İçindekiler:

15 Mart 2024
Sayı: KB 2024/05

Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde!
İşçi sınıfı kavgaya hazırlanmalıdır!
İşsizlik Fonu'nda yağmaya devam!
Kişisel verileri "pazarlama" kanunu
Bu pisliği mücadele temizler
Dinci-gerici kuşatmak için.
İEKK kreş kampanyası
Malatya Baykan Tekstil'de kreş mücadelesi
"Kreş hakkımız için birlik olma zamanı"
Dört bir yanda 8 Mart eylemleri
İEKK'den 8 Mart eylemi
Greif deneyimi ışığında sınıfa devrimci müdahale
Greif işgali: İşçi sınıfı hareketinde bir kilometre taşı
Avrupa'da çiftçiler ayakta
Mykolaiv provokasyonu ve Ukrayna'da savaşın seyri
Ukrayna savaşı kızıştırıyor
Almanya'da grev dalgası devam ediyor!
"Avrupa hızla büyüyen iklim risklerine karşı hazırlıksız"
Kapitalizm, savaş, silah şirketleri
"Bolşeviklerin ayaklanmasından bu yana hayata inanıyorum..."
Lozan 8 Mart etkinliği üzerine kısa notlar
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Avrupa’da çiftçiler ayakta!

E. Güneş

 

“Avrupa sefalet ve umutsuzluk ekmeye karar verirse öfke biçecektir!”

Avrupa’da çiftçilerin yerel hükümetlerin ve Avrupa Birliği’nin (AB) tarım politikalarına karşı başlattıkları protestolar birçok ülkede devam ediyor.  Aylardan beri devam eden protestolar Avrupa çapında adeta bir isyana dönüştü.

Avrupa Parlamentosu (AP) ile AB Zirveleri de protestoların hedefinde. Ocak ayında AB yeşil anlaşma ve tarım politikalarına isyan eden Fransız, Alman, İtalya, Hollanda ve Belçikalı çiftçiler, tarım araçlarıyla Brüksel’de kamu binalarını bastı. AP önüne tekerlek, gübre ve odun yığan protestocular saman ve tezek balyalarını ateşe verdi, yumurta ve torpil fırlattı. Şubat ayının ilk haftasında sınırda bir araya gelen Hollandalı ve Belçikalı çiftçiler barikatları ateşe verdi.

26 Şubat’ta AB tarım bakanları toplantısı 900 traktörle Brüksel’e gelen Belçika’lı Wallonia ve Flaman çiftçilerin, Alman,  İtalyan ve İspanyol çiftçilerin istilasına uğradı. Yeterli gelirin garanti edilmesini isteyen çiftçiler lastik ve çöpleri yaktı, kolluk kuvvetlerinin bariyerlerini aşan traktörlere karşı polis tazyikli su ve göz yaşartıcı gaz kullandı. Aynı gün öğleden sonra Brüksel havalimanına erişim engellendi. Küçük çiftçilerin Boerenforum (Çiftçi Forumu) sözcüsü Tijs Boelens, eylemde yaptığı açıklamada şunları dedi:

“Bize sadece kırıntı vermek istiyorlar ama biz ekmeği ve hatta tüm fırını istiyoruz (….) Avrupa sefalet ve umutsuzluk ekmeye karar verirse öfke biçecektir.”

27 AB ülkesinin 22’sinde çiftçi protestoları

Her şey Hollanda’da Haziran 2022’de dönemin Başbakanı Rutte’nin, karbon emisyonlarını azaltmak için “süt inekleri dâhil besi hayvanı sayısını en az yüzde 30 oranında azaltmak istediklerini” açıklaması ile başladı. Dünyanın ikinci büyük tarım ülkesinin çiftçileri ayaklandı. Çiftçiler Brüksel’de binalara süt püskürttü, AB tarım düzenlemelerini protesto etmek için sokakları hayvanlarla doldurdu.

