16 Şubat 2018
Sayı: KB 2018/07

Birleşik, kitlesel direniş!
Şovenizmin etkisi işçi sınıfı harekete geçene kadardır
Sosyal-şovenizm üzerine
Türkiye-ABD/NATO arasındaki “geleneksel” ilişkiler
HDP 3. Olağan Kongresi gerçekleştirildi
“Kamu yararını savunmaya devam edeceğiz!”
Kamu emekçilerinin direnişi 1. yılında
Petrol-İş İstanbul 1 No’lu Şube Genel Kurulu
İşgalci HT Solar işçileri ne kazandı?
Örgütlenme seferberliği başlatıyoruz!
2018 8 Mart’ı ve eylem hattımız
Vera Zasuliç
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
“Bu Pazar kanlı Pazar”
Emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı öfke büyüyor!
Yeni bir saldırı ve savaş hükümeti
“İntihar toplumsal bir anlama sahiptir”
İnancımızı kuşanalım, tıpkı öfkemiz ve umudumuz gibi!
Sıcak Bir Günün Şafağında
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

MİB MYK Şubat Ayı Toplantısı

Örgütlenme seferberliği başlatıyoruz!

 

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu olarak Şubat ayı toplantımızı gerçekleştirdik. TİS süreci, ülkedeki ve dünyadaki siyasal gelişmeler, işçi sınıfına yönelik saldırılar, MİB çalışmamız üzerine değerlendirmeler yapıp önümüzdeki süreçte nasıl bir yol izleyeceğimiz üzerine kararlar aldık.

TİS süreci

MESS, Türk Metal ve diğer sendikalar ile hükümet TİS süreci öncesinde kendi cephelerinden sıkı bir hazırlık yaptılar. Yıllardır metal işçilerinin emekleri ve aidatları üzerinden kurdukları saltanatlarını devam ettirmek için sadece TİS dönemlerinde değil, durmaksızın çalıştılar. Gün oldu metal işçisi ayağa kalktı kazanımlar elde etti, bunları geri almak için her fırsatı değerlendirdiler. Bunu da hiçbir zaman bozmadıkları, dağıtmadıkları örgütlülüklerinden gelen güçle yaptılar. Metal Fırtına’nın hemen ardından işten atma saldırısını devreye soktular, saltanatlarının çatırdadığı yerlere Çelik-İş’i yönlendirdiler, öncü işçilere mobbing uyguladılar, baskıyla, tacizlerle geri adım attırmaya çalıştılar. 2015’ten bugüne kadar metal işçisini denetim altında tutmaya çalıştılar. Kopmasını engellemek için de hediye çekleri, yılbaşı ikramiyeleri vb. vermek, kimi fabrikalarda temsilci seçimleri yapmak zorunda kaldılar. Bütün bunları yıkılmaya yüz tutmuş saltanatlarını korumak için yaptılar.

TİS görüşmeleri öncesinde yeni bir istifa dalgasının önüne geçebilmek için yüksek görünen oranlar açıkladılar. Görüşmelerin başlaması ile birlikte MESS %3,2’lik zam ve 3 yıllık sözleşme ile masaya oturarak pazarlık payını yüksek tuttu, ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiğini uyguladı, metal işçilerinin tepkisini ölçtü. MESS bir yandan rakamı yükseltirken, sendika yönetimleri rakamları düşürmek için turlara başladılar. Türk Metal önce %30’a düştü, sonrasında da %20-25 oranlarını fabrikalarda dolaştırmaya başladı. Birleşik Metal-İş “500 lira net zammın altına düşmeyiz bu da %20-lere tekabül eder” dedi. Tam bu sırada hükümet imdatlarına yetişti ve grevi yasakladı. Bir tarafta grev yasağı, bir tarafta %13,2 diyen MESS ve %20’lere imza atmaya hevesli sendikalar tablosunda metal işçileri ablukaya alındı. Metal işçilerinin öfkesi ve kararlılığı rakamların yükselmesinde ve 3 yıllık dayatmanın geri çekilmesinde etkili oldu. Ancak metal işçilerinin örgütlülüğü bu ablukayı dağıtacak güce henüz kavuşmamıştı.

