16 Şubat 2018
Sayı: KB 2018/07

Birleşik, kitlesel direniş!
Şovenizmin etkisi işçi sınıfı harekete geçene kadardır
Sosyal-şovenizm üzerine
Türkiye-ABD/NATO arasındaki “geleneksel” ilişkiler
HDP 3. Olağan Kongresi gerçekleştirildi
“Kamu yararını savunmaya devam edeceğiz!”
Kamu emekçilerinin direnişi 1. yılında
Petrol-İş İstanbul 1 No’lu Şube Genel Kurulu
İşgalci HT Solar işçileri ne kazandı?
Örgütlenme seferberliği başlatıyoruz!
2018 8 Mart’ı ve eylem hattımız
Vera Zasuliç
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
“Bu Pazar kanlı Pazar”
Emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı öfke büyüyor!
Yeni bir saldırı ve savaş hükümeti
“İntihar toplumsal bir anlama sahiptir”
İnancımızı kuşanalım, tıpkı öfkemiz ve umudumuz gibi!
Sıcak Bir Günün Şafağında
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Almanya’da ikinci büyük koalisyon...

Yeni bir saldırı ve savaş hükümeti

 

Almanya’da Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri ile Sosyal Demokrat Parti’yi (SPD) bir araya getiren büyük koalisyon, uzun bir tiyatro gösterisinin ardından gerçekleşmiş bulunuyor.

Burjuva medyanın bakanlıkların dağılımı üzerinden partiler arası güç gösterisini ön plana çıkarıp magazinleştirmesi bir yana bırakılırsa, emekçilerin gözünden asıl kaçırılan, büyük koalisyonun programı oldu. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında Alman sermaye düzeninin en saldırgan hükümetini kuran gerici burjuva partileri, daha iş başı yapmadan parti içi bir dizi tartışma başlattılar. CDU cephesinde Merkel’e önemli bakanlıkları ortaklarına kaptırmak üzerinden yapılan eleştiriler, SPD’de “çaycı Gabriel”in vefasızlıkla suçladığı ve koltuğundan ettiği Schulz ve koalisyonun küçük ortağı CSU içindeki parti liderliği tartışmaları...

Büyük koalisyonun ortakları daha en başından büyük kayıplarla hükümet etmeye başlamış bulunuyorlar. Buna önümüzdeki dört yılda iktidar olmanın yaratacağı yıpranmayı da eklersek, burjuva partiler cephesinde durumun hiç de parlak olmayacağı görülmektedir.

Programa gelince... Tek kelimeyle, gerçek anlamda savaş, polis devleti ve sosyal yıkımın programlaştırıldığı bir saldırı hükümetiyle karşı karşıyayız. Alman sermaye sınıfının Nazi Almanya’sı sonrası en saldırgan hükümet programı olduğu, bu saldırganlığı gizlemek için emekçilere karşı özellikle SPD eliyle dezenformasyon yürüttüğü apaçık ortadadır. SPD’nin eğitime, sağlığa ve sosyal programlara daha çok bütçe vaatlerinin nasıl bir yalan olduğu, 177 sayfalık hükümet programına göz gezdirenler tarafından bilinmektedir. Hükümet programının SPD’nin 450 binin üzerindeki üyesi tarafından oylanması ise bir şovdan ibarettir. Gençlik örgütünün bütün muhalefetine rağmen onaylanacağı kesindir.

Önümüzdeki dört yılın emekçiler cephesindeki yansımaları ve yaratacağı sonuçlar kesinlikle çok farklı olacaktır. Savaş ve saldırganlıkta sınır tanımayan bir programa ortak olan SPD için çanlar asıl o zaman çalacaktır. Eylül ayındaki seçimlerde tarihinin hezimetini yaşayan SPD saflarında, bu hükümet ortaklığının ardından farklı gelişmelerin yaşanacağı anlaşılmaktadır.

Büyük koalisyonun programı baştan aşağı, dış politika ve güvenlik alanlarında yapılacak yeni hamleler ve alınacak yeni pozisyonla (2014 yılında Münih Güvenlik Konferansı’nda alınan kararlar doğrultusunda) Almanya’nın dünya çapında temel güçlerden biri haline getirilmesine hizmet edecek şekilde planlanmıştır. Alman çıkarlarının savunma hattı Balkanlar’dan Ukrayna ve Rusya’ya, Türkiye’den bütün bir Ortadoğu ve Afrika’nın “kriz” bölgelerine, Asya ve Latin Amerika’ya kadar oldukça geniş bir coğrafya üzerinden tanımlanmakta ve Almanya’nın yeni yüzyılı geç karşılama şansı bulunmadığı vurgulanmaktadır. Alman ordusunun her açıdan modernizasyonu, ihtiyaca yanıt verebilecek kapasiteye ulaştırılması, eksikliklerin en kısa sürede giderilmesi yeni hükümet programının esasını oluşturmaktadır. İçeride polis devletinin inşası için binlerce polisi alımı binlerce hakim açığının giderilmesi için hukuki düzenlemeler, cezaevlerinin yapımı vb. çalışmalara da önemli bir bütçe ayrılmıştır.

