24 Ekim 2014
Sayı: KB 2014/42

Sermayenin zorunu bozacak tek güç birleşik bir devrimci direniştir!
Kobanê direnişi ve devrimci sınıf mücadelesi
Kobanê’de emekçi irade kazanmıştır!
Koridor açıldı, direniş sürüyor!
YPG/YPJ savaşçılarını binler uğurladı
Bütçe görüşmeleri başladı
İşsizlik de işçinin suçuymuş!
Validebağ talana direniyor!
MİB MYK Ekim ayı toplantısı değerlendirme ve sonuçlar
İhanete geçit vermemek için metal işçileri sokağa!
DEV TEKSTİL’in Esenyurt tanıtım toplantısı
Sermaye kan dökmeye devam ediyor!
Feniş’te satış sonrası baskılar artıyor
EKU’da Türk Metal devrede
Gençlik hareketine devrimci müdahalenin sorunları
Liseli meclisleri sesleniyor: “Sen de varsın!”
Meclisler toplanıyor, DGB genel kurula yürüyor
Faşizme karşı omuz omuza!
Avrupa’da Kobanê'yle dayanışmanın dersleri ve kazanımları
Dış basında Kobanê yardımı ve AKP’nin iflası
İngiltere’de on binler sokaklara çıktı
Haziran Direnişi yargılanıyor!
Devletin kontrgerilla gerçeği ve ötesi - K. Ehram
Kadın düşmanlığının tarihsel ve mitolojik kökeni - Z. Eylül
Cumartesi Anneleri'nin eylemi 500. haftasında
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Gençlik hareketine devrimci müdahalenin sorunları

 

Tarihsel bir dönemden geçtiğimizi döne döne vurguluyoruz. Tüm dünyada emperyalist-kapitalist sistemin yaşadığı bunalım ve krizler, savaşlara, halk ve kitle hareketlerine, diktatörlerin, hükümetlerin devrilmesine neden olmakta, sistem yaşadığı krizden çıkışını dünyanın dört bir yanını savaş alanına çevirmekte bulmaktadır. İşçiler, emekçiler ve gençler sisteme olan öfkelerini kitlesel ve militan bir şekilde ortaya koymakta, yeni bir dünya özlemini haykırmaktadır. Kitlelere din ve mezhep savaşları olarak yansıtılan, gerçekte ise emperyalist politikaların ürünü olan savaş ve saldırganlık politikaları bizzat emperyalistlerin eliyle yer yer ise işbirlikçi devletlerin veya besledikleri çetelerin eliyle yürütülmektedir.

Dünyada yaşanan bu gelişmeler dolaysız olarak Türkiye’ye de yansımakta ve etkilemektedir. Bunun en dolaysız örneğini geçen yılın Haziranı’nda yaşadık. Haziran Direnişi’nde kitlelerin ayağa kalkışına her birimiz tanıklık ettik, bizzat içinde yer alarak coşkusunu yaşadık, direnişe müdahale etme, yön verme çabası içerisinde yer aldık. Direnişin önemli bir bileşeni olan gençlik güçlerine devrimci müdahalenin sorunları ile karşılaştık, yaşam içinde çözmeye çalıştık. Gençliğin dinamizmini, öfkesini, militanlığını devrimci politik temellerde örgütleme çabasının somut adımlarını attık.

Gençlik hareketine genel bir bakış

Geldiğimiz süreçte genç komünistler olarak gençlik hareketini ve harekete devrimci müdahalenin sorunlarını tekrardan tartışmak, tartışmaları canlı tutmak güncel devrimci sorumluluğumuzun bir gereğidir. Bu sorumluluğun kendisi özellikle reformist eksende hareketi geriye çeken, dar grupçu, mezhepçi, küçük-burjuva kaygılarla hareketin sorunlarına ilgisiz kalan siyasal gençlik gruplarının olduğu yerde çok daha büyük önem kazanmaktadır. Gelişen süreçlerin, yükselen mücadelenin gereklerini yerine getirecek, onu kucaklayacak bir bakışa sahip olmayanların bozucu ve geriye çekici etkisinin kırılması gençlik hareketinin durumuna ve devrimci müdahaleye dair bir kafa açıklığı gerektirmektedir.

