03 Ocak'04
Sayı: 2004 (14)


  Kızıl Bayrak'tan
  2003'te düzenin siyasal ve ekonomik tablosu
  Borç, faiz ve savaş bütçesi meclisten geçti...
  Sefalet ücreti belirlendi...
  Soruşturmalara ve YÖK Yasa Tasarısı'na hayır!
  28 Aralık Ankara... Gençlik sözünü söyledi!
  28 Aralık etkinliğine gönderilen mesajlardan...
  Halklarımızın "doğal felaket"lerden kurtuluşu kapitalizm felaketinden kurtulmakla gelecek!
  Emperyalist işgalcilerin kayıpları artıyor!
  2003 ihanet batağının daha da derinleştiği bir yıl oldu...
  2003 yılında işçi sınıfı hareketi...
  Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Kurulu yapıldı....
  BMS kurulunda yapılan konuşmalardan...
  Eğitimin özelleştirilmesine hayır!
  F tipi hücrelerden sonra şimdi de D tipi tecrit hücreleri devrede
  Emperyalizme dayanmak çözüm değil, katmerli kölelik getirir
  CHİAPS Ayaklanması'nın 10. yılında Zapatist Hareket
  Filistin halkı emperyalist-siyonist kuşatma ile köleleştirilmek isteniyor...
  Türkiye ve İsrail "teröre karşı mücadele" adı altında kirli anlaşmalar yapıyor...
  Eda Trafo'da örgütlenme deneyimi ve işçi kıyımı...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Sefalet ücreti belirlendi...

Mücadelelerle dolu bir yıla hazırlanmalıyız!

Aylardır süren asgari ücret tartışmaları 30 Aralık günü Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun 6. toplantısında alınan kararla bir kez daha işçilerin aleyhine sonuçlandı. Komisyon, 16 yaşını doldurmuş işçiler için 1 Ocak 2004’ten itibaren uygulanacak en az ücreti brüt 423 milyon lira, net 303 milyon 79 bin 500 lira; 16 yaşını doldurmamış işçiler için ise brüt 360 milyon, net 257 milyon 940 bin lira olarak belirledi. Komisyonun belirlediği yeni asgari ücret, 30 Haziran tarihine kadar geçerli olacak.

Aylardır Başbakan’dan Baydur’a kadar bir dizi sermaye sözcüsü çeşitli rakamlar telaffuz ettiler, tehditler savurdular. Brüt 500 milyondan ağzını açan Tayyip Erdoğan, işçilerde boş bir beklenti yaratarak seçimlere dönük prim yapmaya çalıştı. TİSK Başkanı Refik Baydur ise asgari ücretteki artışın fazla olması koşullarında işsizliğin artacağını, yatırımların azalacağını, KOBİ’lerin zayıflayacağını, kayıtdışı ekonominin artacağını, vergi, prim ödemelerinin aksayacağını ve asgari ücrete bağlı para cezalarının ödenemez hale geleceğini öne sürdü. Özcesi ekonomik krizlerin, işsizliğin, borç ve faizlerin, İMF’yle girilen kölece ilişkilerin sorumlusu açlık ve sefaletle boğuşan asgari ücretlilermiş gibi tüm fatura bu kesime ödetilsin demeye getirdi. TİSK’in dile getirdi¤i itirazlar bununla sınırlı kalmadı. Asıl olarak asgari ücrete yapılan artış yüzdesinin geçtiğimiz TİS’lere eklenmesi ve önümüzdeki TİS sürecini etkileyecek olması TİSK’in temel karşı çıkış noktasını oluşturuyor.

Türk-İş ise DİE’nin açıkladığı rakamlara endeksli göstermelik bir muhalefet yürütmek dışında hiçbir şey yapmadı. Aslında bir kez daha sefalet ücretine onay vererek büyük ölçüde sermaye iktidarını rahatlatarak büyük bir iş yaptı.

Açlık ve sefalet tablosu değişmedi!

Hararetli tartışmalara neden olan, bir bardakta fırtınalar koparılan asgari ücrete son beş yılın en yüksek artışı yapıldığı söyleniyor. %34.10’luk bir artışla asgari ücretin ulaştığı miktar net 303 milyon! Bu hem DİE’nin açıkladığı net 397 milyondan, hem de Türk-İş’in Aralık ayı için açlık sınırı olarak tespit ettiği 460 milyondan düşük.

