31 Ocak'04
Sayı: 2004 (18)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD gezisinin ardındaki gerçekler
  NATO zirvesi Haziran'da İstanbul'da toplanıyor!..
  "Gizli" İncirlik kararının gösterdikleri
  Sermayenin kriz korkusu
  Suçlu "beyaz felaket" değil kapitalizmdir!
  Kâr düzeninin kar sefaleti
  Gençlik alanlarda...
  TMMOB Genel Kurulları yapılıyor...
  Kamu Reformu ve Kürt hareketinde liberal beklentiler
  Yerel seçimler ve sosyal-reformist solun aldatıcı manevraları
  Saldırılar, yerel seçimler ve devrimci görevler
  Toprağın Belediyeleştirilmesi ve Belediye Sosyalizmi
  Bir sosyal-reformistin düzen içi arayışları
  Osmanlı'nın çeteci-katliamcı geleneği kokuşmuş burjuva cumhuriyetle sürüyor
  İşgal karşıtı direniş güçleniyor!
  Siyonistler kan ve yolsuzluk içinde yüzüyor...
  Emperyalist Davos Zirvesi'nin emekçiler ve ezilen halklar için anlamı
  Çürüyen kapitalizmin ruhu Davos
  Dünya Sosyal Formu'nun ardından...
  Bültenlerden...
  Kalıcı olan sadece çıkarlar
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
NATO Zirvesi Haziran’da İstanbul’da toplanıyor!..

Emperyalist teröristlerin “İstanbul buluşması”na karşı kitleleri bugünden hazırlayalım!

Türkiye’nin NATO’ya üye oluşunun 52. yılına girdiğimiz bu günlerde, sermaye iktidarı, Haziran ayında İstanbul’da yapılacak NATO zirvesinin hazırlıklarını yapıyor. NATO’nun Sovyetler’in yıkılışının ardından içerisine girdiği yeni “konsept” arayışının somutlanacağı bir zirve olarak tasarlanan İstanbul Zirvesi, gerek dünyanın ezilen halkları, gerek bölge halkları, gerekse de daha özelde Türkiye’deki sınıf mücadelesi açısından büyük bir önem taşıyor.

Bundan dolayı NATO’nun İstanbul Zirvesi’ne bugünden hazırlanmak, kanlı katillere rahat bir zirve olanağı tanımamak, alınacak kirli kararlara karşı işçilerin, emekçilerin ve gençliğin mücadelesini örgütlemek üzere bugünden işe koyulmak temel önemde bir sorumluluk olarak duruyor önümüzde. Yerel seçimleri bahar kampanyasına, bahar kampanyasını 1 Mayıs’a bağlayacak faaliyetler ve mücadeleler, kesintisiz olarak NATO Zirvesine karşı geniş çaplı kitle gösterilerinin örgütlenmesine bağlanmak durumundadır.

NATO’nun emperyalist politikaların yaşama geçerilmesinde sahip olduğu özel rol düşünüldüğünde bu aynı zamanda dünya halklarına karşı da yerine getirmemiz gereken bir hayati sorumluluktur.

Emperyalist dünya egemenliğinin
vurucu savaş örgütü olarak NATO

NATO, 1949 yılında Sovyetler Birliği’ne ve sosyalizmin ilerleyişine karşı ABD önderliğinde saldırgan bir askeri pakt olarak kuruldu. Bu adım nedensiz değildi elbet.

2. emperyalist paylaşım savaşında faşist Nazi ordusunu ezerek Avrupa halklarını faşizm belasından kurtaran Sovyetler Birliği ve dolayısıyla sosyalizm, dünya halkları nezdinde muazzam bir güç ve sempati kazanmış durumdaydı. Bunun ürünü olarak Avrupa’nın birçok ülkesinde halk demokrasileri kurulmuş, emperyalist egemenliğin halen sürdüğü Avrupa ülkelerinde ise, anti-faşist direnişin başını çeken, esas yükünü omuzlayan ve unutulmaz kahramanlık örnekleri veren komünistler, büyük bir politik güç haline gelmişlerdi. Doğu’daki fırtına ise sürüyor, Büyük Çin Halk Devrimi zafere ulaşıyor, böylece Sovyet halklarının zaferine yeni bir güç katıyor, ikisi bir arada başta Asya olmak üzere tüm ezilen halklar dünyasını derinden sarsıyor, harekete geçiriyorlardı.

