24 Ekim 2014
Sayı: KB 2014/42

Sermayenin zorunu bozacak tek güç birleşik bir devrimci direniştir!
Kobanê direnişi ve devrimci sınıf mücadelesi
Kobanê’de emekçi irade kazanmıştır!
Koridor açıldı, direniş sürüyor!
YPG/YPJ savaşçılarını binler uğurladı
Bütçe görüşmeleri başladı
İşsizlik de işçinin suçuymuş!
Validebağ talana direniyor!
MİB MYK Ekim ayı toplantısı değerlendirme ve sonuçlar
İhanete geçit vermemek için metal işçileri sokağa!
DEV TEKSTİL’in Esenyurt tanıtım toplantısı
Sermaye kan dökmeye devam ediyor!
Feniş’te satış sonrası baskılar artıyor
EKU’da Türk Metal devrede
Gençlik hareketine devrimci müdahalenin sorunları
Liseli meclisleri sesleniyor: “Sen de varsın!”
Meclisler toplanıyor, DGB genel kurula yürüyor
Faşizme karşı omuz omuza!
Avrupa’da Kobanê'yle dayanışmanın dersleri ve kazanımları
Dış basında Kobanê yardımı ve AKP’nin iflası
İngiltere’de on binler sokaklara çıktı
Haziran Direnişi yargılanıyor!
Devletin kontrgerilla gerçeği ve ötesi - K. Ehram
Kadın düşmanlığının tarihsel ve mitolojik kökeni - Z. Eylül
Cumartesi Anneleri'nin eylemi 500. haftasında
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Kadın düşmanlığının tarihsel ve mitolojik kökeni

Z. Eylül

 

Önemliydi, değerliydi, güçlüydü, üstündü, ama otoriter bir hegemon değildi. O, sevilen, sayılan, koruyucu, üretken, merhametli ve aynı zamanda büyülü güçler taşıyan, toplumun atası bir tanrıçaydı. Ana hukukundan baba hukukuna, kadın egemenliğinden erkek egemenliğine, bereket saçan Ana Tanrıça’dan kötülük dağıtan Pandora’ya... Çağlar boyunca baş tacı edilen, topluluk yaşamının temeli sayılan kadın, nasıl oldu da ataerkil değerlerin kölesi haline geldi?” [1] İnsan, zor doğa koşullarına uyum sağladıktan sonra yalnızca ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar ürünü sahiplenip ürettiğinin fazlasını takas yoluyla değişime sunduğunda, yüzyıllar sonra vahşi ve durduramayacağı bir hırsın kurbanı olacağından habersizdi. Her şeyden öte erkek cinsi, bu hırsın karşı cinsi köleleştireceğini tahmin bile edemezdi. Nitekim kim ki bir karşı toprağı çevirip “Burası benim!” dedi, işte o zaman kadın için köleliğin zincirleri bir bir diziliverdi.

İnsanlık bir çağ daha atladı. Ancak hep bir önceki ya da bir sonraki toplumsal ilişkilerin girdabında sürüklenip durdu. Köleliğin içinde özgürlüğü, özgürlüğün içinde köleliğin modern biçimlerini tattı. Bazen tüccar, toprak ağası, patron, bazense köle, serf ya da proleter oldu. Özel mülkiyetin belirlediği toplumsal katmanların böldüğü insan soyu yüzlerce kez daha bölündü. Ama kadın toplumsal statülerin tüm kategorilerinde hep iki kere, üç kere daha fazla ezildi. ‘Modern çağda’ da kadının mitlerden devşirilmiş palavralarla aşağılanmasının, hor görülmesinin hatta katledilmesinin tarihsel arka planı işte bu maddi toplumsal ilişkiler içinde gizlendi. Toplumsal yaşamda kadın cinsinin maruz kaldığı ‘ikinci sınıf insan’ muamelesinin nedenleri ancak kadının tarihsel yenilgisi sorgulanarak anlaşılabilirdi. Nitekim tarih metinlerinin tozlu sayfaları aralandığında; anaerkil toplumsal yapının çözülerek yerine ataerkil yapının egemen olmasına kadar uzanan bu yolda Lilith, Pandora ve cadı hikâyeleri söylenegeldi. Ama aslında gerçek neydi?