Unutmayalım ki, atacağımız adımlar tarihsel adımlardır. Böyle olmalıdır. Bugünün gençlik hareketi ve siyasal gençlik örgütleri tablosunda gençlik hareketine devrimci müdahaleyi, devrimci önderliği gerçekleştirmek görevi bizlerin omuzlarındadır. İdeolojik ve politik üstünlüklerimizi örgütsel düzeyde de, eylem kapasitesi ve kitleleri harekete geçirmede de göstermemiz gerekmektedir. Yapacağımız değerlendirmeler bu bakışla ele alınmalı, bu sorumlulukla gerekleri yapılabilmelidir. Yoksa kağıt üzerinde kalan değerlendirmelerin, hayata geçirilemeyen düşüncelerin ve politikaların bir anlamı olmayacaktır.

Son iki yıldır komünistlerin yaptığı değerlendirmelere dönüp bakıldığında gençlik hareketinin barındırdığı devrimci potansiyele sıklıkla vurgu yapıldığı görülecektir. Bu değerlendirmeler salt Haziran Direnişi’nin coşkusuyla yapılmış değerlendirmeler değildir. Ki bu tespit ve değerlendirmelerin bir kısmı Haziran Direnişi’ni önceleyen süreçte yapılmıştır: 2012 yılı sonunda yeni yılı karşılarken “2013: Kavga yılı olacak!” tanımlamamız, Nisan 2013’te yaptığımız değerlendirmedeki gençlik hareketinin içinde barındırdığı devrimci potansiyele yaptığımız vurgular ve reformizmin bu potansiyeli kucaklayacak bir ufka sahip olmadığı ölçüde hareket önünde engele dönüşeceği tespiti vb...

Haziran Direnişi’ni önceleyen süreçte “ODTÜ Ayakta”, “Başkaldırıyoruz!” ve Dolmabahçe eylemleri ile gençliğin biriken öfkesi kendisine çıkış kanalları aramaktaydı. Haziran Direnişi ise bu çıkışın kitlesel bir hal aldığı, gençlik kitlelerinin barikat başında gelecekleri için dövüştüğü, bir dizi sorunu içinde barındırsa da gençlik kitlelerinde korku duvarlarının yıkıldığı bir tarihsel süreç olarak yaşandı. Bugün gençlik hareketi üzerinde Haziran Direnişi’nin etkileri hala sürmektedir, fakat, direnişin yarattığı potansiyelin halen tüm sonuçlarına vardırılamadığını, örgütlenmediğini ve devrimci kanallara akıtılamadığını görmek gerekiyor. Haziran sonrası toplanmaya çalışılan forumlar, Berkin Elvan eylemleri, Soma katliamı protestoları, üniversite işgalleri, ODTÜ’de yol eylemleri ve bugün IŞİD’in Şengal ve Kobanê saldırıları üzerinden cereyan eden militan çıkışlar gençlik hareketinin taşıdığı potansiyeli bir kez daha ortaya koymaktadır. Bunlar hiç de tesadüfi olaylar, süreçler değildir. Yaygınlaşıp, genişleyip süreklileşemeseler de gençlik hareketindeki potansiyelin somut karşılığıdırlar. Görüldüğü üzere, bu devrimci potansiyel toplumsal gündemler üzerinden açığa çıkmaktadır.

Kobanê’den üniversitelere
emperyalist savaş ve saldırganlık
yanı başımızda!

Bugün gençlik emperyalist savaş ve saldırganlık ile gerici saldırılar kıskacındadır. Bunlar bir bütünü oluşturmaktadır. Emperyalizmin özellikle Ortadoğu üzerinden şekillenen hesaplarının ve müdahalelerinin bir parçası da Türkiye’dir. Türkiye’de gelişen bütün süreçler Ortadoğu coğrafyasından, emperyalist politikalardan bağımsız ele alınamaz. Zira emperyalist-kapitalist sistem bir bütündür ve yaşadığı krizler ve politik gelişmeler dolaysız olarak Türkiye’yi de etkilemektedir.

