16 Şubat 2018
Sayı: KB 2018/07

Birleşik, kitlesel direniş!
Şovenizmin etkisi işçi sınıfı harekete geçene kadardır
Sosyal-şovenizm üzerine
Türkiye-ABD/NATO arasındaki “geleneksel” ilişkiler
HDP 3. Olağan Kongresi gerçekleştirildi
“Kamu yararını savunmaya devam edeceğiz!”
Kamu emekçilerinin direnişi 1. yılında
Petrol-İş İstanbul 1 No’lu Şube Genel Kurulu
İşgalci HT Solar işçileri ne kazandı?
Örgütlenme seferberliği başlatıyoruz!
2018 8 Mart’ı ve eylem hattımız
Vera Zasuliç
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
“Bu Pazar kanlı Pazar”
Emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı öfke büyüyor!
Yeni bir saldırı ve savaş hükümeti
“İntihar toplumsal bir anlama sahiptir”
İnancımızı kuşanalım, tıpkı öfkemiz ve umudumuz gibi!
Sıcak Bir Günün Şafağında
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türkiye-ABD/NATO arasındaki “geleneksel” ilişkiler

 

NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü), 1949 yılında “komünizmle mücadele” adına Sovyetler Birliği’ne karşı kurulmuş, ABD liderliğindeki emperyalist savaş ve saldırı örgütüdür. Türkiye NATO’ya resmen 18 Şubat 1952’de katılmıştır.

Türkiye emperyalist-kapitalist dünyayla bütünleşmenin bir gereği olarak bu üyelik için çok çaba harcamış, en sonunda bedeli 23 sent olan askerleri Kore savaşına göndererek Amerikan emperyalizmine sadakatini ispatlamıştır. Türkiye’nin NATO üyeliği özelde ABD emperyalizmiyle girilen çok yönlü bağımlılık ilişkilerinin bir anlamda tescili olmuş ve o günden bugüne NATO’ya uşaklıkta önemli bir kusur edilmemiştir. Türkiye NATO üyesi tek “İslam ülkesidir” ve topraklarında ABD ve NATO’ya ait çok sayıda askeri üs bulunmaktadır.

Emperyalistler payına, Türkiye’nin NATO üyesi olması pek çok açıdan, özellikle Balkanlar’da ve Ortadoğu’da emperyalistlerin çıkarına üstleneceği roller gereği tercih edilmiştir. Öte yandan maliyeti ucuz ve sayıca büyük bir orduya sahip olmasıyla Türkiye emperyalistlere sınırsız destek sunmakta, örneğin Bosna, Kosova, Makedonya, Afganistan ve Libya’da işgalci bir güç olarak NATO bünyesinde yer almakla övünmektedir. Bugün hâlâ TSK’ya bağlı birlikler bir dizi ülkede NATO adına işgalci güç konumundadır. Türk sermaye devleti NATO bünyesinde emperyalistlere önemli hizmetler sunmaya ve bu görevi eksiksiz bir şekilde sürdürmeye devam etmektedir. Türkiye’nin NATO üyeliği, dışarıda olduğu kadar içeride de kirli ve karanlık bir ittifak olarak kendini göstermektedir. Türkiye’nin katliamlarla, kontrgerilla faaliyetleriyle malul kanlı bilançosu bunun göstergesidir.

*

Türkiye ile ABD/NATO ilişkileri “geleneksel” bir ilişkidir. Erdoğan AKP’si de iktidara gelmenin ve de kalmanın ABD ve NATO’ya sadık hizmetkârlıktan geçtiğini gayet iyi biliyorlar. Zira AKP’nin “2023 Siyasi Vizyon” belgesinde “ABD’yle ilişkiler ve NATO üyeliğimiz gibi, geleneksel ittifak ilişkilerini” güçlendirmekten bahsedilerek, bu ilişkinin “karşılıklı çıkar ve ortaklık perspektifine dayalı olarak güçlenerek devam” edeceği vaat edilmektedir.