Mitolojide ve dinde kadın figürü

Kadının kötülüklerin anası olduğu fikri mitolojiye dayanmaktadır. Yunan mitolojisinde ilk kadının insanlığı cezalandırmak için yaratıldığına inanılmaktaydı. Efsaneye göre savaş tanrısı Zeus, kendisinden ateşi çalıp insanlara veren Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a balçıktan yapılmış, güzellik ve zekâya sahip Pandora’yı eş olarak göndermişti. Epimetheus ise kardeşinin tüm uyarılarına karşı Pandora ile evlenmişti. Zeus, Pandora’ya evlilik hediyesi olarak topraktan yapılmış bir kavanoz hediye etmiş ama bu kavanozun asla açılmaması gerektiğini söylemişti. Nitekim merakına yenilen Pandora, kavanozu açmış ve içindeki kötülükler dünyaya yayılmıştır. Böylece kadın tüm kötülüklerin sorumlusu tutulmuş ve kontrol altında tutulmadığı takdirde felaketlere sebep olacağı düşüncesiyle zincirlere vurulmuştur.

Bu bakış, yalnızca mitlerle sınırlı kalmamış, çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere miras bırakılmıştır. Üstelik burada kadın düşmanlığı bir üst aşamaya varmıştır. Birçok Musevi dini kaynak Havva’nın Âdem’in başka bir karısı olduğuna, ilk karısının ise Lilith olduğuna işaret etmektedir. İbraniler’in eski inanışına göre Lilith, Âdem ile aynı zamanda ve aynı anda yaratıldığından Âdem’in kendisine eşit olduğu savunmuş ve Âdem’le birlikte olmayı şiddetle reddetmiştir. Âdem ısrar ettiğinde ise onu terk etmiştir. Tanrı daha sonra Âdem’i uyutmuş ve onun kaburga kemiğinden Havva’yı yaratmıştır. Lilith ise şeytana uymuş ve yüzyıllarca Adem ve Havva’dan doğanların peşini bırakmamıştır. Ama Havva ‘erkeğinin’ bir parçasından yaratıldığı için ona tabi olmuş ve olması gereken kadın figürünün önemli bir temsili haline gelmiştir.

Kadın figürü Hristiyanlık’ta da şeytanın pek çok özelliğini içinde taşımaktadır, aynı özellikleri İslam ve Hinduizm’de de görmek mümkündür. Ayrıca Hristiyanlık’tan İslamiyet’e kadar pek çok dinde kadınlar belirgin olarak cadılık suçlaması ile karşılaşmışlardır. Cadı olarak yargılanan kadınların büyük bir kısmına bakıldığında bunların özellikle yaşlı ve dul kadınlar oldukları görülmektedir. Hatta İngiltere’de cadı olarak suçlanan kadınların, yardımlarla ayakta duran yaşlı kadınlar ya da yemek dilenen kadınlar olması daha ilginçtir. Bu kadınların aşırı yoksul olması, onların yiyecek için şeytanla işbirliği yapmış olmaları gibi tuhaf kanılara yol açmıştır. Kendilerine sadaka vermeyenleri lanetlemeleri, mahsullere zarar vermeleri gibi suçlamalara maruz kalan “üst tarafları kadın ama alt tarafları hayvan, bellerinden yukarısı tanrıların ama aşağısı şeytanın malı olan”[2] bu kadınlar yüzyıllarca süren cadı avlarında yakılmış, asılmış, işkence edilerek öldürülmüşlerdir.

İslam dini ise erkekleri kadınlardan üstün kılmış ve onları kadınların yöneticisi ve koruyucusu ilan etmiştir. Dini kuralların yazılı olduğu kitaplarda “iyi kadın” itaatkâr kadın olarak nitelenmiş ve kadınlara ‘namuslarını’ korumaları salık verilmiştir. Öte yandan başkaldırma ihtimali olan kadınları cezalandırma yol ve yöntemleri de gösterilmiştir.[3] Üstelik gayet doğal olan cinsel birliktelikler “zina” olarak tanımlanarak, recm* gibi bir vahşetin taşları döşenmiştir. İlişkiler karşılıklı olmasına rağmen taşlanarak öldürülenlerin her defasında kadın olması dinin kadına yönelik kinini özetlemektedir. Kadınların örtülmesi, sünnet edilmesi, her türlü haktan yoksun bırakılması İslam’ın başka örnekleridir. Ama bir bütün olarak dinlerin ortak özelliği söz konusu erkek soyunun devamı olduğunda kadını yüceltip (annelik) öteki tüm meselelerde onun katlini vacip ilan etmektir.

Dünya üzerinde inanılan dinlerin kadına yönelik bakışı böyledir. Ve dinler dogmatiktir, değişime kapalıdır. Ancak kapitalizmin gelişimine bağlı olarak kimi kıtalarda çözdüğü feodal ve dinsel tabular da yok değildir. Ancak bu çözülme kadının başka açılardan sömürülmesine kaynaklık etmektedir. Ve ne yazık ki bu durum dinci-gericiliğin kadına yönelik saldırılarını durdurmaya yetmemektedir. Çünkü kapitalist iktidarlar çıkarları çatıştığı anda dinci-gerici odakları yok ederken yine çıkarları doğrultusunda dinci-gericiliği besleyip palazlandırabilmektedirler. Öte yandan kılavuzu benzeri ayetler, mitler ya da efsaneler olanların kadını ikinci sınıf görmesi ve ondan itaat etmesini beklemesi de şaşırtıcı değildir. Üstelik bu kişiler milyonları yönetme kudretiyle iktidara sahip oldukları için daha ne derece pervasızlaşabilecekleri tahmin bile edilememektedir.