Hollandalı çiftçiler, BoerBurgerBeweging (Yurttaş Çiftçi Hareketi-BBB) kurdu. Kısa sürede halkın büyük desteğini alan hareket yerel seçimlerde en büyük parti haline geldi. BBB, Kasım 2023’teki parlamento seçimlerinde bu başarıyı elde edemedi ancak çiftçilere destek veren popülist/faşist Geert Wilders seçimleri önde bitirdi.

Belçika hükümetinin, “doğal alanların yakınındaki nitrojen emisyonlarını yarıya indirmeyi” amaçlayan yasayı gündeme getirmesi Hollanda’daki protestoların Belçika’ya taşınmasına neden oldu, binlerce çiftçi traktörleriyle yolları kapattı.

***

2023 yılında AB, ‘Ukrayna’ya yardım’ adına ithalat yasağını kaldırdı. Böylece AB normlarına uymayan ucuz tarım ürünlerinin Ukrayna’dan Avrupa pazarlarına gümrüksüz girmesine izin verildi. Bu, komşu ülkelerde (Macaristan, Polonya ve Romanya) fiyatların aniden düşmesine neden oldu ve çiftçiler ürünlerini satamaz hale geldi.

Bahar aylarında Polonya, Romanya, Macaristan’dan çiftçiler haftalarca Ukrayna sınırını işgal ederek AB’ye tepkilerini ortaya koydu. Doğu Avrupalı çiftçiler zaten tarımın son derece sanayileşmiş olduğu Almanya, Avusturya, Hollanda ve Fransa gibi ülkelerle rekabet etmekte zorlanıyor. Ocak ayında “Brüksel Diktatörlüğü”ne karşı protestolar yeniden başladı. Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya, Macaristan, Litvanya ve Letonya›dan çiftçiler 22 Şubat’ta ortak bir eylem yaptı.

***

Avrupa’nın en büyük tarım ekonomisine sahip Almanya ve Fransa’da çiftçiler hükümetlerinin tarımsal dizele yönelik sübvansiyonları ve vergi indirimlerini sona erdirme planlarına karşı sokaklara çıktı.

Almanya’daki çiftçiler, 2024’ün başından itibaren Avrupa’daki çiftçi protestolarının bir parçası oldu. Zira hükümet, korona döneminden kalma 60 milyar Euro’luk bütçe açığını kapatmak için çiftçilere sağlanan tarımsal dizel indirimine göz dikti. Scholz kabinesi bu mali deliği kapatmak için çiftçilere sağlanan tarımsal dizel için vergi indirimlerini sona erdirme, taşıt vergisi muafiyetini kaldırma planlarını açıkladı. Oysa aynı dönemde 100 milyar Euro’luk bütçeyi silahlanmaya ayırdı. 

Hükümetin bu hamlesi çiftçilerin protestolarını tetikledi. On binlerce çiftçi günlerce tüm ülkenin otoyollarını, bağlantı yollarını ve şehir merkezlerini traktörleriyle bloke etti. Bazı traktör konvoylarının uzunluğu 10 kilometreye ulaştı. Başkent Berlin’de 8 ve 15 Ocak’ta binlerce çiftçi şehir merkezinde traktörleriyle dev gösteriler düzenledi. Eylemlere nakliyeciler, zanaatkârlar, balıkçılar ve avcılar da dâhil olmak üzere çok sayıda başka kuruluş da destek verdi.

Protestolar nedeniyle hükümet göstermelik olarak geri adım attı. Tarımsal dizel yakıta vergi indirimini aşamalı olarak kaldırma kararı alındı. Taşıt vergisi ile ilgili plandan vazgeçildi. Ancak çiftçiler bu önerileri yeterli bulmadığı için protestolara devam ettiler.

***

Fransa’da da çiftçiler Almanya’dakine benzer taleplerin yanında, AB sübvansiyonlarının geç ödenmesi, ithalattan kaynaklanan rekabet gibi sorunlara karşı ülkenin güneyinde protestolara başladı. Çitçiler üretim tesislerinin önünde protestolar yaptı, tarım araçları ile yolları ve şehir merkezlerini bloke etti, iflas ve zorluklar nedeniyle her gün bir çiftçinin intihar etmesine dikkat çekmek için, köprülere intiharları temsil eden kuklalar astı.

