NATO Zirvesi Haziranda İstanbulda toplanıyor!..
Emperyalist teröristlerin İstanbul buluşmasına karşı kitleleri bugünden hazırlayalım!
Türkiyenin NATOya üye oluşunun 52. yılına girdiğimiz bu günlerde, sermaye iktidarı, Haziran ayında İstanbulda yapılacak NATO zirvesinin hazırlıklarını yapıyor. NATOnun Sovyetlerin yıkılışının ardından içerisine girdiği yeni konsept arayışının somutlanacağı bir zirve olarak tasarlanan İstanbul Zirvesi, gerek dünyanın ezilen halkları, gerek bölge halkları, gerekse de daha özelde Türkiyedeki sınıf mücadelesi açısından büyük bir önem taşıyor.
Bundan dolayı NATOnun İstanbul Zirvesine bugünden hazırlanmak, kanlı katillere rahat bir zirve olanağı tanımamak, alınacak kirli kararlara karşı işçilerin, emekçilerin ve gençliğin mücadelesini örgütlemek üzere bugünden işe koyulmak temel önemde bir sorumluluk olarak duruyor önümüzde. Yerel seçimleri bahar kampanyasına, bahar kampanyasını 1 Mayısa bağlayacak faaliyetler ve mücadeleler, kesintisiz olarak NATO Zirvesine karşı geniş çaplı kitle gösterilerinin örgütlenmesine bağlanmak durumundadır.
NATOnun emperyalist politikaların yaşama geçerilmesinde sahip olduğu özel rol düşünüldüğünde bu aynı zamanda dünya halklarına karşı da yerine getirmemiz gereken bir hayati sorumluluktur.
Emperyalist dünya egemenliğinin
vurucu savaş örgütü olarak NATO
NATO, 1949 yılında Sovyetler Birliğine ve sosyalizmin ilerleyişine karşı ABD önderliğinde saldırgan bir askeri pakt olarak kuruldu. Bu adım nedensiz değildi elbet.
2. emperyalist paylaşım savaşında faşist Nazi ordusunu ezerek Avrupa halklarını faşizm belasından kurtaran Sovyetler Birliği ve dolayısıyla sosyalizm, dünya halkları nezdinde muazzam bir güç ve sempati kazanmış durumdaydı. Bunun ürünü olarak Avrupanın birçok ülkesinde halk demokrasileri kurulmuş, emperyalist egemenliğin halen sürdüğü Avrupa ülkelerinde ise, anti-faşist direnişin başını çeken, esas yükünü omuzlayan ve unutulmaz kahramanlık örnekleri veren komünistler, büyük bir politik güç haline gelmişlerdi. Doğudaki fırtına ise sürüyor, Büyük Çin Halk Devrimi zafere ulaşıyor, böylece Sovyet halklarının zaferine yeni bir güç katıyor, ikisi bir arada başta Asya olmak üzere tüm ezilen halklar dünyasını derinden sarsıyor, harekete geçiriyorlardı.
İşte NATO, sosyalizme ve ezilen halkların büyük tarihsel uyanışına karşı duyulan yaşamsal bir korkunun ürünü olarak, böylesi koşullarda ve bu gelişmenin önünü kesmek üzere kuruluyordu.
NATO kuruluşunda bir savunma örgütü olarak tanımlanıyordu. Bu emperyalizmin o bildiğimiz sayısız yalanlarından bir yenisiydi yalnızca. Gerçekte NATO en başından itibaren bir saldırı örgütü olarak kuruldu, buna göre yapılandırıldı ve hazırlandı. Açık ya da gizli-kirli operasyonlarla dünya halklarına karşı sayısız kanlı saldırının odağı oldu. Devrimci halk hareketlerine karşı katliamlar, sabotaj ve provokasyonların düzenlenmesinden, Sovyetler Birliğine yakın ya da onunla dostluk ilişkileri içindeki ülkeleri içerden karıştırmaktan hükümetlerine karşı darbeler düzenlenmesine kadar bir dizi alanda faaliyet gösterdi.
NATOnun Gayri Nizami Savaş Talimatnamesi ile üye ülkelerde toplumsal muhalefete ve ilerici-devrimci akımlara karşı kontr-gerilla örgütlenmeleri kuruldu. Bu karanlık yapılar sayısız cinayete, kitlesel katliama, binbir türlü kanlı ve kirli icraata imza attılar. Her ülkede ayrı bir ad altında (İtalyada Gladio, Türkiyede resmen Özel Harp Dairesi adı verilen Kontr-gerilla) kurulan bu örgütler, doğrudan NATO karargahlarına bağlı çalışan kirli savaş örgütleri oldular. Yani NATO aynı zamanda, emperyalistlerin, emekçilerin ve ezilen halkların kurulu düzene karşı verdikleri mücadeleleri sistematik olarak ezmek gibi bir işlevi uluslararası ölçekte yerine getiren bir savaş örgütlenmesi oldu. Halen de bu işlevini, kendini yeni koşullara uyarlayarak devam ettirmektedir.