Ortadoğu’daki savaş ve saldırganlığın her daim tarafı olmuştur Türk sermaye devleti. Ortadoğu coğrafyasında dinci akımlar bizzat emperyalistler tarafından güçlendirilip, donatılıp halkların üzerine salınırken aynı politikalar gereği Türkiye’de de benzer süreçler yaşanmaktadır. Hizbullah, El Kaide, El Nusra, ÖSO, IŞİD vb. İslami örgütlenmeler beslenirken, Türkiye’de de dinci gericilik güçlendirilmektedir. Ülkenin dört bir yanında ve üniversitelerde IŞİD yanlılarının artan saldırıları, kendilerine zemin oluşturma çabaları emperyalist politikalardan ve bu politikaların sonuçlarından bağımsız ele alınmamalıdır. Olayları ve süreçleri birbirinden bağımsız ele almak yanlış sonuçlara ve yanlış mücadele hedeflerine çıkartır bizleri.

Türkiye toplumunun üzerine bir ağırlık olarak çöreklenen dinci gericiliğin hiç de kendinden menkul bir gelişim süreci geçirmediği, sistemin bu çeteleri maddi ve manevi olarak özellikle besleyip onlara alan açtığı bilinmektedir. ‘60’larda, ‘70’lerde yükselen hareketin karşısına dinci gerici kontra örgütlenmeler çıkartılırken, dinsel gericilik ‘80 sonrası siyasal bir akım olarak güçlendirilmiş, gelinen yerde toplumsal bir güç haline getirilmiştir.

Gericilik bugün hala bizzat devlet eliyle ve desteğiyle, okullarımızda rektör-polis-ÖGB işbirliği ile örgütlenmektedir. Bu örgütlenme üzerinden ilerici-devrimci potansiyel boğulmak istenmektedir. Kobanê direnişi sürecinde ipleri salınan gerici çeteler açıktan saldırılar gerçekleştirmiş, birçok üniversitede ülkücü faşistler ve dinci-gerici örgütlenmeler kol kola girerek sol güçlere saldırmışlardır. Bu tablo hiç de Ortadoğu’da gelişen süreçlerden ve emperyalist politikalardan ayrı değildir. Bunun altını bir kez daha kalınca çizmek gerekiyor.

Bu böyle olduğu koşulda, her türden burjuva gericiliğine karşı yürütülecek mücadele de bu bakışla ele alınmalıdır. Kobanê’den üniversitelere emperyalist saldırganlık yanı başımızdadır. Emperyalist savaş ve barbarlık tehdidi hiç de bizden uzakta değildir. Bakın Kobanê’ye yapılan saldırıya karşı sokağa dökülenleri hedef alan devlet terörüne ve faşist kudurganlığa. Devletin azgın terörü ve gerici odakların el birliği ile gerçekleştirdiği katliamlara.

Tüm bu saldırganlığa ve faşist teröre rağmen gençlik güçlerinin, özellikle Kürt gençliğinin ciddi bir mücadele potansiyeli barındırdığını bu aynı süreçte bir kez daha gördük. Hem de politik esaslara dayalı bir reflekse sahip olarak. IŞİD’in Kobanê’ye saldırısının Türk sermaye devleti ve emperyalistlerle bağını kuran politik bir gençlik kitlesi vardı sokaklarda. IŞİD’in, emperyalistlerin yönlendirmesi ile Kobanê’ye saldırısının hemen hemen bütün üniversitelerde eylemlere konu olması bu açıdan anlamlıdır.

Kitleleri kucaklayacak
devrimci önderliği yaratmak gerekiyor

Genç komünistlerin tüm bu gelişmeler karşısında kendisine ve sol güçlerin birliğine daralan değil, kitleleri harekete geçirecek bir bakışla hareket etmesi kritik bir önem taşımaktadır. Genel siyasal gelişmelerle gençlik hareketinin ve gündemlerinin bağını kuran, bu eksende geniş kitleleri harekete geçirmeyi ve kucaklamayı hedefleyen bir politik çalışmayı hayata geçirmek ise gelinen yerde yaşamsaldır. Temel ihtiyaçlara yapılan zamlarla eğitime ve savaşa ayrılan bütçenin bağını kurmaktan, üniversitelerde toplulukların mekansızlaştırılmasından sermayenin konumlanışına kadar bütün saldırılar bir arada gençlik kitlelerinin gündemine sokulmalı ve bu temelde örgütlenme zeminleri yaratılmalıdır.

