23 Mart 2018
Sayı: KB 2018/12

Efrîn’i ilhak süreci başladı
Efrîn işgali, Kürt düşmanlığı ve emperyalist yüzsüzlük
Türkiye’de Newroz eylemleri: Newroz direniştir!
Kürdistan’da Newroz’a Efrîn direnişi damga vurdu
Kan gölünden beslenenler, kan gölünde boğulacaklar
İstatistiklerle özelleştirme saldırısı
İşte Cargill gerçeği!
“Asıl düşman ülkenizdedir!”
Köleliğin devletli hali: Kadrolu taşeronluk
DİSK Genel-İş Sendikası CHP’nin arka bahçesi mi?
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - II - H. Fırat
Trump’lı ABD, daha saldırgan bir döneme açılıyor
ABD’nin Trump’la geçen dönemi
Doğu Akdeniz’de doğalgaz “savaşları”
“Mahşerin Dörtlüsü” ve dönemin siyasal ruhu
Kadınlardan yükselen eşitlik ve özgürlük sesleri
Okyanusun içinde harekete geçen bir damla
DGB 3. Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
Saldırıların “sıradanlaşmasına” alışmamalıyız
“Bilim galip çıkacaktır, çünkü işe yarar”
Kızıl Yıldız: Sosyalist bilimkurgunun ütopik bir örneği
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Eski bir Cargill çalışanı anlattı...

İşte Cargill gerçeği!

 

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi gündemdeyken, nişasta bazlı şeker üreten Amerikan tekeli Cargill, türlü ayak oyunlarıyla üretimine devam ediyor. Eski bir Cargill çalışanı, bu Amerikan tekelinin kirli yüzünü, işçilere ve köylülere verdiği zararı, toplumun sağlığıyla nasıl oynadığını gazetemize anlattı.

- Şu soruyla başlayalım; kim bu Cargill?

- Cargill diye Google’dan aratınca dünyanın en sevilmeyen şirketi diye yazıyor. Bu, 1800’li yılların son senelerinde açılan bir şirket. Gıda alanında faaliyet gösteriyor, şu anda 70 ülkeden 200 bin çalışanı var. Genel itibariyle Cargill’in yaptığı iş glikoz. Nişasta bazlı şeker. Mısırdan tatlandırıcı yapıyor. Türkiye’de Coca Cola’dan Eti’sine, Ülker’inden Anadolu’da baklava yapan merdiven altı atölyesine kadar glikoz veriyor. Hayatımızın birçok alanında var. Ben Bursa Orhangazi’deki Cargill’de çalıştım Efes Pilsen, Sırma Su bile alıyordu.

Cargill sevilmeyen bir şirket ve girdiği yerlerde nasıl barınıyor? Mesela Türkiye’ye girişi ‘98-99 yılında Orhangazi Ovası’nda. Orhangazi Ovası Bursa’nın en verimli ovalarından biri. İstanbul, Yalova ve Bursa’nın ortasında. Burada çeltik yani pirinç tarımı vardı. Cargill üretimde çok fazla su kullanan bir fabrika. Cargill sondaj atarak suyu çekiyor. Yaklaşık yerin 200 metre altından. Bir köylü en fazla 15-20 metrede yapabiliyor bunu. Cargill suyu kuruttuğundan çeltik tarımı artık yapılamıyor. Bunun dışında saldığı gazlardan kaynaklı zeytin üretiminde de sıkıntı yaratıyor. Zeytinden domatese saldığı gazların kokusu siniyor. Zaten iğrenç bir koku salıyor ovaya. Hiçbir şey yetişmiyor.

- Başka yer mi yoktu peki İznik gölünün kenarına fabrika kurdular?

- Mısır işletme fabrikalarında sistem tamamen buhar ve su üzerinden çalıştığı için bol su lazımdır. Bunu da İznik Gölü’nden ve Türkiye’nin sayılı ovalarından Orhangazi Ovası’na 200 metre derinliğe sondaj atarak sağlıyor. Kesinlikle bilinçli olarak seçilmiş bir yerdir.

- Böylesine göz önündeki verimli bir tarım arazisine nasıl kuruldu bu fabrika?