Binlerce çiftçinin tüm ülkeye yayılan protestoları Şubat’ın ilk haftasında sendikaların çağrısıyla “Paris’i kuşatma” eylemine dönüştü. Paris’in giriş-çıkış güzergâhları traktörler ve tarım makinalarıyla kapatıldı. 

Yaygın ve militan protestolar hükümete geri adım attırdı. Dizele uygulanan yüksek vergi geri çekildi, hayvan yetiştiricilerine yılda 150 milyon Euro tutarında ek mali yardım sözü verildi, çok sayıda çevre düzenlemesinin askıya alınacağı açıklandı. Yanı sıra pestisit kullanımını azaltmaya yönelik planlanan yasa “revize” edilecek ve ulusal biyoçeşitlilik kurumunun yetkileri kısıtlanacak.

Hükümetin açıklamaları çiftçi hareketi içinde çelişkileri de ortaya çıkardı. En büyük iki tarım birliği, FNSEA ve Coordination Rurale hükümetin açıklamalarından sonra ablukaları sonlandırıp eve dönme çağrısı yaparken, küçük çiftçileri temsil eden sol eğilimli üçüncü büyük tarım birliği Confédération paysanne, protestolara devam edeceğini duyurdu. 150 milyonluk yardımla ilgili olarak “Bu yalnızca büyük besi çiftliklerine fayda sağlayacak “ açıklaması yaptı.

Fransız çevre örgütleri ise, ekoloji pahasına atılan bu geri adıma öfkeliler. Ancak Fransız hükümeti şimdilik rahat bir nefes almış ve çatışmanın daha da tırmanmasını önlemiş görünüyor. Zira haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde çiftçilerin oylarına ihtiyaçları olacak. 

***

İtalya, Polonya, İspanya, Danimarka, İsveç ve İsviçre çiftçileri de Almanya ile Fransa’dakilerin izinden giderek protestolar düzenledi.

Ukrayna’daki savaştan etkilenmeyen Güney Avrupa protestolardan bir süre uzak durdu ancak ocak ayının sonunda durum değişti. İspanya ve Portekiz’de yağışsız bir yılın ardından hükümetleri bazı bölgelerdeki şiddetli kuraklık nedeniyle su tüketimine acil kısıtlamalar getirme yönlü planlamaları iklim krizine karşı savunmasız durumdaki İspanyol ve Portekiz çiftçisini protestolara yöneltti. İtalya ve Sicilya’da çiftçiler aynı taleplerle hükümeti protesto ederek yolları kapattı.

Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da ise çiftçiler 21 yerde ağır tarım makineleriyle trafiği geçici olarak engelledi, Tarım Bakanı’nın istifasını talep ettiler.

İklim değişikliği nedeniyle mahsul kaybı yaşayan Yunan çiftçiler ise daha fazla sübvansiyon ve vergi indirimi talepleriyle haftalardır eylemde. 21 Şubat günü binlerce çiftçi ülkenin dört bir tarafından traktörleriyle Atina’daki parlamento önünde gösteri yaptı, şehri abluka altına aldı. Bu Yunanistan’da gerçekleşen en büyük çiftçi protestosuydu

Avrupa’da aralık ayında başlayan protestolar ocak ayının sonunda İspanya’ya ulaştı, giderek tüm ülkeye yayıldı. Katalonya’dan, Bask Bölgesi’ne kadar binlerce çiftçi, kimi 15 saat traktör sürerek 21 ve 26 Şubat’ta Madrid’de büyük protestolar gerçekleştirdi. Başkent sokaklarında “Bugün bizim sefaletimiz, yarın sizin açlığınız olacaktır!” sloganları yankılandı. Çiftçiler, eylemlerini artıracaklarını duyurdular.

