17 Ocak'04
Sayı: 2004 (16)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD ile gizli yeni ihanet anlaşmaları...
  İMF programı iptal edilsin!
  Kölelik yasası meclise geliyor...
  Tüpraş peşkeş çekildi, işçiler satıldı...
  Asalaklar üretenleri suçluyor...
  30'a yakın insan donarak öldü...
  Yeni asgari ücret işçi sınıfıyla alay etmektir!
  Gençlik mücadelesini sürdürmekte kararlı!..
  İzmir Batı Makina Kalıp'ta sendikasızlaştırma saldırısına yanıt!
  Gençlik sözünü Kızılay'da söyleyecek!
  Üniversitelerde "cadı avı"!
  Düzen partilerinin yerel seçim hazırlığı...
  Yerel yönetimler ve yerel seçimlere yaklaşım!
  Sendikalaşma mücadelesi ve devrimci sınıf çizgisi
  Kuzey Kıbrıs hükümeti Ankara'da kuruldu...
  Ekim'in Ocak 2004 tarihli sayısı çıktı...
  Devletin değişmeyen gelenekleri
  İki haftada üç Amerikan helikopteri düşrüldü...
  Çözüm yolunu Filistin direnişi aşacak!
  Siyonist vahşete isyan devam ediyor!
  Yüzbini aşkın insan Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht'i coşkuyla andı..
  Karl ve Rosa'nın anısına sahip çıkmak!..
  Bültenlerden...
  Keşmir'de Amerikan "barış"ı
  Özgür ve eşit bir dünya imkansız değil!
  AB hayranı Ferhat Tunç'a açık mektup...
  Bir çuval İncirlik...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
AB hayranı Ferhat Tunç’a açık mektup...

Boş hayaller/“yol”lar değil,
devrimci sınıf iktidarı ve sosyalizm!

30 Aralık ‘03 tarihli Özgür Politika gazetesinde Ferhat Tunç’un bir yazısı yayınlandı. Ferhat Tunç yazısına “Bu köşede keşke size güzel şeyler yazıyor olabilseydim bugün” sözleriyle karamsar bir tonda başlıyor. Kendisine gelen mektup, faks vb.’den bahsediyor, farklı insanların kendisi hakkında olumlu-olumsuz değerlendirmelerini aktarıyor. Bu kadarına diyeceğimiz yok. Devamında da, pek de alçak gönüllü bir tavırla, “Ben halkımın yanında ve onun sesi olmak için çırpınan ve bu uğurda ağır da olsa bedel ödenecekse ödemeye hazır olduğunu haykıran bir sanatçıyım” diyor. Acaba!?..

Türkiye işçi sınıfı, idealleri ve inançları uğruna bedel ödemesini bilen, gerektiğinde bundan kaçınmayan sayısız devrimci gördü. Bugüne kadar bu dava onların omuzlarında yükseldi. Sancılı da olsa bu dava büyümeye, yol almaya devam ediyor. Mahirler’in, Denizler’in, İbrahimler’in omuzlarında yükselen bu mücadele bugünün devrimcileri ile sürüyor. Kusura bakmasın ama Ferhat Tunç ve benzerleri bu çizgi ve geleneğin tümüyle dışındadırlar. Gölge etmesinler yeter. Yazık ki daha beterini yapıyorlar.

Bakınız Ferhat Tunç yazısında uğruna “bedel” ödemeye hazır olduğunu söylediği halka 2004 için nasıl bir yol gösteriyor: “Ve herşeye rağmen, 2004 yılında Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda bütün bu tartışmaları geri plana itecek, bu değerleri çağdaş demokratik bir potada birleştirecek güçlü adımlar atacağına inanıyorum... Türkiye, Avrupalı gibi yaşamak ve ilerlemek istiyorsa... Bu aynı zamanda Türkiye’yi büyütecek ve hem sosyal hem de ekonomik olarak geliştirecek güçlü bir ülke olmasını sağlayacak tek dinamik güç olacaktır.”

