İçindekiler:

29 Kasım 2023
Sayı: KB 2023/19

İnsanca bir yaşam için örgütlü mücadeleye!
Yargı krizi mi dinci-faşist rejimi tahkim etme manevrası mı?
Rejimin krizi derinleşiyor!
AKP-MHP iktidarının çimentosu: Sahtekarlık
Tayyip Erdoğan-Olaf Scholz görüşmesi.
Ülke "Avrupa'nın çöplüğü" haline getirildi
"Bir bebekten katil yaratan karanlık!"
İşçilere vergi yükü, kapitalistlere af!
Kartal'da "Artık yeter mitingi"
Sendika ağaları sus pus
25 Kasım eylemleri.
İllerde 25 Kasım
Zor dönemin bilinciyle devrime hazırlanıyoruz
Sınıfın ve devrimin partisi 25. yılında!
Basel'de TKİP'nin 25. yıl etkinliği
Engels ve anti-semitizme karşı mücadele
Friedrich Engels'i anma davasında yargı skandalı
Emperyalist-siyonist barbarlığın Şifa Hastanesi "zaferi"
Dünyada Filistin'le dayanışma eylemleri
Şi Cinping'in ABD ziyaretinden geriye kalanlar!
ABD ve Batı'nın "ulusal güvenliği"ve Siyonistlere desteği
Dünyada 25 Kasım eylemleri
Parasız, nitelikli, ulaşılabilir barınma haktır!
Söz, yetki, karar üniversite bileşenlerine
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

ABD’nin “ulusal güvenliği” ve Siyonistlere desteği

A. Engin Yılmaz

 

Filistin halkının katliamı üzerinde Ortadoğu’da bölgeyi yangın yerine çevirme potansiyeli taşıyan büyük bir uluslararası kriz yaşanıyor. Batılı emperyalistlerin Siyonist İsrail ile birlikte Filistin halkına karşı yürüttüğü soykırım, dünyada büyük etki ve yankılar yaratmış durumda. Bu gelişme, hemen tüm güçleri tutum almaya zorluyor. Başka şeylerin yanı sıra, bunun gerisinde bölgenin giderek kızışan emperyalist rekabet ve nüfuz mücadelesi alanı olmasıdır. İsrail savaş makinası toplu cezalandırma yıkımını sürdürürken, ABD Akdeniz’de uçak gemileriyle devasa bir askeri müdahale gücü topluyor. Biden yönetimi, Lübnan’daki direniş hareketi Hizbullah’ın kapsamlı bir şekilde savaşa girmesi durumunda müdahale etme tehdidinde bulunuyor. Emperyalist/Siyonist saldırganların pervasızlığı, bölgede felaketle sonuçlanabilecek bir savaşın fitilini ateşleme riskini arttırıyor.

ABD için “yaşamsal çıkar alanı” ilan edilen Ortadoğu’da İsrail, ABD için “hayati önemde” bir mevzidir. İsrail’i ziyaret ettikten sonra yaptığı konuşmada Biden, Ukrayna ve Gazze’deki savaşlar arasında paralellik kurarak her iki savaşın da ABD’nin “ulusal güvenliği” açısından taşıdığı hayati öneme dikkat çekti. 105 milyar dolarlık bir yardım paketi için ABD Kongresi’ne başvuran Biden, bunun “Amerika’nın güvenliğine nesiller boyunca fayda sağlayacak akıllı bir yatırım” olacağını iddia etti. Yardım paketinin “İsrail’e benzeri görülmemiş bir yardım” içermesi gerektiğini söyleyen Biden, “Bölgedeki diğer düşman aktörlerin İsrail’in her zamankinden daha güçlü olduğunu bilmesi” gerekir demişti. Paketin, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı kendisini savunmaya devam edebilmesini sağlamak için de gerekli olduğu propaganda ediliyor. Çatışma ve savaşlara benzin dökmek için bir kalemde 105 milyar dolar harcamaya hazırlanan ABD, hegemonya savaşını daha da tırmandırma niyetinde olduğunu gösteriyor.

