8 Ağustos 2014
Sayı: KB 2014/32

Filistin halkının direniş iradesi kazandı!
AKP iktidarı Suriyeli sığınmacıları kamplara kapatıyor
IŞİD Şengal’e girdi,
Ezidi emekçiler silahlandı
Zindanlardaki hak ihlallerine karşı
tutsaklarla dayanışmaya!
“Sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetini kuralım!”
Ali Ağaoğlu: Burjuvazinin ahlak abidesi
Yoksul çocukları ölürse...
Düzenin her ‘kazası’ geliyorum diyor!
Kıdem tazminatı ve taşeron Çelik’in temel gündemi
EKK grevdeki Kent işçilerini ziyaret etti

Kimberly Clark grevi kazanımla sonuçlandı!

Danıştay, bakanlık görüşlerini talimat saydı

“Sınıfım için direniyorum!”

“Habaş işçisi artık yumruğunu masaya vurmalı!”

Greif Direnişi işçi sınıfı hareketinin
devrimci geleceğidir!
Almanya’da taşeron sistemi ve devrimci sorumluluk
Avrupalı tekellerin gözü İran’da!
Ukrayna krizi ve emperyalist saldırganlık! - E. Eren
DGB için bir adım ileri!
Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir!
Dinci-gericilik kadınları hedefliyor
Sırça köşkler için “bereket”, şehrimiz için “felaket!” - Z. Eylül
Dünyayı değiştirmeden
dünyanı değiştiremezsin!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Almanya’da taşeron sistemi ve devrimci sorumluluk

 

Kapitalizm 2008’den bu yana dünya çapında tarihin gördüğü en büyük krizlerden birini yaşıyor. Kapitalizmin kabesi olan ABD’de patlak veren kriz en çok da merkez ülkeleri etkilemişti. Tersi iddialara karşın, AB’nin lokomotifi pozisyonunda olan Almanya da krizden ciddi etkilenen ülkelerden biri olmuştu. Gelinen yerde Alman burjuvazisinin temsilcileri krizi büyük oranda aştıklarını, ekonomik durgunluğun geride kaldığını ifade ediyorlar. 

Ekonomideki istatistiklere bakılacak olursa gerçekten de özellikle Alman ekonomisinin can damarı olan otomotiv sektörü başta olmak üzere, en temel sektörlerde ciddi kârlar elde edilmekte, dünya çapında ihracat rekorları kırılmaktadır.

 Kapitalist ekonomilerde gerçeği gizlemek amacıyla istatistiki verilerde türlü hilelere başvurulduğunu biliyoruz. Kaldı ki, sunulan rakamlar gerçeği yansıtsalar bile, her zaman işçi ve emekçilerin gerçek yaşamı ile bu rakamlar arasında ciddi bir mesafe vardır.

Örneğin, Almanya’da ekonomik veriler ne derece iyi olursa olsun, özellikle krizden bu yana işçi ve emekçilerin yaşamında çok ciddi bir yoksullaşma var. Düşük ücret politikaları, tüm çabalara rağmen düşmeyen işsizlik oranları, çalışan insanların bile yoksullaşması ve en önemlisi de gittikçe tüm iş yaşamına hakim hale getirilen taşeronluk sistemi, işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını her geçen gün daha da dayanılmaz hale getiriyor. O kadar ki, AB’nin hala en “sosyal” devleti geçinen Almanya gittikçe bir taşeron cumhuriyetine dönüşmektedir. Demek oluyor ki, Alman burjuvazisi, krizin yükünü işçi ve emekçilere fatura ederek büyümektedir.

Taşeronluk sistemi modern köleliktir!

Almanya’da taşeron şirketlerin varlığı ta 1970’li yıllara dayanmaktadır. Fakat bu firmaların ve dolayısıyla burada çalışanların sayısında son on yılda, özellikle de 2008 krizinden bu yana tam bir patlama yaşanmıştır.

İş ve işçi bulma kurumunun 2013 verilerine göre, şu anda Almanya’da irili-ufaklı tam 18 bin taşeron firma bulunmaktadır. Sayıları mantar gibi artan taşeron firmalar Almanya’da yeni bir kazanç kapısı haline gelmiş bulunuyor. Kentlerin en işlek ve en merkezi yerlerinde lüks büroları olan bu şirketlerin çalışanları genellikle ‘’iş bilir’’ akademisyenlerdir. Aralarından bazıları tutunamayıp iflas etseler bile, çoğu palazlanıp hızla büyümektedirler.

