2 Aralık 2016
Sayı: KB 2016/45

Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!
AB-Türkiye arasındaki emperyalist düğüm
Ekonomik kriz, riskler ve görevler
Kral çıplak!
OHAL’de direniş!
Tarikat yurdunda yangın: 11 öğrenci yaşamını yitirdi
Şirvan madenci katliamı ve iş cinayetleri üzerine
Günsan direnişçileri: Önemli olan işçilerin birlik olması
MİB MYK Kasım Ayı Toplantısı Sonuçları
DİSK: Asgari ücret net 2 bin TL olmalıdır
Devlet, işlevi ve akıbeti üzerine…
Avrupa’da siyasal gericilik dönemi ve faşizm tehlikesi
Halep, Rakka, El Bab üçgeninde savaş kızışıyor
Küba Devrimi'nin komutanı: Fidel Castro
Fidel ezilen milyonların kalbinde yaşamaya devam ediyor!
Ticarethane değil üniversite için sonuna kadar mücadele!
İEKK’dan 25 Kasım eylem ve etkinlikleri
Siyasi tutsaklarla dayanışmaya
Emperyalist savaşa ve yıkıma karşı mücadeleye
Rejim krizi ve beklentiler
Çocuk istismarı ve travma
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Avrupa’da siyasal gericilik dönemi ve faşizm tehlikesi

 

Kapitalizm günümüzde küresel çapta yaşanan bir krizin içindedir. '70’li yıllarda başlayan ve günümüze uzanan bu çok yönlü kriz, bugüne dek yapılan tüm müdahalelere rağmen aşılamamıştır.

Kriz dönemleri -özellikle ciddi kırılmaların yaşandığı süreçler- faşist saldırganlığın gemi azıya aldığı, militarizmin zincirlerinden boşaldığı, polis devleti uygulamalarının hız kazanıp kurumlaştığı dönemlerdir.

Her yerde demokrasiden siyasal gericiliğe geçiş var

Kapitalizmi soluksuz bırakan söz konusu kriz, doğal olarak zengin kıta Avrupa’nın da bir gerçeğidir ve Avrupa’da da yukarıda belirtilen durum yaşanmaktadır.

Bilindiği üzere Avrupa, yakın dönemlere kadar demokrasinin kalesi olarak sunuluyordu. Burjuva demokrasisinin insanlığın görüp göreceği en yaşanılabilir rejim olduğu iddia ediliyordu. Buna karşın, onlara göre sosyalist ülkeler -başta Doğu Almanya örnek verilerek- birer polis rejimleri idi. Sosyalizmi karalamak ve gözden düşürmek amaçlı bu kara propaganda yıllarca sürdürüldü. Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Bloku’nun resmen yıkılıp dağıldığı sırada sosyalizme dönük bu karşı-devrimci propaganda ek bir ivme kazandı. Bu gelişme ‘’tarihin’’, dolayısıyla da sosyalizmin ‘’sonu’’, buna karşın burjuva demokrasisinin zaferi, ve ebediliği olarak sunuldu. Gorbaçov’un ve onun şahsında sovyet revizyonizminin de çanak tuttuğu bu azgın anti-komünist propaganda ilk dönem etkili de oldu. Ciddi ideolojik kırılmalara ve bunun dolaysız ifadesi olan savrulmalara yol açtı. Avrupa ve Avrupa burjuvazisi anti-komünist saldırganlığın her daim başını çekti.

1992 yılında Avrupa Birliği (AB) kuruldu ve bu kez AB demokrasinin mabedi ilan edildi. Her yere refah, barış, insan hakları ve demokrasi ihraç edilecekti, iddia buydu. Bu gelişme en çok da, liberal takımını heyecanlandırdı. Ne var ki, yaşam, hem de çok kısa bir süre sonra, onların tüm arzularının ve beklentilerinin tam tersi yönünde gelişti.

Önce ‘’sosyal devlete’’ elveda dendi. Avrupa’nın aç gözlü tekelleri sabırsızdı. Zira Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku engeli de kalkmıştı. Tam saldırı zamanıydı. Onlar da bunu yaptı. O güne dek yararlanılan, işçi sınıfının kendi öz mücadelesinin ve sosyalizmden duyulan korkunun eseri olan iktisadi, sosyal, siyasal ve tarihsel tüm kazanımlara dönük bir haçlı seferi başlatıldı. Saldırıların bir yanını iktisadi-sosyal yıkım, diğer yanını ise, demokratik hak ve özgürlüklerin budanması, ortadan kaldırılması oluşturuyordu.