İkinci olarak pasif eylem çizgisi terk edilmelidir. Gençliğin devrimci dinamizmini açığa çıkartacak bir bakışla hareket edilmelidir. Bunu söylerken kitleden kopuk bir eylem çizgisini değil, kitleleri kucaklayacak ve onlara önderlik edecek militan bir çizgi tartışması yapmaktayız. Dönelim İstanbul Üniversitesi’ne bakalım, IŞİD yanlılarının saldırıları karşısında gençliğin duyarlılığını harekete geçiremezsek sadece İÜ için değil, gençlik hareketi için büyük kayıplar olacaktır. Sermaye devleti sol ve ilerici akımlara, devrimci güçlere yaşam hakkı tanımamak için elinden geleni yapmakta, yasalarla, fiili zorbalıkla ve besledikleri faşist çeteler aracılığıyla azgınca saldırmaktadır. Bu saldırganlığı püskürtmenin yolu ise militan-kitlesel bir devrimci gençlik hareketi inşa etmekten geçmektedir.

Azgın devlet terörüne, faşist saldırılara ve gerici ablukaya karşı aktif bir direniş örgütlemek bugün elzemdir. İkincisi; bu saldırganlık karşısında etkin bir kitle faaliyeti örgütlemek, her türlü yol-yöntemle gericiliğin politik olarak alanlarını daraltmak saldırıları boşa düşürmenin bir başka yoludur. Bu aynı yaklaşım gençlik hareketinin diğer gündemleri açısından da geçerlidir. Kitlesel-militan bir eylem çizgisi, etkin bir kitle faaliyeti; yeni dönemin parolası bu olabilmelidir.

Maalesef ki gençlik hareketinin verili tablosu bu tutum ve eylem çizgisinden bugün için fazlasıyla uzaktır. Zira bugün yüzünü mücadeleye dönen, harekete geçen gençlik kitlelerinin büyük bir bölüğü reformist sol güçler tarafından denetlenmektedir. Bu olgu hareketin militan-devrimci bir karaktere kavuşmasının önündeki en büyük engellerden birisi olmakla beraber aynı zamanda gençlik hareketinin bugünkü en temel zafiyet alanıdır. Hareketin bu tablosu genç komünistlerin omuzlarına fazlasıyla sorumluluk yüklemektedir. Zira gençlik hareketinde yaşanan bu zafiyetin genç komünistlerin sorumlulukları kapsamında bir mahiyeti bulunmaktadır. Genç komünistler gençlik içerisinde her geçen gün olgunlaşan devrimci potansiyelle buluşamadığı oranda gençlik hareketi içerisinde devrimci bir odak olma misyonunu gereğince yerine getiremeyecek, dolayısıyla hareketin verili tablosu ve zafiyet alanları yapısal olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir.

Siyasal gençlik gruplarından yansıyan
apolitizm ve dar-grupçuluk

Bu noktada siyasal gençlik gruplarına dair de bir şeyler söylemek gerekiyor. Gençlik hareketi bünyesinde yukarıda bahsettiğimiz zayıflıkların, zafiyetlerin farklı vesilelerle bir parçası ve tarafı olan siyasal gençlik grupları bulunmaktadır. Kayıt döneminde açılan masalar, yürütülen faaliyetler üzerinden bakacak olursak, sol güçlerden yansıyan tam bir apolitizm olmuştur. Dağıtılan bildirilerden gençlikle kurulan bağa, sohbetlere bu yansımaktadır. Bildiri ve broşürlerinde politik gündemlerden çok nerede yemek yenir, ulaşım nasıl sağlanır, öğrenci kartı nasıl çıkartılır, yaşam nasıl ucuza getirilir, çay nerede içilir, neresi gezilir, gibi sorulara yer veren gençlik örgütlenmesi azımsanmayacak sayıdadır.