Hükümetin grevi yasaklayacağı herkesçe bilinen bir gerçekti. OHAL’i grev tehdidini ortadan kaldırmak, patronların önünü açmak için kullandıklarını açıktan ilan etmişlerdir. 15 yıllık AKP hükümeti boyunca 15 grevi yasaklamış, OHAL ve KHK’lar ile işçi direnişlerinin, hak alma mücadelesinin önüne engeller koymuşlardır. Metal işçisi bunları yaşayarak görmektedir. En ufak bir hak alma mücadelesinde hükümeti, yargısı, polisi ve askeriyle çıkan devlet, açıktan sermayenin çıkarlarını savunduğunu, patronların devleti olduğunu ortaya koymaktadır. Metal işçisi bu yasakları tanımamalı, emeğine sahip çıkmalı, emeğin iktidarı için mücadele etmelidir.

Sonuç olarak on yıllardır kaybettiklerini telafi etmeyen, yerine koyamayan ancak işçilerin “kötünün iyisi” dediği bir sözleşmeye imza atıldı. Metal işçisi çok daha fazlasını kazanabilecekken, kazanabileceğinden daha azına razı edildi. Sarı sendikalar kırmızı çizgileri bir kenara attı, sözde grev kararlılığı unutuldu. Metal işçisi grev yolunda yarı yolda bırakıldı. Zafer havasında “yüzyılın sözleşmesi” nutuklarıyla Türk Metal ve Birleşik Metal-İş “Önce biz imzaladık” yarışına girdi.

Unutmamak gerekir ki %3,2 MESS’in gerçek rakamı değildi. Kıdem zammı, en çok MESS’in işine gelmekteydi. Çünkü 2015’teki Metal Fırtına’dan sonra binlerce metal işçisi işten atılmış ve yerlerine binlerce işçi alınmıştı. Fabrikaların yarıdan fazlası 1-2 yıllık işçilerden oluşmaktaydı. Yeni işçilere %18-19 zam öngören sözleşme MESS için bulunmaz fırsattı. Son olarak 2 yıllık sözleşme daha genel bakıldığında bir kazanım değil, bir önceki sözleşmeden kaybettiğimizin yerine konmasıdır. On yıllardır imzalanan sözleşmelerin biri hariç hepsi 2 yıllıktır.

Karşımıza yüzyılın sözleşmesi diye çıkartılan sözleşme metal işçisinin ürettiği değerlerin, edilen kârların, kırılan rekorların yanında hiçbir anlam ifade etmemektedir. Enflasyon %12 çıkmış, asgari ücrete %14’lük zam yapılmıştır. Patronlara teşvikler verilmekte, vergi indirimleri yapılmakta, yüz binlerce işçinin maaşı ve sigortası maaşlarımızdan kesilerek oluşturulan İşsizlik Fonu’ndan karşılanmaktadır. Bütün bunların sonucu olarak Koç’un kârını %59 arttırdığı bu dönemde alınan zamlar devede kulaktır. MESS için işçi maliyeti %4’ü geçmemektedir. %100 zam alsak bile MESS için iş gücü maliyeti en fazla %8 olacaktır. Büyük resme bakmanın tam sırasıdır. Bizlere 500 lira net zam, 900 liraya kadar zam diye yutturulmaya çalışılan sözleşmenin ardındaki tablo budur.