Sovyetler Birliğinin çöküşü ardından
NATOnun yeni konsepti
Kuruluş amacı Sovyet tehdidine karşı savunma olarak tanımlanan NATO, Sovyetlerin yıkılışı ile birlikte, haliyle gereksiz bir yapılanma olarak göründü. Ancak gerçekte, emperyalist bir savaş örgütü olarak emperyalizmin yeni dönem ihtiyaç ve politikaları gereği yeniden yapılandırılmak sorunu ile yüzyüze idi. Kapitalizm çok yönlü savaş demektir; bundan dolayıdır ki batılı emperyalistler, 89 yıkılışı sonrası yeni dönemde de NATO gibi bir örgütlenmeyi sürdürmek ihtiyacındaydılar. 90lı yıllarda NATOya yeni bir işlev ve konsept belirlenmesi yönlü çabaların yoğunluk kazanması da bunun bir ifadesi oldu.
NATOnun sahip olduğu askeri imkanlar ve gelişkin örgütlenme, ABDnin yeni dünya düzenini kurması, koruması ve sağlamlaştırması için kullanılmalıydı. Patron ABD olduğuna göre NATOnun yeni konsepti de bu temel çerçeveyi baz almalıydı, alacaktı. Bunun için birincisi, NATOnun hareket sahası, Batı Avrupa dışına çıkartılarak, dünya ölçüsünde emperyalistler adına operasyonlar düzenleyen bir kapsama ulaştırılacaktı. İkinci olarak, böylesine geniş bir hareket alanında işlevini yerine getirebilmek üzere gerekli hız, hareket kabiliyeti ve vurucu güce sahip olmalıydı.
NATOnun bu yeni konseptinin belirlendiği 99 tarihli Washington Zirvesinde en önemli sorun, ittifaka gerekçe oluşturacak Sovyetler sonrası yeni tehditin belirlenmesiydi. Askeri konsepte temel oluşturacak olan da bu olacaktı. Nitekim bu zirvede NATOnun yeni tehdit algılamasının merkezine artan etnik ve dinsel çatışmalar ile terörizm konuluyordu. NATOnun 50. kuruluş yıldönümü vesilesiyle yapılan zirvede zamanın ABD dışişleri bakanı Albright şöyle konuşuyordu: Soğuk savaş sürecinde güvenliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü tehdit eden riskleri biliyorduk. Ama bugün eskisi kadar kolay görünmüyor. Risk her yerden gelebilir. Agresif bir rejimden, yıkıcı bir gruptan veya terörist bir örgütten.
Dolayısıyla buradan NATOnun böylesi bir tehdit algılayışına uygun bir esneklik, hareket alanı ve kabiliyetine sahip olması sonucu çıkarılmaktadır. NATO, işte bu anlayış doğrultusunda yeniden yapılandırılmaya ve bu konsepte uygun faaliyetlerine başladı. Sonuç olarak NATO, emperyalizmin, özelde ABD emperyalizminin dünya ölçeğinde bir polis örgütü olmaya doğru yol almaktaydı.
Bu doğrultuda NATOnun yeniden yapılandırılmasına ilişkin iki önemli görev alanı tanımlandı. Birincisi, NATOnun yeni üye devletlerle genişletilmesi, ikincisi ise manevra kabiliyeti yüksek, vuruca ve öldürücü özellikleri güçlü bir NATO ordusunun yaratılması.
NATOnun genişletilmesi büyük ölçüde doğuya, Rusya sınırlarına doğru ilerletildi. İstanbul Zirvesi öncesinde 7 ülkenin üyeliklerinin kesinleştirilmesiyle birlikte NATOnun üye sayısı 26ya çıkarılmış olacak. İkinci görev alanında ise önemli gelişmeler sağlanmış bulunuyor. 2002 yılında düzenlenen Prag Zirvesinde bu yönde bir dizi karar alınmıştı. Bu kararların içerisinde en önemlisi, İttifaka acil bir olaya hızla mukabele edebilme, gereken yere gidebilme ve etkili bir vurucu güç yeteneğini kazandırmak için NATO Mukabele Gücü adı altında 20-21 bin kişilik bir ordu oluşturmaktır. Bu orduya 2004 Ekimine kadar işlerlik kazandırılması planlanıyor. Göründüğü kadarıyla NATOnun bu ordusunun ilk işi Irak olacak.