Bu söz konusu taşeron firmalarda yaşanan sirkülasyondan dolayı sayıları sık sık değişmekle birlikte, en az bir milyon kişi çalışmaktadır. Bu rakam ülkedeki tüm çalışanların %3’üne tekabül ediyor. Bu oran ilk bakışta düşük görünmekle birlikte, bu alandaki yoğun sömürüden ötürü bunun ekonomik üretimdeki payı oldukça yüksektir.

Taşeron firmaların %53’ü 20 kişiden az işçi çalıştırmaktadır. Bunlar sermaye piyasasına daha çok kalifiye olmayan yardımcı eleman sağlamaktadırlar. Fakat gittikçe kalifiye işsizlerin de başvurdukları tek adres durumuna getirilmektedirler. İş ve işçi bulma kurumunun işsizlere sunduğu iş olanaklarının en az üçte biri taşeron firmalardır. Öte yandan işsizlik parasına başvuranların % 17’si de bu firmalardan gelmektedir.

Taşeron firmalarda iş bulanlara başta “süresiz” çalıştırma vaat edilse de ezici çoğunluğu üç ay sonra atılmakta ve yerine yenileri alınmaktadır.

 Kısacası, taşeronluk sistemi Alman burjuvazisi için vazgeçilmez bir sistemdir artık. Bugün Almanya’da Mercedes, BMW, Bosch, ThysenKrupp, Ford, Opel gibi en tanınmış firmalar bile sayıları gittikçe artan sayıda taşeron işçi çalıştırmaktadır. Dahası bunlar kendilerine bağlı taşeron firmalar kurmaktadırlar. Bunlardan bazıları, örgütlü fabrikalarda kadrolu işçilerin ve sendikaların baskısı ile taşeron işçilerine de kendi çalışanlarıyla aynı oranda ödeme yapsa bile, özellikle daha küçük firmalar %25-30 daha az ücret ödemektedirler.

Her bakımdan sermayeye hizmet eden bir sistem!

Bugün Alman burjuvazisi taşeronluk sistemini çalışanlara işsizliğe bir çözüm olarak yutturmaya kalksa da, bu sistemin her açıdan sermayeye hizmet ettiği gün geçtikçe çalışanlar tarafından daha çok anlaşılmaktadır.

Taşeronluk sistemi tam bir modern köleliktir. Bu sistemin çok eskilerden kurulan amele pazarlarından hiçbir farkı yoktur. Hatta bazı açılardan amele pazarlarından bile daha da geridir. Zira amele pazarından birini bir süreliğine kiralayan kişi, kiraladığı kişiye ücret ödemenin yanı sıra, onun karnını doyurmakla da mükellefti. Taşeron sistemi bu insani özelliklerden bile arındırılmıştır.    

Taşeronluk sistemiyle esas olarak amaçlanan patronların çalışanlara karşı yükümlülüklerini en aza indirerek, sömürünün önündeki tüm engelleri kaldırmaktır. Bu sistemin çalışanlar için belli başlı zararlarını şöyle sayabiliriz:

* Taşeron bir şirkette çalışan birinin çalıştığı işyeriyle hukuksal ve yasal hiçbir bağı bulunmamaktadır. Başta iş sözleşmesi olmak üzere, sigorta işlemleri, izin, hastalık, kaza, ücret, işten çıkarma vs. tüm işlemler ve sorunlar taşeron firma aracılığıyla yürütülmektedir.

* Böylece çalışan kişinin çalıştığı iş veya iş yerine etkisi ve ilişkisi asgariye indirilmektedir.

* Özellikle işten atmalarda, patronlar işçiyle hiç muhatap olmadan bunu taşeron firmaya bildirmekle yetinmekte, hiçbir itiraz kabul etmemekte, açılacak davalarda birinci dereceden muhatap olmaktan çıkmakta ve en önemlisi de tazminat ödemekten kurtulmaktadırlar.

* Bir işe alınan taşeron işçilerden çok azı kadrolu yapılmaktadır. Bunu bilen işçiler aralarında kıyasıya bir yarışa girmekte, birbiriyle dayanışma içerisinde hak almaktan vazgeçmekte, verilen her türlü işi yapmakta, keyfi dayatmaları sineye çekmekte ve hatta zaman zaman birbirini gammazlamaktadırlar.