Yapılan artışla neler yapılabildiğine bakıldığında açlık ve sefalet tablosunda hiçbir değişiklik olmadığı daha iyi anlaşılacaktır. Söz konusu artışla bir asgari ücretli günde yalnızca 8.5 simit ya da 6.4 ekmek alabilecek. Yapılan artışla zorunlu harcamalardan yalnızca yol parası karşılanabiliyor. 900 bin lira olan tam bilet dikkate alındığında sağlanan artış, günde iki kez otobüse binmek zorunda kalan bir asgari ücretlinin 42 günlük yol parasına yetiyor.

2004 yılı başından itibaren geçerli olan net 303.1 milyon lirayla asgari ücret ile 20.2 kilo et, 25.3 kilo kıyma, 42.7 kilo peynir, 80.8 kilo tavuk, 303 kilo un, 120 kilo pirinç, 262 kilo makarna, 43.6 kilo çay, 148 kilo şeker alınabilecek.

Yeni asgari ücret, Türk-İş’in belirlemelerine göre 460 milyon lira (açlık sınırı) olan aylık gıda harcamalarının yüzde 65.9’una yetiyor. Yine Türk-İş’in belirlemelerine göre yeni asgari ücret 1 milyar 398 milyon liralık yoksulluk sınırının ise yalnızca 21.7’sine denk geliyor.

İşçilerden alınan gelir vergisi duruyor,
sosyal hakların gaspı hedefleniyor!

TİSK Başkanı R. Baydur, asgari ücretin enflasyon artışı kadar artmasını, SSK priminde işveren payının aşağıya çekilmesini talep etti. 2004 enflasyon hedefi yüzde 12 olarak belirlendi. Bu oranın gerçek rakamlarla bir ilgisi bulunmuyor. Şişirme rakamlarla ekonomide iyimser hava yaratıldığı her kesim tarafından dile getiriliyor. Dile getirilenlerin pratik karşılığı işçilere “öl” demekle eşdeğerdir.

Bütün ağlanıp sızlanmalarına rağmen hükümet patronların lehine kararlar aldı. Hükümet ücretlilerden alınan yüzde 20’lik gelir vergisine hiç dokunmadı. İşveren maliyetini yüzde 31’den 20’ye indirerek patronları korudu. Nisan ‘04’de yüzde 26 artması gereken SSK alt kazanç sınırını 1 Ocak’ta uygulanmak üzere yüzde 20’ye indirdi. Alt sınırın üç ay erken yükseltilmesiyle devletin prim geliri de artırılmış olacak.

SSK primlerinin yüzde 20’yi aşan yüzde 6’lık kısmını devlet üstlendi. Devlet 46 milyonluk bu farkı kendisi yatırarak, işveren payını 560 milyon 160 bin 929 liradan 513 milyon 945 bin liraya çekecek. Böylelikle yüzde 31.1’lik işveren payındaki artış, yüzde 20’ye düşmüş olacak. Bu aradaki farkın devlet tarafından ödenmesini “işverene getirilen geçici teşvik” olarak açıklayan Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu, Temmuz ayında bu teşviğin kaldırılabileceğini söyledi.

Temmuz ayına kadar “işverene getirilen geçici teşvik” desteği ne değişecek ne de kaldırılacak? Hükümet, ortada kendine basınç uygulayan bir karşı güç olmadan, hem de İMF’ye rağmen, neden primlerin yüzde 6’lık fazlalığını üstleniyor? Hükümetin SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nı tek çatı altında birleştirmek için çalışmalar yaptığı, sosyal kurumları tasfiyeyi amaçladığı, sosyal güvenlik sistemini özel emeklilik ve sağlık sigorta şirketlerine devretmek istediği biliniyor. Bu yönde birçok yasal düzenleme de yapıldı. Büyük olasılıkla Temmuz ayına kadar yasal hazırlıkların tümü tamamlanacak. İşçi ve emekçilerin sosyal güvenlik hakları piyasanın insafına bırakılacak. İşçi ve emekçiler özel emeklilik ve sağlık kuruluşlarından, aradaki farkı ödedikeri sürece, isteğe bağlı olarak yararlanacak!

Asgari ücrette yapılması planlanan “ince ayarlar” ise yüksek ücret alan işçiyi vuracak. Hazine, sayısı 4.5 milyon olarak tahmin edilen asgari ücretlinin üstlendiği 46’şar milyonluk farkı, sayıları 1.5 milyona yaklaşan yüksek ücretliden karşılayacak. Yüksek ücretliler için aylık net 106 milyon lira daha fazla prim ödenecek. Böylece işveren yüksek ücretli işçi için daha fazla prim ödeyecek. Asgari ücretlilere göre görece daha iyi bir ücret alan kesim sendikalı işçilerdir. Bu uygulama ile işten atmalar artacak, sendikal örgütlülük hedefe çakılacak.

