22 Kasım 2019
Sayı: KB 2019/43

Siyanür değil kapitalizm öldürüyor!
Riyakarlık, kepazelik, kirli pazarlıklar...
Vergi soygununa karşı mücadeleyi tabana yayalım!
Yoksulluk-intihar ya da sosyalizm
Sermaye krizini atlatsın diye sunulan konut kredisi teşviki!
İşçi sağlığı AKP’yle kapitalistlerin insafına terk edilmemelidir
“Sendikacılar zenginleşmiş, sınıfını terk etmiş durumdalar!”
Aksaray İşçi Birliği genişletilmiş işçi toplantısı
Ağustos’ta da işsizlik tırmandı: Bir yılda 980 bin kişi daha işsiz
Opsan patronu iş cinayetinden değil iş cinayeti haberinden rahatsız!
TKİP VI. Kongresi tutanakları… Sendikalar ve sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin sorunları-1
Alman kapitalizmi sefaleti derinleştirerek büyüyor
25 Kasım’ın güncel çağrısı
Kadınların işyerlerinde yaşadığı şiddet örnekleri
Tuzla’dan emekçi kadınlar mücadeleye çağırdı
YÖK’ün hedefleri kim ve ne için belirleniyor?
Ankara’da akademik yıl faşist saldırı ve provokasyonlarla başladı
Alaattin Karadağ ölümsüzdür!
Fikirler kitlelere nüfuz edince maddi bir güç olur!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Alman kapitalizmi sefaleti derinleştirerek büyüyor

 

Alman basınında çıkan “Almanya’da Federal İstatistik Dairesi’nin (Destatis) verilerine göre bu yılın üçüncü çeyreğinde toplam istihdam edilen kişi sayısı 45 milyon 400 bine ulaştı. Böylece Doğu ve Batı Almanya’nın birleştiği 1990 yılından bu yana istihdam edilen kişi sayısında en yüksek seviyeye ulaşıldı” türü haberlerde Almanya’nın ekonomik başarısının hikayesi anlatılıyor. Ancak anlatılan hikayede bu ‘başarının’ ne pahasına sağlandığına değinilmiyor. İşçilerin tam gün çalışmalarına, 40 yıldan uzun bir süre emeklilik sigortası ödemelerine rağmen -hem çalışırken hem emekli olduktan sonra- sosyal yardıma muhtaç bırakıldıkları gerçeği görmezlikten geliniyor. 

‘Başarı’ düşük ücretle güvencesizlik üzerinde yükseliyor

Düşük ücret, güvencesiz ve esnek çalışma, taşeronlaştırma gibi uygulamalarla işçilerin yaşam ve çalışma koşulları daha da ağırlaştırılıyor. Bu sayede Alman tekellerinin kârları artarken yoksulluk ise kitleselleşiyor. Emekçilerin yaşayarak öğrendikleri bu gerçek, değişik kurumların yaptığı araştırmalarda istatistiksel olarak da belgeleniyor. Buna göre bir milyondan fazla insan tam gün çalışmasına rağmen, aldığı ücretle asgari geçimini sağlayamadığı için sosyal yardımlara muhtaç durumdadır.

Sosyal yardımlar: tekelleri ‘gizli’ sübvanse etmenin aracı

Sosyal yardım emekçiye verilmiş bir destek gibi sunulsa da, gerçek bunun tam tersidir. Sosyal yardımlar kapitalist tekellerin düşük ücret saldırganlığına devlet tarafından verilen bir destektir. Şöyle ki, AB rekabet yasası devletlerin kendi kapitalist tekellerini bir başka AB ülkesinin tekeli aleyhine sübvanse etmesini yasaklıyor. Kapitalist tekeller bu engeli, devletin zoru ve sendika bürokrasisinin de aktif desteğiyle çalışanlara dayattıkları düşük ücret, esnek-güvencesiz-süreli iş anlaşması ve taşeronlaştırmayı dayatarak aşıyorlar. Tam gün çalışmasına karşın aldığı ücretle asgari geçimini sağlayamayan emekçilere verilen sınırlı sosyal yardımlar, kapitalist tekellerin çalışanlara ödemediği ücretin toplumsal fonlardan karşılanmasından başka bir şey değil. Devlet böylece kapitalist tekelleri ‘gizli’ sübvanse etmenin yükünü de emekçilerin sırtına yıkmış oluyor. 