Her yıl yoğun ve uzun süreli kuraklıkla karşı karşıya kalan İspanyol çiftçiler, AB’nin Ortak Tarım Politikasını, gübre, yüksek yakıt ve enerji maliyetlerini protesto ediyor, kuraklık sorununa çözüm üretilmesi konusunda yardım istiyorlar. Talepler arasında, üçüncü ülkelerle ticaretin askıya alınması da var. Bu ülkelerden gelen ürünlerin haşere kontrolü ve işçi koruma konusunda aynı kuralları karşılamak zorunda kalmadan Avrupa pazarına sürülmesini eleştiriyorlar.

Eylemler AB komisyonuna bazı geri adımlar attırdıysa da protestolar durulmadı. Çiftçiler kırıntı istemediklerini “ekmeği ve hatta tüm fırını” istediklerini haykırıyorlar. Artan enerji fiyatları, Brüksel’deki küresel dev gıda tekellerinin etkisi, hantal bürokrasi ortadan kalkmadan, çiftçiler özellikle de küçük çiftçiler sokakları terk edecek gibi görünmüyor.

Avrupa’da çiftçilerin öfkesi ortak, sistem çözüm bulmaktan aciz

Avrupa’da giderek derinleşen ekonomik kriz, yükselen enflasyon, alım gücünün düşmesi çiftçilerin yaşamını etkilemekle kalmıyor, artık bir kısmını asgari ücretin altında bir gelirle yaşamak zorunda bırakabiliyor. Çiftçiler, üretim maliyetlerindeki artış, çevre düzenlemeleri ve haksız rekabet arasında ezildiklerini ifade ediyorlar.

Avrupa Birliği’nin ve yerel hükümetlerin ekonomik zorluklara etkin çözümler getirememesi çiftçilerin öfkesini sokağa taşıyor, onları Avrupa genelinde ortak bir eksende buluşturuyor.

Ukrayna’da süren savaşın ortaya çıkardığı yüksek enerji, yakıt ve gübre fiyatları, artan nakliye maliyetleri, zaten zor durumda olan çiftçilerin durumunu daha da ağırlaştırdı. Buna sübvansiyonlar, vergi indirimlerinin kaldırılması vb. de eklenince çiftçiler varoluşsal bir sorunla karşı karşıya kalıyorlar.

AB’nin Ukrayna’dan gelen tarım ürünlerine gümrüksüz izin vermesi önce komşu ülkelerin rekabet gücünü zayıflattı, ardından diğer üye ülkelerdeki çiftçileri de zor durumda bıraktı.

Sorunlar sadece Ukrayna ile kalmıyor.  Avrupa Birliği, tarımsal ve hayvansal ürünlerin daha ucuza ithal edilmesi için Arjantin, Brezilya, Paraguay ve Uruguay tarafından oluşturulan Güney Amerika Ortak Pazarı (MERCOSUR), Fas ve Yeni Zelanda ile anlaşma imzalarken, Şili, Kenya, Meksika, Hindistan, Avustralya gibi ülkelerle de müzakereler sürdürüyor. AB’nin bu tutumu Avrupalı çiftçilerin tepkilerine yol açan diğer etkenler.

Avrupalı çiftçiler, AB’nin kendilerine çevresel ve sosyal standartlarda, biyoçeşitliliği destekleyen, hayvan refahını göz önünde bulunduran yüksek kalitede sürdürülebilir şekilde üretim yapmasını dayatırken; bunların hiçbirini karşılamayan, çok daha ucuz işgücüyle ve AB’de yasaklanan kimyasallarla üretilen tarım ürünlerinin, hayvan refahına uymadan üretilen hayvansal ürünlerin hiçbir engelle karşılaşmadan ithal edilmesine öfke duyuyorlar.

Bunlara, sistemden kaynaklanan ya da körüklenen başka sorunlar da ekleniyor. İklim değişikliğinin etkilerini ilk hisseden çiftçiler oluyor. Çiftçilerin yaşadıkları kuraklık, su kıtlığı, toprak erozyonu, sel felaketleri, aşırı hava olayları hasatı yok ediyor, hayvanlar telef oluyor, maliyetler artıyor. Güney Avrupa ülkeleri bu sorunlarla boğuşuyor.

