27 Mayıs 2016
Sayı: KB 2016/20

Kölelik saldırılarına karşı işçi-emekçi barikatı
AKP şefinden emperyalistlere yeni çağrı
Muhalif basın yok edilmek-susturulmak isteniyor
Yeni bir Maraş planlaması
Yeni hükümet saldırı programını sürdürecek
“Birliğimizi sağlarsak, ne istersek alırız!”
AVON’da direniş başladı: #1AmaçİçinGüzellik
“İnsanca yaşamak, insanca çalışma koşulları istiyorum”
Madenci direnişi güncesi
Madenlerden yükselen mücadele ateşini büyütelim!
TKİP V. Kongresi sunumlarından - Sendikal bürokrasi ve bağımsız sınıf sendikası
Filistin halkını “Zafere kadar devrim” programı ve intifada özgürleştirir
Brezilya’da “Amerikancı sivil darbe”
Kapitalizm insanlığa ait hiçbir soruna çözüm bulamaz
Ahlaki çürümenin panzehiri devrim ve sosyalizm mücadelesidir!
“Aile bütünlüğü” adı altında kadına ve çocuğa dayatılan sefalet!
Sizi çok iyi tanıyoruz!
Moda ile tutsak edilen kadınlar
Nurhak şehitlerinin devrettiği kızıl bayrak onurla dalgalanıyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ahlaki çürümenin panzehiri devrim ve sosyalizm mücadelesidir!

Evrim Erdoğdu*

 

Artan çocuk istismarı, tecavüz, kadın ve çocuk cinayetleri, toplumsal yaşamı kuşatan kültürel yozlaşma emperyalist-kapitalizmin ahlaki çöküşünün ilanıdır. Topluma hakim olan cinnet hali kapitalizmin yaşadığı çok yönlü bunalımın dolaysız sonucudur. Türkiye kapitalizminin emperyalist efendilerinden aldığı direktif doğrultusunda dini ideolojiyi, onun uygulamalarını ve ortaçağ değerlerini tüm topluma sistematik şekilde dayatması ahlaki çöküntüyü ağırlaştırmaktadır.

Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel krizin pençesinde can çekişen sermaye düzeninin, 12 Eylül faşist darbesi sonrası afyon olarak kullandığı dinsel gericilik sayesinde işçi sınıfını denetim altında tutmayı başardığı açık bir gerçektir. Servet sefalet arasındaki uçurum devasa boyutlara ulaşmışken, büyüyen işsizlik, artan yoksulluk ve bunun yarattığı sosyal kültürel sorunların din istismarının da içinde yer aldığı burjuva ideolojik hegemonya ile kontrol altına alınması da artık mümkün olmamaktadır. Söz konusu olan tam anlamıyla kültürel-sosyal çöküntü ve kokuşmuşluktur. Fiziki zora eşlik eden bu ideolojik zor politikası da bugün tükenmiştir.{1}

Tüm toplumsal yaşamın üzerine çöken burjuva gerici ablukaya eşlik eden kültürel-ahlaki sorunlar iç karartıcıdır. Çocuklar sermaye devletinin ‘koruması’ altında dini vakıflarda, göçmen kamplarında, hapishanelerde, yurtlarda tacize/tecavüze uğruyor ya da üretim alanlarında azgın emek sömürüsüyle vahşice eziliyor. Toplumsal şiddet vakaları özellikle çocuk ve kadınları hedef alıyor. Öte yandan kadınların cinsel kimliğinden kaynaklı çok yönlü ezilmişliği, bugün kapitalizmin sorumlusu olduğu diğer sorunlarla iç içe geçerek tabloyu derinleştiriyor. Kadınıyla erkeğiyle tüm işçi sınıfı ve emekçiler koyu bir karanlığa boyun eğdirilmeye çalışılıyor. Düzen içi kurtuluş hayalleri besleniyor. Kumar, uyuşturucu kullanımı, hırsızlık, fuhuş vb. sayısız toplumsal sorunla kitleler sermaye devleti eliyle kötürümleştiriliyor.