Bütün bu süreçte kıdem zammı ile yeni işçilerle eski işçiler birbirine düşürülmeye, ortak hareket etmelerine engel olunmaya çalışılmıştır. Metal İşçileri Birliği olarak “Eşit işe eşit ücret!” talebini savunmaktayız. Bu demek değildir ki, daha nitelikli bir işçi emeğinin karşılığını almasın. Elbette ki alacaktır. Ancak aynı işi yapan işçiler aynı ücreti almalıdır. Buradaki temel sorun işçiler arasındaki ücret farkları değil, patronlarla işçiler arasındaki gelir adaletsizliğindedir. Bizleri birbirimize kırdırarak bu uçurum gizlenmeye çalışılmaktadır. Her birimiz sefalet koşullarında yaşarken (yoksulluk sınırı 5 bin 238 liradır), emek harcamadan emeklerimiz üzerinden sefa sürenlerin işçileri bölme oyunlarına gelmemeliyiz. İnsanca yaşamaya yeterli bir ücreti tüm işçiler hak etmektedir. Tüm işçiler bu talep etrafında birleşmediği koşulda, birbirimizle rekabete girdiğimizde bütün işçiler bu bölünmeden zarar görmektedir.

Metal işçisi öfkesi ve kararlılığıyla TİS sürecini mevcut noktaya getirmiştir. Ancak bilinç ve örgütlülüğündeki zayıflık daha da ileri gitmesine, etrafındaki ablukayı parçalamasına engel olmuştur. Bu zayıflık hızla aşılmalıdır. Metal işçilerinin bütün eksikliklerine ve TİS masasında olmayışlarına rağmen TİS masasındakiler metal işçisinin gazabından korkarak davranmak zorunda kalmıştır. Bu öfke, örgütlülüğü ile birleştiğinde sonuç çok daha farklı ve iyi olabilirdi.

Söz, yetki ve kararın her yönü ile işçilerde olduğu bir sözleşme sürecinin hayata geçirilmesi gerektiği açıktır. İşçilere sorulmadan, işçilerden onay alınmadan hiçbir madde imzalanmamalı ve sendikal işleyiş içerisinde tüm denetim ve yönetim işçi komitelerinde, kurullarında olmalıdır. Bunun için de tabandan başlayarak işçi demokrasisini oturtmak, örgütlülüğü fabrika zemininde yaratmak ve sendikalara, TİS sürecine buradan aldığımız güçle müdahale etmek, inisiyatifi almak gerekmektedir.

Birleşik Metal-İş’in “Grev yasağını tanımıyoruz” açıklamaları tabanının basıncının bir ürünüdür. Bütün süreç boyunca üyelerinin kararlı duruşu ve konumlarını kaybetme korkusu ile davranmışlardır. Metal işçisini grev yolunda yarı yolda bırakanlar, yeni işçilerin sözleşmeden beklediklerini alamaması karşısında Kroman’dan yükselen direniş çağrısına destek olmamış, arkasında durulmamıştır. Metal işçileri bu tutuma yabancı değildir. 2015’te grev yasağının ardından işçileri zorla önce evlerine göndermelerini, sonra da zorla işbaşı yaptırmalarını, işçilerin Ejot ve Paksan’daki işgal girişimlerini boşa düşürmelerini her birimiz çok iyi bilmekteyiz. Bugün grev yasağını tanımama iradesi Birleşik Metal-İş yönetiminin değil işçilerinindir. Bu böyle bilinmeli ve bu iradeyi yarı yolda bırakanlardan hesap sorulmalıdır.

Son olarak söylemek gerekir ki, Metal İşçileri Birliği sınıf mücadelesini TİS’lerden ibaret görmemektedir. Her ne kadar TİS süreçleri metal işçisinin beklentilerinin olduğu, hakları üzerine düşündüğü ve hareketlendiği süreçler olsa da, bu böyledir. Bizlerden 2 veya 3 yılda bir kurulan sözleşme masasından medet ummamız, bu süreç dışında haklarımızı, emeğimizin karşılığını savunmamamız beklenmektedir. Kazanımın olanaklı olduğu tek bir an varmış yanılsaması yaratılıp metal işçilerine sürekli olarak bir sonraki TİS’i beklemesi söylenmektedir. Ancak metal işçisi 2015’te TİS süreci henüz yeni bitmişken Metal Fırtına’yı yaratarak mücadeleyi, kazanımı TİS’lerden ibaret görmediğini göstermiştir. İmzalanan sözleşmenin ardından metal işçisi öncelikle bunu kavramalı ve mücadeleye devam etmelidir. Kazanılmış hakların korunması da, yeni hakların kazanılması da mücadeleden, örgütlü hazırlıktan geçmektedir.