Avrupa’da onlarca yıldır özellikle büyük tarım tekellerinin çıkarlarını gözeten, iklime zarar veren, çevreyi tahrip eden ve endüstriyel tarımı teşvik eden bir politika izleniyordu. Gezegeni tehdit eden küresel iklim ve çevre krizinin yarattığı sonuçlar, alttan gelen toplumsal basınç Avrupa Birliği’ni çevreye verilen zararların önlenmesi ve çevrenin korunması adına reformlar yapmaya, sürdürülebilir bir üretim modeli yaratma konusunda yeni kararlar almaya zorladı.

AB’nin yürürlüğe soktuğu Yeni Yeşil Anlaşma ile pestisit ve herbisit gibi tarım ilaçlarının yasaklaması, biyoçeşitliliği güçlendirmek için çiftçilerin ekilebilir alanların yüzde 4’ünü doğaya ayırması, gübre kullanımının yüzde 20 azaltılması gibi alanlarda adımlar atılması öngörülüyordu. Hedef 2050 yılına kadar iklim açısından nötr hale gelmekti.

Yeşil Anlaşma’nın yaratacağı maliyetten sıyrılmaya çalışan AB, faturayı zor çalışma koşulları altında tarım yapan çiftçilerin sırtına yıkmaya çalışıyor. Çiftçilerin üzerinde daha ekolojik yetiştirme yöntemleri ve türlere uygun hayvancılık yapılması yönünde büyük bir toplumsal baskı oluştu. Düne kadar daha fazla üretim yapması beklenen çiftçilere bugün karbon emisyonu nedeniyle çiftliklerin kapatılması, büyük baş hayvanların oranının yarıya indirmesi dayatılıyor. Dün vaat edilen sübvansiyonlar ve vergi indirimleri bugün kaldırılmak isteniyor. Bu dönüşüm çiftçiler için hayatta kalıp kalamamayı içinde barındırıyor. Çiftçiler çevre reformlarının kendilerine fatura edildiğini belirtiyor ve buna karşı tepkilerini dile getirmek için sokağa çıkıyorlar. 

Madalyonun diğer yüzü: Çevre

Haftalardır süren protestolar nedeniyle AB komisyonu çiftçilerin taleplerini gündeme almak zorunda kaldı. Komisyon Başkanı von der Leyen, 2030 yılına kadar yasal olarak bağlayıcı biçimde tarım ilacı (pestisit) kullanımını azaltma planının geri çekildiğini bildirdi. Bu karar, pestisitlerin insana, doğaya, yaşama zarar veren bir zehir olduğu bilinmesine rağmen alındı.

Çiftçiler protestolarıyla şimdilik ilk başarılarını elde ettiler. Ancak çevre ve doğa örgütleri daha fazlasının gelmesinden korkuyor. Birçok AB ülkesinde çiftçilerin protestoları giderek adeta çevrenin korunmasına yönelik bir saldırıya dönüşüyor. Almanya ve Fransa›daki çiftçi örgütleri, yeni doğa ve hayvan koruma düzenlemelerinin terk edilmesi çağrısında bulunuyor. Tarım burjuvazisi, örneğin yeraltı suyunu kirleten aşırı gübrelemeye karşı mevcut kurallara saldırıyor.

Oysa tüm bunlara şiddetle ihtiyaç var. Tarımın çevre üzerindeki olumsuz etkileri, giderek daha fazla bitki ve hayvan türünün yok olmasında katkısı ciddi boyutlara çıktı. Özellikle çiftçilerin ve üreticilerin çok daha fazla verim almak adına toprağa ve çevreye zarar veren aşırı gübreleme ve pestisit gibi tarım ilaçlarının kullanılması buna sebep oluyor.