İşte NATO, sosyalizme ve ezilen halkların büyük tarihsel uyanışına karşı duyulan yaşamsal bir korkunun ürünü olarak, böylesi koşullarda ve bu gelişmenin önünü kesmek üzere kuruluyordu.

NATO kuruluşunda bir “savunma” örgütü olarak tanımlanıyordu. Bu emperyalizmin o bildiğimiz sayısız yalanlarından bir yenisiydi yalnızca. Gerçekte NATO en başından itibaren bir saldırı örgütü olarak kuruldu, buna göre yapılandırıldı ve hazırlandı. Açık ya da gizli-kirli operasyonlarla dünya halklarına karşı sayısız kanlı saldırının odağı oldu. Devrimci halk hareketlerine karşı katliamlar, sabotaj ve provokasyonların düzenlenmesinden, Sovyetler Birliği’ne yakın ya da onunla dostluk ilişkileri içindeki ülkeleri içerden karıştırmaktan hükümetlerine karşı darbeler düzenlenmesine kadar bir dizi alanda faaliyet gösterdi.

NATO’nun “Gayri Nizami Savaş Talimatnamesi” ile üye ülkelerde toplumsal muhalefete ve ilerici-devrimci akımlara karşı kontr-gerilla örgütlenmeleri kuruldu. Bu karanlık yapılar sayısız cinayete, kitlesel katliama, binbir türlü kanlı ve kirli icraata imza attılar. Her ülkede ayrı bir ad altında (İtalya’da Gladio, Türkiye’de resmen Özel Harp Dairesi adı verilen Kontr-gerilla) kurulan bu örgütler, doğrudan NATO karargahlarına bağlı çalışan kirli savaş örgütleri oldular. Yani NATO aynı zamanda, emperyalistlerin, emekçilerin ve ezilen halkların kurulu düzene karşı verdikleri mücadeleleri sistematik olarak ezmek gibi bir işlevi uluslararası ölçekte yerine getiren bir savaş örgütlenmesi oldu. Halen de bu işlevini, kendini yeni koşullara uyarlayarak devam ettirmektedir.

Sovyetler Birliği’nin çöküşü ardından
NATO’nun yeni “konsepti”

Kuruluş amacı “Sovyet tehdidine karşı savunma” olarak tanımlanan NATO, Sovyetler’in yıkılışı ile birlikte, haliyle gereksiz bir yapılanma olarak göründü. Ancak gerçekte, emperyalist bir savaş örgütü olarak emperyalizmin yeni dönem ihtiyaç ve politikaları gereği yeniden yapılandırılmak sorunu ile yüzyüze idi. Kapitalizm çok yönlü savaş demektir; bundan dolayıdır ki batılı emperyalistler, ‘89 yıkılışı sonrası yeni dönemde de NATO gibi bir örgütlenmeyi sürdürmek ihtiyacındaydılar. ‘90’lı yıllarda NATO’ya yeni bir işlev ve “konsept” belirlenmesi yönlü çabaların yoğunluk kazanması da bunun bir ifadesi oldu.

NATO’nun sahip olduğu askeri imkanlar ve gelişkin örgütlenme, ABD’nin “yeni dünya düzeni”ni kurması, koruması ve sağlamlaştırması için kullanılmalıydı. Patron ABD olduğuna göre NATO’nun yeni “konsept”i de bu temel çerçeveyi baz almalıydı, alacaktı. Bunun için birincisi, NATO’nun hareket sahası, Batı Avrupa dışına çıkartılarak, dünya ölçüsünde emperyalistler adına operasyonlar düzenleyen bir kapsama ulaştırılacaktı. İkinci olarak, böylesine geniş bir hareket alanında işlevini yerine getirebilmek üzere gerekli hız, hareket kabiliyeti ve vurucu güce sahip olmalıydı.

