22 Eylül 2017
Sayı: KB 2017/36

İşçi sınıfı emperyalist savaşa karşı mücadeleyi yükseltmelidir!
Hatun Ana ırkçılığın topraklarına değil, insanlığın yüreğine gömüldü
Erdoğan ne yaptıysa tersini söylüyor
AKP’nin Nuriye ve Semih korkusu
Ulucanlar ve hapishane katliamları üzerine…
“Zor dönemi” aşmak için Habip ve Ümit olunmalı
Gerçek birlik için devrimci ayrıştırma!
İSDEMİR’deki iş cinayetinde BALTAŞ işçiyi suçladı
MİB MYK Eylül ayı toplantısı sonuçları
DEV TEKSTİL GMYK 2017 Eylül Ayı Toplantı Sonuç Bildirgesi
Emeğin korunması ve Sovyetler Birliği deneyimi
“Bağımsız Kürdistan” gerilimi
Astana’da taraflar anlaştı
Fransa: Bu kavga sınıf kavgasıdır!
Almanya’da seçim kampanyalarından yansıyanlar
Otomobil tekelleri ekolojik dengeyi mahvediyor
Ekim Devrimi yol gösteriyor!
TEOG tek adamın emriyle kaldırıldı!
Proletaryanın uluslararası birliği: Birinci Enternasyonal
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP’nin Nuriye ve Semih korkusu

 

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın 14 Eylül’de görülen mahkeme süreci sermaye devletinin iki direnişçi şahsında direnme iradesinden duyduğu korkuyu gözler önüne serdi. Açlık grevlerinin 190. gününde olan direnişçiler “personel yetersizliği” ve “kaçma şüphesi” gibi bahanelerle mahkemeye getirilmediler. Ve kendi iradeleriyle mahkemeye gelmemişlercesine mahkeme heyeti “savunma yapmadıkları” için tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Mahkeme salonunun içinde süren bu terörü dışarıda Nuriye ve Semih’in sesini yükseltmek isteyenlere karşı estirilen polis terörü tamamladı. Sermaye devleti, aczini ve korkusunu böylece boylu boyunca sergiledi.

OHAL koşullarında direnmenin meşruluğunu gösteren Nuriye’ye tahammül edilemeyerek her gün üst üste gözaltı saldırısına başvurulmuştu. Baskılarla dize getirilmek istenen direniş açlık grevi evresine girip kamuoyu nezdinde desteklendiği aşamada ise AKP iktidarının korkuları depreşti. Tekil bir direnişin uykuları kaçırmasının sebebi de işte bu sahiplenme ve büyüyen destek oldu.

Bu aşamadan sonra direnişçilere ve direnişin kendisine yönelik çeşitli saldırılar devreye sokuldu. Direnişçiler hiçbir somut delil olmaksızın “Yeni Tekel ve Gezi” yaratmaya teşebbüs etme suçlamasıyla tutuklandı. Devletin her kademesi yargısız infazda bulunarak direnişçileri “terörist” ilan etti. İçişleri Bakanlığı, karalama kampanyasını broşür çıkarmaya dek vardırdı. Direnişçiler tutuldukları hapishanelerde işkence gördüler, tecrit edildiler. Dışarıda direnişçilerin adlarının anılması dahi yasaklandı. Destek eylemleri polis terörünün hedefi haline geldi. Bu eylemlerde gerçekleşen polis işkencesiyle toplum üzerinde baskı ve korku yaratılmaya çalışıldı vb. Gelinen yerde ise tutukladıkları iki direnişçinin savunma yapmasından dahi çekindiler ve haksız hukuksuz uygulamalarına devam etme yolunu tuttular.

Korkuları boşuna değil

Açlık ve sefalet, kadın cinayetleri, iş cinayetleri, geleceksizlik, yolsuzluk, içeride ve dışarıda sürdürülen kirli savaş politikaları, baskı ve zorun yaygınlaşması vb. olgular işçi ve emekçilerde AKP hükümetine ve doğrudan sermaye devletine yönelik öfkeyi biriktirdi, biriktirmeye devam ediyor. Ve elbette sermaye devleti kapitalist sistemin iki yüz yıllık tarihinden de çok iyi biliyor ki toplumsal kalkışmalar biriken öfkenin küçük kıvılcımlarla alevlenmesi ile başlar. Bu tarihsel dersi AKP iktidarı kendi deneyimi ile Tekel’de ve ardından ise Haziran Direnişi’nde sabitledi. Son olarak Haziran Direnişi ile koltuğu iyiden iyiye sarsılan AKP iktidarı, o günden bugüne koltuğunu sağlama almak için daha da pervasızlaştı. Cemaatle olan kavgadan galip çıksa da yakın olan sonunu engellemek için bugün beyhude bir çaba içinde debeleniyor. OHAL koşullarını arkasına alarak hayata geçirdiği uygulamalar ile kendisine dikensiz gül bahçesi yaratmanın zeminlerini döşüyor.