Bu kimyasal zehrin yoğun kullanımı su ve toprak kirliliğine neden olacağı gibi, kimyasalların toprakta erimesini sağlamak için daha fazla suya gereksinim duyulmaktadır. Çok fazla kimyasal kullanımı biyoçeşitliliğe de zarar veriyor.

AB Komisyonu protestolar karşısında geri adım attı. Bu ise çevrenin, doğanın ve insanlığın zararına atılan bir adım oldu. Oysa silahlanma ve militarizme dev bütçeler ayıran AB şefleri, bu harcamaların bir kısmı ile çiftçilerin taleplerini karşılayabilir ve doğaya zarar veren, biyoçeşitliliği tehdit eden uygulamaların devamını engelleyebilirdi. 

Büyük olan büyük kazanıyor, küçük olan yok olmaya mahkûm oluyor

Avrupa Birliği devasa bir tarım bütçesine sahip. Sübvansiyonlardan hektar başına ödeme yapılıyor. Bu yolla AB tarım bütçesinin yaklaşık yüzde 80’i, en büyük ve en zengin şirket veya ailelere aktarılıyor. Yani tarım burjuvazisinin kasalarına giriyor. AB’de çiftliklerin (100 ya da daha fazla hektardan oluşan) yaklaşık yüzde 3’ü, toplam tarımın yarısından fazlasını işliyor.

AB’de 2003-2016 yılları arasında çiftlik sayısı 15 milyondan 10 milyona düştü. Küçük çiftliklerin sayısındaki düşüş hızı özellikle yüksek. Küçük çiftliklerin sayıları yüzde 38 azalırken, aynı dönemde büyük şirketlerin sayısı yüzde 7 arttı.

Tarımsal üretim yapanların büyük bir kısmı az hektar toprağa sahip veya toprağı kiralayarak üretim yapan küçük üretici çiftçilerden oluşuyor. 10 hektardan az olan çiftlikler, AB’deki tüm tarımsal işletmelerin yaklaşık yüzde 80’ini oluşturuyor ve bunlar mevcut arazinin yalnızca yüzde onunu kaplıyorlar.  Sadece sübvansiyonlarla ayakta kalmaya çalışan bu çiftçilerin çoğu hayatta kalabilmek için, örneğin modern makinelere ihtiyaç duyuyor, ahırlara çok fazla yatırım yapması gerekiyor. Yatırımlar son derece pahalı ve daha fazla enerji tüketimini gerekli kılıyor. Bu ise çiftçilerin uzun süreli borçlanmasına neden oluyor. Küçük tarım işletmeleri, sistematik bir biçimde tekeller, büyük toprak sahipleri, bankalar ve nihayet kapitalist sınıfın tümü adına devlet tarafından sömürülüyor.

Rekabete dayalı neo liberal politikalar sonucunda üretmekte zorlanan küçük çiftçiler, kapitalist sömürü ve soygun mekanizmalarının kıskacı altında yaşam mücadelesi veriyor. Bunlar giderek yoksullaşıyor, yıkıma sürükleniyor, işçi sınıfına veya işsizler ordusuna dâhil oluyorlar. Yani büyük olan büyük kazanıyor, küçük olan yok olmaya mahkûm oluyor!

AB’de 2003-2016 yılları arasında çiftlik sayısı 15 milyondan 10 milyona düştü. Küçük çiftliklerin sayısındaki düşüş özellikle yüksek. Küçük çiftliklerin sayıları yüzde 38 azalırken, aynı dönemde büyük şirketlerin oranı yüzde 7 arttı. AB’nin Ortak Tarım Politikası, AB çiftçilerini korumak amacıyla oluşturulmasına rağmen, küçük çiftliklerin iflas etmesinin temel nedenlerinden biri haline geldi. Avrupa Birliğinde 2003-2013 yılları arasında ortadan kaybolan çiftliklerin yüzde 96’sının arazisi on hektardan azdı. 2005 ile 2020 yılları arasında çiftçi sayısı neredeyse yüzde 40 oranında azaldı ve yaklaşık 5,3 milyon çiftçi işsiz kaldı.

