23 Mart 2018
Sayı: KB 2018/12

Efrîn’i ilhak süreci başladı
Efrîn işgali, Kürt düşmanlığı ve emperyalist yüzsüzlük
Türkiye’de Newroz eylemleri: Newroz direniştir!
Kürdistan’da Newroz’a Efrîn direnişi damga vurdu
Kan gölünden beslenenler, kan gölünde boğulacaklar
İstatistiklerle özelleştirme saldırısı
İşte Cargill gerçeği!
“Asıl düşman ülkenizdedir!”
Köleliğin devletli hali: Kadrolu taşeronluk
DİSK Genel-İş Sendikası CHP’nin arka bahçesi mi?
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - II - H. Fırat
Trump’lı ABD, daha saldırgan bir döneme açılıyor
ABD’nin Trump’la geçen dönemi
Doğu Akdeniz’de doğalgaz “savaşları”
“Mahşerin Dörtlüsü” ve dönemin siyasal ruhu
Kadınlardan yükselen eşitlik ve özgürlük sesleri
Okyanusun içinde harekete geçen bir damla
DGB 3. Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
Saldırıların “sıradanlaşmasına” alışmamalıyız
“Bilim galip çıkacaktır, çünkü işe yarar”
Kızıl Yıldız: Sosyalist bilimkurgunun ütopik bir örneği
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Asıl düşman ülkenizdedir!”

 

Türk sermaye devleti ve özelinde AKP iktidarının çıkarları doğrultusunda gerçekleştirilen Efrîn işgali katliam ve zorbalıkla devam ediyor. 2 ay önce başlatılan ve kirli amaçlara hizmet eden işgal harekâtı iç siyasete ve topluma müdahale aracı olarak kullanılıyor. Tek tipe sokulmuş medya ve diğer araçları ile toplumun zihni, şovenizm ve dinci-gericilik ile zehirleniyor, bulandırılıyor.

Sosyal yıkım saldırıları ve gün be gün tırmandırılan siyasal gericilik toplum üzerinde bir yük haline geldi. Özellikle AKP’nin son 17 yılda uyguladığı politikalar ve bunun günümüze yansıyan sonuçları işçi sınıfı ve emekçileri ekonomik bir çıkmaza, güvencesiz ve geleceksiz bir hayata sürükledi. İşsizlik her geçen gün artmakta, ücretler yaşamsal ihtiyaçları karşılamamakta, kredi ve kredi kartı bağımlılığı sayesinde bankalar altın çağını yaşamaktadır. Son 12 yılda her hane halkının borcu 55 kat artarken, bu borçların beraberinde ağır vergi yükü altında kalan emekçiler ise kendini yakma, intihar girişiminde bulunma vb. eylemlerle kaçış yolları arıyor.

Son yıllarda fabrikalarda gündeme gelen tekil direnişler işçi sınıfının çıkış arayışını göstermekte. Bu doğrultuda gündeme gelen Metal Fırtına, Şişecam direnişi, madenlerdeki işgal eylemleri, grev yasağı karşısında metal işçisinin kararlılığı vb. bir dizi örnekte görüldüğü gibi söz konusu çıkış arayışı militan biçimlere de bürünüyor. Sermaye devleti ve AKP ise işçi sınıfını şovenizm ve dinci-gericilik ile frenlemeye çalışıyor. Gerçekleştirilen Efrîn işgalinden tüm yönleri ile en çok etkilenen kesim işçi sınıfıdır. Metaldeki toplu sözleşme sürecinde işçi sınıfını aza razı etmenin temel etkenlerinden birisi işgal harekâtı ve bu harekâtla yaratılan toplumsal atmosferdir.

Gerçekleştirilen bu kirli harekâtın bedelini ödeyen/ödeyecek olan işçi sınıfı, bugün sendika bürokrasisi, medya ve düzen tarafından işgal saldırısına desteğin temel dayanağı haline getirilmek isteniyor. İşçi sınıfı milliyetçi-şovenizmle zehirlenerek “canımız ve haklarımızın vatan uğruna feda olsun” çizgisine getirilmeye çalışılıyor. Gerçek düşmanlar flulaştırılırken, zulüm altındaki Kürt halkı ve komşu halklar düşman olarak hedef tahtasına konuyor.

Gerici-şoven atmosfer Türk Metal gibi çeteler tarafından zayıflayan hâkimiyetini sağlamlaştırmak, kaybettiği itibarı tekrar tesis etmek için özel bir şekilde kullanılıyor. Federal Mogul fabrikasında TSK’ya yardım maksatlı 7 bin lira civarında bağış toplayarak ya da işgali desteklemek için MKE silah fabrikasındaki gibi ücretsiz ek mesailer örgütleyerek işçi sınıfı üzerindeki milliyetçiliği tetikleyen çalışmalar yapıyor. Türk İş ve Hak İş ise patron örgütleri ile birlikte işgale destek açıklamaları yapıyor, kirli savaş cephesinde yer aldıklarını açıkça beyan ediyor. Memur Sen ve Kamu Sen ise memurlara dönük hak gaspları karşısında sesini çıkartmazken işgal girişimine tam destek için eylemler, etkinlikler düzenliyor. Elazığ belediyesinde çalışan 300 taşeron işçisinin işgale destek için gönüllü askerlik başvurusunda bulunması ve işgalin ilk günlerinde ORS patronunun “Fabrikamdan istediğiniz kadar işçiyi Efrîn’e götürebilirsiniz” açıklaması hafızalardaki yerini koruyor.