Ancak bazı zamanlarda yapılan NATO karşıtı kimi açıklamaların, son dönemde tekrar gündeme geldiğini görüyoruz. Bunu, kirli ittifakın 5. maddesinde yer alan; “Taraflar, içlerinden birine ya da birkaçına olacak bir saldırıyı bütün taraflara yöneltilmiş bir saldırı olarak sayacaklar…” hükmünden hareketle, NATO’nun her zaman yanlarında olmadığından yakınma şeklinde duyuyoruz. Bazen de daha “aykırı” sesler çıkmakta, “Türkiye’nin NATO’nun haricinde kendisine yeni güvenlik konseptleri bulması” gerektiği vb.nden bahsedilebilmektedir.

Türkiye’nin egemenlerinden NATO/ABD karşıtlığı söylemlerini sıkça duyuyor olmamızın esasa ilişkin bir durum olmadığını, sadece iç kamuoyunu manipüle etmeye yönelik bir propaganda olduğunu ve efendilerine serzenişten öteye gitmeyeceğini belirtmek gerekiyor. Onlar Türkiye’nin bölge halklarına yönelik savaş ve saldırganlık üssü olarak kullanılmasından asla yakınmıyorlar. Tek serzeniş noktaları “eşit ortak” olarak görülme istekleridir.

Öte yandan geçmişte NATO çizgisi dışındaki kimi adımlarının nasıl cezalandırıldığı hatırlardadır. Bu adımların bazen bir darbe, bazen silah ambargosu, bazen de çuval geçirme şeklinde bedelleri muhakkak olmuştur. Örneğin Kıbrıs konusunda ya da daha yakın olarak Irak tezkere “kazası”nda olduğu gibi aykırı çıkışlar yapan aktörler cezalandırılırken, durumu düzeltmek adına yeni aktörler devreye girmekte, devletin ABD ve NATO çizgisine resmi bağlılığı sürdürülmektedir.

Erdoğan AKP’si 15 Temmuz darbe girişiminin ardından daha açıktan ABD/NATO karşıtlığı söylemlerini kullanmakta, son olarak da Efrîn işgali konusunda NATO desteğinin “söylem düzeyinde” kaldığından, “Türkiye’nin güvenlik kaygılarına” kayıtsızlıktan şikâyet etmekteler. “İki NATO üyesi ülkenin YPG üzerinden karşı karşıya geldiğinden” hareketle Türkiye-ABD ilişkilerinin ciddi bir krize girdiğinden de sıklıkla bahsediliyor.

Oysa ortada iki “eşit ülke” ilişkisi yoktur ki ciddi bir kriz olsun. Ortada, efendisine “Suriye’de partner olarak onu alma beni al” serzenişinde bulunan bağımlı bir ülke olarak Türkiye gerçeği vardır. Medya önünde efelenmelerin bir kıymeti harbiyesi yoktur.

Kuşkusuz Erdoğan AKP’sinin her ne kadar hizmette kusur etmese de emperyalist merkezlerle ilişkilerinin pek parlak olmadığı ortadadır. Örneğin Rus savaş uçağı düşürüldüğünde NATO’yu yardıma çağıran Erdoğan’ın, Rus askeri firmalardan S-400 savunma sistemi satın almasının, yanı sıra Rusya Federal Havacılık Kurumu (Rosaviatsiya) ve Türkiye Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü arasında Rus yapımı Ka-32 helikopter alım anlaşmasının imzalanmasının aradaki krizleri derinleştirdiği bir gerçektir. Bu adımlara karşılık ABD’nin Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulaması, cezalandırıcı mali ve ekonomik tedbirler alınabileceği gibi konular gündemdedir.

Ancak tüm bunlar Türk sermaye devletinin NATO ve ABD emperyalizmiyle olan ilişkilerinde esasa ilişkin değişiklik yaratmayacaktır. En fazla, bu ilişkileri bozanlara, pürüz yaratanlara fatura kesilecek, düzen siyasetindeki aktörlerin değişmesiyle emperyalizme olan bağımlılık ilişkileri yeniden tesis edilecektir. Zira kurulu düzen ilişkileri toplumsal bir devrimle yıkılmadıkça, ne NATO gibi emperyalist kuruluşlarla ilişkiler kesilir ne Türkiye’deki üs ve tesislerine el konulabilir ne de girilen kölece ilişkilere son verilebilir.

 
§