Bizim gözümüzden kaçmış olabilir ancak gördüğümüz kadarıyla emperyalist savaş ve saldırganlık, artan baskı ve devlet terörü, tırmanan gerici saldırganlık hemen hiçbir siyasal gençlik grubunun gündeminde değildi. Bu bir yanıyla dar-görüşlülük ve bakışsızlık olduğu kadar apolitizmdir aynı zamanda. Peki, bu mudur hedefi ‘devrim’ olan, bir dizisinin isminde “devrimci” nitelemesi bulunan siyasal ‘özne’lerin kitlelere verebileceği? Maalesef ki budur. Böylesi bir atmosferde düzen güçleri ve birçok gerici örgütlenme açıktan çalışma yürütecek alan bulmaktadır kendine. Ülkü ocaklarından AGD’ye, cemaatlerden polise ve AK Gençlik’e kadar kayıt masaları açılması bunun ifadesidir. Bunlara karşı yanıt öncelikle politika üreterek verilir. Bunu yapmadığında vereceğin ‘militan’ yanıtlar da politikaya hizmet etmeyecektir, düzen güçlerine çok daha fazla alan açılacaktır.

Genç komünistler olarak
sorumluluğumuzun farkına varalım...

Sonuç olarak şunu söylemek gerekiyor ki, tüm bu tablolarına rağmen küçük-burjuva reformist grupların gençlik içerisindeki etki alanı komünistlerinkinden daha fazladır. Bu olgu dönüp kendi çalışmamıza, pratiğimize döne döne bakmayı gerektirmektedir.

Biz genç komünistlerin dünyaya ve gençlik hareketine bir bakışımız var. Bu temelde ürettiğimiz politikalarımız var. İddiamız var. İrademiz var. Harcadığımız tartışmasız bir emek var. Ancak yetmez! Bunları kitlelerle buluşturacak, kitlelerle bağ kuracak, onlarla nefes alacak bir çalışma yürütebilmeliyiz. Durup-dinlenmeden faaliyet yürütüyor olabiliriz. Buna saygı duymak gerekir. Ancak bu yeterli değildir. Olumsuz yanıtlar alsak da, ilk elden kazanımlar elde edemesek de her seferinde enginleri fethetme ruhuyla yüzümüzü kitlelere dönmeliyiz.

Sorumluluğumuz büyük. Başta da söyledik, gençlik hareketine ve tarihe karşı sorumluyuz. Son iki yıldır yoğun bir çaba içerisinde olduğumuz Devrimci Gençlik Birliği politikamızın ete-kemiğe büründürüldüğü bir dönemdeyiz. Kitleleri kucaklamaktan bahsediyoruz. Kendimize ve çevre-çeperimize daralan bir birlikten bahsetmiyoruz. Gençlik hareketinin ihtiyaçları ortadadır. Bugün için sorun bu ihtiyaçları karşılayacak devrimci bir bakış ve çalışma tarzını oturtmaktır. Bunun önündeki tek engel, rutinler, kalıplar ve alışkanlıkların gücüdür. Bunu açıkça söyleyelim. Biz gerçek manada ortaya koyduğumuz politik bakışı kitlelere taşıyacak bir çalışma oturtursak, ne düzen güçleri, ne de reformizmin bozucu, dalgakıran etkisi önümüzde duramayacaktır.

Bunun en yakın örneği kendi tarihimizdir. ‘80 yenilgisinin ardından, yenilgi ve tasfiye döneminde ortaya çıkan bir hareket olarak bugün geldiğimiz nokta bunun en dolaysız kanıtıdır. Bugün bir partiyiz. Bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda insanla yola çıkan fakat bugün adı direnişlerle anılan, işçi sınıfı, sınıf mücadelesi denildiğinde akla ilk gelen bir parti var bu topraklarda. Gençlik alanında da bu böyledir. Çalışmamızın zayıfladığı, yer yer birkaç yıl ara verildiği yerlerde dahi adımız, bakışımız şu veya bu düzeyde biliniyorsa eğer bu yarattığımız ideolojik-politik etkidendir. Biz bu etkiyi kitlelerin en geri olduğu durgunluk dönemlerinde yarattık. Biz örgütsel şekillenişimizi koca koca örgütlerin devrimci saflardan çekildiği, düzene koştuğu dönemlerde yarattık.

Evet son söz olarak şunun altını bir kez daha çizmekte fayda var: “Sonuç alamıyoruz” diye bir şey yoktur! Sonuç alınır. Doğru bakışa, iradeye ve çalışma tarzına sahipseniz er ya da geç sonuca ulaşırsınız.

Genç Komünistler

(Ekim Gençliği’nin 15 Ekim-15 Kasım 2014 tarihli
153. say
ısından alınmıştır...)