Emperyalist bir terör örgütü
olarak NATO
95 ve 99da Yugoslavya, NATOnun yeni dönem konseptinin ürünü olarak bombalandı. Binlerce insan NATO bombardımanı altında can verdi, bazı büyük kentler yakılıp yıkıldı. Bunun sonucunda ABD emperyalizmi Balkanlara askeri olarak yerleşti. Yugoslavyaya düzenlenen bu operasyonlar NATOnun yeni işlevine uygun ilk örneklerdi. 11 Eylül sonrasında ortaya çıkan durum ve ABDnin 11 Eylülü bahane ederek başlattığı uluslararası saldırganlık ve savaşlar dizisi, NATOnun yeni konseptine de uygun bir zemin sağlamış olmaktaydı. Yanı sıra, kendisinden çok önce tanımlanan bu konsepti, tehdit algılaması ve operasyonal yetenek bakımından tümüyle doğrulamaktaydı. Öyle ki, NATO tarihinde ilk kez üye bir ülkeye yönelik saldırı karşısında tüm üye devletlerin karşı saldırı başlatacakları içimindeki 5. madde yürürlüğe sokuluyordu. Afganistan bunun ürünü olarak NATO kuvvetlerince bombalandı. Binlerce insan katledildi ve Afganistan işgal edildi. ABD emperyalizmi böylelikle başta Afganistan olmak üzere Kafkaslar ve Ön Asyaya askeri olarak yerleşmiş oldu.
Afganistan sonrasında yeni hedef Iraktı. Ancak emperyalistler arasındaki 90lı yıllar boyunca artarak yoğunlaşan çelişkiler ortak bir harekatı imkansız kıldı. Fransa ve Almanyanın başını çektiği emperyalist blok, ABDnin dünya çapında hegemonyasını sağlamlaştırma ve genişletme amacının bir parçası olan savaşlar dizisinin dışında kalarak, Irak savaşına katılmadılar. Böylelikle uzun süredir baş gösteren ve NATO bünyesinde de sonuçlarını üreten emperyalistler arası çatlak yeni bir düzey kazanmaktaydı. Bu süreç, BM için olduğu kadar NATO için de yolun sonu gibi görünmekteydi. Emperyalistlerin ortak çıkarlarının ve bu ortak çıkarların 1945ten sonra hamiliğini yapan ABDnin denetimi altındaki bu emperyalist kuruluşların altındaki toprak kayıyordu. Emperyalistler arası parçalanma beraberinde ortak çıkarlaın ifadesi kurumları da kilitliyordu. Bundan dolayıdır ki NATO, Iraktaki emperyalist savaşın dışında kaldı.
Ancak Irakta işlerin ABDnin istediği gibi gitmemesi, bir takım tavizler karşılığında rakip emperyalistlerle yeniden işbirliği kurulmasını bir ihtiyaç haline getirdi. Bu doğrultuda uzun süredir bir takım görüşme ve pazarlıklar sürmektedir. Bu pazarlıklardan ne kadar sonuç alırlar bilinmez, ancak şu bir gerçektir ki, bu emperyalist işbirliği olabildiği kadarıyla, NATO çatısı altında askeri sonuçlarına ulaştırılacaktır. Bugünlerde NATOnun Iraktaki askeri misyonu üstlenmesi yönünde çeşitli açıklama ve girişimler bunun ifadesidir.
İstanbul Zirvesi ve NATOnun geleceği
Bu çerçevede denilebilir ki İstanbul Zirvesi büyük ölçüde NATOnun geleceğinin belirleneceği bir platform olacaktır. Zirvede, NATOnun Pragda aldığı kararların kaderi emperyalist güçler arasında yapılacak pazarlıklara bağlı olacaktır.
Eğer asgari bir işbirliği sağlanırsa, NATOnun Irakta işgal misyonunu üstlenmesi ve bu durumda da NATO üyesi ülkelerin Iraka NATO çatısı altında asker göndermeleri gündeme gelecektir. Halen devam eden emperyalist pazarlıklar İstanbul Zirvesine kadar sonuçlanırsa, Zirvede bu bir karar olarak devlet ve hükümet başkanları tarafından resmileştirilecek. NATO da 2004 yılının ikinci yarısında Iraka resmen adım atmış olacak. (...) NATOnun Irakta devreye girmesi halinde, Fransa ve Almanya gibi, Irakın işgaline karşı çıkan ülkeler de doğrudan ya da dolaylı olarak Iraktaki operasyona katılmış olacak (ntvmsnc.com, 13 Ocak 2004).