Sendika ağalarının ciddiyetsiz ve
samimiyetsiz açıklamaları

Birçok konuda işçilerin haklı ve meşru talepleri doğrultusunda hareket edeceğine sömürücü asalakların ve hükümetin “açmazları”na çözüm önermeyi, akıl vermeyi iş edinmiş Türk-İş Başkanı Salih Kılıç, yeni asgari ücretin işçilerin satın alma gücünü reel olarak karşılamadığını, ancak yeni ücretin altı ay uygulanacak olmasının “bir nebze” olumlu sayılabileceğini söyledi. Kılıç, “Yeni ücretten ne işveren ne biz tam memnunuz. Bu rakamın hükümetin arzu ettiği rakam olduğuna da inanmıyoruz. Yani dağ fare doğurdu” dedi.

Hak-İş Başkanı Salim Uslu, asgari ücretin işverenlerin yoğun baskısı ve popülizm suçlamalarından etkilenerek belirlendiğini ve çalışanlarda hayal kırıklığı yarattığını ifade etti.

DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ise, “Hükümet, sermayenin direktiflerine boyun eğmiştir. İnsani olmayan bu asgari ücreti içimize sindiremiyoruz” dedi. Kölelik yasasını, satışla sonuçlandırdıkları TİS’leri, özelleştirmeleri, grev yasaklarını çok rahat içine sindirenlerin asgari ücret üzerine yaptıkları açıklamalar ciddiyetten ve samimiyetten uzaktır.

Mücadelelerle dolu bir yıla
hazırlanmalıyız!

İşçi sınıfının “insanca yaşamaya yetecek, vergiden muaf asgari ücret” talebi karşılanmış değildir. Ancak sorun tek başına bu talebin karşılanıp karşılanmaması ile de sınırlı değildir. Hükümet geçtiğimiz yıl gerçekleştiremediği özelleştirme hedeflerine bu yıl ulaşmak niyetindedir. İMF’ye verilen taahhütler arasında 2004 yılında 30 bin kamu çalışanının zorunlu emekliye ayrılması bulunmaktadır. Sosyal hakların gaspı, sosyal güvenlik kurumlarının özelleştirilmesi gündemdedir. Kıdem tazminatına ilişkin yeni düzenlemeler düşünülmektedir vb.

İşçi sınıfı kölelik yasası, TİS süreci ve özelleştirme saldırısında olduğu gibi asgari ücret belirlenirken de seyirci kaldığı için kayıplarla dolu bir yıl geçirdi. Önümüzdeki yıl saldırıların ağırlaşarak yoğunlaşacağı bir yıl olacak. Çok kapsamlı saldırılara karşı durmak için birleşik örgütlü sınıf mücadelesinin yükseltilmesi gerekmektedir.

İşçi temsilcisi sıfatıyla patronlarla ve hükümetle işbirliği yapan, saldırıların önünü düzleyen, ihanette sınır tanımayan sendika ağalarıyla hesaplaşmadan bağımsız devrimci sınıf tavrı geliştirmek olanaklı değildir. İşçi ve emekçiler mücadelelerle dolu bir yıla hazırlanmak için ilk önce bu hainlerle hesaplaşmalı, sermayeye yanıtını mücadele alanlarında vermelidir.



Asgari ücret üzerine işçilerle konuştuk...

- Asgari ücrete yapılan yeni zamla ilgili ne düşünüyorsunuz?

1. işçi: Yapılan zammın gösterdiği gibi hükümetin bir TÜSİAD-MÜSİAD hükümeti olduğudur. Günler öncesinden ifade edilen rakamların bile altında olması, açıklanan ücretin hükümetin tamamen bu kurumlara bağlı olduğunu göstermektedir. Yeni asgari ücretin açlık sınırının bile altında olması sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket edildiğini göstermektedir. “Bu vatan hepimizin, bu vatan için seve seve kemer sıkalım” diyenler tam da bu vatanda bizleri açlık sınırının yaşamaya mahkum ediyorlar. İç ve dış borçlarnı ödeme günlerinde kemeri biz sıkıyoruz. Ucuz kredilere, faizsiz kredilere gelince sermayedarlar yararlanıyor.