- Bulunduğu bölgedeki arazileri satın aldı. Bunlar tarım arazisiydi, sanayi arazisi değildi. Tarım arazisinin ortasına ruhsatsız bir şekilde fabrikayı kurdular. 2010’lu yıllara kadar yani yaklaşık 15 sene boyunca bu fabrika ruhsatsız çalıştı. Ruhsat alması da tamamen şaibeli. Tarım arazileri tarım vasfından çıkarıldı, sanayi vasfına geçirildi. O şekilde ruhsat verdiler.

Ayrıca fabrika kurduğu yerlerde şöyle bir taktik izliyorlar. Sosyal sorumluluk projesi adı altında mesela köye ne lazım sağlık ocağı lazım, camisinin tadilata ihtiyacı var bunları yaptı. Orhangazi İlkokulu’nu açtı, Gürle Köyü’ne su deposu yaptı, başka bir köye iki tane bank koydu, muhtarlarla anlaştı, muhtarın, ihtiyar heyetinin çocuklarını işe aldı. Tabi bunları ruhsat alana kadar, tepki çekmemek ve şirin gözükmek için yaptı.

Cargill’de toplam 155 kişi çalışıyor bunun 90 tanesi mavi yaka işçi, geri kalanı beyaz yaka. İstanbul’dan gelen ofis elemanı, mühendis vb. yani Cargill devasa istihdam sağlayan, devasa paralar veren bir fabrika değil. Mısırı Ukrayna’dan getiriyor.

- Cargill ne üretiyor?

- Türkiye’de sadece nişasta bazlı şeker üretiyor. Glikoz üretiyor. Yediğimiz bütün tatlı ürünlerdeki tatlandırıcıyı üretiyor. Bunu mısırdan yapıyor. Bunu nasıl yapıyor? Mısırı yediğimizde bir tatlılık hissetmiyoruz, peki bunu nasıl yapıyor. Bunun çözümlemesi kimyasal bir olay. Mısırı kaynatıyor. Bunun için kabuğundan daha çabuk ayrılan, kabuğu daha ince sanayi için uygun bir mısır lazım. Bunun için de GDO’lu mısır kullanıyor. Bunu kaynatıyor. Bunun kabuğu bir yere gidiyor, gluteni bir yere gidiyor, beyaz nişasta parçası kalıyor. Bunu inek sütüne benzeyen, içi tortulu süt haline getiriyor. Sadece insan vücudunda bulunan, tükürük bezlerinde bulunan alfamilaz enzimine eş değer yapay enzim halinde nişasta sütünü parçalıyor sonra bu boza haline geliyor. Sarımtırak bir renk alıyor. Bu sefer de gliko amilaz yani midede bulunan bir enzime eş değer bir enzimle, tabi bunlar tamamen kimyasal ve sağlığa çok zararlı kimyasallarla parçalıyor. Bir parçalama daha var. Basınçlı buhar vererek onu yeniden parçalıyor, bu sefer şeffaf ve berrak bir hal alıyor. Burada da kimyasal bir reaksiyon var. Sanayide kullanılan asitler kullanılıyor. Böylece şekerden yüzlerce kat daha tatlı bir hale getiriyor. Hem de şekerden daha ucuz oluyor. Bir tankerin taşıdığı 26 tonluk bir glikoz, 400-500 ton şeker pancarına tekabül ediyor. Bir de şekerden daha ucuz.

Sanayide şeker kullanmak isteyenler insan sağlığını düşünmediği için bunu kullanıyor.

Cargill’in dünyada hangi ülkelerde neden yasaklandığını araştırmak lazım. Cargill demeyelim de şöyle diyelim, nişasta bazlı şeker neden Avrupa ülkelerinde yasak da Türkiye’de kullanılıyor? Ya da 3. dünya ülkelerinde serbest, buralarda pazar bulabiliyor? Avrupa halkının sağlığını düşünüyor. Bunu ürettirmiyor. Ya da yüzde 1 gibi eser miktarda ürettiriyor. Kotasının en yüksek olduğu yer dünyada Türkiye.

- Türkiye’de kotası yok mu?

