Amerikan-İngiliz emperyalistleri Irakı, dünyayı daha güvenli hale getirmek için işgal ettiklerini öne sürdüler. Emperyalist savaş çığırtkanlığını yapan medya tekelleri, kitle imha silahlarının ortadan kaldırılması gerektiği, teröre karşı uzun süreli savaşın şart olduğu doğrultusunda yoğun bir kampanya yürüttü.
Bu iddiaların ne tarihsel ne de güncel bir karşılığı vardır. En büyük terörist bizzat ABD emperyalizminin kendisidir ve elindeki kitle imha silahları ile dünya halkları için en büyük tehlike durumundadır.
ABD emperyalizmi, belki de tarihin tanık olduğu en acımasız terörü, daha kuruluş aşamasında, Amerika kıtasının asıl sakinleri olan Kızılderilileri soykırımdan geçirerek uygulamıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısından günümüze kadar ise, dünyanın pek çok yerinde askeri faşist cuntaların estirdiği beyaz teröre destek veren, silahlandıran, işkencecileri, katilleri, ajan-provakatörleri eğiterek halkların üstüne salan da bizzat ABD emperyalizmidir. Yugoslavya, Afganistan ve Irak örneklerinin de gösterdiği gibi, saldırganlık ve savaşa dayalı işgal politikası emperyalist-kapitalist sistemin temel karakterlerinden biri olmaya devam ediyor.
Kitle imha silahları konusunda da durum farklı değil. Atom bombalarını Japon halkı üzerine atan, Vietnamda napalm bombalarıyla milyonlarca insanı katleden, bu arada doğayı yakıp kül eden yine ABD emperyalizmidir. ABD dünyayı daha güvenli hale getirmek bir yana, birçok ülkeyi cehenneme çevirerek halkları kırımdan geçiren zorba bir güçtür.
Amerikan rejiminin sicili bu kadar kanlı olduğu halde, medya tekellerinin propagandası sayesinde Amerikalıların yarısından fazlası önceleri Irakta kitle imha silahları bulunduğuna inanıyordu. Ancak işgalin gerekçesi gibi gösterilen bu silahların, ne BM silah denetçileri, ne de CİAnın oluşturduğu bin dört yüz kişilik Irak Araştırma Grubu tarafından, aylar süren aramalara rağmen izine bile rastlanamadı. Daha önce de silahların varlığına dair CİAnın kanıt olarak sunduğu belgelerin sahte olduğu ortaya çıkmıştı.
Son olarak Irakta kitle imha silahları arayan ekibin başkanı David Kay görevinden istifa etti. Kay yaptığı açıklamada, Irakta depolanmış kimyasal ve biyolojik silah olduğuna inanmadığını belirtti.
David Kay bir zamanlar Irakın ABD için tehdit oluşturduğunu savunan bir diplomattı. Bu yüzden kitle imha silahlarının varolduğuna dair iddiaların yalan olduğunu açıklayıp istifa etmesi, seçime hazırlanan savaş çetesinde rahatsızlık yarattı. Bu arada CİAnın Kay yerine atadığı, daha önce BM silah denetleme ekibi üyesi olan Charles Duelfer de, henüz göreve başlamadan yaptığı açıklamada, Irakta kitle imha silahı bulma olasılığının sıfıra yakın olduğunu itiraf etti.
Geçen yıl Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Irakın önemli miktarlarda kitle imha silahına sahip olduğunu savunan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, ülkesinin Irakın işgalini meşrulaştırmak için öne sürdüğü bu en büyük iddianın içinin boş olabileceğini ilk defa kabul etti. Powell, Saddam yönetiminin kitle imha silahlarına sahip olmaması ihtimalinin bulunduğunu söyledi. Gazetecilerin Irakta kitle imha silahları arayan ekibin başı Kayın 91den bu yana Irakın bu tür silahlara sahip olmadığı yönündeki sözlerinin sorulması üzerine, Powell, Bilmiyorum, Güvenlik Konseyine yaptığım sunum o dönemde alınan en güvenilir istihbarat bilgilerine dayanıyordu demekle yetindi.
Emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı olan herkes, Bush liderliğindeki savaş kundakçıları tarafından ortaya atılan iddiaların yalan olduğunu biliyordu. Kay gibi içerden birinin itirafı ise, bu iğrenç yalanların tüm dünyanın gözleri önüne serilmesi anlamına geliyor.
Bir kez daha görüldü ki, emperyalist-kapitalist dünya düzeni halklara güvenli bir yaşam değil, yıkım, açlık, sefalet, eziyet ve ölümden başka bir şey sunmuyor. Dünyanın güvenli hale gelmesi, bu emperyalist-kapitalist barbarlık düzeninin yıkılmasıyla mümkün olacaktır.
