İçindekiler:

29 Kasım 2023
Sayı: KB 2023/19

İnsanca bir yaşam için örgütlü mücadeleye!
Yargı krizi mi dinci-faşist rejimi tahkim etme manevrası mı?
Rejimin krizi derinleşiyor!
AKP-MHP iktidarının çimentosu: Sahtekarlık
Tayyip Erdoğan-Olaf Scholz görüşmesi.
Ülke "Avrupa'nın çöplüğü" haline getirildi
"Bir bebekten katil yaratan karanlık!"
İşçilere vergi yükü, kapitalistlere af!
Kartal'da "Artık yeter mitingi"
Sendika ağaları sus pus
25 Kasım eylemleri.
İllerde 25 Kasım
Zor dönemin bilinciyle devrime hazırlanıyoruz
Sınıfın ve devrimin partisi 25. yılında!
Basel'de TKİP'nin 25. yıl etkinliği
Engels ve anti-semitizme karşı mücadele
Friedrich Engels'i anma davasında yargı skandalı
Emperyalist-siyonist barbarlığın Şifa Hastanesi "zaferi"
Dünyada Filistin'le dayanışma eylemleri
Şi Cinping'in ABD ziyaretinden geriye kalanlar!
ABD ve Batı'nın "ulusal güvenliği"ve Siyonistlere desteği
Dünyada 25 Kasım eylemleri
Parasız, nitelikli, ulaşılabilir barınma haktır!
Söz, yetki, karar üniversite bileşenlerine
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Şi Cinping’in ABD ziyaretinden kalanlar!

 

ABD Başkanı Joe Biden ile Çin lideri Şi Cinping bir yıl aradan sonra yüz yüze görüşme fırsatı buldular. Resmi kaynaklar, San Francisco’daki Asya-Pasifik Ekonomik Topluluğu (APEC) zirvesine katılan Şi’nin oturum aralarında Biden ile görüştüğünü bildirdi.

ABD ile Çin arasındaki ilişkiler uzun zamandır oldukça gergin. Tayvan üzerinden gerilen ilişkiler, daha genel planda Çin’in kuşatılması için ABD’nin Pasifik’te birçok ülke ile askeri anlaşmalar yapması, ilişkileri kopma noktasına getirmişti. Biden ile Şi, Kasım 2022’de Bali’de düzenlenen G20 zirvesinden bu yana görüşmemişlerdi. APEC zirvesi iki liderin görüşmesi için vesile oldu.

Biden, ABD ile Çin arasında sorumlu ilişkiler kurulması çağrısında bulunarak, “İki ülke arasındaki rekabetin çatışmaya dönüşmemesi gerektiğini” söyledi. Dünyadaki en önemli ikili ilişkiden söz ederek, kendisi ve Biden’ın şahsında iki ulusun, dünya ve tarih için taşıdıkları büyük sorumluluğa vurgu yapan Şi ise şunları ifade etti: “Çin ve Amerika Birleşik Devletleri gibi iki büyük ülkenin birbirlerini daha iyi anlaması lazım. Bir tarafın diğerini yeniden şekillendirmesi ya da birinin diğerine üstün gelmesi hiçte gerçekçi değildir. Çatışma ve karşı karşıya gelmenin her iki taraf için de dayanılmaz sonuçları olacaktır.”

ABD’nin Tayvan’ı kullanarak giriştiği provokasyonlardan dolayı kesintiye uğrayan iki ülke arasındaki askeri iletişimin yeniden tesis edileceği ve iki devlet başkanı arasındaki kanalların açık hale getirilerek olası kazaların önüne geçilmek istendiği açıklandı. Bu adımın “çok önemli” olduğunu söyleyen Biden, “Görüş alışverişi olmadan kazalar ve yanlış anlamalar meydana gelebilir” dedi. Amerikan basınında yer alan haberlere göre, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile Çinli mevkidaşının görüşmesi de planlandı. Yanı sıra her iki ülkeden üst düzey askeri liderler arasında operasyonel görüşmelerin yapılacağı, ABD Pasifik Hava Kuvvetleri Komutanı’nın da bu görüşmelere katılacağı bildirildi.

Biden’ın, “Rekabetin çatışmaya dönüşmemesini sağlamalıyız... ABD bunu istiyor, bizim niyetimiz de bu. Bence dünya kamuoyunun da her ikimizden istediği budur” açıklamasının riyakarca olduğu aşikardır. Zira ABD emperyalizmi iddia edildiği gibi muhtemel bir çatışmayı önlemek istemiyor. Tersine, geçen yılın Kasım ayında Bali’de gerçekleşen G7 zirvesinden bu yana Çin’e karşı (hem ekonomik hem de askeri) saldırganlığını daha da yoğunlaştırmış durumdadır. Biden yönetimi, Trump yönetimi tarafından Çin›in yıllık 370 milyar dolar değerindeki ihracatına getirilen yıkıcı gümrük vergilerinin devam ettirilmesinin yanı sıra, Çin›deki yatırımlara yeni sınırlamalar da getirdi. Bu arada askeri üretimin yanı sıra, ekonominin ve toplumun temelleri için kritik öneme sahip gelişmiş yarı iletken çiplere, diğer yapay zeka ve yüksek teknoloji ürünlerine uygulanan kısıtlamalar da arttırıldı.