Bu, Avrupa Birliği hayranlığı, eskiden biraz sola bulaşmış ve çoğu durumda bunun rantını da fazlasıyla yemiş, ama artık burjuva liberalizminin bayraktarlığını yapan aydın ve sanatçılarda bilinen bir hastalık. Öncelikle sormak gerekir, Ferhat Tunç hangi Türkiye’den bahsediyor? Çürümüş, kokuşmuş, milyonlarca işçi ve emekçiyi köleliğe mahkum eden, imha ve inkar politikalarıyla Kürtler’e kan kusturan, işçi ve emekçi çocuklarına üniversite kapılarını kapatan, ABD’ye uşaklık eden, İMF’ye kul köle sermaye Türkiye’sini mi? Öyle ya, ortada “Avrupa Birliği yolunda” ilerleyen başka bir Türkiye yok! Büyümesi ve güçlenmesi istenen de bu Türkiye’dir haliyle.

Avrupa Birliği değerleri üzerine edilen hayranlık dolu sözlere gelince. Türkiye’nin tuzu kuru takımından Ferhat Tunç, o çok yüceltip tapındığı Avrupa’yı biz Türkiyeli ve Kürdistanlı işçilerden iyi biliyor olamaz herhalde. Otuz yıla yakın süredir Avrupa’dayız, ağır sanayi çarkları arasında, babadan oğula geçme işçiliği devam ettirdik. Bizler modern kölelik sistemini etimizde kemiğimizde duyarak burada tanıdık ve bununla büyüdük. Azgın sömürünün bizi nasıl vurduğunu, fabrika çarkları arasında binbir hakarete nasıl maruz kaldığımızı, son damlasına kadar iliğimizin, alınterimizin nasıl sömürüldüğünü yaşadık. İşsizilik belası olarak geleceğimizin nasıl karardığını yaşadık. Bugün de, o çok övündükleri “Avrupa Birliği”nin beşiği Almanya’da, çocuklarımızın geleceğinin nasıl çalındığını, eğitim ve çalışma haklarından nasıl mahrum bırakıldıklarını yaşıyoruz.

Ferhat Bey Almanya’da şu sıralar yürürlükte olan “Ajenda 2010” isimli saldırı paketinden haberdar mıdır acaba? Bu paketin neler içerdiğini biliyor mu acaba? İşçi ve emekçilerin yüzyıllık hakları Türkiye’de olduğu gibi burada da peşpeşe gaspediliyor. Artık sıfır sözleşmeler dayatıyorlar. Milyonlarca işçiyi işsizliğe mahkum etmiş durumdalar ve bunlara sürekli yeni onbinlercesi ekleniyor (İşsiz sayısı 6 milyona yükseldi bile!) Bizim ödentilerimizle oluşturulan işsizlik fonlarımız sermaye yararına yağmalanıyor ve işsizlere yapılması gereken ödemeler kuşa çevriliyor. Emeklilik yaşını uzatıyorlar. (‘80’li yıllardan bu yana Almanya’da emekli olup da uzun yaşayanların sayısı çok azdır. 30-40 yılını tekellerin palazlanıp büyümesine veren bir emekçi emekli olduktan sonra ancak birkaç yıl yaşıyor. Bunu bile çok görüyorlar, şimd emeklilik yaşının 67’nin üzerine çıkmasını istiyorlar.) Daha uzun çalışma süresi ve zorunlu mesailer dayatıyorlar. 1,5 milyon çocuk yetersiz beslenme ile yüzyüze. Uzmanlar bu sayının işsizlikle birlikte daha da büyüyeceğini söylüyorlar. Her ay ödediğimiz sağlık sigortasına ek olarak artık her doktora gidişimizde ayrıca para vermek zorundayız. Üniversitelerin kapılarını burada da işçi ve emekçi &ccdil;ocuklarına kapatıyorlar. Ferhat beyin o çok övündüğü AB ülkesi Almanya’da yaşandı, yaşanıyor tüm bunlar ve daha nicesi.

Kapitalist-emperyalist sistemin saldırıları bunlarla da sınırlı değil. Savaşa aktif katıldılar. Fransa ve Almanya biçimsel kavgalarını bir yana bıraktı.

