21 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/46

Suriye savaşında yeni dönem
Kanla yazılan tarih özürle silinemez!
Kobanê’de IŞİD hezimeti
TKİP militanı Alaattin Karadağ katledilişinin 5. yılında anıldı
Tüm ülkeyi gaza boğacaklar
TOMA terörüne soruşturma yok!
“Mükemmel” iş güvenliği paketi açıklandı!
Reklam heveslisi Ülker’in “sosyal sorumluluğu”
Metal işçisinin ihtiyacı devrimci ve kararlı bir önderliktir!
Gebze’de DEV TEKSTİL tanıtım toplantısı
Son sözü Yatağan işçisi söyleyecek
Maden işçisine patron-sendika-AKP kumpası
Genel kurul kürsüsünde mücadele çağrısı
Kadın sorunu ve kapitalizm
Sömürü ve şiddete karşı diren, özgürleş!
Gün; sokakları eylem alanına çevirme günüdür!
Özgürlüğün ölümsüz kelebekleri - K. Ehram
“Başarmak için önce başlamak gerekir!”
G20 Zirvesi ve yükselen savaş naraları
ABD yerel seçimleri üzerine
Filistin yeni bir intifadanın eşiğinde - M. Ak
FHKC: Savaşımız Yahudiler ile değil!
Dünyadan eylemler...
DGB’den yaygın genel kurul çağrısı
DLB’liler Oğuzhan Çalışkan’ı unutturmuyor!
Taksim Gezi Parkı AKP’nin hedefinde!
Mirabeller’den Arinler'e...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Reklam heveslisi Ülker’in
“sosyal sorumluluğu”

 

Ülker büyümeye devam ediyor. Büyüyen her şirket gibi reklam ihtiyacı da artan kârı gibi büyüyor. Kapitalizmin değişmeyen tüketim toplumu ihtiyacından toplumun ihtiyacını yönlendirebilmek, arz-talep ilişkisini kârlılıktan kurmak için reklam kritik halkayı oluşturuyor.

Reklam öyle bir bağımlı ilişki dayatıyor ki, yıl içinde binlerce tonluk satışı olan içecek sektöründeki tekeller kesintisiz reklam, kampanya, promosyon çalışmaları olmadan yapamıyor.

Kapitalizmin gelişimiyse tek başına boyalı-şaşalı reklamların, promosyon hediyelerinin sınırını ortaya çıkararak yeni bir reklam dalı yarattı: “Sosyal sorumluluk”!

Reklam amacı taşımaktan öteye geçmeyen sosyal sorumluluk projelerinin, toplumun sosyal ihtiyaçlarına çözüm üretme gayesi taşımadığı ise her bir şirketin ortaya çıkardığı projelerden açıkça görülüyor. Ülker de sadece Türk burjuvazisi içinde değil bizzat küresel sermaye gruplarından birini temsil ettiği noktada kapitalizmin işleyişini özetleyen bir şirket örneği sunuyor. Zira dünyanın 3. en büyük bisküvi üreticisi olma sıfatı tüm bu sömürü-kâr denklemiyle sağlandı.

İşçilerin alınterinin sömürüsüyle büyüyen, sendikasız çalıştırma yerine işbirlikçi sendika bürokratlarını beslemeyi tercih eden Ülker, kapısı önünde işçiler direnirken “Türkiye'nin sosyal sorumluluk liderleri” listelerinde dolaşıyor.

Sosyal sorumluluk anlayışını “kurucu ve onursal” başkanları Sabri Ülker’in “Biz her insanın, hangi ülkede yaşarsa yaşasın, güzel bir çocukluk geçirme hakkına sahip olduğuna inanıyoruz…” cümlesiyle özetleyen Ülker, reklamı için en can alıcı hedef kitleyi çocuklar olarak belirlemiş. Çocuk sömürüsünü tersten kurgulayan Ülker, esasında çok küçük kaynaklar ayırdığı sosyal sorumluluk kampanyalarında çocukları kullanarak iki katı prim yaratma peşinde.

Çocuk ve mutluluk’ ana fikri üzerine kurulu anlayışlarında yüzlerce çalışanının gün yüzü görmeden ailesinden ayrı kalması, babasını görmeden bayram geçiren çocukların mutsuzluğu ise yer almıyor. Ülker işçilerinden Dursun Topal'ın söyledikleri işçilerin durumunu tanımlıyor: “Diyorlar ki sana para veririm ama hayattan mahrum kalırsın. Eşine zaman ayıramıyorsun, akrabalarına ziyarete gidemiyorsun. Hiçbir sosyal faaliyetin olmuyor. 8 saat çalışsan bu sefer de maddi açıdan zor durumda kalıyorsun. Gece vardiyası desen çok ağır. 12 saat çalışılıyor.” Sosyal sorumluluktan bahseden Ülker, kendi bünyesinde çalışan binlerce işçiye karşı hiçbir sorumluluk duymuyor. Sefalet ücreti ve uzun çalışma saatleri dayatarak işçileri robotlarla yarışan ücretli kölelere çeviren Ülker yönetimi çocuklar için spor ve kültür-sanat projeleri organize etmeyi önemli bir sorumluluk sayıyor.

Milyon dolarlarla ifade edilen reklam sektöründe en ucuz kategori olan sosyal sorumluluk gerici burjuvazinin “hayırsever” görüntüsüne de hizmet ediyor. Fabrikada ilk mescit kurmasıyla bilinen Ülker patronu, AKP gericiliğine yaslanarak palazlanmaya devam ederken kitlelere de bu reklam projeleriyle kendini tanıtıyor.

