İçindekiler:

14 Temmuz 2023
Sayı: KB 2023/11

Gerici-faşist rejimin "saldırı dalgaları" kabarıyor...
Düzen partileri demokrasinin neresinde!
"İşkenceye karşı mücadeleyi büyütüyoruz!"
NATO masasında kirli pazarlıklar
İktidarın yolsuzlukları sınırları aştı
Torba yasadan zam, rant, gasp çıktı!
Şirket kârlarının ardında işçilerin sefaleti var!
"İstikrarlı sefalet" koşulları kabul edilemez...
İşçi sınıfı prangalarını parçalayacaktır!
"Eşitlik ve insanca yaşanacak bir ücret"
Sefalet ücretine de sendikal bürokrasiye de hayır!
"Ya hep barabar ya hiç barabar"
Emperyalist saldırganlık ve savaşa devam!
Cenin direndi, işgalciler geri çekildi
Emperyalist haydutlar dünyayı yıkıma sürüklüyor!
Fransa'da öfkenin nedenleri ve görevler...
Nahel'in ardından bir hafta!
Ukrayna Savaşı'ndan çıkış arayışları...
Suriye'de gerilimi tırmandırıyor
SYRIZA'nın seçim yenilgisi
Kadın hakları tehlike altında!
Katliam da çıplak arama da insanlık suçudur!
Evvel Temmuz Festivali devam ediyor!
Sınıfın ozanı Rıfat Ilgaz
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sınıfın ozanı Rıfat Ilgaz

S. Gül

 

“SINIF’ın ozanıyım mimli…”

En özlü bu dizeyle tanıtır kendini bize Rıfat Ilgaz. Sırtından yükü eksik olmayan, sarı yazmalı Cideli kadınların; ekmek parası için okulun semtine bile uğrayamayan çocukların, çalışırken yaşamını yitiren işçilerin, yoksul köylülerin; yani ezilen sınıfın yazarıdır, şairidir o.  “Toplumla ilgili sorunları bir yana bırakırsam ben önce şair olamam, yazar olamam, aydın olamam” sözleri, gerçek yaşamla kurduğu bağın ve buradan beslenen toplumcu sanat anlayışının özetidir.

Mehmet Rıfat, üretim ilişkilerin bir üst evreye evrildiği, imparatorlukların dağıldığı, ulusal ayaklanmaların baş gösterdiği, dünyanın emperyalist paylaşım savaşlarına doğru ilerlediği bir çağda dünyaya gelir. Nüfus tezkiresinde doğum tarihi 7 Mayıs 1911 olarak yazılıdır. Babası, yoksul köylülerden alınan vergilerin, halkın sırtından kazanılan tüm gelirlerin sömürgeci devlet kasalarına aktığı Düyun-u Umumiye’de bir memurdur. Babası için, “Kazandığı paraların padişahların dış borçlarına gittiğini öğrendim. Padişahların bile borçlarını ödeyen babam” ifadelerini kullanır. 7 çocuklu ailenin en küçüğü olan Mehmet Rıfat abilerini Kurtuluş Savaşı’nda kaybetmiştir.

Mehmet Rıfat daha küçük yaşlarda yazar olmayı aklına koyar, “başka meslek aklımdan geçmiyordu” der. Babası oğluna yazdığı bir mektubunda seçeceği meslekle ilgili şu düşünceleri paylaşır. “Oğlum ben senin mühendis, doktor olmanı düşünüyordum; sen kalktın şair oldun, yazar oldun. Ne istersen o ol, karışmam ama neyi iyi yapacağına aklın yatıyorsa onu yap. İstersen zurnacı ol ama zurnayı en iyi biçimde çal.” Mehmet Rıfat’ın hayali edebiyat fakültesine gitmektir. Babasının ölümü üzerine geçim derdi ağır seyredince, parasız bir okula kaydolmak zorunda kalır. Muallim mektebini bitirip öğretmen olur. Kastamonu’nun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapar. 1934’te soyadı kanunu geldiğinde; öğretmenliğini, sanatını kazandığı Kastamonu’ya özgü bir isim olarak Batı Karadeniz’in en büyük dağı Ilgaz’ı seçer.

Savaş yıllarında doğan Mehmet Rıfat’ın öğretmenlik yılları da faşizmin en azılı dönemlerinin yaşandığı ikinci emperyalist paylaşım savaşına denk gelir. 1940 Kuşağı’ndan biri olarak yazılarında, şiirlerinde yoksulluğu, emperyalizmi, siyasi baskı-yasakları yerer. Toplumsal sorunları anlattığı eserlerin ilki Yarenlik’tir, daha sonra 1944’te Sınıf kitabı çıkar. “Sınıf” demenin suç sayıldığı, sıkıyönetim uygulamalarının tüm ağırlığıyla sürdüğü bir dönemde kırmızı kapağıyla, Devrim Yayınevi’nden çıkan kitap cesur bir adımdır. Devletin hışmına uğraması da çok hızlı olur.

