İçindekiler:

29 Kasım 2023
Sayı: KB 2023/19

İnsanca bir yaşam için örgütlü mücadeleye!
Yargı krizi mi dinci-faşist rejimi tahkim etme manevrası mı?
Rejimin krizi derinleşiyor!
AKP-MHP iktidarının çimentosu: Sahtekarlık
Tayyip Erdoğan-Olaf Scholz görüşmesi.
Ülke "Avrupa'nın çöplüğü" haline getirildi
"Bir bebekten katil yaratan karanlık!"
İşçilere vergi yükü, kapitalistlere af!
Kartal'da "Artık yeter mitingi"
Sendika ağaları sus pus
25 Kasım eylemleri.
İllerde 25 Kasım
Zor dönemin bilinciyle devrime hazırlanıyoruz
Sınıfın ve devrimin partisi 25. yılında!
Basel'de TKİP'nin 25. yıl etkinliği
Engels ve anti-semitizme karşı mücadele
Friedrich Engels'i anma davasında yargı skandalı
Emperyalist-siyonist barbarlığın Şifa Hastanesi "zaferi"
Dünyada Filistin'le dayanışma eylemleri
Şi Cinping'in ABD ziyaretinden geriye kalanlar!
ABD ve Batı'nın "ulusal güvenliği"ve Siyonistlere desteği
Dünyada 25 Kasım eylemleri
Parasız, nitelikli, ulaşılabilir barınma haktır!
Söz, yetki, karar üniversite bileşenlerine
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Bilimsel sosyalizmin büyük savaşçısı 203 yaşında!

Engels ve anti-semitizme karşı mücadele

A. Eren

 

“Siyonist İsrail devleti, ABD merkezli emperyalist kampın Ortadoğu çıkarlarının bekçisi ve vurucu gücü olduğuna göre, Siyonizme karşı mücadele ancak tutarlı anti-emperyalist bir çizgiye oturursa gerçek anlamını ve hedefini bulur, böylece başarıya ulaşma şansı kazanır. Bu, ilkel Yahudi düşmanlığına karşı da temel önemde bir ayrım noktasıdır. Anti-semitizm her zaman gerici egemen sınıfların bir silahı olmuştur ve tam da halk kitlelerinin dikkatini devrimci çözümlerden saptırmak, sahte hedeflere yöneltmek için kullanılmıştır. Bu nedenledir ki emperyalizme ve Siyonizme karşı mücadele anti-semitizme karşı mücadeleden ayrılamaz.” (TKİP VII. Kongre Bildirgesi, Kasım 2023)

Anti-semitizmin tarihte tuttuğu yer, oynadığı rol bellidir: Yahudi düşmanlığı egemen sömürücü sınıflar tarafından, ezilen kitleleri demagojik politikalarla sınıf mücadelesinden uzak tutmak için farklı biçimlerde kullanılmıştır.

Anti-semitizm, ezenler ile ezilenler arasındaki bölünmenin toplumsal nedenlerini, emekçilerin acımasızca köleleştirilmesini gizlemenin etkili bir aracı olmuştur. Egemen sınıflar bu sorunu tarihin her döneminde ideolojik-politik bir araç olarak hep canlı tutmuşlardır. Anti-semitizm hiçbir zaman sınıfsal zemininden soyutlanmış bir olgu olarak var olmamıştır. Her zaman, egemen sınıfın temsilcileri tarafından somut siyasal ihtiyaçlar çerçevesinde bilinçli olarak kullanılmıştır. Sömürücü sınıflar Yahudi düşmanlığını sahneye koyarak ezilen sınıfları diğer ülkelere yönelik yağma planlarını uygulamak üzere harekete geçirmişlerdir. Anti-semitizm, sömürücü sınıfların iktidarlarını sağlamlaştırmak için kullandıkları en acımasız silahlardan biri olmuştur.