Bugün dinci-gerici partinin dümeninde oturduğu sermaye iktidarının emperyalistlerin taşeronluğunda içeride-dışarıda uyguladığı savaş ve saldırganlık, Kürt halkına yönelik dizginlerinden boşaltılan kirli savaş, ülke topraklarının emperyalist ölüm makinelerinin katliamlarından kaçan halkların hapsedildiği açık bir toplama kampına çevrilmesi ile ahlaki kültürel sorunlar da şiddetlendi. Çünkü emperyalist savaşın tüm faturası işçi emekçilere ödetilirken, kardeş halkların katledilmesine sessiz kalmanın yarattığı tahribat ise derin izler bırakmaktadır. Suskunluk çürütmektedir.

Bir taraftan dizginlerinden boşaltılmış faşist baskı ve devlet terörüne rağmen toplumsal mücadelelerin fay hatlarında biriken öfke tamamen kontrol altına alınamamaktadır. Öte yandan ise sınıf eksenli bir toplumsal mücadelenin gelişememesi sermaye düzenini rahatlatmakta ve bunun önüne geçmek için mevcut zor aygıtlarını yeniden tahkim etmesine zaman tanımaktadır. Ağır ekonomik-sosyal yıkıma karşı sınıfın güçlü birleşik tepki geliştirmesindeki zayıflıklar, yine işçi sınıfı ve emekçilerde yılgınlık ve umutsuzluk yaratarak apolitizasyonu beslemektedir. Milyonlar dinsel gerici, milliyetçi şoven burjuva ideolojisi ile gündelik toplumsal yaşamda attıkları her adımda bireyci, ataerkil değerler sistemiyle edilgenleşiyor. Ve biriken sorunlar aile içinde, iş yerinde, fabrikada, sokakta yaşamın her alanında yozlaşmanın, bozulmanın yüzlerce örneğini karşımıza çıkarıyor.

Gerçek çözüm sermaye düzeninin yarattığı bataklığı kurutmaktır

Toplumsal yaşamı çürüten sayısız etkene karşı mücadele düzen ve devrim arasındaki ilkesel ayrım üzerinden şekillenmek zorundadır. Reformizm her gün ortalığa saçılan pisliklere karşı ortaya koyduğu tepki ve çözüm önerileri ile bir bütün olarak sermaye düzenini aklamanın peşindedir. Sermaye partileri ile reformizm kol kola girerek, aynı politik-siyasal zeminde buluşarak bu sorunların kaynağının kapitalist düzen olduğu gerçeğinin üstünü örtme uğursuz misyonunu üstleniyorlar. Düzen saflarında birleşiyor, kenetleniyorlar.

Parlamenter-reformist sol kapitalizmin kaynaklık ettiği tüm sorunlar gibi ahlaki çöküntüyü de çürüyen, kokuşan düzen gerçekliğini silikleştirerek ele alıyor. Düzen sınırlarında çözüm vaadinde bulunuyor. Hırsızları, istismarcıları, katliamcıları üretenin burjuva cumhuriyetin ta kendisi olduğunu gizlemeye çabalıyorlar. Ve emperyalist sistemin bu topraklardaki çıkarları için özellikle beslediği dinci-gerici akımı güçten düşürmeye endeksli bir politika yürütüyorlar. Böylece kendilerine düzen çatlaklarında yer açmaya çalışıyorlar. Her fırsatta olduğu gibi bu konuda da sol adına burjuva cumhuriyeti demokratikleştirme ham hayalini yayıyorlar. Ancak bilimsel tarihsel gerçekler üzerinden bakıldığında, tüm bunların ahlaki-kültürel dejenerasyonun çözümü için hiçbir karşılığı yoktur.

Sefaletin, yoksulluğun, kölece çalışmanın neden olduğu yıkımın yarattığı her türlü kötülüğün, düzen içi yoz alışkanlıkların, çifte sömürü dolayısıyla kadınların ve çocukların sınıfın en savunmasız kesimi olarak karşılaştığı sıkıntıların çözümü, devrimci iktidar mücadelesinin seyrine sıkı sıkıya bağlıdır.

