ÖSS sonuçları açıklandı...
Burjuva eğitim sisteminin notu yine sıfır
Geçtiğimiz hafta açıklanan ÖSS sonuçlarının ortaya çıkardığı korkunç tabloya, şimdi bir de LGS sonuçlarının vehameti eklendi. ÖSSnin burjuva eğitim sistemindeki eşitsiz yapının en somut uygulaması olduğunu hep söyleyegeldik.. Ancak giderek iki sınıfın çocukları arasındaki fark inanılmaz boyutlara varıyor.
ÖSSde birinciler fen ve anadolu liseleri ile özel okullardan çıktı. Bunların tamamı yıllardır dershane ve özel derslerle sınava hazırlandılar ve yarışın sonunda birinci gelerek ödüllendirildiler. Ama tıpkı at yarışlarında olduğu gibi asıl ödülü at değil, jokey ve sahibi alıyor. Derecelerinin açıklanmasının ardından medya tarafından gündeme alınan gençler başlarına gelenin ne olduğunu farkedemeyecek durumdalar. Onlar başarılı olduklarını sanıyor ve buna uygun açıklamalarda bulunuyorlar. İlk soru şu: Yıllardır dershane ile okul ve özel dersler arasında gidip gelmek, herhangi bir sosyal paylaşım alanına ve dostluğa sahip olmamak, bunun sonunda da dershanelerin reklam malzemesi olarak sırtına geçirilecek olan damgalı giysileri giymek mi başarı? Bu genç insanlardan biri, 2001 yılında da sadece bir Türkçe sorusunu yanlış yaparak Özel Okullar ve Devlet Parasız Yatılı Sınavlar#146;nda Türkiye birincisi olmuş. Demek oluyor ki; en az altı yıldır, hatta belki eğitim hayatının başından beri koşullanmış bir yaşamın içerisine sıkışmış bir insan böyle yetiştiriliyor ve bir de başarılı olduğu iddia ediliyor. Bu insanların durumu, atların başarılı ve güçlü olması için güneş ışığının hiç girmediği ahırlarda aylarca kapalı tutulmasını hatırlatmıyor mu?
İşin sonucunda kazanan birincilerden çok dershaneleri, aileleri ve sistem oluyor. Tıpkı at yarışlarında olduğu gibi... Sayısal birincisine bir araba hediye eden tarikat dershanesi, acaba o çocuğun sırtına giydirdiği renkli tişört ve işporta malı reklam şapkası ile ne kadar kazanç sağladı? Aileler, asosyal yaratıklara dönüşen çocukları ile ne kadar gurur duysalar az sayılmalı. Onlar ki bu sayede artık çocuklarının geleceği için kaygılanmayacaklarını düşünüyorlar. Fakat gerçekler pek öyle değil; 1994 ÖYS Türkiye birincisi geçtiğimiz aylarda, okulunu iki yıl önce bitirmesine karşın hala işsiz olduğunu açıkladı. Bu yılın ÖSS birincilerinden birinin ablası ise iyi bir derece ile girdiği ODTÜyü üç buçuk yıl önce bitirmiş ve hala işsiz.
Hakkari sonuncu, Ankara birinci!
Eğitimin iller arasındaki farkını ve bu konuda yaratılan eşitsizliği görmek için ÖSS ve LGS sonuçlarına aslında hiç gerek yok. Ancak bu sonuçlar, kime neyin ne kadar verildiğini çarpıcı biçimlerde özetliyor. Her iki sınavda da Ankara birinci olurken, Hakkari ve Ardahan her zaman olduğu gibi son sıralarda yer alıyorlar.
Ancak bu sene değişik bir durum yaşandı ve LGS birincisi Urfadan çıktı. Elbette bu arada Urfadan sıfır puan alanlar ve Urfanın genel sıralamadaki sonlara yakın yeri unutularak, birinci üzerinden eğitimin fırsat eşitliği temelinde kurulduğu üzerine içi boş bir propagandaya girişildi. Birinci olan öğrencinin tarikat dershanesindeki konumu, okulu, ailesinin mensup olduğu sınıf vb. hiç önemsenmeden burjuva palavralarına dayanak olarak bu olayı kullanmaya çalışıyorlar. Bu aldatma harekatına karşı söylenecek tek şey var; bizlerin kaybetmesi pahasına kazanan sınıfın eğitim anlayışındaki ikiyüzlülük, propagandasına da yansıyor. Sahtekarlık ancak bu kadar olabilirdi.
Sıfırların asıl sahibi kim?