Daha bir de bunlara militarizm, saldırı ve savaş cephesinde yapılanları ekleyiniz. Almanya Balkan ve Afganistan savaşlarına gönüllü olarak katıldı ve şimdi bu bölgelerdeki emperyalist işgallere kumanda ediyor. Faturasını da doğal olarak içerde biz işçi ve emekçilere ödetiyor. Irak savaşı sırasında Almanya’daki üsler ve hava alanları ABD’ye tam hizmet verdi.

AB savunucuları bütün bunları biliyorlar mı acaba? Soruyorum!

Almanya’da son bir yılda milyonlarca işçinin tüm bu yasalara karşı sayısız eylem ve grevler yaptığını, savaşa karşı milyonların ayağa kalktığını ve Avrupa Birliği’ni bu olaylardan sorumlu tuttuklarını biliyorlar mı? İtalya’da birkaç kez milyonlarca işçiyi kapsayan genel grevler yapıldığını, Fransa’da, Yunanistan’da ve Almanya’da saldırılara karşı yüzbinlerce emekçinin sokaklara çıktığını, onbinlerce üniversite öğrencisinin sayısız eylemler yaptıklarını vb., bütün bunları AB hayranları duymuyorlar mı acaba? İşsizliğin Avrupa’da çığ gibi büyüdüğünü, sağlık hizmetinin paralı hale getirildiğini, bizden aldıklarını militarizme ve savaşa aktardıklarını AB hayranı Ferhat efendiler bilmiyorlar mı gerçekten?

Peki Ferhat Tunç nerede yaşıyor, hangi sınıfın ve sistemin sözcülüğünü üstleniyor?

Türkiye’de işçilere ve emekçilere “AB yolu”nu göstererek suç işliyorsunuz. Onlara emperyalist-kapitalist sistemin “refah içinde”, “demokratik ve çağdaş” olduğu yalanını söylüyorsunuz. Üstelik, bir parçası olduğunuz ve her türlü nimetinden bolca yararlanandığınız düzeninizin uzun ömürlü olması için, bunu bile bile yapıyorsunuz. Ama solculuk maskesi altında sergilenen bu maskaralıklar tarihi bir suçtur, Ferhat Tunç gibi tuzu kuru sahte aydın ve sanatçıların bunu iyi bilmesi lazım!

Komünist bir işçi/Frankfurt



Gebze’de panel: “AB süreci ve demokratikleşme”

Gebze Sendikalar Birliği’nin eyleminden sonra Gebze Belediyesi Konferans Salonu’nda “AB süreci ve demokratikleşme” konulu bir panel gerçekleştirildi. Panelistler, İstanbul Barosu eski başkanı Yücel Sayman ve Marmara Üniversitesi’nden akademisyen Özgür Müftüoğlu idi.

Y.Sayman konuşmasında, demokrasinin iktidarda kim varsa onun olduğunu ve ona göre bir demokrasinin şekillendiğini, işçilerin-emekçilerin ve bütün yönetilenlerin kendi demokrasilerini kurmak için ya da demokrasiyi özüne uygun yaşayabilmeleri için bir an önce yüksek sesle tartışmaya başlamalarının gerektiğini söyledi. Ö. Müftüoğlu ise, devletin demokrasiyi nasıl kullandığını ve nasıl algıladığını, 12 Eylül askeri darbesini anlatarak ve son çıkarılan iş yasasından örnekler vererek açıkladı. Aslanın eğitmeninden daha güçlü olduğunu, fakat aslanın gücünün farkına varamadığı için eğitmenin elinde maymuna döndüğünü belirterek, işçi sınıfının bugünkü durumuna atıfta bulundu.

Panele150 civarında işçi katıldı.



İzmir İHD’nin D ve L tipi cezaevi protestosu

İHD İzmir Şubesi tarafından yeni açılan D tipi tabutluklara ve L tipi zorunlu çalışma sistemli cezaevlerine karşı bir protesto eylemi yapıldı. 10 Ocak günü yapılan eylemde “İçerde dışarda hücreleri parçala!”, “Tek tip insan olmayacağız!”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”, “Zindanlar boşalsın tutsaklara özgürlük!” sloganları atıldı. (Kızıl Bayrak/İzmir)