- Var ama bunlar üçkağıtçılık yapıyorlar. Bunun Türkiye’de kotası yüzde 10. Diyelim ki 550 bin ton tatlandırıcı (bunun içinde şeker ve nişasta bazlı şeker var) üretiliyorsa bunun yüzde 10’u nişasta bazlı şeker üreten Cargill gibi firmaların geri kalan yüzde 90’ı şeker pancarınındı. Devlet bu yüzde 10’luk kotayı nasıl kontrol edecek? Devletin şeker kurulu diye bir kurumu var. Şeker kurumu flowmetresi var. Akış göstergesi, evlerdeki su sayaçları gibi bir gösterge. Yani ne kadar glikoz geçti kantardan, bunu gösteren bir sayaç. Bunlar ürettiğini flowmetreden geçirmeden bin tonluk bir depolama sahasına, araziye yere sererek depoluyorlar. Bin tonluk 70-80 tane depoya stokluyorlar. Sonra reprosses diye bir işlem var. Sanki o ürün bir yerlere dökülmüş de, işlem hatası olmuş da tekrardan prossesin içine giriyormuş, yeniden değerlendiriliyormuş gibi gösterip hileli bir biçimde piyasaya salıyorlar. Flowmetreden geçmemiş oluyor ürün böylece. Kotayı delmiş oluyor. Şeker pancarı fabrikaları kapandıktan sonra kotayla alakalı bir sıkıntı olmayacak. Bir de Cargill’in Ülker ile yarı yarıya ortak Pendik Nişasta Sanayi adında bir işletmeleri var. Bunu yarı mamul halde yolluyorlar. Ülker bunu şeker kurulunun flowmetresine girmeden kendi fabrikasında üretiyor. Ülker’in kendisi, yan fabrikaları da bunları kullanıyor.

- Cargill halkın sağlığına zarar veriyor peki başka ne tür zararları var?

- Cargill’de 100 tane işçi çalışıyor, milyonlarca çiftçiyi, milyonlarca nakliye işçisini, milyonlarca tarım işçisini etkileyecek. Ne olacak, şeker pancarı üretilmeyecek. Burada çalışan insanlar çalışamayacak. Sanayici hem çok daha ucuz olduğu hem de gıda fabrikalarında sıvı fazlı olduğundan kullanımı daha kolay olduğu için nişasta bazlı şekeri tercih edecek. Burada ne oluyor? Köylü ürettiği ürünün değerini alamıyor… Bir tarafta gariban köylü bir tarafta dünya tekeli. Bunun aldığı fiyatta mazot alamıyor, teşvik alamıyor, bunun gibi müşteri bulamıyor. Yani milyonlarca köylü lav etmiş oluyor.

- Biraz da Cargill’deki çalışma koşullarından bahseder misin?

- Az sayıda işçi asgari ücretin biraz üstünde paralara çalışıyor, emeğinin karşılığını alamıyor. Cargill’de de bir mücadele süreci yaşandı. Ruhsatını alana kadar topluma hoş görünmek için piyasanın 3-5 kuruş üstünde maaş vermeye başladı. Ruhsatını aldıktan sonra kimseye bir şey ispatlama derdi kalmadığı için verdiği hakları almaya başladı. Eskiden yüzde 15’lerde verdiği zammı yüzde ikilere üçlere indirdi. İnsanlar asgari ücretin 100 lira-50 lira üstünde çalışıyor. Geçinemeyecek duruma geldiler. Bunun yanında büyük bir baskı var. Seni her şekilde koşturuyor, paraya gelince parayı vermiyor. En son insanların canına tak etti. Biz de biz dilenci değiliz, emeğimizin karşılığını istiyoruz dedik. Örgütlenmeye başladık, sayının tamamlanmasına az sayıda işçi kalmıştı. Bu yüzden bir işçiyi işten çıkardı ama insanlar geri çekilmedi. Sendikal üyeliği engellemek için bol bol toplantılar yaptılar. Ama işçi çıkardıktan sonra iyi bir direniş yapıldı. Sen hem bu ülkenin en verimli topraklarına fabrikanı kuracaksın, hem bu ülkenin milyonlarca tarım işçisini mağdur edeceksin, halk sağlığıyla oynayacaksın, yüz de adamı çalıştırıyorsun onların da emeğinin karşılığını vermeyeceksin defol git o zaman burada durma. Biz sadece sendikalı çalışmak istiyoruz diye eylem yapmadık. Bu ülkenin kurallarına uyacaksın ya da defolup gideceksin dedik. Mücadele devam ediyor, 2012 yılından bu yana halen işçiler sendikalı olma mücadelesi veriyor. Bunca baskı ve oyuna rağmen sürüyor.

- Peki ne yapmalı?

- Cargill Türkiye’den tamamen defolup gitmeli. Go home Cargill!

Kızıl Bayrak / Bursa


 
§