Toplumsal çürümeye karşı işçi sınıfının devrimci iktidar mücadelesi

Tüm eşitsizliklerin ve sömürü ilişkilerinin kaynağını kurutmadan ahlaki-kültürel dejenerasyonu, öncelikle kadın ve çocukları hedef tahtasına çakan cinsel istismarı ve şiddeti ortadan kaldırmak imkansızdır. Çünkü burjuva ideolojik hegemonya, zor aygıtlarından biri olarak işçi sınıfının ayaklarına vurulmuş zincirin halkalarındandır. İnsanı kendi üretken etkinliğine yabancılaştıran kapitalist mülkiyet düzeni, güncel planda tüm insani ilişkilerinde ataerkil, dinsel gerici değer yargılarıyla hareket eden, bireycileşmiş, bencil, umutsuz kitleler yaratarak hegemonyasını güçlendirmektedir.

İnsanın insan tarafından sömürüsü son bulmadıkça, insanın kendine yabancılaşarak ahlaki çürümesi de varlığını sürdürmeye devam edecektir. İnsanlığın burjuvazinin kokuşmuş değerler sisteminin etkisini üzerinden silkip atmasının tek çıkar yolu sermayenin boyunduruğuna son vermek, yani kapitalizmi temellerinden yıkmaktır.

Sınıflar arası mücadelenin ürünü olarak hızlanan tarihin tekerleği bugüne binlerce yıllık kazanımları getirmiştir. Tüm zenginliklerin kaynağı olan “emek” insanlığın gelişiminin anahtarıdır. “Emek, insanın tüm varlığının başlıca temel koşuludur ve belirli bir anlamda bu öyle bir ölçüdedir ki, emek insanı bizzat yaratmıştır demeliyiz” demektedir Engels. Kapitalizmin içinde bulunduğu çıkmaz, emeğin yarattığı binlerce yıllık birikimi ve değerleri geleceğe taşıyabilme misyonuna sahip işçi sınıfının iktidar mücadelesinin en önünde yerini almasını yakıcı hale getiriyor, ya barbarlık ya sosyalizm ikilemini dayatıyor.

Tüm toplumun üzerindeki gerici kuşatma sınıfın sermayeye karşı bağımsız devrimci eylemi ile kırılabilir. Burjuva ideolojik ve kültürel hegemonyayı parçalamanın tek yolu sınıfın potansiyel mücadele isteğini ve sömürüye karşı öfkesini devrimci müdahale ile örgütlemektir.

Greif işgalinde işçilerin üretim alanlarında örgütlü kolektif gücü açığa çıkarıldığında gerici önyargıların, burjuva ideolojik ve kültürel hegemonyanın nasıl parçalandığını gördük. Greif’teki gibi fabrika temelli komitelere ve sınıfın devrimci öncüsünün müdahalesine sahip olmayan, bu nedenle niteliksel olarak farklı bir düzeye sahip olan metal fırtınası da bunun potansiyelini ortaya çıkarmıştır. Greif’te var olan örgütlü mevzilerin metal sürecinde yokluğu, düzenin çok yönlü ideolojik kuşatmasına, kültürel değerleri ile işçilerin bilincinin kötürümleştirilmiş olmasına müdahaleyi sınırlandırmış, boşa düşürmüştür.

İşçi demokrasisinin tabandan inşa edilmesi sermaye düzeninin hegemonyasına karşı örülecek tek güçlü barikattır. Fabrikada da işçi iradesinin söz-yetki-karar düzeyinde açığa çıkarılması, her bir işçinin birliğin aktif bir parçası yapılmasındaki başarı, sınıfa hakim olan geri bilincin aşılmasının anahtarıdır.