* Hastalıktan dolayı işe gelmeyen, acil durumlarda bile izin isteyen veya işe gecikenlerin kadroya alınmasında tercih edilmeyeceği söylendiği için, çoğu çalışan hasta olduğu halde işe gitmekte, zaman zaman bunu sağlığını tehlikeye atma pahasına yapmaktadır.

* Taşeronda çalışanlar diğer çalışanlara göre en az %25-30 daha az ücret almakta, işçiye verilmesi gereken miktarın yarıya yakınına taşeron şirket tarafından el konulmakta ve böylece çok yoğun çalıştığı halde tam bir sefalet ücretine mahkum edilmektedir.

* Bugün Almanya’da bir taşeron şirkette çalışan birisinin eline ayda en fazla 800 ile 1200 avro arasında net para geçmektedir. Oysa normalde taşeron firma olmazsa yaklaşık 2 bin avro kazanabilmektedir.

* Taşeron işçilerin durumunun 3 ay veya 6 aylık zaman dilimlerinde yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Çoğu zaman bu süre dolmadan, özellikle ücret artışlarının önüne geçmek için alınan birçok işçi işten atılarak yerine yenileri alınmaktadır. Bu işe giriş çıkışlar bazen günlük olmaktadır.

* Bir taşeron işçi, eğer çalıştığı firmada iş yoksa bir süreliğine evde tutulmakta veya iş olan başka bir firmaya gönderilmekte, bu iş bazen günlük olarak değişebilmektedir.

* Taşeron işçiler her gün en az yarım saat mecburi fazla mesai yapmak zorundadır. Bu fazla mesailer saat havuzu denen yerde toplanmakta ve ancak 70 saat dolduktan sonra bunun üstü fazla mesai olarak ödenmektedir. Geri kalan saatler taşeron firma tarafından bir güvence olarak tutulmakta, işçinin hastalanması, izin alması veya iş yokluğundan dolayı çalışmaması durumunda bu havuzdan ödeme yapılmakta böylece taşeron firma hiçbir kayba uğramamaktadır.

* Almanya’da yeni işe alınanlarda yasal deneme süresi iki yıla kadar uzamaktadır. Çoğu taşeron işçi iki yıl boyunca bu konumda tutulduktan sonra atılabilmektedir.

* Taşeron işçilerin hiçbir iş güvencesi bulunmadığı için hayatlarıyla ilgili hiçbir uzun vadeli plan yapamamakta, sürekli bir belirsizlik ve işten atılma korkusuyla yaşamaya itilmekte bu da bazı psikolojik rahatsızlıklara yol açmaktadır.

* Taşeronluk sistemi sadece bu alanda çalışanlara büyük bir saldırı değildir, aynı zamanda kadrolu işçilere de büyük bir saldırıdır. Bu anlamıyla tüm işçi sınıfının bir sorunudur. Zira patronlar taşeron işçileri, kadrolu işçiler üzerinde bir tehdit unsuru olarak, onları daha ucuza ve daha ağır şartlarda çalıştırmak için kullanmakta, işten atmakla tehdit etmekte, adeta ölümü göstererek sıtmaya razı etmeye çalışmaktadır.

* İş ve işçi bulma kurumu işsizleri taşeron firmalarda çalışmaya zorlamakta, bir taşeron firmadan gelen iş önerisini sunduğu işsizin bazı istisnalar dışında onu reddetme hakkı bulunmamaktadır. Reddetmesi durumunda ilkinde %30, ikincisinde %60, üçüncüsünde ise tüm işsizlik veya sosyal yardım parası kesilerek açlığa mahkum edilmektedir.

Sendika bürokrasisi taşeronluk köleliğini onaylamaktadır!

Alman Sendikalar Birliği (DGB), gerek üye sayısı bakımından ve gerekse de maddi gücü bakımından dünyanın en güçlü ve aynı zamanda en köklü sendika bürokrasisini oluşturmaktadır.

Bu devasa aygıt, Almanya’da on yıllardır işçi ve emekçilerin en temel sosyal hakları budanıp kuşa çevrildiği halde, Almanya’da çalışanların en başat ve en acil sorunu olan taşeronluk sistemine karşı kılını bile kıpırdatmamış, sermayeyi rahatsız eden veya geri adım atmaya zorlayan hiçbir ciddi grev, direniş, kampanya ve eylem örgütlememiştir. Her şey onların gözleri önünde olup bittiği halde izlemekle yetinmiş veya sessiz kalarak onay vermişlerdir.

