2017 1 Mayıs’ı ve sendikal bürokrasi
İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs geride kaldı. Ülkenin dört bir yanında işçi ve emekçiler talepleri ile meydanları doldurdu.
Mitingleri düzenleyen sendika konfederasyonlarının meşrebi uyarınca her bir mitingde ayrı bir tablo, ayrı bir gündem vardı. Dahası, bu mitinglerin tablosu işçi sınıfının içine sıkıştırıldığı cendereyi de bir kez daha gün yüzüne çıkardı.
Hak-İş Erzurum’da bakana
şov yaptırdı
Hak-İş’in Erzurum’da düzenlediği miting 1 Mayıs mitinginden çok AKP mitingi görüntüsündeydi. Her yıl farklı kentlerde 1 Mayıs mitingini gerçekleştiren Hak-İş’in bu yıl Erzurum’u tercih etmesi elbette boşuna değildi. Anayasa referandumu sırasında da AKP’nin en önemli koltuk değnekleri arasında yer alan Hak-İş, anayasa referandumunda %70 civarında ‘Evet’ oyunun çıktığı Erzurum’daydı. Dualar eşliğinde başlayan 1 Mayıs mitinginde mehter ve cirit gösterisi yapılırken, AKP’nin Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a kürsüden söz verilmesi de ihmal edilmedi. Akdağ’ın gündeminde ise doğal olarak 1 Mayıs değil, “15 Temmuz” vardı. Yine Hak-İş Başkanı Mahmut Aslan da kendi aidatlarını korumak için taşeron işçilerinin işçi statüsünde kalması gerektiğini söylemek dışında, konuşmasının ana gövdesini 15 Temmuz ve “terör” edebiyatı üzerine kurdu.
Memur-Sen ve Kamu-Sen 1 Mayıs’ı işçiden kaçırdı
Hak-İş dışında iki diğer gerici sendikal odak olan Memur-Sen ve Kamu-Sen de 1 Mayıs mitinglerini görev savmak adına yapılan temsili birer şova dönüştürdüler. Memur-Sen kendini Kütahya’ya, Kamu-Sen ise Eskişehir Odun Pazarı’na attı.
Tandoğan’da kürsü başka telden, işçi başka telden
Geçmiş yıllarda DİSK ve KESK’in ilerici devrimci güçlerle birlikte ortaya koyduğu Taksim iradesi ile 1 Mayıs mitinglerini büyük oranda ayrıştıran Türk-İş ise bu yıl Ankara Tandoğan’da miting gerçekleştirdi.
Konfederasyona bağlı sendikaların DİSK ve KESK’in düzenlediği mitinglere katılımını engellemek için harcanan çabalarla birlikte merkezi düzeyde örgütlenmesine rağmen Türk-İş’in Ankara mitingine katılım beklenenin altında kaldı.
Buna rağmen özellikle İç Anadolu çevresinden katılımın yoğun olduğu Türk-İş mitinginde kürsünün gündemi ile işçinin gündemi apayrıydı.
Anayasa referandumunda ‘Evet’e açık destek veremese de, sendika içindeki ilerici güçleri ‘Hayır’ için çalışmamaları noktasında baskılayan Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın da gündeminde 15 Temmuz vardı.
Atalay’ın konuşması sırasında işçi sorunlarına değini söz konusu olduğunda meydan hareketlenirken, 15 Temmuz vurguları sırasında on binlerce işçinin tepki vermemesi dikkat çekiciydi.
Mitinge katılan işçiler kıdem tazminatı ve taşeronluk başta olmak üzere kendi gündemlerini alana taşırken, Türk-İş merkezi, AKP’ye yaranma çırpınışını 15 Temmuz’da ölen Ömer Halisdemir’in resminin baskılı tişörtünü miting sunucusuna giydirmeye kadar vardırdı. Atalay da konuşması sırasında Erzurum’da konuşan Hak-İş Başkanı Mahmut Aslan’dan geri kalmadı ve konuşmasının önemli bir bölümünü işçilerin sorunlarına değil, “terör” edebiyatına ayırdı.
DİSK ve KESK mücadeleden kaçmaya devam ediyor
Geçtiğimiz yıl 1977 katliamının 40. yılında Taksim’de olacaklarını açıklayan DİSK ve KESK ise, göstermelik olarak yapılan diplomatik görüşmelerin ardından soluğu İstanbul’da Bakırköy’de, Ankara’da ise Kolej’de aldı.