NATO’nun bu yeni “konsepti”nin belirlendiği ‘99 tarihli Washington Zirvesi’nde en önemli sorun, ittifaka gerekçe oluşturacak Sovyetler sonrası yeni “tehdit”in belirlenmesiydi. Askeri konsepte temel oluşturacak olan da bu olacaktı. Nitekim bu zirvede NATO’nun yeni “tehdit algılaması”nın merkezine “artan etnik ve dinsel çatışmalar ile terörizm” konuluyordu. NATO’nun 50. kuruluş yıldönümü vesilesiyle yapılan zirvede zamanın ABD dışişleri bakanı Albright şöyle konuşuyordu: “Soğuk savaş sürecinde güvenliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü tehdit eden riskleri biliyorduk. Ama bugün eskisi kadar kolay görünmüyor. Risk her yerden gelebilir. Agresif bir rejimden, yıkıcı bir gruptan veya terörist bir örgütten.”

Dolayısıyla buradan NATO’nun böylesi bir “tehdit algılayışı”na uygun bir esneklik, hareket alanı ve kabiliyetine sahip olması sonucu çıkarılmaktadır. NATO, işte bu anlayış doğrultusunda yeniden yapılandırılmaya ve bu “konsept”e uygun faaliyetlerine başladı. Sonuç olarak NATO, emperyalizmin, özelde ABD emperyalizminin dünya ölçeğinde bir polis örgütü olmaya doğru yol almaktaydı.

Bu doğrultuda NATO’nun yeniden yapılandırılmasına ilişkin iki önemli görev alanı tanımlandı. Birincisi, NATO’nun yeni üye devletlerle genişletilmesi, ikincisi ise manevra kabiliyeti yüksek, vuruca ve öldürücü özellikleri güçlü bir NATO ordusunun yaratılması.

NATO’nun genişletilmesi büyük ölçüde doğuya, Rusya sınırlarına doğru ilerletildi. İstanbul Zirvesi öncesinde 7 ülkenin üyeliklerinin kesinleştirilmesiyle birlikte NATO’nun üye sayısı 26’ya çıkarılmış olacak. İkinci görev alanında ise önemli gelişmeler sağlanmış bulunuyor. 2002 yılında düzenlenen Prag Zirvesi’nde bu yönde bir dizi karar alınmıştı. Bu kararların içerisinde en önemlisi, “İttifak’a acil bir olaya hızla mukabele edebilme, gereken yere gidebilme ve etkili bir vurucu güç yeteneğini kazandırmak” için “NATO Mukabele Gücü” adı altında 20-21 bin kişilik bir ordu oluşturmaktır. Bu orduya 2004 Ekim’ine kadar işlerlik kazandırılması planlanıyor. Göründüğü kadarıyla NATO’nun bu ordusunun ilk işi Irak olacak.

Emperyalist bir terör örgütü
olarak NATO

‘95 ve ‘99’da Yugoslavya, NATO’nun yeni dönem “konsept”inin ürünü olarak bombalandı. Binlerce insan NATO bombardımanı altında can verdi, bazı büyük kentler yakılıp yıkıldı. Bunun sonucunda ABD emperyalizmi Balkanlar’a askeri olarak yerleşti. Yugoslavya’ya düzenlenen bu operasyonlar NATO’nun yeni işlevine uygun ilk örneklerdi. 11 Eylül sonrasında ortaya çıkan durum ve ABD’nin 11 Eylül’ü bahane ederek başlattığı uluslararası saldırganlık ve savaşlar dizisi, NATO’nun yeni “konsepti”ne de uygun bir zemin sağlamış olmaktaydı. Yanı sıra, kendisinden çok önce tanımlanan bu “konsepti”, “tehdit algılaması” ve “operasyonal yetenek” bakımından tümüyle doğrulamaktaydı. Öyle ki, NATO tarihinde ilk kez üye bir ülkeye yönelik saldırı karşısında tüm üye devletlerin karşı saldırı başlatacakları içimindeki 5. madde yürürlüğe sokuluyordu. Afganistan bunun ürünü olarak NATO kuvvetlerince bombalandı. Binlerce insan katledildi ve Afganistan işgal edildi. ABD emperyalizmi böylelikle başta Afganistan olmak üzere Kafkaslar ve Ön Asya’ya askeri olarak yerleşmiş oldu.