Siyasal gericilikten faşizme doğru

Bu aynı süreç içerisinde, daha önce bir suç olarak nitelenen faşizm bir düşünce akımı mertebesine çıkartıldı, üstelik de burjuva demokrasisinin üstünlüğünün bir örneği olarak sunulup, hoşgörü ile karşılanmaya başlandı. Faşist propaganda, eylem ve örgütlenmenin önü açıldı, gelişmeleri için her türlü imkan sağlandı. Mantar misali neo-naziler, Pegidalar, Altın Şafaklar çoğaldı, büyüdü. Almanya’da NPD, AfD, İngiltere’de UKİP, Avusturya’da Özgürlük Partisi, Fransa’da, Marine le Pen’in Ulusal Cephe’si vb. partiler hızla ve istikrarlı biçimde hatırı sayılır bir seçmen desteğine kavuştular. Ulusal parlamentolara ve Avrupa Parlamentosu'na çok sayıda adam sokmaya başladılar. Gelinen yerde, Fransa’da, Avusturya’da artık cumhurbaşkanlığı için yarışıyorlar.

Tüm bu politika ve icraatların gerisinde yine Avrupa’nın aç gözlü tekelleri yer almaktadır. Irkçı-faşist saldırganlık yine tekellerin, devletin koruması altındadır. Her daim onlar tarafından desteklenmekte, finanse edilmekte ve güçlenmeleri için her türlü imkan sunulmaktadır. Neo-faşist akımlar ve partiler polis ve istihbarat örgütleri ile içli dışlıdır, ortak mesai halindedirler.

Gelinen yerde Avrupa’da burjuva demokrasisi ile faşizm arasında bir ince tül perdesi vardır. Günü geldiğinde bu tül perdesi de fırlatılıp atılacaktır. Mevcut gidişat önlenemezse eğer, Avrupa’nın tüm uluslardan işçileri, emekçileri, ilerici ve devrimci güçleri Hitler’e rahmet okutacak bir vahşetle karşı karşıya kalacaktır.

 

 

 

 

Almanya’da 25 Kasım etkinlikleri

 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle, 27 Kasım günü, Enternasyonal Emekçi Kadın Komisyonu (EEKK) tarafından Frankfurt Halkevi’de etkinlik gerçekleştirildi.

Etkinlik, 25 Kasım’ın tarihçesine değinen açılış konuşmasıyla başladı. Ardından, başta Küba Devrimi'nin lideri Castro ve devrimci kadınlar olmak üzere tüm devrim şehitleri anısına saygı duruşu gerçekleştirildi.

Daha sonra değişik coğrafyalarda, özellikle de Afrika’da kadına yönelik çeşitli gerici uygulamalar ile şiddeti konu edinen kısa bir film gösterildi.

Filmden sonra ise EEKK tarafından hazırlanan, kadına yönelik şiddet ve eşitsizliği değişik boyutlarda ele alan görüntülü bir sunum gerçekleştirildi. Ailede, sokakta, iş yerinde, savaşlarda ve hapishanelerde kadına yönelik gittikçe artan şiddet çeşitli rakamlar ve istatistiklerle sunuldu. Sunum, kadına yönelik şiddetin kaynağının özel mülkiyet düzeni olduğu vurgulanarak, gerçek çözümün de ancak bu kaynağın kurutulması, yani kapitalizmin aşılmasıyla mümkün olduğu belirtilerek sonlandırıldı.

Sunum arasında ve sunumun ardından katılımcı emekçi kadınlar kendi yaşamlarından ve tanık oldukları olaylardan canlı örnekler vererek tartışmaya katılıp görüşlerini belirttiler. Sunum, yürütülen tartışmalarla sona erdi.

Etkinlik, bir emekçi kadın ile oğlunun verdikleri müzik dinletisinin ardından, şiddete, eşitsizliğe ve sömürüye karşı örgütlü mücadeleyi yükseltme çağrısıyla noktalandı.

26 Kasım günü de Düsseldorf’ta yapılan etkinlikte kadına şiddete dair üç sunum yapıldı. Sunumların sonunda katılımcılar görüşlerini ifade ettiler. Etkinliğe çoğunluğu kadın 150 kişi katıldı.

 

 

 

 

Airbus bin 164 kişiyi işten atacak

 

Fransa merkezli uçak üreticisi Airbus, kârını arttırmak için işçi kıyımına hazırlanıyor. Airbus Grup’un Toulouse’da toplanan Avrupa Komitesi, Airbus’un Paris yakınlarında bulunan Suresnes’deki merkezinin 2018’de kapanacağını ve toplamda bin 164 kişinin de işten çıkarılacağını duyurdu. Şirket adına yapılan açıklamada, işten çıkarmaların 640’ının Fransa’da, 429’unun Almanya’da, 39’unun İspanya’da ve 56’sının İngiltere’de yapılacağı kaydedildi.  Daha önce de Airbus Helicopters’de 582, Airbus Corporate Jet kısmında da 67 kişinin işten çıkarılacağı duyurulmuştu.


 
§