Gerçekleştirdiğimiz toplantımızda aldığımız karar doğrultusunda örgütlenme seferberliği başlatıyoruz. Geçtiğimiz süreç göstermektedir ki, metal işçisi sınıf bilincini yükseltmeli ve örgütlenmelidir. Kazanıma giden yoldaki en büyük eksikliği budur. Bunun için Metal İşçileri Birliği’nin ilkelerini bilince çıkartmalı, çalışmalarına katılmalıdır. En kısa ifadeyle MİB’li olmalıdır. Fabrikasında MİB’in sesi olmalıdır. MİB’in toplantılarına katılmalı, faaliyetlerini fabrikasına ulaştırmalıdır. Bunun yolu fabrika komitelerinin kurulmasından geçmektedir. MİB, bütün metal işçilerini MİB’li olmaya, MİB’in fabrika komitelerinde örgütlenmeye çağırmaktadır. Yapmamız gereken çok açıktır. Güvendiğimiz işçi arkadaşlarımızla beraber MİB’le irtibat kurmalı, komitemizin ilk adımlarını atmalıyız. Geleceğimizi güvence altına almak, emeğimize sahip çıkmak, haramilerin saltanatına diz çöktürmek istiyorsak başka yolumuz yoktur. MİB, sadece bir sosyal medya hesabı, çıkartılan bir bülten değildir. MİB, sınıf bilincine sahip öncü metal işçilerinin örgütüdür. Bütün metal işçilerinin birliğiyle bütünleşmeye, örgütlenme seferberliği içinde olmaya çağırıyoruz. MİB’li ol, güçlü ol!

Siyasal gelişmeler

Türkiye büyük bir krizin içerisindedir. Artan enflasyon, işsizlik rakamları, TL’nin değer kaybetmesi, birçok işsizin ve sefalet koşullarında yaşamaya mahkum edilen işçilerin intihara varan bireysel eylemleri krizin ekonomik boyutunu gösterirken, ülkeler arası çıkar ilişkilerinde gelinen nokta, ülkeyi yönetebilmek adına süreklileşen OHAL düzeni, en temel demokratik hakların yoksunluğu krizin siyasal yanını göstermektedir. Krizlerin faturası ise işçi-emekçilere ödettirilmeye çalışılmaktadır. MİB, bütün metal işçilerini bu faturayı ödemeyi reddetmeye, krizler içinde debelenen kapitalizme karşı mücadeleye çağırmaktadır.

Bir önceki MİB MYK sonuç metninde şunları ifade etmiştik: “Dünyada ve Türkiye’de sistem büyük bir kriz içerisindedir. Bu krizler savaşları tetiklemekte, emperyalist saldırganlık işçi ve emekçileri ezilen halkları tehdit etmektedir. Yaşadıkları krizlerin faturasını bizlere kesmeye çalışanlara karşı dünyanın dört bir yanından sesler yükselmektedir. İran halkı diktatörlere karşı ayağa kalkmıştır. Ortadoğu’da ezilen halklar mücadeleye devam etmektedir. Filistin halkı direnişten vazgeçmemiştir. Daha örnekler çoğaltılabilir. Metal işçilerinin yapması gereken ise açıktır. Savaş ve saldırganlık politikalarına karşı ‘işçilerin birliği, halkların kardeşliği’ bakışıyla hareket etmelidir. Türk sermaye devletinin yaptığı savaş çığırtkanlığına karşı, emperyalist saldırganlığın parçası olmasına karşı sesini yükseltmelidir.

