26 Haziran 2015
Sayı: KB 2015/25

Düzenin ihtiyacı “istikrar”, işçi ve emekçilerin ihtiyacı mücadele…
Sivas katliamının hesabını sormak ve yenilerini önlemek için...
Erdoğan’dan iftar şovu Saray sofrasından yer sofrasına...
Gericilik bu düzenin harcında var!
Gülme sırası şimdi kimde?
Sivas’ta katledilenler anılacak
BDSP 2 Temmuz anmalarına çağırıyor
AKP Kürt halkına düşmanlıkta sınır tanımıyor!
Muhalif basın AKP’nin hedefinde!
ODTÜ’de eğitim emekçileri direnişte!
DEV TEKSTİL’den örgütlenme çağrısı
TTK’da TİS görüşmelerinde uyuşmazlık
Birleşik sınıf hareketi için metalde ortak grev! B. Çağ
MESS’ten önce sadaka sonra kıyım!
Metal işçileri ve MİB engelleri aşa aşa ilerledi – 2
İhanetin adı Çelik-İş
Yarın bizim olacak!
Metal direnişi ve deneyimleri tartışıldı
Troyka'nın dayatmaları, Syriza'nın açmazları
Doğu Avrupa'da sular ısınıyor
"Tüm gençliği kampımızın parçası olmaya çağırıyoruz!"
Devrimci gençlik kampının hazırlıkları sürüyor
Ankara EKK, Cansu Kaya için eylemdeydi
Kadınlar Cansu Kaya için sokağa çıktı
Ayvalıtaş davasında keşif kararı
Cumartesi Anneleri: Demirel'i iyi bilmezdik
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Erdoğan’dan iftar şovu

Saray sofrasından yer sofrasına

 

Gericilik bu düzenin harcında var!

Geçtiğimiz günlerde Ramazan ayının ilk Cuma günü bahane edilerek, Hizb-ut Tahrir adlı dinci-gerici örgüt tarafından “Son’dan Önceki Çağrı” başlığıyla bir yürüyüş gerçekleştirildi. Çeşitli "Müslüman ülkelerle eşzamanlı yapıldığı" belirtilen yürüyüşte ‘tevhid’ bayrakları açılarak ‘Türkiye’den Mısır’a, Endonezya’dan Fas’a, Lübnan’dan Kürdistan’a hilafet, hilafet’ sloganları atıldı. Kendi ifadeleriyle Hizb-ut Tahrir, kurulduğu 1953’ten bu yana “Hilafeti ikame edip İslami hayatı yeniden başlatmak için dünyanın birçok beldesinde faaliyet” yürütmektedir. 1969 ve 2005 tarihlerinde de dünya genelinde böylesi eşzamanlı eylemleri olduğunu ifade etmekteler.
 İstanbul’un göbeğinde devletin güvenliğinde gerçekleştirilen bu mitingde gericilik kendini “özgürce” ifade edebilmiştir. Doğal olarak bu durum, ilerici kamuoyu nezdinde özellikle son dönemde sokak eylemlerine karşı devletin estirdiği terör ve baskılarla kıyaslandı. Zira çevre eyleminden hak aramaya, temel demokratik hak ve istemler copla, gazla, TOMA ile susturulmak istenirken, hilafet istemine karşı ise devlet güçleri oldukça “hoşgörülü” davrandı. Bir kez daha görüldü ki 7 Haziran seçimlerinin ardından dinci-gerici AKP’nin geriletildiği siyasal tabloya rağmen ülkede gericilik zehri derinlerde durmaktadır.