Yaptıkları açıklamalarda 15 Temmuz’un ardından yapılan etkinliklerde Kızılay ve Taksim Meydanı’nın günlerce kullanıldığına defalarca vurgu yapsalar da bu alanları kazanmak, dahası devletin verdiği alanların dışında başka bir alanı zorlamak noktasında da en ufak bir irade ortaya koyamadılar.
1977 ve 10 Ekim katliamlarının ilk elden faili bizzat sermaye devleti olmasına rağmen, DİSK ve KESK bürokratlarının alan tercihleri sırasında “güvenlik” kaygısını döne döne vurgulamaları dikkat çekici bir başka ayrıntıydı.
“Güvenlik” kaygısını sürekli olarak devletin alacağı “güvenlik” önlemlerine havale eden ve bu açıdan devletin dayatmalarına durmadan boyun eğen bu iki konfederasyonun mitinglerinde devletin baskı ve dayatmaları da en üst seviyedeydi. Öyle ki, Ankara 1 Mayıs’ında polisin keyfiliği en üst noktaya taşınırken içinde saray, diktatör, OHAL ifadeleri geçen pankartlar ya alana alınmadı ya da pankartların bu kısımları kesilerek alana alındılar. Kendi şube pankartlarından bile OHAL ve KHK ifadelerinin kesilmesine sesini çıkaramayan sendikal bürokrasi gerçeği, işçi sınıfının haklarını koruyup geliştirmede en küçük bir irade göstermeyeceklerinin de yeni bir kanıtı oldu.
Görüntüyü kurtarmak adına Bakırköy’de ekrandan Taksim 1 Mayıs’ından görüntüler paylaşan, Ankara’da ihraçlara karşı açlık grevinde 2. aya yaklaşan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı selamlayan DİSK ve KESK bürokratları, yine Ankara’da ihraç edilen ve işyerlerinin önünde direnen kamu emekçilerine kürsüden söz hakkı vermemek için günlerce kırk takla attılar. 1 Mayıs’ın iki gün öncesinde yayınlanan KHK ile gündeme gelen son ihraçların ardından direnen kamu emekçilerine söz vermekten kaçamayan bürokratlar, kamu emekçilerinin direncinin ve umudunun simgesi olan emekçileri mitingin sonunda, kitle büyük oranda dağıldığı sırada kürsüye çıkararak, mücadele niyetlerinin olmadığını bir kez daha gösterdiler.
Yine KESK üzerinden dikkat çekici bir nokta da 15 Temmuz’un ardından örgütlülüğüne dönük kapsamlı bir saldırı olmasına rağmen, KESK’e hakim reformist anlayışların KESK kortejlerini başıboş bırakarak kendi siyasal kortejlerine kaçması idi.
Sendikal bürokratik cendere parçalanmak zorunda
Ekim Devrimi’nin 100’üncü, 1977 katliamının 40’ıncı yılında gerçekleşen 2017 1 Mayıs’ı OHAL ve baskı koşullarına rağmen geçmiş yıllara göre daha kitlesel ve coşkulu bir atmosferde gerçekleşti. Ancak bu tablo, kendilerini 1 Mayıs mitinglerinin sahibi olarak gören sendika bürokratlarının ihanetlerine ve mücadele kaçkınlıklarına rağmen gerçekleşti. Birçok alanda miting alanları sendika kortejlerinden daha yoğun olarak siyasal güçler ve alana bireysel olarak gelen insanlarla doldu.
Ne var ki, 2017 1 Mayıs’ı geçmiş yıllara nazaran daha güçlü geçmesine rağmen işçi sınıfının damgasını vurduğu, dosta düşmana gücünü gösterdiği bir gün olmanın uzağında kaldı.
Gerici sendikal odaklar işçi sınıfını siyasal iktidara yedeklemek için canhıraş bir şekilde çırpınırken, DİSK ve KESK’in organizasyonunda gerçekleşen mitinglerde ise sınıfsal bir karşı koyuştan daha çok anayasa referandumu ve ‘Hayır’ın yarattığı etki söz konusuydu.
2017 1 Mayıs’ında gerici sendikal odakların kirli hesapları, DİSK ve KESK bürokratlarının mücadele kaçkınlığı, sendikal bürokratik kastı aşacak devrimci işçi iradesinin gerekliliğini çok daha yakıcı bir şekilde ortaya serdi. |