AKP ve burjuvazi kendi çıkarları doğrultusunda işgali ve işgal üzerinden yarattıkları atmosferi sürdüreceklerdir. Verilen örnekler üzerinden karşımıza çıkan tablo ise işçi sınıfının bu propagandanın etkisi altında olduğunu gösteriyor. Sermaye düzeninin açmazlarının derinleştiği bir evrede tırmandırılan şovenist hava düzen açısından cankurtaran rolü görmektedir. Zira bu kirli ve bulanık hava işçi sınıfından gerçek düşmanlarını, yani sermayeyi saklama imkanı yaratmaktadır.

Bu gerici atmosfer tüm ürkütücülüğüne rağmen yok olmaya, dağılmaya mahkûmdur. Çünkü yaşamın gerçekliği ile “vatan sağolsun” söylemi her geçen gün çelişik bir hal almaktadır. Emperyalist heveslerle gerçekleştirilen savaş, emekçilerin yaşamlarındaki yıkımı her geçen gün derinleştirmektedir. İşçi sınıfı ve emekçilerin sonuna kadar bu yıkımı desteklemesi beklenemez. Keza MKE fabrikasında işgal için ek mesailer yaptırılan işçiler, bugünlerde ücret üzerinden doğan sorunlara karşı eylemler yapıyor.

Efrîn ve Ortadoğu halklarının sermaye devleti tarafından işçi ve emekçilere düşman ve tehditmiş gibi gösterilmesi, veya farklı ulusların farklı kapitalist devletler tarafından düşman sayılması yeni değildir. Örneğin, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı sürecinde ayağa kalkmaya yeltenen Alman işçileri, Alman burjuvazisi tarafından milliyetçi-şoven söylemler üzerinden başka halklara karşı kışkırtılmak istenmişti. Bunun karşısında Karl Liebknecht’in işçi sınıfına ve emekçilere yönelik kaleme aldığı bildiri dünya işçi sınıfı ve emekçiler için güncelliğini hâlâ korumakta ve Türkiye işçi sınıfına ve dünya halklarına gerçek düşmanı ve tehdidi nerede araması gerektiğini göstermektedir. Bu vesile ile Liebknecht’in çağrısını yineleyelim: “Alman halkının asıl düşmanı Almanya’dadır: Alman emperyalizmi, Alman savaş partisi, Alman gizli diplomasisi. Alman halkı, kendi emperyalistlerine karşı mücadele eden diğer ülkelerin proletaryasıyla işbirliği içinde, kendi ülkesindeki bu düşmana karşı politik bir savaşım vermelidir

Emperyalist kumarbazlar halkın sabrını daha ne kadar kötüye kullanacaklar? Kıyımlar yetti artık! Kahrolsun içerideki ve dışarıdaki savaş çığırtkanları! Soykırıma son! Bütün ülkelerin proleterleri… Gizli diplomasinin komplolarına, emperyalizme, savaşa karşı barış için sosyalist bir ruhla uluslararası sınıf mücadelesiyle birleşin! Asıl düşman kendi ülkenizdedir!” (2 Mayıs 1915)

 

 

 

 

Uğur Konfeksiyon işçileri davayı kazandı

 

İstanbul İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Uğur Konfeksiyon’da bir buçuk yıl önce işten atılan DEV TEKSTİL üyesi işçiler, açtıkları davayı kazandı.

21 Mart’ta Bakırköy 5. İş Mahkemesi’nde 3. duruşması görülen dava, işçilerin lehine sonuçlandı. İşten atılan sendika üyeleri, aradan geçen süre için 4 net maaş, sendikal faaliyet engellendiği için de 16 brüt maaş tutarında tazminat kazandı. Ayrıca sendika yöneticiliği bulunan bir işçinin, yöneticilik süresi boyunca fabrika tarafından maaşa bağlanması kararlaştırıldı. Diğer işçilerin davaları ise önümüzdeki haftalarda görülecek.

Yaklaşık 2 bin işçinin dünyaca ünlü markalara kazak dokuduğu Uğur Konfeksiyon’da işçiler; çalışma koşullarının ağırlığına, yoğun mesailere, sağlıksız yemeklere, düşük ücretlere karşı DEV TEKSTİL’de örgütlenmeye başlamış, ancak patronun saldırısı ile karşılaşmıştı.

O dönemlerde çıkan İşkur İEP ile fabrika yönetimi yüzlerce işçiyi işten atmaya başlamış, bunlara karşı çıkan işçiler ise kapı önüne konmuştu. DEV TEKSTİL üyesi işçiler işten atma saldırısına, basın açıklamaları, markalara fakslar, duvar gazeteleri, yazılamalar ile yanıt vermişti.

 
§