Afganistan sonrasında yeni hedef Irak’tı. Ancak emperyalistler arasındaki ‘90’lı yıllar boyunca artarak yoğunlaşan çelişkiler ortak bir harekatı imkansız kıldı. Fransa ve Almanya’nın başını çektiği emperyalist blok, ABD’nin dünya çapında hegemonyasını sağlamlaştırma ve genişletme amacının bir parçası olan savaşlar dizisinin dışında kalarak, Irak savaşına katılmadılar. Böylelikle uzun süredir baş gösteren ve NATO bünyesinde de sonuçlarını üreten emperyalistler arası çatlak yeni bir düzey kazanmaktaydı. Bu süreç, BM için olduğu kadar NATO için de yolun sonu gibi görünmekteydi. Emperyalistlerin ortak çıkarlarının ve bu ortak çıkarların 1945’ten sonra hamiliğini yapan ABD’nin denetimi altındaki bu emperyalist kuruluşların altındaki toprak kayıyordu. Emperyalistler arası parçalanma beraberinde ortak çıkarlaın ifadesi kurumları da kilitliyordu. Bundan dolayıdır ki NATO, Irak’taki emperyalist savaşın dışında kaldı.

Ancak Irak’ta işlerin ABD’nin istediği gibi gitmemesi, bir takım tavizler karşılığında rakip emperyalistlerle yeniden işbirliği kurulmasını bir ihtiyaç haline getirdi. Bu doğrultuda uzun süredir bir takım görüşme ve pazarlıklar sürmektedir. Bu pazarlıklardan ne kadar sonuç alırlar bilinmez, ancak şu bir gerçektir ki, bu emperyalist işbirliği olabildiği kadarıyla, NATO çatısı altında askeri sonuçlarına ulaştırılacaktır. Bugünlerde NATO’nun Irak’taki askeri misyonu üstlenmesi yönünde çeşitli açıklama ve girişimler bunun ifadesidir.

İstanbul Zirvesi ve NATO’nun geleceği

Bu çerçevede denilebilir ki İstanbul Zirvesi büyük ölçüde NATO’nun geleceğinin belirleneceği bir platform olacaktır. Zirvede, NATO’nun Prag’da aldığı kararların kaderi emperyalist güçler arasında yapılacak pazarlıklara bağlı olacaktır.

Eğer asgari bir işbirliği sağlanırsa, NATO’nun Irak’ta işgal misyonunu üstlenmesi ve bu durumda da NATO üyesi ülkelerin Irak’a NATO çatısı altında asker göndermeleri gündeme gelecektir. Halen devam eden emperyalist pazarlıklar İstanbul Zirvesi’ne kadar sonuçlanırsa, Zirve’de bu bir karar olarak “devlet ve hükümet başkanları tarafından resmileştirilecek. NATO da 2004 yılının ikinci yarısında Irak’a resmen adım atmış olacak. (...) NATO’nun Irak’ta devreye girmesi halinde, Fransa ve Almanya gibi, Irak’ın işgaline karşı çıkan ülkeler de doğrudan ya da dolaylı olarak Irak’taki operasyona katılmış olacak” (ntvmsnc.com, 13 Ocak 2004).

NATO’nun son dışişleri bakanları toplantısında Colin Powell, Haziran’daki zirveye kadar NATO’nun Irak’ta üstleneceği misyonun netleştirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

ABD hesabına Irak’a girmeyi ve bu vesileyle Irak’ın geleceğinde söz sahibi olmayı düşleyen işbirlikçi Türk burjvazisi de hesabını NATO’nun İstanbul Zirvesi’nde çıkacak bu karara göre yapmaktadır. Geçtiğimiz günlerde ordu adına yapılan açıklamada (Genel Kurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğ’un 16 Ocak tarihli basın brifingi), NATO’nun Irak’ta görev almasının desteklendiği açıkça dile getirildi. Bu, NATO şemsiyesi altında Türk birliklerini Irak’a göndermeye hazır olduklarının örtülü bir itirafından başka bir şey değildi.