 

 

 

 

 

Baskıya, sömürüye, gericiliğe ve geleceksizliğe karşı

Devrimci Gençlik Birliği’nin kuruluşuna sen de omuz ver!

 

- Emperyalist-kapitalist sistem krizler, bunalımlar ve savaşlarla bir barbarlık dönemini daha yaşıyor. Emperyalistler ve işbirlikçi devletler, bu krizi aşmak adına dünyanın her yerini savaş alanına çeviriyorlar. İçinde bulunduğumuz bölge ise emperyalist savaş ve saldırganlık politikaları nedeniyle kan gölüne dönmüş durumda. Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da ve bugün Suriye’de emperyalistlerin yağma ve egemenlik kavgası nedeni ile büyük bir yıkım yaşanıyor. Filistin halkı Siyonist barbarlığın pençesinde büyük acılar yaşamaya devam ediyor. Bugün biz genç devrimciler, Denizler’den, İbrahimler’den, Mahirler’den devraldığımız devrim bayrağı ile emperyalizme karşı mücadeleyi büyütüyor, Devrimci Gençlik Birliği’ni kuruyoruz!

- Kriz ve bunalımın pençesinde kıvranan kapitalist düzen kendi ömrünü uzatmak için; bir yandan savaş ve yağma politikalarına hız veriyor, öte yandan krizin faturasını işçi ve emekçilere fatura ederek çarklarını döndürmeye çalışıyor. Sermaye sınıfı, kendi kârları ve sefil çıkarları için emekçileri azgınca sömürüyor, açlığa ve sefalete sürüklüyor. Zenginlik ve yoksulluk arasındaki uçurum da katmerli sömürü sonucunda her geçen gün artıyor. Bu nedenle bizler, çıkarları kapitalist düzene temelden karşıt olan işçi sınıfının yanında ve onun bir parçası olarak devrim mücadelesini büyütmek için buluşuyoruz!

- İşçi ve emekçileri sömürerek varlığını sürdüren asalaklar sınıfı, bu amacına ulaşmak için her türlü yönteme başvuruyor. Ezilen, sömürülen sınıfları bölüyor, etnik ve mezhepsel ayrımları kullanarak birbirine karşı kışkırtıyor, bu yolla kendisine karşı mücadele etmelerine engel oluyor. Bugün gerici IŞİD’in katliamlarının, kardeş Kürt halkına ve ilerici-devrimci güçlere yönelik tırmandırılan faşist saldırıların, dinci-gerici çetelerin estirdiği terörün, ulusal, dinsel, mezhepsel, cinsel her türlü ayrımcılığın ve gericiliğin temel kaynağı kapitalist sistemdir. Bizler, her türlü ayrımcılığa, gericiliğe, sınıfsal, cinsel, ulusal baskı ve eşitsizliğe karşı, emekçi halkların kardeşçe yaşadığı, sınıfsız bir dünya için buluşuyoruz!

- Kapitalist düzen, gençliği dört koldan kuşatmakta, geleceğimizi karartmaktadır. Bunu, eğitimi bir hak olmaktan çıkarıp parayla alınıp satılan bir mal haline getirerek, ezberci yöntemlerle yaratıcılığımıza ket vurarak, yozlaştırıcı, bireyci, rekabetçi her türlü aracı kullanarak gerçekleştirmektedir. Biz genç devrimciler, kendi çıkarları için cehalet yayan, gençliği yozlaştıran, uyuşturan bu düzene son vermek ve geleceğimizi kendi ellerimizle yaratmak için buluşuyoruz!

- Denizler, Mahirler, İbolar, Mazlumlar, bu topraklarda devrim için mücadele verdiler. Sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya yaratmak hedefleri, onları sermaye düzeniyle karşı karşıya getirdi ve sermaye iktidarının katliamlarıyla güneşe gömüldüler. Bizler, bu topraklardaki devrimci mirası sahipleniyor ve onların devrim mücadelesini bugün zafere ulaştırmak için buluşuyoruz!

30 Kasım 2014’te DGB’yi kuruyoruz.

Özgürlüğümüzü elimizden alan, geleceğimizi çalan bu düzene karşı devrim bayrağını beraber yükseltelim!

Gençlik birliğe, devrime, DGB’ye!

Devrimci Gençlik Birliği


 
§