Emperyalizmle birlikte Türkiye burjuvazisi her daim dinsel siyasal akımların varlığını, Türkiye için düzen karşıtı mücadeleyi frenlemek adına özel bir kaygıyla tercih etmişlerdir. Bu tercihin 1960’lı yıllarda kurulan Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri’nden 12 Eylül’e uzanan bir tarihsel süreci vardır. 12 Eylül faşist askeri darbesiyle birlikte “Türk-İslam sentezi” açıkça devletin resmi ideolojisi haline getirilmiştir. “12 Eylül ile birlikte bizzat 12 Eylülcüler (siz Amerika emperyalizmi olarak anlayın, çünkü yularları olduğu gibi ABD’nin elindeydi) İslam’ı, dinsel gericiliği, genel olarak dini çok özel bir tarzda palazlandırdılar. Kuran kurslarının yaygınlaştırılması, yeni yeni İmam Hatip okullarının açılması, dinsel düşüncenin devletin eğitim, kültür ve propaganda aygıtlarıyla sistemli bir biçimde topluma pompalanması, din derslerinin zorunlu hale getirilmesi, Alevi köylerine bile camiler yapılması, dinci faaliyetler için Suudi Arabistan’dan gizli fonlar temin edilmesi demek olan Rabıta olayı, tüm bunlar 12 Eylül askeri faşist rejiminin icraatlarıdır. Çok özel bir programla, çok özel bir yönelimle devlet, arkasında Amerikan emperyalizmi ve egemen sınıf, dine ve dinsel gericiliğe geniş bir alan açtı. Bu aynı sürecin öteki yanı ise sosyal mücadelenin dizginlenmesi, devrimci akımların ezilmesi ve böylece burjuva gericiliğinin her türü için, özellikle de dinsel gericilik için meydanın düzlenmesidir.”(*)

İşçi ve emekçilerde sosyal uyanışa karşı kullanılan bu tercih, Kürt uyanışını engellemek için de kullanıldı. Kürdistan’da tarikatlar ve cemaatler desteklendi. Hizbulkontra güçlerin önü açıldı. Kurulu düzenin bekasını korumaya hizmet ettiği sürece bu şekilde önleri açılan bu gerici akımlar da hızla kadrolaştı, belli bir kitle tabanı da buldu. Bu nedenle “hilafetin son başkenti” İstanbul’un göbeğinde yürüyerek gericiliklerini kusan bu güruh kimseyi şaşırtmamalıdır. Bu dinsel gericilik mevcut kurulu kapitalist düzenden beslenmektedir.
Burjuva gericiliğin bir çeşidi olarak ortaya çıkan bu dinsel gerici akımlar, kuşkusuz ki kendilerine ait bir siyasal projeleri vardır. Mevcut düzeni “gayri İslami” olarak eleştirerek kendilerine taban bulmaktadırlar. Son dönemde gördüğümüz IŞİD vahşeti böylesi dinsel gerici akımların nasıl bir yaşam projeleri olduğunu tekrar hatırlatmıştır.  

Türk burjuvazisi kurulu düzeni tehdit edebilecek, kendi denetiminden çıkmış bir dinsel gericiliği değil, kendi denetiminde bir gericiliği kullanmak ister. Ama mevcut düzeni “demokratik laik” görerek eleştiren bu hilafet yanlısı akımlar da, bu düzen de hep var olmaya devam edecektir. Zira böylesi örnekler emekçi kitleleri laiklik-şeriat ikileminde oyalama işlevi görmektedir. Bundan dolayı hilafet yanlılarının kendilerini “özgürce” ifade etmelerinde de hiçbir sakınca görülmemektedir. Öte yandan AKP de, seçimlerde kaybettiği imajını kendi tabanı nezdinde güçlendirmek için bu gerici kesimleri ayrıca kullanmak, değerlendirmek isteyecektir. Ve bilinmektedir ki Hizb-ut Tahrir, “Paralel yapının” kendilerini Orta Asya’da rakip olarak gördüğünü belirterek AKP ile yakınlığını ortaya koymaktadır.

Özetle dinsel gericilik her düzeyde bu kurulu düzen içinde yaşam bulmaktadır, bulacaktır. Zira bu gerici akımlar ister ılımlı ister radikal olsunlar, burjuva gericiliğin zemininde kendini üretmektedir. Bu nedenle bu gericiliğe karşı mücadele kurulu düzeni hedef alan, onu yıkmayı önüne koyan bir devrim programıyla birleşmedikçe, düzenin sözde laiklik politikaları çerçevesine yedeklenir. 

Biz sınıf devrimcileri için dinsel gericiliğe karşı mücadelenin önemi ortadadır. Son dönemde AKP gericiliğinin yarattığı tahribat bunun önemi hakkında bir fikir vermektedir. Tüm bu nedenlerle dinsel gericiliği geriletmek için, onun sermaye sınıfıyla olan bağını da sürekli işleyerek devrimci sınıf mücadelesini büyütmek gerekmektedir. Yakın tarih de göstermektedir ki gericilik ancak devrimci yükseliş dönemlerinde geriletilmekte, bunun yokluğunda yükselişe geçebilmektedir.

(*) Türkiye’de dinsel gericilik - H. Fırat - kizilbayrak.net

 
§