23 Mart 2018
Sayı: KB 2018/12

Efrîn’i ilhak süreci başladı
Efrîn işgali, Kürt düşmanlığı ve emperyalist yüzsüzlük
Türkiye’de Newroz eylemleri: Newroz direniştir!
Kürdistan’da Newroz’a Efrîn direnişi damga vurdu
Kan gölünden beslenenler, kan gölünde boğulacaklar
İstatistiklerle özelleştirme saldırısı
İşte Cargill gerçeği!
“Asıl düşman ülkenizdedir!”
Köleliğin devletli hali: Kadrolu taşeronluk
DİSK Genel-İş Sendikası CHP’nin arka bahçesi mi?
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - II - H. Fırat
Trump’lı ABD, daha saldırgan bir döneme açılıyor
ABD’nin Trump’la geçen dönemi
Doğu Akdeniz’de doğalgaz “savaşları”
“Mahşerin Dörtlüsü” ve dönemin siyasal ruhu
Kadınlardan yükselen eşitlik ve özgürlük sesleri
Okyanusun içinde harekete geçen bir damla
DGB 3. Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
Saldırıların “sıradanlaşmasına” alışmamalıyız
“Bilim galip çıkacaktır, çünkü işe yarar”
Kızıl Yıldız: Sosyalist bilimkurgunun ütopik bir örneği
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kan gölünden beslenenler, kan gölünde boğulacaklar

 

Kapitalist sistem doğası gereği krizler yaşamaktadır. Krizler ve onun sonucu olarak ortaya çıkan savaşlar ise insanlık için büyük bir yıkım anlamına gelirken, kan ve yıkımdan beslenen sermaye için krizi yönetme ve daha fazla büyüme anlamına gelmektedir. Zira krizler ve savaşlar sermaye açısından yeni pazarların oluşmasına ve bütün bir savaş dönemi boyunca savaşın ihtiyaçları üzerinden büyük bir savaş ekonomisinin doğmasına neden olmaktadır.

Bu konuda yakın tarihten örnekler vermek gerekirse, yüzümüzü 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na dönmemiz fazlasıyla yeterli olacaktır. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı dönemi burjuvazinin savaş tamtamlarını çok daha açıktan çaldığı bir dönemdir. 1929 Buhranı ile bütün dünyada büyük bir krizin içine giren emperyalist kapitalist sistem milliyetçiliği körüklemiş, işçi sınıfını şovenizmle zehirlemiş, faşizmin yükselişi ile ayakta kalmaya çalışmıştır. Krizin derinleşmesi ile birlikte 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın kapıları aralanmıştır. Hitler faşizmi, savaş ve kanla beslenen burjuvazi tarafından desteklenerek işçi sınıfı ve emekçi halkların başına bu süreçte musallat edilir. Birkaç örnekle açmak gerekirse:

1924’te Hugo Boss’u kuran Ferdinand Hugo Boss 1931’de Nazi partisine üye olur. ‘33’te Hitler’in iktidara gelmesi ile savaş bitimine kadar Nazi ordusunun bütün üniformalarının tasarımını ve üretimini gerçekleştirir. Hugo Boss’u var eden ve ayakta tutan savaşın kendisidir. Nazi partisi üyesi olan BMW’nin kurucusu Günther Quandt, savaş döneminde 50 bin savaş tutuklusu ve toplama kamplarından gelen Yahudileri çalıştırarak silah ve askeri teçhizat üretimi gerçekleştirir. Bu iki örnek Alman burjuvazisi üzerindendir. Ancak burjuvazi, çıkarları söz konusu olduğunda taraf tanımamaktadır.

1936’da Alman sermayesini güçlendirmek adına yabancı markaların Almanya’ya girişinin durdurulmasının ardından, Coca-Cola Nazi Almanyası ile pazarlık yapar. Reklam afişlerinde ve kola şişelerinin üzerinde kola içen Nazi gençliğinin ve gamalı haçın; arka yüzünde ise Führer’in fotoğrafının yer almasını kabul ederek Almanya pazarına girer. 1941’de Coca Cola’nın Avrupa’daki en büyük pazarı Nazi Almanyası’dır. ABD kendi iç çelişkilerinin yanı sıra, savaşa dönük propaganda sürecinde kendisini güçsüz düşürdüğü gerekçesiyle Almanya’ya kola ihracatını durdurur. Bunun kendisi Coca Cola patronlarını durduramaz. Nazi gençliği için Almanca “Fantasie” kelimesinden türettikleri Fanta’yı piyasaya sürerler.