Nuriye ve Semih şahsında yükselen hareketin önüne geçmek de bu minvalde AKP iktidarının, sermaye düzeni açısından var olma koşulu olduğu kadar kendi koltuğunu korumanın da şartlarındandır. Hiçbir hak ve hukuk tanımadan son derece keyfi ve sınırsız bir azgınlıkla gerçekleştirdiği tüm saldırılar bu ikili amaca hizmet etmektedir. Bu açıdan korkuları boşuna değildir ve temelinde sömürü sisteminin bekası ile AKP’nin iktidar hırsı vardır.

Korkunun ecele faydası yok

AKP iktidarının sınıf savaşımından ibaret olan tarihten kendi sınıfının bekası için çıkardığı dersler olduğu kadar işçi sınıfının da derslerle dolu büyük bir deneyimi var. İşçi ve emekçiler de çok iyi biliyor ki hiçbir zalim kendi iradesi ile devrilip gitmemiş, zalimlerin ipini her zaman işçi ve emekçilerin haklı kavgaları çekmiştir. AKP iktidarının da sonu işçi ve emekçilerin mücadelesi ile gelecektir. Korkunun ecele faydası yoktur. AKP iktidarı zulmünü arttırdıkça sonunu hızlandırmaktadır yalnızca. Nuriye ve Semih’in şahsında bu onurlu mücadelenin evrileceği sonuçtan bağımsız olarak AKP iktidarının ayağının altındaki zemini aşınmış, sermaye devletinin ikiyüzlü karakteri gözler önüne serilmiştir.

 

 

 

 

Güzel Ana yaşamını yitirdi

 

Devrimci kamuoyu tarafından Güzel Ana olarak anılan, Cumartesi Annesi Güzel Şahin, 20 Eylül günü yaşamını yitirdi.

Güzel Ana, 19 Eylül günü katıldığı cenaze töreninde beyin kanaması geçirmesi nedeniyle Taksim İlkyardım Hastanesi’ne kaldırılmış, yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alınmıştı.

Güzel Ana, ilerleyen yaşına rağmen yıllardır Cumartesi Anneleri’nin eyleminin yanı sıra birçok eylemde yer alıyordu.

 

 

 

 

Güzel Anamız ölümsüzler burcuna çekildi!

 

Güzel Ana öldü demeye dilim varmıyor. Anamız ölmedi, ölümsüzler burcuna çekildi. Ölümsüzler burcunda bayrak oldu, hiç ama hiç sönmeyecek ışık oldu!

Daha bu ayın başında Didar Abla’nın mezarlıktaki anmasında “Ben deneyimsizdim. Her şeyi mücadelede öğrendim. Şimdi çocuklarımın elinde bayrak oldum” demişti Güzel Ana. Bugün somut olarak bayrak oldu. Ne mutlu bana ki, onun mücadelede bayrak olduğu binlerce çocuğundan biriyim!

Güzel Ana’nın yaşını tam olarak bilmiyorum. Ama gepgenç, kocaman bir ana yüreğine sahip olduğunu çok net biliyorum. Yaşına rağmen gepgenç yüreğiyle ölüm bir yana, hastalık bile konduramazdım Güzel Anamıza. Ama ölümsüzleşti! Diyarbakır zindanı direnişçilerinden Serdar Can’ı ölümsüzlüğe uğurlarken beyin kanaması geçirdi. Ölümsüzler burcuna çekilmeden öncesinde bile çocuklarının birini ölümsüzlüğe uğurluyordu.

Mücadeleyle dolu, zalimin önünde baş eğmeyen Güzel Anamız yine aynı dimdik ve gepgenç duruşuyla ölümsüzler burcundan hepimizi selamlıyor. Mücadele yüklü selamını aldık Güzel Ana. İnan ki bu selamı devrimle taçlandıracağız!

Binlerce devrimci çocuğundan biri

 
§