Bu gerçek Yahudilere yönelik nefretin yaşandığı tarihin tüm dönemleri için geçerlidir. Ortaçağ’da Almanya, İspanya ve Fransa’nın birçok gerçekleşen kanlı pogromlar, Yahudilerin Avrupa’daki çeşitli feodal devletlerden kitlesel olarak kovulması, Rus Çarlığı’nın son yıllarındaki Yahudi karşıtı politikaları, Hitler faşizminin gerçekleştirdiği Yahudi kökenli tüm insanların planlı imhası... Tüm bunlar egemen sınıfın çıkarları adına gerçekleştirilmiş, acımasız bir ekonomik ve siyasi zulüm uygulanmıştır.

Anti-semitizm: İşçi sınıfı hareketine karşı dalgakıran!

19. yüzyılın sonlarında gelişen işçi hareketini önünü kesmek, paralize etmek amacıyla anti-semitizm egemen sınıflar tarafından etkili şekilde gündeme getirilmiştir. Klasik dinsel Yahudi düşmanlığından öte, ortaya çıkan siyasi anti-semitist hareketler sol söylemler de kullanarak işçi sınıfı içinde Truva atı rolü üstlenmişlerdir.

1873’teki ekonomik krizin ardından Avrupa’nın bütün merkezlerinde kent küçük burjuvazisi, memurlar ve çiftçiler arasında kitlesel bir karakter kazanan anti-semit dalga üzerinden yaygın şekilde anti-semitist dernekler ve partiler oluşmaya başlamıştı. Hıristiyan Sosyal İşçi Partisi gibi partiler, Bismarck’ın da “hayırsever” desteğiyle, sözde Manchester kapitalizmini anti-semitik eleştiri topuna tutarak, sosyal demokratlardan oy devşirmeye çalışıyordu. Bu anti-semitlerin ön saflarında, küçük esnaf ve zanaatkârları da yanlarına çeken ve alt sınıfların memnuniyetsizliğini genel bir nefrete dönüştürmek isteyen toprak sahipleri ve büyük sanayiciler yer alıyordu. Bu girişim Temmuz 1878 seçimlerinde başarısız oldu. Ancak Hessen ve Saksonya’nın bazı bölgelerinde anti-semitler 1880’lerin sonundan itibaren SPD’nin mücadele etmek zorunda kaldığı siyasi bir güç haline gelmiş bulunuyorlardı.

Engels 1870’lerin ortalarından itibaren anti-semitizm sorununa dikkat çekmeye başladı. Almanya’da ekonomik krizleri ve ırk teorisini kullanan bu akım, sosyalist işçi hareketinin bazı kesimlerini de etkiliyordu. Teorik savunucularından biri, sosyal demokratlar arasında, özellikle de entelektüel çevrelerde önemli etkiye sahip olan Eugen Dühring’di. “Irksal, ahlaki ve kültürel bir sorun olarak Yahudi sorunu” başlıklı 1881 tarihli broşürüyle, siyasi bir hareket olarak anti-semitizm için sözde “bilimsel” kanıtlar ileri sürüyordu.

Engels, “Bay Dühring’in her fırsatta sergilediği gülünçlük derecesinde abartılmış Yahudi nefretine” dikkat çekiyordu. “Yahudilere karşı Ortaçağ bağnazlığından miras kalan halk önyargısının ‘doğal nedenlere’ dayanan ‘doğal bir önyargı’ olduğu” teziyle polemiğe girmişti. Dühring, “Yahudi sorunu”nu geri dönülmez bir ırksal karşıtlığın ifadesi olarak tanımlıyordu. Yahudilik doğası gereği kaçınılmaz olarak tüm medeni halkların düşmanıydı. Yok olmamak için kendilerini ona karşı savunmak zorundaydılar.

Engels, Marx’a yazdığı Ağustos 1876 tarihli mektubunda, Dühring için, “Tütün, kedi ve Yahudilerden nefretini, Yahudiler de dahil olmak üzere insanlığın geri kalanına genel geçer bir yasa olarak dayatmadan ‘gerçeklik felsefesini’ hayata geçiremez” diyordu.

