Amerikan emperyalizmi ile şer ittifakı oluşturan Türkiye ile İsrail, kendi aralarındaki ilişkileri de sürekli pekiştiriyorlar. Üst düzeyde seyreden görüşme trafiğinin yoğunluğu ve sürekliliği aradaki sıkı ilişkilere işaret ediyor. Bunun en bariz örneğini tank ihalesinde görmüştük. İsrail tankları Cenin mülteci kampını yerle bir edip Filistin halkını kıyımdan geçirirken, Amerikancı Türk generalleri yaklaşık bir milyar dolar tutarındaki tank ihalesini İsrail şirketine vermişlerdi. İhaleye ilişkin eleştiriler üzerine generaller, ihalenin İsraile verilmesi kararının yüzde bin doğru olduğunu savunmuşlardı.
ABDye uşaklık, halklara düşmanlık konusunda birbiriyle yarışan bu iki gerici devlet askeri, bürokratik, ekonomik-siyasi, diplomatik, vb. her alanda aralarındaki ilişkileri hızla geliştiriyorlar. Amerikan emperyalizmi önderliğinde kurulan üçlü şer ittifakı ile pekişen bu süreç, bölge ülkeleri tarafından endişeyle izleniyor. Zira bu saldırgan ittifak bölge halkları açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Kapitalist devletler arasında yapılan anlaşmaların özellikle kritik maddelerinin gizli tutulduğu bilinir. Çünkü bu tür anlaşmalar iki ülke egemen sınıflarının çıkarları gözetilerek yapılır, ama tüm toplum adına yapıldığı yalanı söylenir. Geçen hafta Türkiyeyi ziyaret eden İsrail Kamu Güvenliği Bakanı Tsahi Hanegbinin Türk İçişleri Bakanlığı yetkilileriyle imzaladığı yeni anlaşmaların kamuoyuna açıklanan bölümü bile, bu gerici ittifakın kendini yeni saldırılar için sürekli tahkim ettiğini gösteriyor. Anlaşmanın terörizmle savaşta işbirliği yapılması şeklinde formüle edilmesi bile, bu kirli işbirliğinin kimleri hedef alacağını ortaya seriyor. Açıklandığı kadarıyla; istihbarat paylaşımı, ortak anti-terör teknolojileri geliştirilmesi, iki ülke sınır polisinin ortak tatbikatlr yapması konusunda anlaşmaya varılmış.
Bu arada siyonist bakan, Türk muhataplarından İsrail-Suriye arasında arabuluculuk yapmalarını basın önünde talep etti. Bu da Suriyeyi iki taraftan sıkıştıralım anlamına geliyor. Çünkü İsrail 35 yıldır Golan Tepelerini işgal altında tutarak, Suriye halkına karşı ağır suçlar işlemiştir ve işlemeye devam ediyor. Şimdi bu işgali sürdürebilmek için Ankaradaki dostlarından yardım istiyor. İsrailli bakanın Türkiye, Şama teröre desteğin hem Suriyeye hem bölgeye vereceği zararı daha iyi anlatabilir talebini sevinçle karşılayan İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Bu güzel bir mesaj. Biz Suriye ile geçmişte yaşanan tatsızlıkların üzerine çizgi çektik diyerek, bu konuda da siyonistlere yardım etmeye hazır olduklarını gösterdi.
İşbirlikçi Türk sermaye devletinin çürümüş kapitalist sisteme karşı mücadele eden her oluşuma terörist damgası vurarak nasıl azgınca saldırdığını, siyonist İsrail devletinin terörist olmakla itham ettiği Filistin halkına nasıl hunharca saldırıp kıyım gerçekleştirdiğini biliyoruz. Türk ve İsrail rejimleri, dünyada devlet terörü alanında uzmanlaşan devletler arasında ilk sıralarda yer alıyorlar. Yani bu anlaşmalarla iki rejimin kirli ve kanlı birikimi birleştiriliyor. Bu tescilli katliamcılar deneyimlerini neden birleştirme ihtiyacı duyuyor? Tabii ki, başta Filistin direnişi ve Türkiye devrimci hareketi olmak üzere, Ortadoğuda siyonizme, kapitalist-emperyalist sömürü ve işgale karşı yükselecek tüm direnişleri, ABDnin de desteğiyle ezebilmek için.