NATOnun son dışişleri bakanları toplantısında Colin Powell, Hazirandaki zirveye kadar NATOnun Irakta üstleneceği misyonun netleştirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
ABD hesabına Iraka girmeyi ve bu vesileyle Irakın geleceğinde söz sahibi olmayı düşleyen işbirlikçi Türk burjvazisi de hesabını NATOnun İstanbul Zirvesinde çıkacak bu karara göre yapmaktadır. Geçtiğimiz günlerde ordu adına yapılan açıklamada (Genel Kurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğun 16 Ocak tarihli basın brifingi), NATOnun Irakta görev almasının desteklendiği açıkça dile getirildi. Bu, NATO şemsiyesi altında Türk birliklerini Iraka göndermeye hazır olduklarının örtülü bir itirafından başka bir şey değildi.
Eğer emperyalistler arası bir uzlaşma sağlanabilirse İstanbul Zirvesi, yeni emperyalist savaş planlarının hazırlanacağı ve NATOnun askeri olarak yetkinleşip saldırı gücünün arttırılması yönünde atılan adımların geliştirileceği bir zirve olacak. Dolayısıyla emperyalist stratejilerin oluşturulması ve emperyalist saldırı politikaların geleceğinin belirleneceği hayati bir toplantı yapılacak İstanbulda. ABD emperyalizmi İstanbulda kendi lehine kazandığı bu yönlü her başarıyı dünya halklarına karşı daha güçlü bir savaş histerisine dayanak yapacaktır. İstanbulun tarihi ve stratejik konumu buna ayrıca bir anlam kazandırmış olacaktır.
Haydutlar zirvesine karşı bügünden hazırlanalım!
Ülkemiz topraklarında gerçekleşecek NATO zirvesinin anlam ve önemi yeterince açıktır. Dünyayı kana bulayan ve yeni saldırı planları yapmaya hazırlanan emperyalist teröristler, İstanbulda buluşmaktadır. Bu buluşmanın sonucunda alınacak kararlar emperyalistlerin dünya halklarını köleleştirmek ve ezilen halkların mücadelesini ezmek yönünde hayati bir önem taşıyacaktır. NATOnun dünya ölçeğinde emperyalistlerin terör örgütü olma işlevi düşünülürse bunun anlamı ortadadır.
NATOya karşı mücadele, sadece kardeş halklarla dayanışmanın gereği değil, yanı sıra ülkemizin devrimci geleceği için de hayati önemdedir. Çünkü NATO, üye olsun ya da olmasın herhangi bir ülkede işbirlikçi iktidarlara karşı ortaya çıkabilecek ciddi her devrimci kitle mücadelesine karşı emperyalistlerin ortak hareket etme zeminidir. Bunun ne anlama geldiğini Türkiyenin devrimcileri çok iyi biliyorlar. Kontr-gerilla (Susurluk) gerçeği bir NATO gerçeğidir. Ayrıca bunu pekiştirecek ve NATOnun bu alandaki geleceğini göstermek bakımından bir örnek olarak, 11 Eylül sonrasında NATO adına yapılan değerlendirmeleri ekleyebiliriz, 11 Eylül olayları terörizmi temelde ülke içi, polisiye bir vaka olmaktan çıkarıp uluslararası bir güvenlik sorunu haline getirdi. Bu sorun eğer gerektiği şekilde ele alınacaksa geniş kapsamlı politik ekonomik, polisiye ve askeri önlemler gerektirecektir. (Lord Robertson, NATO Genel Sekreteri, NATO dergisi)
Dolayısıyla NATOya karşı mücadale sermaye iktidarına karşı mücadele ile anti-emperyalist görevlerin içiçe geçtiği bir mücadele alanıdır.
Emperyalist haydutlara İstanbulu dar edelim!
Emperyalizmin terör örgütü NATOnun İstanbul Zirvesine karşı bu bilinçle hazırlanmak, emperyalistlerin saldırı ve savaş planlarını bozmak hedefiyle şimdiden harekete geçmek zorundayız. Yakın zamanda emperyalist zirvelerde gerçekleştirildiği üzere İstanbulda da emperyalistlerin karşısına çıkmalı, hazırlamaya çalıştıkları mizansenleri bozmalı, sahnelerini yıkmalıyız.
İstanbulda bu teröristlerin maskelerini indirmeli, emperyalistler tarafından ezilen ve katledilen mazlum halkların umudunu büyütmeliyiz. Bunu yakın geçmişte bu ülkede, özellikle de İstanbulda, 6. Filoya karşı ortaya konulan büyük devrimci inisiyatiften güç ve ilham alarak yapmalıyız.
İşçileri, emekçileri ve özellikle de güçlü anti-emperyalist geleneklere sahip olan gençliğimizi tarihsel önemde bir sorumluluk beklemektedir. Unutmayalım; Zirve boyunca tüm dünya halklarının gözü İstanbulda olacak. Onların kitlesel protestolar ekseninde ortaya koyacağımız inisiyatife ilişkin umutlarını boşa çıkarmayalım!
Emperyalist haydutlara İstanbulu dar edelim!
|