Bu sorunu marksist perspektiften açıklamak acil hale gelmişti. Zira anti-semit hareket giderek işçi sınıfının bazı kesimleri içinde de etkili olmaya başlamıştı. Dönemin işçi partilerinin saflarında konuya ilişkin politik muğlaklık egemendi. Anti-semitist hareketler yer yer “sol cenah”tan bir akım olarak algılanıyordu.

Özellikle Avusturya’da Yahudi karşıtı hareket 1870’lerin sonundan itibaren sol içinde de etkili olmaya başlamıştı. Karl Kautsky 1884’te Zürih’ten Engels’e, anti-semitlerin artık en tehlikeli muhalifler olduğunu, Almanya’dakinden daha tehlikeli olduklarını, çünkü muhalif ve demokrat göründüklerini, işçilerin içgüdülerine seslendiklerini yazıyordu.

Engels’in hala yol gösterici kısa mektubu

Engels’in anti-semitizm üzerine 21 Mart 1890 tarihli mektubu, 9 Mayıs’ta “Arbeiter-Zeitung”da yayınlandı. Bu mektup, Avusturyalı banka çalışanı Isidor Ehrenfreund’un, Viyana Banka ve Kredi Kurumları Memurları Kulübü üyeleri ve Viyana halkının belli bir kesimi arasında Yahudi karşıtlığının yaygın olduğu ve Yahudi sermayesine karşı propaganda yapıldığına dair yazısına yanıt niteliğini taşıyordu.

Bu mektup ayrıca 13 Mayıs 1890 tarihli “Berliner Volksblatt” ve 28 Mayıs 1890 tarihli ve Münih merkezli “Das Recht auf Arbeit” gazetelerinde de yayınlandı.

Engels’in konuya ilişkin temel fikri şuydu:

“Dolayısıyla anti-semitizm, esasen kapitalistlerden ile ücretli işçilerden oluşan ve yalnızca görünüşte sosyalist bir kisve altında gerici amaçlara hizmet eden modern topluma karşı, Ortaçağ’dan kalma gerileyen sınıfların tepkisinden başka bir şey değildir; feodal sosyalizmin bir çeşididir ve bizim bununla hiçbir ilgimiz olamaz...”

Ve şöyle devam ediyordu:

“Buna ek olarak, anti-semitizm konuyu çarpıtmaktadır. Aşağıladığı Yahudileri bile tanımıyor. Aksi takdirde, Doğu Avrupalı anti-semitler sayesinde İngiltere’de ve Amerika’da, İspanyol Engizisyonu sayesinde de Türkiye’de binlerce Yahudi proleter olduğunu ve bu Yahudi işçilerin en kötü sömürülen ve en sefil işçiler olduğunu bilirdi. Burada, İngiltere’de son on iki ay içinde Yahudi işçiler tarafından üç grev yapıldı ve şimdi bizim anti-semitizmi sermayeye karşı bir mücadele olarak mı uygulamamız gerekiyor?”

Son olarak ise Engels şunları söylüyordu:

“Ayrıca, Yahudilere çok şey borçluyuz. Heine ve Börne’den bahsetmiyorum bile, Marx Yahudi kanından geliyordu; Lassalle Yahudi’ydi. En iyi insanlarımızın çoğu Yahudi. Şu anda Viyana’da hapishanede proletarya davasına adanmışlığının kefaretini ödeyen dostum Victor Adler, Londra Sosyal Demokrat’ın editörü Eduard Bernstein, Reichstag’ın en iyi üyelerinden Paul Singer - dostluklarından gurur duyduğum insanlar ve hepsi Yahudi! Ben de “Gartenlaube” (-haftalık bir dergi) tarafından bir Yahudi’ye dönüştürüldüm ve gerçekten de seçim yapmak zorunda kalsaydım, ‘Herr von’ olmaktansa bir Yahudi olmayı tercih ederdim!” (Friedrich Engels, “Über den Antisemitismus”, 1890, Marx-Engels, Cilt. 22, s. 49)

Engels’in anti-semitizme ilişkin açıklayıcı düşünceleri, özellikle dönemin işçi sınıfı hareketi içindeki anti-semitist eğilimlere karşı mücadelede ve dönemin devrimci işçi partilerinin açık politik tutum almalarında önemli bir rol oynadı.

