdukları komiteler aracılığıyla tartışan ve karara bağlayan Greif işçilerinin deneyimlerinden öğrenebiliriz. Gerçek demokrasi “işçi demokrasisini” uygulayarak kendi kaderlerini patronların sendikacıların iki dudağı arasına bırakmayan bu sınıf kardeşlerimizden ve deneyimlerinden yararlanabiliriz.

Greif işçileri hakları ve talepleri uğruna “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz” anlayışıyla ortak ve kararlı bir şekilde mücadele etmişlerdir. Sermaye hükümetlerinin ve patronların, sendika ağalarının biz işçilere sürekli dayatmış oldukları “yasallık” cenderesine boyun eğmeyerek “işgal-grev-direniş” şiarıyla fiili meşru militan bir mücadele ortaya koymuşlardır. Böylelikle sadece patronlara sendika ağalarına değil “sol kamuoyunda” işçi sınıfına güvenmeyen üstten bakan küçümseyici bakışlara yerleşik zihniyetlere de sarsıcı bir darbe vurmuşlardır.

Habaş işçileri olarak, siz sınıf kardeşlerimize düşen görev de bu deneyimden yararlanarak yeni Greifler yaratacak bir mücadele ortaya koymaktır.

Kardeşler, önümüzde yüz binin üzerinde metal işçisini ve doğal olarak sizleri de etkileyen MESS sözleşmeleri var. MESS patronları işbirlikçi Türk Metal çetesinin ihaneti ve uzlaşmacı çizgisiyle Türk Metal’in gölgesinde kalan Birleşik Metal-İş’in yetersiz tutumları nedeniyle bir kez daha metal işçilerine kölelik koşullarını dayatmak istiyorlar. Yine sessiz kalırsak “kölelik prangalarımız” daha fazla sıkılacak.

O halde gelin tabandan doğru komitelerimizi kurarak TİS sürecine kendi inisiyatifimiz ve taleplerimiz doğrultusunda hazırlanalım. Türk Metal çetesinin yeni bir ihanetine geçit vermeyelim. Başta iş güvencesi olmak üzere, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması, insanca yaşamaya yeten bir ücret zammı, taşeronlaştırmanın yasaklanması, her türlü esnek üretim uygulamalarının kaldırılması ve kıdem tazminatının gaspına yönelik fiili yasal hiçbir girişimin kabul edilmemesine dair TİS taslaklarını oluşturalım ve arkadaşlarımızın onayına sunalım.

Bu taleplerimiz uğruna “işgal-grev-direniş” şiarıyla fiili meşru militan bir mücadele hattı izleyelim. İşte bunu başardığımız takdirde, sermaye hükümetlerinin, patronların ve ihanetçi sendikal bürokrasinin nasıl dize geldiğini görebiliriz. İşçi sınıfının, kendi gücümüzün farkına varabiliriz. Bir daha bu aşağılık asalaklar takımının bizlere sınıfımızın onuru ve gururuyla dalga geçmeye cüret edemeyeceklerini göreceğiz.

Bu iyi niyetli bir temenni değil gerçekleşecek sonuçtur. Bugün her bir fabrikada sınıf kardeşlerimizin benzer nedenlerle mücadele sahnesinde yerlerini alarak, bu gerçekliğin oluşmasında katkı sunduklarını görüyoruz. O halde Habaş işçileri olarak sizler de bu kavgadaki yerinizi alın ve “Artık yeter!” diyerek yumruğunuzu masaya indirin. Haklı kavganızda sürekli sizlerle birlikte olacak olan “Metal İşçileri Birliği - MİB” var. MİB tüm metal işçilerinin olduğu gibi siz Habaş işçilerinin de sesi, soluğu ve mücadele kılavuzu olacaktır.

Sermaye iktidarının sömürü düzenine karşı çıktığımız için tutsak edilen biz sınıf devrimcileri de haklı olan davamızda kazanacağımıza olan tüm inancımızla sizlere sevgi ve selamlarımızı iletiyoruz.

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Kırıklar 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nden
TKİP dava tutsağı Onur Kara
20 Temmuz 2014

 
§