 Rıfat Ilgaz’ın öğretmenlik süresince yaptığı gözlemleri, yoksul aileleri ve onların çocuk yaşta işçiliğe başlamak zorunda kalan çocuklarını anlattığı kitap, 25 günün sonunda yasaklanır. Ilgaz için iki aylık kaçak yaşamı başlar. Sonrasında 6 aylık kalacağı zindan hayatı. Bilirkişi raporunda kitapta suç bulunmadığı yazılır ama tutsaklığı devam eder, tabii işkenceler de. İkinci Dünya Savaşı’nın ve de yoksulların yaygın hastalığı olan verem de yakasındadır üstelik. Hem bu dönemde yaşadıklarını hem de II. Dünya Savaşı sürecinde kitabı toplatılan öğretmen-şair Mustafa Ural’ın hikâyesini anlattığı Karatma Geceleri romanı da benzer akıbete uğrar ve toplatılır. Romanda anlatılanlar aslında 1940 kuşağı aydınlarının maruz kaldığı baskı-yasaklar ve yaşamlarıdır. Hem tutsaklık hem sağlığının bozulması Rıfat Ilgaz’ın bütün yaşamını etkiler. Ailesinden, çocuklarından ayrı kalır, yoksulluğa düşer. Mesleğinden atılır. Bütün bu bedellere rağmen gördüklerini, gerçekleri, toplumun sorunlarını anlatmaktan, haykırmaktan geri durmaz. Bütün hayatı boyunca namuslu, onurlu bir kalem işçisi, toplumun ilerici bir değeri olur. Ölümüne kadar, edebiyatın her dalında; şiir, roman, öykü, tiyatro oyunu, çocuk kitapları, anı, makale türünde eserler verir.

1980 askeri darbesinde ve yaşı 70’i geçmişken gözleri kapalı, elleri kelepçeli bir şekilde Cide’den gözaltına alınır, işkenceye uğrar. Düşünceleri nedeniyle ve haklıdan, doğrudan yana saf tuttuğu için gördüğü zulüm ona ağır gelmez ama 2 Temmuz 1993’te en yakın arkadaşı Asım Bezirci’nin de aralarında bulunduğu 33 aydın ve sanatçının Sivas Madımak Otelinde yakılarak katledilmesi Rıfat Ilgaz’ı derinden etkiler. Katliamın hemen izleyen günlerinde 7 Temmuz’da hayata gözlerini yumar.

Yaşadığı dönemin sınıf çelişkilerini anlatan, sınıfının bir neferi olan Rıfat Ilgaz’ı ölümünün 30. yılında saygıyla anıyoruz.

 

Sevgiye düşman devlet!

 

Yıllar önce, bir kötülük gelmez diye, oğlu Murat Yıldız’la karakola giden Hanife Anne devleti acı bir kayıpla tanıdı. Ve bugün “kemiklerini olsun” diye Murat’ı arıyor. Anayasa ve yasalar çiğnenerek Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’na, hafıza mekanına karanfil bırakmaları her defasında engelleniyor.

Hanife Ana gözaltına ve işkenceye rağmen Muratlara karanfil bırakmak için geliyor Galatasaray Meydanı’na. Dün de geldi ve yine gözaltına alındı. Sevgiye düşman devlet yeni bir acı yaşattı Hanife Anne’ye. Eren Keskin şu ifadelerle paylaştı yaşatılan acıyı:

“Bugün gözaltından hastaneye getirildiğimizde gözaltında kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Anne çocuğunun küçük bir fotoğrafını eline aldı. Bir kadın polis fotoğrafı yırttı. Hanife Anne’nin ‘affet beni oğlum’ haykırışı yaktı hepimizi #CumartesiAnneleri”

Fotoğrafı yırtmak sadece o kadın polisin vahşeti olarak açıklanamaz. Fransa’da Nahel’i katleden de yıllar önce Muratları katleden de bugün Murat’ın remini yırtan da aynı devlet politikalarının bir sonucu. Devlet üniformasıyla yapılan her şeyde sevgiye düşmanlık açıkça görülüyor. Fotoğrafı yırtmak sevgiye düşmanlıktan başka bir şey değil.

Asıl sorun, annelerin haykırışlarının kamuoyu tarafından duyulmamasıdır. Duyarlı kamuoyu dediğimiz insanlar da yok Cumartesi Annelerinin yanında. Hanife Anne yaşına ve sağlık durumuna aldırmadan insani ve demokratik her eyleme katılıyor. Devletin hışmına uğrayıp, tepki gösteren herkes birebir tanır Hanife Anne’yi, çünkü yanındadır. Bu yüzden Hanife Anne’nin çığlığı Eren Keskin’in dediği gibi hepimizin yüreğini yakmalı. 

Ve yanında olmalıyız.

Hanife Anneleri çok seven Muharrem