Bugün terör ve vatan savunması bahaneleriyle gerçekleştirilen “Efrîn operasyonu” yıllardır emperyalist güçlerin çıkar hesaplarına, emperyalist işgallere sahne olan Ortadoğu’dan Türk sermayesinin pay kapma hesaplarının ürünüdür. Bütün savaşların faturası işçi-emekçilere kesilmektedir. Bu fatura yeri geldiğinde bir kurşun, yeri geldiğinde savaş bütçesinin karşılanması için konulan ağır vergiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kendi çıkarları için halkları birbirine düşman etmelerine izin vermemeliyiz. İşçilerin birliği, halkların kardeşliği şiarını yükseltmenin vaktidir.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü sınıf mücadelesine ait bir gündür ve tarihine uygun bir şekilde metal işçilerine anlatılmalı ve ele alınmalıdır. Çalışma sürelerinin kısaltılması, 10 saatlik iş günü ve insanca çalışma ve yaşam koşulları için New York’lu kadın işçiler 8 Mart 1857’de greve çıkmış, polis saldırısının ardından fabrikaya giren işçiler fabrikaya kilitlenmiştir. Çıkan yangında 129 kadın işçi yaşamını kaybetmiştir. Patronların ve devletin mücadele eden kadın işçiler karşısındaki tutumu onları canlı canlı yakmak olmuştur. Daha sonrasında 1910’da 2. Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda 8 Mart’ın uluslararası mücadele günü olarak kutlanması kararı alınır.

Metal İşçileri Birliği olarak işçi sınıfının patronlara karşı mücadelesinde önemli bir yeri olan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde bütün metal işçilerini “Kadın-erkek el ele örgütlü mücadele” çağrısını yükseltmeye, çifte sömürüye maruz kalan, tacize uğrayan kadın işçilerin mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz. Bunun en somut örneğini Yazaki fabrikalarında olduğu gibi kadın işçilere yönelik baskının, tacizin artık ayyuka çıktığı, mücadele konusu edildiği yerde kazanımlar elde edilebileceğini görmekteyiz. Bu doğrultuda çalışmalar, etkinlikler, eğitimler yapma kararı alan MYK’mız herkesi bu kararların parçası olmaya çağırıyor.

-Yayınlar: Toplantımızda, sosyal medya ve bültenimiz başta olmak üzere birçok aracı kullanan birliğimiz, yayınlarını güçlendirmek, metal işçilerinin katkısını almak ve çok daha yaygın, nitelikli ve geniş bir dağıtım ağını örgütlemek için planlamalar yapılmıştır. Buradan bir kez daha bütün metal işçilerini birliğine ve yayınlarına sahip çıkmaya, yazı yazmaya çağırıyoruz.

Metal İşçileri Birliği
Merkezi Yürütme Kurulu

14 Şubat 2018

 

 

 

 

Yazaki’de yeni yönetimin ilk icraatı işçi kıyımı

 

Gemlik Yazaki’de tacizi aklayan Yazaki’de Metin Türk’ün işten atılmasının ardından iş başına gelen yeni yönetimin ilk icraatı işçi kıyımı oldu. Türk’ün işten atılmasının ardından haklarını mücadele ile alacaklarını anlayan işçiler üretimi durdurarak zam taleplerini dile getirdi.

Yazaki’de ilk defa üretimi durduran işçiler daha önce patronun belirlediği temsilciler yerine kendi temsilcilerini seçmiş ve taleplerini belirlemişti.

Yazaki işçileri, ücretlerinin sendikalı Mudanya Yazaki düzeyine çekilmesini, kesilen kıdem paralarının iadesini, bonuslar ve kalite primlerinde kesintiyi hedefleyen dayatmaların geri çekilmesini, gasp edilen promosyon paralarının geri iadesini ve sosyal haklarda iyileştirmeler talep etti.

Yeni yönetim işçilerin taleplerini görüşmek için 14 Şubat’a randevu verse de 13 Şubat’ta kıyım saldırısını devreye koydu.

İşçilerin seçtiği temsilcilerin de arasında olduğu 100’e yakın işçi işten atılırken daha önce Gemlik Yazaki’den uzak duran Türk Metal devreye girerek TOMİS’e yönelik karalama kampanyası yürüttü.

Türkiye’de 7500 çalışanı bulunan Yazaki’nin yaklaşık 2500 işçi çalıştırdığı Gemlik Yazaki’de tam anlamıyla kölelik düzeni hüküm sürüyor.


 
§