Ademoğulları özgür kadına düşmandır!

Ancak dinin kadın üzerindeki tahakkümü kadın sorununun yalnızca bir boyutudur. Binlerce yıldır kökleşen ve karmaşıklaşan kadın sorununun esas nedeni de insanlığın güç ve özel mülk hırsıdır. Yani bizim her defasında özel mülkiyetin ortaya çıkışına bağladığımız kadın sorunu, bilimsel verilerle işlendiğinde yine aynı köklerini ele vermektedir. Zira din de aynı tarihsel dönemlerde temellenmeye başlamıştır. Ve bizim kadın sorununun ortaya çıkışının nedenlerini özenle incelememizin esas nedeni onu ortaya çıkaran koşulları algılamadan, yok etmenin araçlarını yaratamayacak oluşumuzdur. Çünkü kadını köleleştiren iktisadi ilişkileri beraberinde köhnemiş ideolojileri ve toplumsal algıları yok etmeden onu özgürlüğüne kavuşturmak mümkün değildir.

Tarihin bir kesitinde yaşanmayan ve mülkiyet savaşlarının ve beraberinde sınıfların ortaya çıkışıyla birlikte kendini hissettirmeye başlayan bu sorunu erkek karşıtlığına indirgeyemeyeceğimiz gibi, erkek cinsinin kadın cinsi üzerindeki baskı ve sömürüsünü de yadsıyamayız. Bu noktada erkeğe kadını ezme kudretini veren ve onu her koşulda koruyup kollayan aygıtları sorgularız. Halen kadın üzerindeki baskı ve sömürünün temel nedenlerinden biri olan din de erkek egemenliği üzerine kuruludur. Gücünü dinin bu yönünden alan ve kadınla ilgili her konuda pervasızlaşan dinci-gericilik çağımızın baş belası olduğu kadar, kadınların da baş düşmanıdır.

Bugün kadın bedenine yönelik her türlü saldırının ve aşağılamanın bilinçaltında bu tarihsel ve toplumsal kodların etkisi vardır. Bu nedenle bu sorunu erkek ve kadın cinsleri arasında bir kör dövüşüne dönüştürme lüksümüz olmadığı gibi, erkek ve kadının bilinçli dönüşümüne de her şeyden çok ihtiyacımız vardır. Özellikle son birkaç yılda ülkemizde iktidar sahipleri tarafından yapılan yasalara, sarf edilen sözlere ve günlük yaşamda alınan tutumlara baktığımızda, dinci-gericiliğe karşı mücadelenin önemini daha iyi kavramaktayız. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Son bir haftada biri Diyarbakır’dan, diğeri ise Samsun’dan yükselen iki ses, erkek egemenliğinin kadını toplumsal yaşamdan yalıtmak, onu yalnızlaştırmak ve eve kapatmak için dört bir koldan yürüttüğü saldırıyı gözler önüne sermektedir.

Barbarlığa baş eğmeyen kadınlara selam olsun!

Ama IŞİD fetvalarında görüldüğü gibi dinci-gericilik kadın kurşunuyla tarihe gömülmekten çok korkmaktadır. Kadınların tek silahı ise dinci-gericiliği, onu ayakta tutan sınıfsal ilişkilerle birlikte yok etmek için boynundaki zincirleri kırarak, onları kendi eline almasıdır. Dünyanın her yerinde kadının özgürlüğünün ön koşulu mücadeleden geçmektedir. Kadını kurtaracak olan salt dine ve gericiliğe değil, onu köleleştiren, bedenini pazarlayan, reklam malzemesi yapan, emeğini sömüren her türlü zihniyete karşı savaşıdır. Bunun için kadınlar gerçek dostlarını ve düşmanlarını tanıdıklarında, onları özgürlüğe kavuşturacak sınıf savaşına katıldıklarında dünyada yer yerinden oynayacaktır. Değil cadı avları, recm cezaları, fuhuş bataklığı, eşit ve özgür bir dünyada bu safsatalar kötü birer anı olarak bile anılmayacaklardır.