2. işçi: Türkiye’de ne zaman yeterli oldu ki? DİE’nin belirlemiş olduğu açlık sınırının altında kalan bir asgari ücretle geçinmek, ki bunun içine ev kirası, elektirik-su faturası, çocukların eğitimi, olası hastane masraflarını kattığımızda konuşacak çok fazla bir şey kalmıyor.

- Daha iyi koşullarda yaşabilmek, insanca yaşamaya yeten ücret alabilmek için ne yapmalı?

1. işçi: Artık bu sürecin tersine çevrilmesi zorunludur. Saldırıların yoğunluğu da gözönünde bulundurularak emin adımlarla biz işçiler örgütlenmeliyiz. İnsanca bir yaşam, ücretsiz eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçları gündeme getirip bu sorunlar etrafında örgütlenerek temel istemleri artık ortaya koymalıyız. Fabrikalarda uzun soluklu ve sabırlı bir çalışma hedeflemeliyiz. Çünkü sorunlara ancak böyle müdahale edebiliriz.

2. işçi: Sorunun temel kaynağına inmek gerekiyor. Hayatın her alanında karşımıza çıkan engellerin ne olduğunu belirlemek gerekiyor. “Bozuk düzende sağlam çark olmaz”. Pir Sultan’ın bu sözü çok anlamlı. Gelin düzeni değiştirelim. Çözüm olarak karşımıza düzeni değiştirmek kalıyor.

Kızıl Bayrak/İzmir



Vergi hamalı ücretliler

Vergide adaletsiz yapı sürüyor. Kasım ayı sonu itibariyle 75 katriyon TL’yi bulan vergilerin 55 katrilyonu, başta KDV olmak üzere dolaylı vergilerden oluşurken, doğrudan vergilerin da ağırlıkla ücretlilerce ödenen gelir vergisinden oluştuğu görülüyor.

İlk 11 ayda, şirketlerden alınan kurumlar vergisi 8 ktr da kalırken ücretlilerden çoğu alınan gelir vergisi tevkifatı 13 ktr’u geçti. Servet sahiplerinden alınan vergi ise 2 ktr da kaldı.

Ücretlilerin ortalama giydirilmiş gelirlerinin yüzde 20’sini bulan gelir vergisi yükü, birçok şirket ve serbest meslek sahiplerinin ödediği verginin üstünde kalıyor. 2002 Maliye Bakanlığı verilerinden elde edilen bulgular şöyle;

Ücretli kesimin 2002 brüt kazanç ortalaması ayda yaklaşık 900 milyon TL olarak belirlendi. Bu kazançtan ortalama yüzde 20’lik gelir vergisi kesintisi yapılınca ücretli başına yıllık vergi yükü 2 milyar 160 milyon TL oldu. Oysa aynı yıl, Maliye Bakanlığı’nın Kurumlar Vergisi mükellefi 367 bin şirket üzerinden yaptığı tasniflere göre, birçok sektörün vergide şirket ortalamalarının ortalama ücretli vergi yükünün altında olduğu görüldü.

• Ücretliler 2002’de ortalama 2 milyar 160 milyon TL vergi öderken turizm şirketleri 2 milyar 2 milyon TL’de kaldılar.

•Kuyumcular, ücretlilerin ancak yüzde 20’si kadar vergi ödediler.

•Demir ticareti yapan şirketler 1 milyar 395 milyon TL vergi ile 2002’yi kapadılar.

•Büyük kısmı ihracata dönük iş yapan konfeksiyon toptancıları, ücretlilerin yüzde 40’ı dolayında vergi ödeyecek kazanç beyan ettiler.

• Deri ticareti ile uğraşan şirketler, ortalama bir ücretlinin ödediğinin yüzde 37’si kadar vergi ödedi.

• Şirket olarak faaliyet gösteren doktorlar ayda 50 milyon TL , yani bir muayene ücreti kadar vergi ödediler.

• İnşaat şirketleri ücretlilerin yüzde 25’i, yani dörtte biri kadarn vergi ödediler .

• Gelir vergisi mükellefi olan serbest meslek sahipleri, yani doktorlar, avukatlar, kuyumcular, müteahhitler, diş hekimleri ortalama 2002 yılında 667 milyon TL vergi ödediler. Bu, ücretlilerin ödediğinin yüzde 30’u demek.

•Mimar –mühendisler, bir ücretlinin yüzde 38’i kadar vergi öderken, avukatların vergisi ücretlinin yarısı kadar gerçekleşti.

Mustafa Sönmez
(Ekohaber.net)