Sefalet emeklilik döneminde daha da derinleşiyor

Tam gün çalışmasına karşın yaşamını idame ettiremeyen emekçileri emeklilik döneminde ise tam bir sefalet bekliyor. Yapılan gerici reformlarla işçilerin ve büro emekçilerinin emeklilik hakları tırpanlanmış, emeklilik yaşı erkeklerde 67, kadınlarda ise 65’e yükseltilmişti. Emeklilik aylıkları ise düşürülmüştü.

“2010 Ajandası” adı altında dönemin Sosyal Demokrat Parti (SPD)-Yeşiller (Schröder-Fischer hükümeti) koalisyonu tarafından başlatılan saldırılar, Hristiyan Demokratlar Birliği (CDU) Merkel-Müntefehring (SPD) hükümetleri tarafından ağırlaştırılarak sürdürüldü. Düşük ücret, güvencesiz-süreli iş anlaşması, esnek çalışma ve taşeronlaştırma yaygınlaştırıldı. Keza sosyal haklar, primler adım adım tasfiye edildi, sağlık hizmetleri ise kısmen ücretli hale getirildi. İşsizlik parasının süresi ve oranı düşürüldü. Emeklilik aylıkları da net ücretin yüzde 60’ından yüzde 48’ine düşürüldü. Vergi, sağlık sigortası gibi ödemelerin emeklilik aylıklarından kesilmesi yasallaştırıldı. Türkiye’nin Almanya’dan ödünç aldığı Bireysel emeklilik saldırısı da Rister Renter adı altında uygulandı. Gelecek korkusuyla baskı altına alınan emekçiler emeklilik için ek ödeme yapmaya zorladı. (Yasa, ‘Rister’ adını 1998-2002 yılları arasında çalışma bakanlığı yapan SPD’li Walter Rister’den alıyor).

Gerici reformların sonucu olarak emekli aylıklarının  gayri safi milli hasıladaki payı da yüzde on beş oranında düşürüldü. 2000 yılında  GSMH’nın yüzde 10,5’ne denk gelen emekli aylıkları, 2018 yılında GSMH’nın yüzde 8,9’una kadar düşürülmüştür.

Bu saldırgan politikaların sonucu olarak emekliler arasındaki yoksulluk ve sefalet derinleşti. 2007 yılında yüzde 14 olan emekli yoksulların oranı geçen on yılda yüzde 45 dolayında artarak 2017’de yüzde 19,5 oldu. Bunlar resmi rakamlar, gerçek rakamlar ise bunların çok daha üzerindedir. Resmi rakamlar, emeklilerin yüzde 48’inin 814 Euro’dan daha az aylık aldığını gösteriyor. Bu oran kadın emeklilerde ise çok daha yüksektir. Kadın emeklilerin yüzde 67’si 814 Euro’dan daha az aylık alıyorlar.

Çalışma yıllarında eşit işe eşit ücret ödemeyi reddeden kapitalistler, ‘baştacı’ dedikleri kadın emekçileri yaşlılık yıllarında da tam bir sefalete mahkum ediyorlar. Temel sorunları çözme yeteneğinden yoksun olan kapitalist sistemin sorunları büyütmekten başka bir işlevi kalmamıştır. Cinsler arasındaki ayrımcılığı büyüterek derinleştirmesi bunun çarpıcı örneklerinden sadece biridir.

Vitrin süsleme babında şirketlerde, hükümetlerde kısacası yönetim kademelerinde kadın sayısının arttığına dair söylenenler bu gerçeğin üstünü örtmeye yetmiyor. Sorun yöneticilerin cinsiyetinde değil hangi sınıfın hizmetinde oldukları, hangi politikaları hayata geçirdikleri gerçeğinde yatıyor. Bir önceki kabinede olduğu gibi, bugün de Alman hükümetinin başı ve savaş bakanları kadındır. Tıpkı kirli savaşı zirveye çıkaran Tansu Çiller ya da Bolivya’da darbecilerin altın tepside iktidarı sundukları Jeanine Áñez’nin de kadın olması gibi…

Sorunları büyütmekten, insanlığın ortak kazanımlarını ve doğayı tahrip etmekten başka bir işlevi kalmayan kapitalizm yıkılmayı bekliyor. Kuşkusuz ki sınıf bilinciyle donanmış ve örgütlenmiş işçi sınıfı büyük bir onurla bu tarihi devrimci görevi yerine getirecektir.