İşçi hareketinin Yahudi sorunu karşısındaki tutumu

Daha önceleri esas olarak dini yorumlara dayalı Yahudi düşmanlığı, 19. yüzyılın ikinci yarısında sosyalist partilerin güçlenmesine paralel olarak siyasi anti-semitizme dönüşmüş ve yüzyılın sonunda ilk olarak Paris Dreyfus davasında somut bir biçim almıştı. Yahudi asıllı Fransız genelkurmay subayı Alfred Dreyfus, vatana ihanet suçlamasıyla 1894 yılında ömür boyu hapse mahkûm edilmişti. Monarşistler, Bonapartistler ve militan din adamları tarafından kullanılan Dreyfus olayı, hem Fransız Yahudilerinin asimilasyonunu hem de cumhuriyet öncesi koşulları yeniden inşa etmek amacıyla Üçüncü Cumhuriyet’i hedefliyordu.

Fransız sosyalist hareketi Yahudi karşıtı histeriye geçici olarak katılmaktan kurtulamasa da, Dreyfus olayının proletaryanın mesafeli durması gereken salt bir burjuva meselesi olduğu fikri hakimdi. İşçi hareketi içinde, burjuva şoven gericiliğine karşı aktif mücadeleyi savunanlar Jaurès’in etrafındaki sosyalistler olurken, Guesdistler ise proletaryaya bu çatışmanın dışında kalmayı öneriyorlardı.

Almanya’da ise Engels’in özlü müdahalesi SPD parti kongresinde anti-semitizmin gündem maddesi olarak yer almasını sağladı. August Bebel, 1893 tarihli Köln kongresinde, “Anti-semitizm ve sosyal demokrasi” başlıklı bir konuşma yaptı. Anti-semitik hareket konusunda parti saflarında “kafa karışıklığı”nın olmasının rastlantı olmadığını vurgulayarak, konunun işçi hareketi için hayati olduğunun altını çizdi. Kongre işçi hareketinin anti-semitizme karşı tutumunu kamuoyuna duyurmayı politik bir görev olarak belirledi.

Weimar Cumhuriyeti’nin başlangıcında, KPD’nin bazı yöneticileri, Engels tarafından daha önce eleştirilmiş olan Yahudi kapitalistlere karşı popülist tepkiyi anti-semit klişelerle körükleme hatasına düştüler. Ernst Thälmann önderliğindeki KPD ise, 1932 yılında illegal olarak yaygın dağıtılan “Suçlu Yahudi’dir” broşüründe, anti-semitizmin, Hitler faşistleri tarafından sınıf mücadelesini zayıflatmak, işçileri etnik ve dini farklılıklar üzerinden ayrıştırarak, kapitalizme karşı esas mücadeleden alıkoymak için kullanıldığını vurguluyordu.

Engels’in anti-semitizme ilişkin berrak görüşleri bugün de devrimci işçi sınıfının tutumuna ışık tutmaktadır:

“Komünistler için Siyonizme karşı mücadele, dünya ölçüsünde emperyalizme karşı verilen mücadelenin bir parçasıdır. Yahudi işçi ve emekçileri, bugünün ağır ortamında bile seslerini cesaretle yükseltebilen ilerici-devrimci Yahudi aydınları, bu mücadelenin asli unsurları arasında yer almaktadırlar. Onlarla dayanışma içinde olmak ve giderek birleşmek, bugün her zamankinden çok daha önemli ve gereklidir. Onların desteği ve katılımı olmadan Filistin sorununun az çok tatmin edici bir çözümüne ulaşmak mümkün değildir.” (TKİP VII. Kongre Bildirgesi, Kasım 2023)