Greif’te dinci-gerici, şoven-milliyetçi görüşlere, farklı mezhep ve milliyetlere sahip kadın erkek işçiler taşıdıkları yoz kültürel görüşleri, önyargıları bir yana bırakabilmişlerse, bu, fabrika zemininde yaratılan örgütlülük sayesindedir. Greif’te işçi sınıfı hareketinin devrimci geleceğinde büyük bir itilim ve devrimci çıkışı sınıfın devrimci eylemini örgütleme ısrarıyla yaratılmıştır.

Devrimci sınıf hareketini yaratma ısrarı ve çabası sermayenin sefalet ve sömürü politikalarına karşı işçileri mücadeleden uzak tutan her türden gerici pranganın parçalanmasını sağlar. Aynı zamanda tüm toplumsal yaşamı tehdit eden fabrikalarda, sokaklarda, emperyalist savaşta ve her alanda açığa çıkan ahlaki çürüme devrimci iktidar mücadelesini hızlandıracak kaldıraçlardır. Çünkü emperyalist-kapitalizmin emek-sermaye arasındaki çelişkilerinin vardığı çarpıcı düzeyin dışa vurumudur. Milyonları hareketsiz kılmak, düzene boyun eğdirmek için sistematik olarak uygulanan çürütücü kuşatma bunalımlar ve savaşlar döneminde öfkeyi arttıran mücadele gündemlerinden biridir. Çünkü kapitalizmin işçi ve emekçilere geleceksizlikten başka bir şey veremeyeceğinin güncel kanıtıdır.

Burjuvazinin kültürel hegemonyasına son vermek nihai olarak siyasal iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi ile mümkün olacaktır. Uluslararası işçi hareketi tarihi, Paris Komünü, Ekim Devrimi ve Sovyetler deneyimi, ulusal kurtuluş mücadelelerine damgasını vuran devrimci halk isyanları, ezilen-sömürülen kitlelerin devrim ekseninde kenetlenmesini sağlayacak tek sınıfın işçi sınıfı olduğunu söylemektedir. Sosyal, ahlaki, kültürel sorunlar işçi sınıfı sermaye sınıfına karşı eyleme/mücadeleye çekildiğinde hızla geride kalabilmekte, çözümün nesnel koşulları oluşmaktadır.

Bunun dışındaki her türlü proje insanlığın geleceğini karartan kokuşmuşluğun kaynağını kurutmadan sorunun çözüleceğini hayal etmek anlamına gelmektedir. Bu da ütopyaların peşinden koşmaktır.

Toplumsal sorunlar ve Marksizm

Marksizm kapitalist sistemde işçi sınıfının tüm kötülükleri ortadan kaldıracak tek devrimci kuvvet olduğunu ortaya çıkararak sosyalizmin ütopyadan bilime sıçramasını sağlamıştır. Söz konusu olan insanlığın evrensel kurtuluşu ise bunu sağlayacak tek güç işçi sınıfının devrimci eylemidir. Kapitalizmi mezara gömerek sınıflı topluma son verebilme misyonu, modern toplumdaki özel konumundan kaynaklanır.

Toplumsal kötülük ve suçların sorumlusu olan burjuva düzenin işleyiş yasalarına, kapitalist özel mülkiyet düzenine savaş açmadan alternatif ortaya koymak bu nedenle boşa kürek çekmektir.

Marks-Engels Kutsal Aile’de şöyle demektedirler: “Yuva; kuş yaşamının bir parçasını oluşturduğu gibi aşağılık yerlerde suçlunun doğal toplumsal çevresini oluşturur.” Bu bilimsel bakışa göre, emek sömürüsüne dayanan kapitalist özel mülkiyet düzeni hüküm sürdükçe, ahlaki sorunların çözümü mümkün değildir.