ÖSSde altı bin, LGSde 64 bin genç sıfır puan aldı. Bu sıfırların kaynağı bu öğrencilerin yeteneksizliği ve tembelliği ya da zeka gerilikleri midir? Bu ülkede on ortaokul öğrencisinden birinin geri zekalı olduğunu iddia edebilecek kimse var mı? Var; üstelik bizzat Milli Eğitim Bakanının kendisi. Bakan Çelik, insanın kanını donduran bir küstahlıkla şunları söylüyor: Düşük başarıya sahip olan öğrenciler, sadece bizim ülkemizde mevcut değildir. Bu sınav sistemini, gerek ÖSSyi, gerek LGSyi dünyanın hangi ülkesinde uygularsanız, buna ABD ve Batı ülkeleri de dahildir, benzer sonuçlar almanız mümkündür. Buralarda liseyi bitirme düzeyine gelmiş ama henüz okuma yazmayı sökememiş insanların varlığı da bir gerçek. Ancak tamamen bardağın boş tarafını görerek, kendi kendizi adeta küçük görmeye ve felaket tellallığı yapmaya, moral bozmaya kesinlikle gerek yoktur. Sıfır almanın veya puanı değerlendirmeye değer bulunmamış olmanın üzerinde durulması, gerekli analizlerin yapılması gerektiğini hepimiz biliyoruz.
Bakan bey, bardağın boş tarafının görülmemesini istiyor, yalnız dolusunu kendi sınıfı elinde tutacak. Bize düşense hem sıfır almak, hem de birincilerin başarılarına sevinmek olmalı herhalde. İki sınavda toplam 70 bin öğrenci hiç puan alamıyor ve ülkenin eğitim bakanı bunu öğrencilerin kendisine bağlıyor! Gerçekten söylenecek bir şey bırakmıyorlar.
Dereceye girenlerin haberleri, şatafatlı törenler, devlet erkanının tebrikleri, pahalı hediyeler; bir de sınavdan puan alamamış 6 bin öğrencinin gözünden görülmeli. Ödül olarak tatile çıkmak bir yana, ailesinin geçimine katkıda bulunmak için bir atölyede çalışan binler, birinci olan yaşıtları ya da sözde rakipleri için ne düşünüyorlar? Açıklamalar, birincilerin durumlarının ve çalışma sistemlerinin herkese örnek olması gerektiği yönünde. Peki ama bu sistemde herkes kazanabilir mi? Herkesin birinci olduğu bir yarış mümkün mü? Sadece onda biri üniversiteye girebilecek olan öğrencilerin hepsi bu onda birlik bölümün içerisinde yer alabilecekler mi? Elbette hayır! Sınavdan sonra bazıları tatile, bazıları atölyelere gidecek. Peki ama bu genç insanların arasında nasıl bir fark bulunuyor? Sıfır puanla 380uan arasındaki fark bir zeka ya da yetenek farkı olabilir mi, ders çalışma sistemindeki düzenlilikle açıklanabilir mi? Dahası emekçi çocuklarına böyle açıklamalar yapanlar nasıl bir hakarette bulunduklarının farkındalar mı? Biz farkındayız ve eğitim alanındaki ikiyüzlülüğünü bir de küstahlıkla birleştiren burjuva sınıfa bunun bedelini er geç ödeteceğiz.
Sınav sistemi sermaye iktidarının aynasıdır!
Yıllardır yüzbinlerce emekçi çocuğunun yüzüne üniversite kapılarını kapatan sermaye iktidarı, şimdi bunu liselere uygulamaya çalışıyor. Artık lise eğitimi içerisinde emekçi çocuklarına verilecek kişiyi geliştirmekten uzak, itaatkar birey yaratmayı amaçlayan eğitim ile yöneticileri yetiştirmeyi hedefleyen eğitim tümüyle ayrılacak. Bu iki sınıfın gençlikleri ırkçı apertheid rejimlerinde olduğu gibi, birbirlerinin giremeyeceği ayrı okullarda, birbirinden tamamen farklı biçimlerde eğitilecekler. Bu eğitimin sonunda sıfır alanların sayıları onbinlere ulaşacak.
Bakan Çelik, küstahlığını bir de pişkinlikle birleştiriyor ve seneye LGSnin zorunlu olacağını, tüm ortaokul öğrencilerinin LGSye gireceğini ilan ediyor. Sıfır alanların sayılarının yüzbini aşması ihtimali onu hiç ilgilendirmiyor. Sistemin asıl önemsediği şey bu kadar öğrenciden alınacak sınav giriş ücreti. Üstelik tüm liseler sınav sonucuna göre kayıt yapacaklarmış. Artık düz liselerde okuyabilmek ya da okumak istediğin düz liseyi seçmek de mümkün olamayacak. Yalnız bir sorun var. Şöyle ki; bu ülkede hangi lisenin puanı sıfır olarak belirlenecek? Anlaşılan eğitimin yüzde ellisini mesleki eğitime dönüştürmeyi öncelikli hedef olarak belirleyen burjuva hükümetin programı bu biçimde uygulanacak.
Sınav sistemi sermaye iktidarının aynasıdır. Bu uçurumun en derin yerinde gençlik, mücadeleci bir tutum alabilirse, o aynanın parlak siluetini ve arkasındaki karanlığı parçalayabilir.
|