ABD ve NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı sürdürdükleri savaşı genişletmeyi, İsrail’in Gazze’yi yakıp yıkması ve Filistin halkını hedef alan katliamlarına devam etmesi için devasa kaynaklar aktarmaya hazırlanıyor. İsrail’in soykırıma dönüşen Gazze saldırısıyla Filistin direnişi kırılmak, halka boyun eğdirilmek ve işgal genişletilmek isteniyor. Siyonist rejimin sergilediği vahşet, ABD’nin bölgedeki çıkarlarının da bir gereğidir. Zira Ortadoğu halklarının kalbine saplı bir hançer olan İsrail’in ABD için işlevsel bir aparat olduğu açıktır. Biden’ın İsrail parlamentosunda konuşurken kullandığı “Her zaman şunu söyledim. İsrail olmasaydı, onu icat etmek zorunda kalırdık” ifadesi, ABD’nin Siyonist aygıta neden önem verdiğini de anlatıyor.

***

Filistin halkına karşı sürdürülen imha savaşı ABD ile AB’deki suç ortakları tarafından desteklenmektedir. Gazze halkının çocuklarla birlikte katliamlardan geçirildiği bir ortamda emperyalist liderler İsrail ile dayanışmalarını ilan ediyorlar. Dahası dosdoğru İsrail ile birlikte Filistin direniş güçlerine ve halkına karşı savaşıyorlar. ABD Başkanı, İngiltere, Almanya Başbakanları ile Fransa Cumhurbaşkanı sırayla İsrail’i ziyaret ettiler. Sözüm ona Yahudi halkına “derin şefkat” duygularını göstermek için kuyruğa girdiler. Siyasi kökeni Benito Mussolini’ye dayanan İtalya’nın faşist, yani antisemitist Başbakanı Giorgia Meloni de İsrail’e giderek Netanyahu ve Siyonist rejimle dayanışma ilan etti. Ukrayna savaşıyla birlikte ABD’nin arkasında saf tutan emperyalist şefler, Yahudi halkı için değil, Ortadoğu’daki gerici çıkarları için savaşa benzin döküyorlar. Oysa bu savaşın Yahudi halkı için de yeni felaketler yaratma ihtimali yüksektir. Çünkü savaş bölgeye yayılırsa, İsrail dahil hiçbir taraf yıkımdan muaf olmayacak. 

Kanlı geçmişlerini ve Nazilerin Holokost lekesini alınlarından sözümona temizlemek gibi beyhude çaba içine girenler, Ukrayna’daki Yahudilerin imhasında Nazilerle iş birliği yapan Stephan Bandera’yı kahraman ilan eden Zelenski rejimiyle kol kolalar. Geçtiğimiz ay Kanada Parlamentosu’nda Waffen-SS’de Nazi müttefiki olarak görev yapan Ukraynalı faşist Jaroslaw Hunka’yı ayakta alkışlayanlar, ülkelerinde Nazi örgütlerini koruyup kollayanlar sözümona Yahudi halkına derin şefkat duyuyorlar. Bunlar yapılırken tiksinti uyandıran yalan bir yalan ve ikiyüzlülük kampanyası yürütüyorlar. İsrail’in Filistinlilere karşı yürüttüğü soykırım savaşını meşru göstermeye çalışan propaganda kampanyasını yürütürken her türlü insani ve ahlaki değeri ayaklar altında çiğniyorlar. Bu aynı şeyleri Ukrayna savaşı üzerinden de sergiliyorlar. 

Batı devletleri ve havuz medyasının suç ortaklığı

Bütün bir Filistin halkına karşı yürüttüğü savaşta İsrail, batı emperyalizminin tam koruması altındadır. 75 yılıdır devam eden bir suç ortaklığı hikayesi. Batı devletleri ve medyası şimdi de İsrail‘in savaş suçlarının ortaklarıdır. İsrail ordusu üç haftayı aşkın bir süredir Gazze’nin her tarafını bombalıyor. Siyonist cellatlar El Ehli el Arabi hastanesine düzenlenen korkunç saldırıdan önce de 17 hastane ve sağlık kuruluşunu bombalamıştı. Şimdi de Kudüs Hastanesi’ni yok etme tehdidinde bulunuyorlar. Erkeklere, kadınlara ve çocuklara yiyecek, su ve elektrik verilmemesinin “uluslararası hukuka” göre suç olduğu söyleniyor. Ama İsrail Savunma Bakanı Gallant, “Gazze Şeridi’nin tamamen kuşatılması emrini verdim. Elektrik olmayacak, yiyecek olmayacak, yakıt olmayacak. Her şey engellendi” derken efendilerinden tam destek gördü. Rusya’nın Ukrayna’da bunu yaparak savaş suçu işlediği yalanını yayıp histerik bir Rus düşmanlığı körükleyenler, sıra İsrail’e gelince bunun açık bir savaş suçu olduğunu, soykırım içerdiğini gizlemeye çalışıyorlar. Dahası, “İsrail’in kendisini savunma hakkı var” yüzsüzlüğüyle suça ortak oluyorlar.