Eğer emperyalistler arası bir uzlaşma sağlanabilirse İstanbul Zirvesi, yeni emperyalist savaş planlarının hazırlanacağı ve NATO’nun askeri olarak yetkinleşip saldırı gücünün arttırılması yönünde atılan adımların geliştirileceği bir zirve olacak. Dolayısıyla emperyalist stratejilerin oluşturulması ve emperyalist saldırı politikaların geleceğinin belirleneceği hayati bir toplantı yapılacak İstanbul’da. ABD emperyalizmi İstanbul’da kendi lehine kazandığı bu yönlü her başarıyı dünya halklarına karşı daha güçlü bir savaş histerisine dayanak yapacaktır. İstanbul’un tarihi ve stratejik konumu buna ayrıca bir anlam kazandırmış olacaktır.

Haydutlar zirvesine karşı bügünden hazırlanalım!

Ülkemiz topraklarında gerçekleşecek NATO zirvesinin anlam ve önemi yeterince açıktır. Dünyayı kana bulayan ve yeni saldırı planları yapmaya hazırlanan emperyalist teröristler, İstanbul’da buluşmaktadır. Bu buluşmanın sonucunda alınacak kararlar emperyalistlerin dünya halklarını köleleştirmek ve ezilen halkların mücadelesini ezmek yönünde hayati bir önem taşıyacaktır. NATO’nun dünya ölçeğinde emperyalistlerin terör örgütü olma işlevi düşünülürse bunun anlamı ortadadır.

NATO’ya karşı mücadele, sadece kardeş halklarla dayanışmanın gereği değil, yanı sıra ülkemizin devrimci geleceği için de hayati önemdedir. Çünkü NATO, üye olsun ya da olmasın herhangi bir ülkede işbirlikçi iktidarlara karşı ortaya çıkabilecek ciddi her devrimci kitle mücadelesine karşı emperyalistlerin ortak hareket etme zeminidir. Bunun ne anlama geldiğini Türkiye’nin devrimcileri çok iyi biliyorlar. Kontr-gerilla (Susurluk) gerçeği bir NATO gerçeğidir. Ayrıca bunu pekiştirecek ve NATO’nun bu alandaki geleceğini göstermek bakımından bir örnek olarak, 11 Eylül sonrasında NATO adına yapılan değerlendirmeleri ekleyebiliriz, “11 Eylül olayları terörizmi temelde ülke içi, polisiye bir vaka olmaktan çıkarıp uluslararası bir güvenlik sorunu haline getirdi. Bu sorun eğer gerektiği şekilde ele alınacaksa geniş kapsamlı politik ekonomik, polisiye ve askeri önlemler gerektirecektir.” (Lord Robertson, NATO Genel Sekreteri, NATO dergisi)

Dolayısıyla NATO’ya karşı mücadale sermaye iktidarına karşı mücadele ile anti-emperyalist görevlerin içiçe geçtiği bir mücadele alanıdır.

Emperyalist haydutlara İstanbul’u dar edelim!

Emperyalizmin terör örgütü NATO’nun İstanbul Zirvesi’ne karşı bu bilinçle hazırlanmak, emperyalistlerin saldırı ve savaş planlarını bozmak hedefiyle şimdiden harekete geçmek zorundayız. Yakın zamanda emperyalist zirvelerde gerçekleştirildiği üzere İstanbul’da da emperyalistlerin karşısına çıkmalı, hazırlamaya çalıştıkları mizansenleri bozmalı, sahnelerini yıkmalıyız.

İstanbul’da bu teröristlerin maskelerini indirmeli, emperyalistler tarafından ezilen ve katledilen mazlum halkların umudunu büyütmeliyiz. Bunu yakın geçmişte bu ülkede, özellikle de İstanbul’da, 6. Filo’ya karşı ortaya konulan büyük devrimci inisiyatiften güç ve ilham alarak yapmalıyız.

İşçileri, emekçileri ve özellikle de güçlü anti-emperyalist geleneklere sahip olan gençliğimizi tarihsel önemde bir sorumluluk beklemektedir. Unutmayalım; Zirve boyunca tüm dünya halklarının gözü İstanbul’da olacak. Onların kitlesel protestolar ekseninde ortaya koyacağımız inisiyatife ilişkin umutlarını boşa çıkarmayalım!

Emperyalist haydutlara İstanbul’u dar edelim!