Kuşkusuz temel giderlerin en büyük kısmını askeri harcamalar oluşturmaktadır. Yıllık 35 milyar avro ile, 2024 yılına kadar NATO’nun talep ettiği GSMH’nın %2’lik bölümüne ulaşılmış olacaktır. Diğer taraftan Alman burjuvazisinin jeo-stratejik ve ekonomik çıkarlarını korumak için Fransa’yla birlikte Avrupa Birliği Ordusu’nun kurulması planlanmaktadır. Diğer Avrupa Birliği ülkeleriyle birlikte süper bir güç haline dönüşmek hedeflenmektedir.

Kısaca özetlemek gerekirse;

1- İçeride polis devletinin tahkimi doğrultusunda yasal düzenlemeler ve eleman açığının kapatılması.

2- Alman ordusunun NATO ortaklığı üzerinden yeni silahlanma programı ve Almanya merkezli üstlendiği uğursuz rol. NATO’nun Baltık bölgesi, Doğu Avrupa ve Rusya’ya dönük hamleleri buradan yönetilmektedir.

3- Alman ordusunun hem kendi ihtiyaçları hem de Fransa ile birlikte Ortak Avrupa Birliği Ordusu adı altında yaptığı hazırlıklar.

Trans-Atlantik dünyasının efendisi Amerika’nın yaşadığı sıkıntılar, giderek yıpranan imajı ve şekillenen yeni güç dengeleri, doğan boşluğu doldurmaya aday yeni güçler ortaya çıkarmaktadır. Alman-Fransız ilişkilerinin belirleyicisi olduğu Avrupa Birliği bu boşluğu hızla doldurmaya adaydır ve bunu seslice söylemekte sakınca görmemektedir. ABD’nin bıraktığı kimi boşlukları gerekirse bir kapışmayı göze alarak doldurma iddiası bile sergilenebilmekte, bunun başını Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin sözcüleri çekmektedir. Bugün için yapılabilirliği tartışmalı da olsa sürecin buraya doğru evrildiği bir gerçektir. ABD’nin ağırlık merkezi tanımını Asya’ya doğru kaydırması, Alman burjuvazisinin emperyalist iştahını kabartmakta, hazırlıklarını ona göre yapmaktadır. Alman sermaye sınıfının yılmaz savunucusu SPD’nin temsilcileri de bu çerçevede uğursuz rollerini tekrar oynamaya aday görünmektedir.

Başta Almanya olmak üzere bütün bir Avrupa’da yaygınlaşan yoksulluk, işsizlik ve gittikçe büyüyen sosyal sorunlar için gülünç bütçeler ayıran gerici burjuva iktidarlar, aynı süreçte milyarlarca avroyu silahlanmaya harcamakta sakınca görmemektedir. İçişleri Bakanlığını ırkçı AfD’ye paralel propaganda yürüten CSU gibi bir partiye veren hükümetin, göçmenlere, yoksullara ve emekçilere karşı nasıl bir saldırganlık içinde olacağı yeterince açıktır. Güvenlik ve teknoloji bakanlığının CSU’ya teslim edilmiş olması da bir başka skandaldır. Sanal alemin kontrolü, veri bankalarının denetime açılması, bundan sonra güvenlik gerekçesiyle mümkün olabilecektir.

Sonuçta bu hükümetin bir sosyal saldırı hükümeti olacağı kesindir. Yeni dış politika konsepti ve savunma harcamaları ile bir savaş hükümeti olacağı da bir başka kesinliktir. Alman sermaye sınıfı emperyalist kirli çıkarlarını korumak için her şeyi yapacaktır.

Bunun içindir ki, daha şimdiden toplumun %70’i büyük koalisyona hayır demeye, bu saldırgan hükümetin politikalarını onaylamadığını söylemeye başladı. Sermaye sınıfının bu saldırgan politikaları aynı zamanda kendi mezar kazıcılarının güçlenmesi için yeni olanaklar yaratmakta ve biriktirmektedir. Önemli olan bu sürece işçiler ve emekçiler cephesinden yapılacak hazırlık ve verilecek karşılıktır.

 
§