İsrail rejimi, “insani hayvanlar” dediği Filistin halkının yok edilmesi saldırısını bütün bir dünyanın gözleri önünde sürdürüyorken ABD-AB-İngiltere şefleri ve onların medyası bu suça ortak oluyor. Kurbanlar saldırgan, saldırganlar da mağdur gösteriliyor. İsrail Devleti’nin bayrağı kamu binalarına asılırken, giderek büyük bir dalgaya dönüşen Filistin’le dayanışma amaçlı tüm miting ve eylemler, semboller ise yasaklanıyor, şiddetle bastırılıyor. Frankfurt’taki Uluslararası Kitap Fuarı, Filistinli yazar Adania Shibli’ye edebiyat ödülünün verilmesini askıya alma gibi bir rezalete imza attı. Ünlü müzisyen Roger Waters, Filistin halkını savunduğu için Yahudi düşmanlığıyla suçlanıyor. İsrail’in Filistinlilere yönelik katliamlarını eleştiren, sorgulayan, ifşa eden herkes “antisemitizm” yapmakla suçlanıyor. Devletler ve medya cephesinde durum bu iken liberal sol partiler de skandal bir şekilde bu rezalete boyun eğmiş bulunuyorlar. “Her iki taraftaki şiddeti” kınıyorlar. Ancak yasa/kural tanımayan bir savaş makinasının mazlum bir halkı bombaladığı koşullarda, her iki tarafa da sözüm ona mesafe koymak, özünde barbarlığın tarafını tutmaktır.

Benzer bir rezalet Ukrayna savaşı vesilesiyle de yaşandı. Avrupa’da ırkçılık adeta zirve yaptı. Ukrayna savaşıyla birlikte Rus olan her şeye düşmanlık yapan histerik bir ırkçılık açığa çıktı. Bu ırkçı histeri batılı kapitalist hükümetlerce izlenen mülteci politikasında da kendini gösterdi. Savaştan kaçan Ukraynalılara kapılarını cömertçe açanlar, bizzat kendilerinin kışkırttığı savaşların mağdurlarına kapılarını kapattılar.

Ukrayna savaşı da emperyalist batının o çok övündüğü liberal demokrasinin gerçek sınırlarını ve sahteliğini göstermişti. Savaşın patlak vermesinin hemen ardında Rus medyasından haber alma hakkı fiilen ortadan kaldırıldı. Yanı sıra Ukrayna’dan yana tutum almayan herkes Putinci diye suçlandı. Batı emperyalizmi “işgal altındaki halkın kendini savunma hakkı olduğu” bahanesiyle Ukrayna’yı kendisi adına Rusya’yla savaşsın diye tepeden tırnağa silahlandırıyor. Filistin’de ise tersini yapıyor. İşgalci Siyonist savaş makinasını silahlandırmakla kalmıyor suçlarına da ortak oluyor.

***

Batılı emperyalistler “antisemitizm” yalanlarıyla bedellerle kazanılan ifade ve toplanma özgürlüğüne saldırıyorlar. Miting, çeşitli türden gösteri ve yürüyüşlerin yasaklanması, geçerli yasaların ayaklar altına alınması anlamına geliyor. Bugün sokakta “Özgür Filistin” pankartı, Filistin bayrağı ve Filistin şalı taşıyan herkes polis tarafından “suçlu” muamelesi görüyor. İsrail devletini eleştiren her ses bastırılıyor. Siyonist vahşet karşısında alınan bu tutum, “batı demokrasisi” denen şeyin maskesini düşmüş bulunuyor.

İnsani yardım kuruluşları tarafından “dünyanın en büyük açık hava hapishanesi” ve “mezarlık” olarak tanımlanan Gazze, gündelik olarak bombalanırken, çocuklarda dahil siviller katledilirken “uygar batı” ve onun medyası siyonist cellatlara şakşakçılık yapıyor, mazlum Filistin halkına ise kin kusuyorlar.

Batılı emperyalistlerden ve onların medyasından gelen bu histerik tepkiler, güçlülüğün değil fakat aczin göstergesidir. Zira bu tutumla ne Siyonistlerin suçlarını örtebiliyor ne Filistin halkıyla dayanışma eylemlerinin önüne geçebiliyorlar. Başardıkları şey ise, taktıkları “demokrat” maskesini çöpe atıp çirkin suratlarını sergilemekten ibarettir.