Bütün bir süreç boyunca akılda kalan tek şey, bundan yıllar önce, IG Metal Sendikası’nın, o da sadece sembolik bazı tekeller nezdinde, taşeron işçilerin kadrolaştırılması için yaptığı kısa süreli bir kampanyaydı. Bu kampanyanın finalinde kitlesel gösteriler de düzenlenmişti. O zaman bu sınırlı çabalar bile Ford gibi bazı işletmeleri göstermelik de olsa bazı taşeron işçileri kadroya almaya zorlamıştı.

Sendikaların, işçi ve emekçiler için tam bir modern kölelik olan taşeronluk sistemine esasta bir itirazı yoktur. On yıllardır emekçilerin canına ot tıkayan bu yasaya karşı yapılacak bir şey olmadığını düşünüyorlar. Onların tek yaptıkları bu yasa çerçevesinde kalarak, bu yasanın emekçilere tanıdığı yok hükmünde bazı kırıntı hakların nasıl korunacağı, bu konuda yaşanan “haksızlıklara” ve “hukuksuzluklara” karşı nasıl mücadele edileceğidir.

Başlı başına bir haksızlık ve hukuksuzluk olan bu yasanın kaldırılması veya taşeron şirketlerin yasaklanması yönünde hiçbir sözde talepleri bile yoktur. Her gün taşeron firmalarda çalışıp haksızlığa uğramış, işten atılmış mağdur işçilerin kendilerine başvurması durumunda yaptıkları tek şey “taşeron işçilere öğütler” başlığı taşıyan broşürlerinden verip geri göndermek olmaktadır. Broşürlerin içeriğinde yer alan öğütler arasında daha güvenilir ve daha iyi ödeyen bir taşeron firmanın nasıl bulunabileceği, iş sözleşmesi imzalarken nelere dikkat edileceği ve buna benzer işleyişle ilgili bilgilerin dışında, mücadelenin ve örgütlenmenin lafı bile edilmemektedir.

Bütün bunlar bir yana, sendika bürokrasisi işi aymazlıkta da daha da ileri götürerek, taşeronluk sisteminin esnekliğinden, işsizlerin kolayca iş yaşamına adapte olabildiklerinden ve birçok işletmeyi tanıma fırsatından dolayı “yaratıcılığı ve üretkenliği” arttırdığı vb. gibi faydalarını bile sayabiliyorlar.

Kısacası artık sermayenin bir parçası haline gelen ve onun işçi sınıfı içerisindeki ajanları oldukları tescillenen sendika bürokrasisinin işçi sınıfına bir hayrı yoktur. İşçi sınıfına yönelik her saldırı karşısında bunların ortaya koydukları her pratik davranış, “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!” sözünün doğruluğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.

Çözüm devrimci sınıf mücadelesindedir!

Bugün Almanya’da işçi ve emekçilerin karşı karşıya kaldıkları pek çok yakıcı sorun vardır. Fakat en yakıcı olanı taşeronluk sistemidir. Hiç kuşkusuz, bu sorun, sayıları milyonu aşan ve kölelik koşullarında çalışan taşeron işçilerin sorunu da değil sadece. Taşeronu veya kadrolusuyla tüm işçi sınıfının sorunudur. Gittikçe bir taşeron cumhuriyetine dönüşen Almanya’da, bu uygulamanın işçi ve emekçiler için yarattığı tablo vahimdir. Fakat öte yandan, devrimci sınıf mücadelesi açısından muazzam olanaklar da sunmaktadır.  

Şöyle ki: Taşeron işçiler kölelik zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayan işçilerdir. En ağır sömürüye ve haksızlığa uğradıkları için mücadeleye oldukça yatkındırlar. Bu anlamda sermaye sisteminin yumuşak karnı ve en zayıf halkası durumundadırlar.

Çok parçalı ve dağınık bir alan olması haliyle karşımıza pek çok güçlük çıkarmaktadır. Nedir ki, yakın dönemde yaşanan Greif işgal pratiği de kanıtlamıştır ki, soluklu, sabırlı, gerçekten yoğun bir emek ürünü yaratıcı yol ve yöntemlerle bu güçlükler aşılabilir. Sistemin bağrında ciddi yarıklar açılabilir.

Sınıf devrimcileri bundan böyle bu alana daha yakından bakmalı ve alanın devrimci bir sınıf mücadelesi için barındırdığı imkanlardan yararlanmayı başarmalıdırlar.

 
§