Irakta son dönemde direnişçilerin eylemlerinde belli bir gelişim gözleniyor.
Daha önce işgal orduları tarafından yapılan resmi açıklamalara göre, günde ortalama otuz saldırı gerçekleşiyordu. Bu saldırılar sonucu 1-2 askerin öldüğü, birkaç askerin de yaralandığı söyleniyordu. Son bir ay içinde gerçekleşen saldırılarda ise bir farklılık göze çarpıyor. Daha derli-toplu gerçekleşen saldırıların sayısında düşüş, isabet oranında büyük artış olduğu gözleniyor. Bu da direniş güçlerinin daha planlı hareket etmeye başladığını gösteriyor.
Son olarak düşürülen iki helikopterle beraber sadece Ocak ayında düşürülen helikopter sayısı beşe çıktı. Bu eylemler hem sarsıcı olduğu, hem de daha çok işgalci askerin ölmesine yol açtığı için, emperyalist orduların moral yönden çöküşünü de derinleştiriyor.
Yapılan son resmi açıklamaya göre ölen ABDli asker sayısı 514. Almanyada bulunan ABD hava üssü yakınlarındaki hastanede tedavi gören Amerikalı askerlerin sayısı ise 9 bin 500e ulaştı. Bu da işgal ordularının verdiği kayıpların durmadan arttığını gösteriyor.
Son günlerde gerçekleşen eylemler de direnişin güçlendiğine dair değerlendirmeleri doğruluyor. Bir günde ABD askerlerini ve işgal güçleriyle işbirliği yapan Iraklıları hedef alan üç saldırıda 10 kişi öldü. Daha önce düzenlenen iki ayrı bombalı saldırıda da, 4 ABD askeri ile 4 Iraklı ölmüş, 40 kişi yaralanmıştı. Irakın başkenti Bağdatın batısında Irak polisine düzenlenen saldırıda 3 polis öldü, 5i de yaralandı. ABDli yarbay Dan Williams, Bakubada meydana gelen roket saldırısında 2 ABD askerinin öldüğünü, bir askerin yaralandığını ve Bağdatın batısında bulunan bir ABD üssünde çalışan 4 Iraklı kadının öldürüldüğü bildirildi. Felluceyi Habbaniyedeki ABD üssüne bağlayan yolda meydana gelen olayda ise 5 Iraklı kadının ve minibü şoförünün yaralandığı belirtildi.
Birkaç gün içinde gerçekleşen bu eylemler, direnişin istikrarlı bir gelişim seyri izlediğini gösteriyor. Bu durum Irak toplumunu da etkiliyor. İşgalciler tarafından yapılan anketler bile, Iraklıların büyük bir çoğunluğunun işgale karşı olduğunu ortaya koyuyor. Geçen Mayıs ayında Iraklıların yüzde 45i ABDyi işgalci güç olarak görürken, son yapılan araştırmaya göre bu oran yüzde 66ya ulaşmış. Kuşkusuz, işgal ordularının vahşetine doğrudan tanıklık etmek bunda rol oynamıştır. Ancak direnişin güçlenerek devam etmesi işgalcileri gayri-meşru duruma düşüren en önemli etkendir.
Direnişin geliştiğine dair bir diğer gösterge ise, Amerikan emperyalizminin ordusuna mermi yetiştiremez hale gelmesi. ABD ordusundan bir general, orduya bağlı birliklerin girdiği çatışma sayısının katlanarak arttığını, bundan dolayı mermi üreten fabrikanın 6 gün üç vardiya tam kapasite çalıştığını açıkladı. Günde 4 milyon mermi üreten fabrikanın ihtiyacı karşılayamaz durumda olduğunu söyleyen general, bu açığı kapatmak için bir silah tekeli ve İsrail ordusuyla anlaşma yapıldığını dile getirdi.
Direnişin kaydettiği bu gelişmelere rağmen tüm ülkeye yayılamaması emperyalist haydutları rahatlatan temel faktördür. Iraktaki mevcut tablo halihazırda işgal karşıtı tepkilerin tek kanalda akmasın engelliyor. Şiiler seçim, Kürtler federasyon, Sünniler ise önce işgalin sona ermesi, sonra da seçim istiyorlar. Birbiriyle uyuşmayan bu istekler, Irakın parçalanması potansiyelini de taşıyor. Oysa, Irakın özgürlüğe kavuşmasının tek yolu tüm halkların topyekün anti-emperyalist direnişinden geçiyor. Emperyalist işgalcileri Irak bataklığında boğmak bunun başarılmasına bağlıdır.