Ford’un sahibi Henry Ford ise Nazilerin en büyük bağışçılarındandı. Ford’un Almanya’da elde ettiği gelirin büyük bir kısmını Nazilere bağışlamaktan geri durmayan Henry Ford, Hitler’in doğum günü için 50.000 dolar vermiştir. Nazi Almanyası’nda Devlet Nişanı’na layık görülen ilk yabancı da Henry Ford’dur. Hitler’in ofisinin duvarında Henry Ford’un resminin asılı olması ve 1931’de Hitler’in Detroit News’e: “Henry Ford’u kendim için bir esin kaynağı olarak görüyorum” demesi boşuna değildir. Kimi tarihçiler Henry Ford’un adının Hitler’den daha çok faşizmle anılması gerektiğini yazmaktadırlar.

Nazi ordusu, savaş süreçlerinde General Motors’un Almanya’daki yatırımı olan Opel’in ürettiği savaş uçaklarını kulanmıştır. Henry Ford’dan 1 ay sonra General Motors yöneticisi James Mooney’e de Devlet Nişanı verilmiştir.

Naziler için Ford’un yanı sıra kamyon üretimi yapan Renault’un patronu Louis Renault ise savaş sonrasını göremedi. Renault Nazilerle kurduğu işbirliği nedeniyle Fransız direnişçileri tarafından yakalanarak tutuklandı. Cezaevinde bir ayını doldurmadan öldürüldü. Ancak bu gelişme, Renault’nun büyümesine hiçbir şekilde engel olmadı.

General Motors ve Ford yerli işbirlikçileri ile birlikte 1939’da Nazi Almanyası’nda taşıt sektörünün %70’ini elinde bulundurmaktadır. Savaş döneminde bu iki tekelin fabrikaları çalışma kamplarından getirilip karın tokluğuna, ölüm tehdidiyle çalıştırılan işçilerle Nazi ordusu için çalışmaya devam etmiştir. Bu dönem özellikle General Motors ve Ford için büyük bir büyüme dönemidir.

Ford’un Almanya ayağı olan Ford-Alman için “Nazizmin silah fabrikası” denilmektedir. Yüksek teknolojiye sahip Nazi savaş aygıtının mimarları Ford ve General Motors’dur. Bu gerçek herkesçe bilinmektedir. ABD hükümeti ise sözde Nazi Almanyası ile savaş halinde olmasına rağmen bundan rahatsızlık duymamaktadır. Nisan 1943’te Amerikan hazine bakanı Henry Morgenthau, Ford’un üretiminin “Ford’un çıkarlarını koruma iradesini açıkça gösteren” Nazi Almanyası’nın yararına olmasını temenni etmektedir.

Bu bahsettiklerimiz sermayenin savaş yatırımlarını sadece Nazi ordusu üzerinden gerçekleştirdiği anlamına gelmiyor elbette. Burada verilen örnekler öne çıkan ve çarpıcı olanlar sadece. Bugün de karşımızda farklı bir tablo yok. Emperyalist kapitalist sitem yaşadığı krizlerden çıkışı savaşlarda bulmakta, bu savaşlar üzerinden yaratılan savaş ekonomisi emperyalist tekellerin iştahını kabartmaktadır. Sistem kendi gelişimini, insanlığı büyük bir yıkıma götüren bu kan gölünde bulmaktadır. Sistem bu kan gölünde boğulmadığı sürece ondan beslenmeye devam edecektir.

 

 

 

 

BM’den Türkiye’ye “OHAL’i derhal kaldırın!” uyarısı

 

Birleşmiş Milletler (BM) Yüksek Komiserliği, Türkiye’ye OHAL’i kaldırma çağrısı yapan, 28 sayfalık rapor açıkladı. Raporda, “Türkiye OHAL’e derhal son vermeli, kurumların normal işleyişini ve hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmeli” denildi.

OHAL döneminde çıkarılan KHK’larla yaşanan tutuklama ve ihraçlara dikkat çekilen raporda, “Kararnamelerin sayısı, sıklığı ve bazılarının herhangi bir ulusal tehditle ilgisinin olmaması, OHAL yetkilerinin hükümete karşı her tür eleştiri veya muhalefeti bastırmak için kullanıldığına işaret ediyor” ifadelerine yer verildi.

Raporda ayrıca, Kürt illerindeki saldırılar da hatırlatılarak şunlar söylendi: “Türkiye’nin güneydoğusunda güvenlik güçleri devasa ve ciddi insan hakları ihlallerini sürdürüyor. Bunlar arasında öldürme, işkence, aşırı güç kullanımı ve Kürtlerin evleri ile kültürel mirasına zarar verilmesi de bulunuyor.”

 
§