Ülker'in sahibi olan Yıldız Holding, Türkiye Futbol Federasyonu ile gerçekleştirilen “Çocuklar için Futbol Projesi” ve Basketbol Federasyonu ile organize edilen basketbol şenlikleri sayesinde bugüne kadar 250 bin çocuğa spor yapma olanağı sağlamakla övünüyor. Projelerin çocuklar için sürekli spora erişim adına neler bıraktığı ise belirsiz. Yine kaba bir etkinlik yöntemi ile Ülker Çocuk Sinema Şenliği ile 750 bin çocuk sinema ile 'tanıştı'. Sayıyı şişirme gayesiyle ortaya çıkarılan tüm projelerinde binlerce çocuğa bir daha erişemeyecekleri sinema salonlarında film izleme şansı vererek Ülker'in durduğu yeri gösteriyor.

Toplum ve tüketici sağlığına itibar ettiğini iddia eden Ülker, işçilerin meslek hastalığına ise kayıtsız. Hatta işçilerin bel, boyun fıtığı gibi rahatsızlıklarının kayıtlara geçmemesi için başta işbirlikçi Öz Gıda-İş Sendikası bürokratlarını da devreye sokarak işçileri kendi kaderlerine terk ediyor.

Sürdürülebilir ve istikrarlı bir büyüme sürecinde, çalışanların, toplumun ve tüketicilerin sağlığına itibar edeceğiz ve çevreye saygılı bir şirket olarak faaliyet göstereceğiz” cümlesini kuran şirketin pratikte çalışanların sağlığı için aldığı bir önlem yok! Fabrikada 600-700 işçinin bel ve boyun fıtığı olduğu aktarılıyor. İşçilerin üretimdeki payını azaltma adına kullanılması gereken robotlar Ülker fabrikasında işçilerin hızlandırılması için kullanılıyor. İşçilerin makineyle eş zamanlı çalışması dayatıldığı için banttan tuvalet için dahi ayrılamadığı koşullarda çalışan sağlığına itibar kelime oyunu olarak kalıyor.

Fakat reklamlarla, sosyal sorumluluk projeleriyle farklı bir görünüm yaratan Ülker'in oyununu bir grup işçi bozdu. Emek sömürüsüne, işbirlikçi sendika ağalarına isyan eden işçiler sendika değişikliği yaparak mücadele yolunu seçtiler. Günlerdir Ülker fabrikasının kapısında, Ülker patronunun gittiği TÜYAP Kitap Fuarı’nda, holding merkezi önünde eylemler gerçekleştiren işçiler gerçeği haykırıyor. Onuru ve hakları için direnişi seçen işçiler kendi özgün üretimleriyle Ülker reklamlarındaki vurgularla taleplerini dillendiriyor. Binlerce liralık reklam çalışmaları karşısında gerçeklerle ortaya çıkıyorlar. Bu da kapitalizmin detayları dolduran, yaşamı kuşatan tüm uygulamalarına rağmen işçi sınıfının kıpırdadığında oyunu bozmaya başladığını bir kez daha gösteriyor. Ülker patronu aldığı şirketlerle reklamını yapıp, çocukları öne sürerek sosyal sorumlulukla övünürken işçiler direnişle haklarını kazanmak için seslerini ulaştırdıkları her alanda haykırıyor. İşte bu da reklam heveslisi Ülker'in “sosyal sorumluluğu”nu, yarınsa emek sömürüsünü parçalamanın yolunu gösteriyor.

 

 

 

 

 

Ülker işçilerinden
Yıldız Holding önünde eylem

 

DİSK/Gıda-İş Sendikası üyesi direnişçi Ülker işçileri, 18 Kasım’da Yıldız Holding önündeydi. Holding önüne yürüyen işçiler “Köle gibi çalışan işçiler devleşen Ülker!” şiarlı Türkçe ve İngilizce pankartın yanı sıra Ülker’deki sömürüyü teşhir eden dövizler taşıdılar.

İşçiler TÜYAP Kitap Fuarı’ndaki imza gününde de eylemde olduklarını ifade ederek Ülker patronunu hiçbir yerde rahat bırakmayacaklarını haykırdılar.

Fabrikada üç vardiya uygulamasına geçilmeye çalışıldığını, sefalet ücretlerine mahkum edilen işçilerin mesaiye kalamayacakları için “üzülecek hale” getirildiğini anlatan işçiler Ülker büyürken işçi sömürüsünün arttığını belirttiler. Eylemde ayrıca, Ülker’in devraldığı İngiltere’deki United Biscuits bünyesinde çalışan işçilerin de hakları için grev hazırlığında olduğu aktarıldı.

Eylemde yapılan konuşmalarda, tüm işçilerle birleşerek hakların alınacağı söylenirken işbirlikçi Öz Gıda-İş yönetimi teşhir edildi. Direnişteki işçilerden Birol Cansu ise hayatlarının fabrikada geçtiğini ve robotlarla yarışmak zorunda bırakıldıklarını söyledi. Ayrıca meslek hastalıklarına da dikkat çekti.

Eylemde basın açıklamasını DİSK/Gıda-İş İstanbul Bölge Temsilcisi İbrahim Kızılyer okudu. Açıklamada 27 Ekim’de Öz Gıda-İş’ten istifalarla başlayan ve işten atmalarla devam eden süreç aktarıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 
§