Araştırmalar, 2040 yılına kadar 6,4 milyon çiftliğin daha yok olacağına işaret ediyor. Almanya’da son 15 yılda her üç tarım işletmesinin birinden fazlası kapandı. Tarım endüstrisinde çalışanlar güvencesiz kaldı. Bu durumdan öncelikle ücretli işçiler, özellikle de mevsimlik gezici işçiler zarar gördü, görmeye devam ediyor.

Toplumsal ve ekolojik açıdan adil bir tarımsal üretime geçiş özel olarak teşvik edilmediği sürece tüm bu çelişkiler sürecektir. Tarımda iklim, çevre ve hayvan dostu yatırımların teşvik edilmesi, çiftçileri güvence altına almanın en etkili yolu olabilir. Ancak, çiftçilerin ve doğanın zarar görmeden güvenceye alınmasını ne emperyalist kapitalist devletler ne onların Avrupa Birliği sağlayabilir.

Dev küresel tekellerin egemenliğinde tarım

Bugün dünyamıza egemen olan sermaye sınıfı toprağın, teknolojinin, bilimin, sanayinin ve bütün üretim güçlerinin mülkiyetini elinde bulundurmaktadır. Bu sınıf, sadece insanın emek-gücünü değil, toprağı ve çevreyi de daha fazla kar uğruna talan eder, vahşice yağmalar ve sömürür. 

Bugün dünya ölçeğinde tarım büyük oranda Cargill, Monsanto, Novartis, Aventis, Bayer, Syngenta, DuPont gibi dev küresel tekellerin elindedir. Bu küresel tekeller kendi çıkarları doğrultusunda gıda üretiminden,  tahılların stoklanmasına, tohumdan, gübreye kadar en temel tarımsal ürünlerin piyasa koşullarını belirler ve bunu hükümetlere uygulatırlar. Tarımda her türlü kimyevi ve zararlı maddeler içeren pestisit kullanımının insan, doğa ve yaşama verdiği zararlar bilinmesine rağmen, Syngenta, Bayer, Corteva, BSF ve FM gibi dev kimya tekellerinin önderliğindeki pestisit lobisi, AB politikalarını etkilemek için yoğun bir faaliyet yürütüyor.

Bugün çiftçilerin kendi topraklarında neyi, nasıl üretmesi, kime satması gerektiğini tarım tekelleri belirliyor. Çiftçilerin ürünlerinin kaça satılacağını onlar dikte ettiriyor. Bundan kar edenler üreticilerden çok gıda işleme ve ticaret tekelleri oluyor. Bu tekeller, iklim değişikliği, biyoçeşitliliğin yok olması, toprak, hava ve suyun  (nehirler, denizler, karasuları ve yeraltı sularının)  kalıcı ya da uzun dönemli toksik kirlenmesi gibi pek çok sorunun da sorumlularıdır.

Özetle kapitalizm, kar için insanlığı, toprağı, doğayı, tarımı, tabiatı en vahşi biçimde sömüren bir düzendir. Bu düzenin hüküm sürdüğü hiçbir yerde çiftçilerin güvence altına alınmasından, doğanın korunmasından, iklim, çevre ve hayvan dostu, insan sağlığına uygun üretim yapılan bir tarımdan söz etmek mümkün olamaz. Çünkü kapitalist sistemin kendisi, sadece tarımın değil,  iklimin, doğanın ve çevrenin de katilidir. Aynı şekilde çiftçilerin, küçük tarım üreticilerinin,  tarım işçilerinin ve tüketicilerin yaşadığı tüm sorunların da kaynağıdır.

Tarımın, doğa ve insanla uyumlu bir şekilde güvenceye alınması, ancak yağma, talan, sömürü üzerine kurulu kapitalizmin yıkılması ile mümkün olacaktır. O zaman insan gibi doğa da rahat bir nefes alacak, çevre korunacak, kolektif üretimle toplumların gıda ve beslenme gereksinimleri karşılanacak, üretenler de tüketenler de sağlıklı ve insanca bir yaşam sürdürebileceklerdir.