Ve elbette bu saldırgan ittifak, ABD emperyalizmi, İsrail ile Türk egemen sınıflarının çıkarları gereği bölge dışına da uzanacaktır. Türkiyedeki Amerikan uşaklarının Koreden Bosna Herseke, Somaliden Afganistana kadar birçok ülkeye bu çerçevede asker gönderdiklerini, ABD emperyalizmi hizmetinde jandarmalık konusunda azımsanmayacak bir deneyime sahip olduklarını biliyoruz.
Yeni hamlelerle gücünü tahkim edip pekiştiren üçlü şer ittifakının saldırılarına karşı durabilmek, kirli planlarını boşa düşürüp bölgeden söküp atmak, Ortadoğu halklarının önünde duran tek çıkar yoldur. Ancak bu hedefe ulaşabilmek, emperyalizme, siyonizme ve bölgedeki gerici işbirlikçilerine karşı enternasyonal dayanışmayı ve bölgesel bir direnişi örmekle mümkün olacaktır.
İsrailli bakan Ankarada anlaşmalara imza atarken, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Filistin için eylem planını sahte gülücükler eşliğinde basına açıklıyordu. Dışişleri Bakanlığı ile TOBBnin Filistin yönetimi ile yaptığı görüşmelerin ardından geliştirildiği açıklanan planın amacı Filistin halkının içinde bulunduğu ağır koşulların hafifletilmesiymiş. Stratejik ortağı siyonist İsrailin Filistin kent, kasaba, mülteci kampı ve köylerini işgal ederek yakıp yıkması sonucu açılan yaralara merhem olmaya soyunuyor. Böylece Filistini cehenneme çeviren siyonist işgalcilerle yaptığı suç ortaklığının üstünü örtmeye çalışıyorlar.
Gül, açıkladığı eylem planıyla insani, tıbbi, sosyal, ekonomik, teknik, eğitim ve kültürel yardımları çeşitlendireceklerini bildirdi. Plan acil sağlık yardımından ihracatın teşvikine, Filistinlilere mesleki ve teknik eğitim verilmesinden üniversite burslarının arttırılmasına, iş konseyinin kurulmasından ticari enformasyon alışverişine, KOBİler alanında işbirliğinden yatırımlar için yasal altyapının hazırlanmasına kadar birçok unsuru kapsayacakmış. Ayrıca Eximbank tarafından Filistin Yönetimine hazırlayacağı projeler için Türkiyenin tahsis ettiği toplam 50 milyon dolar tutarında kredi verilecekmiş.
Siyonist İsrailin bölgedeki tek stratejik ortağı ve en büyük silah alıcısı konumunda bulunan Türk devleti, Şaron rejiminin de en büyük destekçisi. İsrailin bölgeden yalıtılmış durumu hesaba katıldığında bu suç ortaklığının önemi daha iyi anlaşılır. Eğer siyonistler pervasızca işgali sürdürüp, katliamlarına devam edebiliyorlarsa, bunda Türk devletinin de payı vardır. Üstelik bu anlaşmaların altına imza atmak onursuzluğu islamcı AKP hükümetine nasip olmuştur. İslami gericiliğin çağdaş temsilcisi sayılan AKP, kendi tabanına propaganda yaparken Yahudi düşmanlığı yapmaktan çekinmezken, Filistin halkının katili siyonist devletle samimi ilişkiler içindedir. Bu suç ortaklığının üstü insani yardım paketleriyle örtülmeyecek kadar ağırlaşmış durumdadır.