* Müslümanlıkta zina yapan kadın veya erkeğin (ama her defasında kadının) beline kadar toprağa gömülerek taşlanarak öldürülmesi

1- Erbil Pervin, Kibele’den Pandora’ya Kadının Tarihsel Yenilgisi, Arkadaş Yayıncılık, 2007

2- Shakespeare William, Kral Lear, Oda Yayınları

3- Nisa suresi /4/34

 

 

 

 

“Birlik olursak,
bizi hiçbir güç yenemez!”

 

Merhaba...

Ben bir ev emekçisiyim. Yani ev temizliği yaparak yaşamımı sürdürüyorum. İşim oldukça ağır olmakla birlikte ne tatilim ne yıllık iznim ne sosyal haklarım ne güvencem ne de iş güvenliğim var. Çalışırsam para kazanıyorum, çalışmazsam kazanamıyorum. Ben yevmiye usulü her gün farklı evlere temizliğe gitmekteyim. Her biri farklı semtlerde, her biri farklı kişilikleri olan ev sahipleri ile çalışıyorum.

Kimi eve gidiyorsun bir günde sana tüm evi temizletmek istiyorlar. Sanki bizim elimizde bir sihirli değnek var, harabeyi saraya çevirmemizi bekliyorlar. Çok fazla deterjanla çok iyi temizleneceğini bunun da bizim sağlığımızı tehdit edebileceğini umursamıyorlar bile.

Kimi eve gidiyorsun temizliğin yanında ütü, mutfak işi, duvar silme, çamaşır yıkama, nevresim geçirme, elektrik işleri, montaj, yemek yapma gibi ekstra işlerle karşılaşıyorsun. Resmen zamanla yarışıyorsun. Oturmak, dinlenmek hatta lavaboya gitmek zamanı dahi bulamıyorsun.

Kimi eve gidiyorsun bez sıkıntısı, kova sıkıntısı, malzeme yani fırça, çek pas, eldiven sıkıntısı çekiyorsun. Bazen evden kendin bez götürüyorsun. Sabah erken gidiyorum. Erken bitirip bir an önce eve gelmek istiyorum. Ama bu sefer de başka işler çıkarıp beni alıkoyuyorlar. O işe girişince çıkacağım saati de sarkıtıp geç saatte evime gidebiliyorum.

Bu işin bizlerden götürdüğü çok şeyler var. Başta ciğerlerimiz, cildimiz, eklemlerimiz, bacaklarımız, kollarımız, boğazımız, belimiz, boynumuz ve kaslarımız olmak üzere birçok hastalığa yakalanma riskimiz çok fazla. Bunlara meslek hastalığı deniyor. Benim de kolumda kas yırtılması, iki bel fıtığı, bel kayması başlangıcı, kronik öksürük gibi hastalıklar belirdi. Ama bile bile çalışmaktayım. Çünkü bir güvencem yok. Aslında bir sendikamız olsa çok daha iyi olurdu. Sayımız oldukça fazla olmakla birlikte birbirimizden haberimiz bile yok. Ev sahiplerinin bize karşı aldıkları tavra karşı biz de birlik olup bazı kararlar alsak, onların karşısına bu kararlar doğrultusunda tavır takınsak, bizi bu kadar ezmelerine kadar izin vermemiş oluruz. Çünkü biz az değiliz.

Bizim yaptığımız vasıfsız işleri adlandırmışlar. Ev temizliği olmuş “ev emekçisi”, bahçıvan olmuş “çim teknisyeni”, kapıcı olmuş “blok görevlisi” gibi isimlere bürünmüş. İşin aslı hepimiz emekçiyiz. Seni cinsiyetinden dininden, dilinden, mezhebinden vasfından ayırmayıp yeri gelince işten atıyor, yeri gelince aşağılıyor, yeri gelince küçük görüyor, küfrediyor veya da öldürebiliyor. Senin canın onlar için hiç önemli değil. Yeter ki onların işleri yürüsün kasaları para dolsun.

Biz emekçiler az değiliz. Birlik olursak, bizi hiçbir güç yenemez.

Ümraniye’den bir ev emekçisi


 

 

 

 

Ümraniye EKK’dan film gösterimi

 

Ümraniye İşçilerin Birliği Derneği Emekçi Kadın Komisyonu, Ekim ayının başında yaptığı toplantıyla, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” ile ilgili bir çalışma programı çıkardı.

Komisyon çalışmaları kapsamında, 19 Ekim Pazar günü “Kadının fendi” adlı film gösterimi gerçekleşti. Film, Amerikan tekeli Ford’un İngiltere’deki fabrikasında koltuk kılıfı üreten makineci kadınların “eşit işe eşit ücret” mücadelesini anlatıyor. Filmin bitiminde sohbetlerle gündem üzerin etartışmalar devam etti. Komisyon programında yer alan diğer etkinlikler paylaşılarak, katılım çağrısı yapıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

 
§