ABD’nin bu manevraları doğal olarak Çin›i rahatsız ediyor. Zira teknoloji sektörü zaten tökezlemekte olan ekonominin önemli itici güçlerinden biridir. Kimi yorumlara göre Çin lideri bu sebepten dolayı ABD’yi ziyaret etti. Bu bağlamda Şi’nin ziyareti, yabancı yatırımcıları Çin pazarına tekrar çekme çabası olarak değerlendiriliyor. Biden ile yaptığı görüşmenin ardından Şi’nin aralarında Apple, BlackRock, Visa gibi dev Amerikan şirketlerin temsilcileriyle bir araya gelmesi bu savı güçlendiriyor.

***

Biden yönetimi sadece ekonomik alanda değil askeri alanda da provokasyonlara başvuruyor. Bu kapsamda geçtiğimiz ağustos ayında ABD, Endonezya ve beş Güneydoğu Asya ülkesi ile askeri manevralar gerçekleştirmiş, “Super Garuda Shield 2023” adı verilen iki hafta süren bir tatbikat organize etmişti. Tatbikata Avustralya, Japonya, Fransa, İngiltere ve Singapur’dan yaklaşık 5 bin asker katılmıştı.

Çin, askeri manevraları bir tehdit olarak değerlendiriyor ve ABD’yi Pekin’in bölgede artan askeri ve diplomatik etkisini sınırlamak için NATO benzeri bir Hint-Pasifik ittifakı kurmakla suçluyor. Nitekim Biden-Şi görüşmesinden sadece birkaç gün önce ABD Güney Kore ve Endonezya ile yeni askeri ortaklıklar kurduğunu duyurmuştu. Amaç, bu ülkeleri Çin›in stratejik kuşatmasına daha yakından entegre etmek. Quad ve AUCUS ittifakları ile ABD yakın geçmişte Filipinler, Japonya, Hindistan ve Avustralya ile de benzer anlaşmalar imzalamıştı. AUKUS anlaşmasındaki yakın savunma işbirliğini, Avustralya, Hindistan, Japonya ve ABD arasında bir ittifak olan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu/Quad’ı (Quadrilateral Security Dialogue) tamamlamaktadır.

Hem Dörtlü hem de AUCUS, Çin’in Hint-Pasifik bölgesinde giderek artan etkisine set çekmek için planlanmıştır. AUCUS ittifakını daha özel kılan şey ise, ABD’nin bu militarist oluşumdaki ortaklarıyla diğerlerinden daha çok gizli askeri teknoloji alışverişinde bulunmasıdır.

“Güvenlik ittifakı” adı altında oluşturulan bu “savaş paktı” şu hususları içeriyor:

-ABD uçaklarının Avustralya’da konuşlandırılması ve ilgili uçak-eğitim ve tatbikatları yoluyla hava gözetiminde işbirliğinin arttırılması,

-Avustralya’daki ABD gemileri ve denizaltıları için lojistik desteğin genişletilmesi yoluyla denizde işbirliğinin arttırılması,

-Bölgedeki müttefik ve ortaklarla kara kuvvetleri işbirliği ve manevralarının arttırılması,

-Zorlu muharebe ve birleşik askeri operasyonları desteklemek için birleşik bir lojistik, bakım ve onarım kuruluşunun kısa sürede hayata geçirilmesi.

***

Çin’e karşı provokasyonların esas aparatı ise Tayvan’dır. Nitekim ABD Tayvan’ı tepeden tırnağa silahlandırmaya devam ediyor. Biden yönetimi kısa bir süre evvel Tayvan rejimine Amerikan askeri teçhizatı alımı için 80 milyon dolarlık hibe vereceğini açıkladı. Tayvan son dönemde 14 milyarı aşan hacimde ABD askeri teçhizatı sipariş etmişti. Ancak bu son hibe geçmişte olduğu gibi bir kredi değil, “hibeler” için emsal teşkil etmesi beklenen bir adımdır. 

Özel yetkilerini kullanan Biden geçtiğimiz temmuz ayında Tayvan’a 500 milyon dolarlık askeri araç ve teçhizat satışına izin vermişti. Önümüzdeki beş yıl içinde Tayvan’a yapılan “hibelerin” toplamının on milyar dolara ulaşabileceği tahmin ediliyor. Bu arada, Tayvan yönetimi 1970’lerden bu yana ilk kez iki tabur kara birliğini eğitim için ABD’ye göndermek istiyor. Tüm bunları yapan ABD yönetimi Çin’le gerilimi kasıtlı olarak tırmandırıyor.

 Hal böyleyken Şi ile görüşmesinin ardından Biden’ın “kanalları açık tutmanın önemine” vurgu yaparak “aksi takdirde kazalar olur” demesi aba altından sopa göstermekten başka bir şey değildir. Bütün bir Pasifik bölgesini askeri açıdan kuşatıp barut fıçısına çevirenler, bırakınız “kaza önlemeyi” bizzat kaza çıkarmak için oraya çörekleniyorlar. Fırsatını buldukları anda ise devasa bir kapışmanın kaçınılmaz olacağı satır aralarına serpiştirilen ifadelerden anlaşılmaktadır.

İki liderin görüşmesinde üzerinde mutabık kaldıkları bir başka konu ise iklim krizidir. Yapılan açıklamaya göre liderler, “İklim krizine ilişkin ortak mücadele kararı aldı.” Biden ve Şi’nin iklim değişikliğiyle mücadelede daha fazla önlem alınması konusunda anlaştıkları söylendi. Oysa ki Çin ve ABD küresel karbondioksit emisyonlarının %40’ından fazlasının sorumlusudur. Tablo bu iken Biden ve Şi’nin alınacak somut önlemler konusunda tek kelime etmemeleri, “iklim krizine karşı ortak mücadele” iddiasının temelden yoksun olduğuna işaret ediyor.