Fransa’da işçi sınıfının ayağa kalkarak devrimci bir hareket yarattığı 1830’lu yıllardaki ayaklanmaların, 1840’daki Silezyalı dokumacıların eyleminin ve 1842’de İngiltere’de Çartist hareketin örgütlediği grevlerin etkisiyle Marks ve Engels toplumsal devrimin öznesi olarak işçi sınıfının devrimci rolüne işaret ederler. 1844 yılında her ikisi de özel mülkiyeti kaldırabilecek tek sınıf olarak proletaryanın bu misyonu ile ilgili ayrı ayrı aynı sonuca varmıştır. 1844’te karşılaşıp birlikte çalışmaya başladıklarından bir yıl sonra kaleme aldıkları Kutsal Aile’de toplumsal sorunların, artan ‘suç’ların gizemli nedenlerinin olmadığının, kapitalizm tarafından yaratılarak üretildiğinin savunusunu ustalıkla yaparlar. Sınıf mücadelesini söndürmeye, sınıf karşıtlığını uzlaştırmaya çalışan ütopyacı sosyalistlerin işçi sınıfının tarihi ilerleten misyonuna karşı çıkarak geliştirdikleri toplumsal projelerini eleştirirler. Yoksulluğun ve sefaletin ekonomik krizle birlikte dayanılmaz boyutlara ulaşması sonucunda artan ahlaki sorunların yüksek erdemle çözümünü vaat eden yaklaşımlarını ironik bir şekilde yerden yere vururlar. Buna göre toplumsal sorunların ve artan ‘suç’ların gizemli nedenleri olmadığı gibi, bunlar sınıflar üstü bir niteliğe de sahip değillerdir. Kapitalist düzen tarafından yaratılırlar. Marks ve Engels aynı zamanda burjuvazinin işçi sınıfını aşağılayan adaletinin bireyleri cezalandırma yöntemini de şiddetle eleştirmişlerdir.

Komünistler Birliği’nin üyeleri olarak kaleme aldıkları Komünist Manifesto ile kapitalizmi tüm kötülükleri ile mezara gömecek olan proletaryaya ideolojik silahını teslim ederler.

Yeni Greifler yaratmak, devrimci sınıf hareketi yaratmak, çürüyen kapitalizmin tek alternatifi olan sosyalizmi kurmanın tek yoludur. Sınıf devrimcilerinin bu yaklaşımla günün görevlerine yüklendiği günlerde ahlaki çürümeye karşı mücadelenin işçi hareketinin gündemlerinden biri olduğunun altını çizmek gerekiyor. “Yalnız yığınların kendi somut çıkarları uğruna savaşımları tarihi ilerletebilir ve emeğin sömürüsünü ortadan kaldırabilir.” (Marks-Engels)

Siyasal sınıf çalışmamızda “işgal, grev, direniş” şiarı etrafında kilitlenerek aldığımız mesafeyi hızlandırmanın önemli bir ayağı da burjuva ideolojik hegemonyanın harcı olduğu gerici barikatı aşmak için somut politikalar üretmektir. İşçi komiteleri, birliklerin fabrika ve sanayi havzası temelli işleyişleri bu gözle ele alınmalıdır. Ahlaki çöküntüye karşı emeğin korunması mücadelesi güçlendirilmelidir. Burjuvazinin topluma enjekte ettiği zehirin tek panzehiri devrimci sınıf mücadelesidir.

{1} Kirli savaşın psikolojik alanda en çirkin/iğrenç yöntemlerle sürdürüldüğü bir atmosferde burjuva ahlakın tükenmişliği de tüm çıplaklığı ile ortalığa saçılmış durumda. Yakılmış yıkılmış evlerde kadın iç çamaşırları sergilemek, işgal edilen kentlerin duvarlarına, evlere kadını aşağılayan cinsiyetçi, ırkçı mesajlar yazmak, kadın direnişçilerin ölü bedenlerini çıplak teşhir etmek, cesetlere işkence yapmak ve bunu fotoğraflandırmak, gözaltına alınanları çırılçıplak soyup Nazilere rahmet okutan bir zihniyetle fotoğraflamak, panzerlerin arkasında ceset sürüklemek zorbalığa eşlik eden burjuva ahlaksızlığın dışa vurumudur.

* TKİP Dava Tutsağı

 
§