31 Temmuz'04
Sayı: 2004/30 (22)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yeni ve güçlü bir çıkış için görev başına!
  Ne kader ne kara tren, sorumlu kapitalist düzendir!
  Pamukova’daki tren “kaza”sı değil kapitalizmin cinayeti...
  BTS ve TMMOB’un Tren katliamı üzerine ortak açıklaması...
  Özelleştirme öldürür!
  AKP ve Hak-İş’in Türk-İş’le kayıkçı dövüşü
  Gerici rejimler Kürt halkına düşmanlıkta birleşiyor!
  Kongra-Gel’in 1 Haziran çıkışının anlamı ve etkileri
  ÖSS sonuçları açıklandı...
  Eli kanlı bir siyasi meftanın cenaze merasimi
  Belediyelerde yürütülen köleleştirme ve özelleştirme saldırısı tüm işçi sınıfına yöneliktir...
  Çırak çocuklar...
  Sosyalizmin büyük ozanı Pablo Neruda’nın 100. doğum yılı anısına...
  ‘96 Ölüm Orucu şehitleri İstanbul’da anıldı
  Direnişçi Castleblair işçileriyle konuştuk...
  Bir direnişçi Castleblair işçisinden Castleblair fabrika temsilcilerine açık mektup...
  Sun Tekstil’deki ihanet ve EMEP...
  Daimler-Chrysler’de saldırı ve sendikal ihanet!
  Ortadoğu halklarını tehdit eden İsrail’in nükleer silahları derhal imha edilmelidir
  Bültenlerden...
  5. Munzur Kültür ve Doğa Festivali başladı...
  “Yoksulluğa mahkum, yozlaşmaya teslim olmayacağız!”
  AKP treni: Eski raya yeni hız
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
AKP treni: Eski raya yeni hız

Bir vaveylayla hizmete girdiği andan itibaren beklenen korkunç kaza gerçekleşti. AKP’nin hızlı treni, yanına 38 canı alarak raydan çıkıverdi. Bu tür felaketleri kaderci bir dille sineye çekmeye alışkın millete s.nulan açıklamalardan biri de TCDD Genel Müdürvekili’nin “Her şey Allah’tan” hatırlatmasıydı. Allah’tan cevabı ilahiyatçı profesör Dr. Ethem Ruhi Fığlalı’dan geldi de dava edilme korkusu duymadan ferahça alıntılayabiliriz: “Facialardan Allah’ı sorumlu tutan bir inanç doğru olmaz. Böylesine büyük bir faciayı Allah’a havale edenler, kendi sorumluluklarından kaçan utanmaz beyinsizlerdir. B lim diye bir olay var”

İşin bilimle tartılan yanı, kazanın ertesi sabahı bütün gazetelerde hatırlatılıyordu elbet. Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Aydın Erel’in projenin başından itibaren nasıl çırpındığını herkes hatırlıyordu zat.n. Daha on beş gün önce, 7 Temmuz’da şu açıklamayı yapmıştı: “Hızlı tren güvenli değil. Seferden hemen kaldırılmalı. Mevcut raylarda yapılan iyileştirme yeterli değil. İstanbul-Ankara arasını 5 saatte geçebilmek için 160 km. hıza ulaşan trenin kaza yapma olasılığı yüksek. Bunun oluşturacağı titreşimler ve yola ilettiği kuvvet bir süre sonra taşıtın yoldan çıkmasına yol açabilir. Acil önlem alınmazsa trenin yoldan çıkması şeklinde kazalar olacaktır, böyle bir durumu olan trene asla binmem, yakınlarımı da bindirmem” demişti.

Trenin raydan çıkmasıyla birlikte ‘geleneksel Türk otorite dili’nden güzide sesler dinledik. O büyük saygıyla anılmakla kalmayıp milli hasletlerimizden biri olarak tepemizde sallanan ünlü ‘savunma refleks.’ devreye giriverdi. Zor zamanlarda can çekişen insanını korumadan önce devletin gözü dönmüş bodyguard’lığına dönüveren dilden söz ediyorum. Bildiğiniz gibi bu tür felaketlerde insanlardan önce devlet koruma altına alınır. Bu kez de hummalı bir ipuçlarını yok etme çalışması, yiten canın acısını gölgede bıraktı. Devletin lagarlığına, sorumsuzluğuna dikkat çekebilecek konular üstü.e, dilsel-zihinsel yeteneği oranında yarım yamalak hazırlanmış refleks memurları tarafından özürler sunuldu. Ulaştırma Bakanı, projenin bir uzman heyeti tarafından onaylanmış olduğunu öne sürdü, lakin listesindeki iimlerin bir kısmı ‘uzmanlıkla’ ilgileri olmadığını, kalanlarsa aksine onay vermediklerini, uyarı sunduklarını açıkladılar. Bu arada ilginç bir nokta, uzmanlardan kimilerinin AKP milletvekili olmalarıydı.

Küçük Susurluk

Sakarya’nın Pamukova ilçesi kısa süre içinde küçük bir Susurluk olarak tarihimizde yerini alacaktır. Bu tren kazasının ardından patlak veren refleks-gerçeklik çatışması, hayatımız hakkında hemen hi&cce.il; söz sahibi olamadığımızı hatırlatan karanlık bir örgütlenme üstüne yaşanacak olanlar da umut edelim, Susurluk konusunda olduğu gibi usulca silinip gitmesin. Kazanın hemen ertesi günü, inceleme yapmak için olay yerine giden Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği heyeti, hazırladığı raporda, delillerin bilirkişi gelmeden yok edildiğini açıkladı. Raylar yenilenmiş, lokomotif ve birinci vagon çoktan olay yer.nden uçuruluvermişti. İstanbul Barosu’nun ‘Tren kazasından sonra deliller karartıldı’ iddiası üzerine Pamukova’da iki gün arayla iki bilirkişi incelemesi yapıldı. Heyete eşlik eden Baro heyetinin başkanı Bengisu, Olay mahallinde değişiklik yapılırsa suç işlemiş olursunuz dedik. Ancak her şey değiştirilmiş” dedi. Heyet, kazaya dair tek iz kalmadığını öne sürdü. Susurluk’taki kamyon şoförünün yerine b kez makinist atanmıştı işte.

Hızlandırılmış trenin kısa öyküsü şöyle: 1893 yılında Alman şirketleri tarafından inşa edilmiş olan İstanbul-Ankara hattı üzerinde 110 yıl sonra hızlı tren yürütme fikri TCDD’nin yeni yönetimi tarafından ortaya .tıldığında makinistler ve kondüktörler başta olmak üzere TCDD çalışanlarının örgütlü olduğu sendikalar ile TMMOB’ye bağlı inşaat makine ve elektrik mühendisleri odaları, altyapının hazır olmadığını açıkladı. Makinistler hızlı tren seferlerinde görev almaya direnince görevlendirme ‘zorunlu’ hale getirildi. Bu arada bazı makinistler görevi bıraktı. 11. Şube Bölge Müdürü, itirazı dikka e alınmayınca istifa etti.

Personel tepkisi karşısında TCDD, 24 kişilik bir heyet raporu hazırlattı. Mehmet Uras başkanlığındaki heyetteki 21 mühendis, bir mimar ve iki işletmeci rapora imza attı. “Uygundur, tehlikesi yoktur” ibaresi raporun can alıcı saptaması.dı. Oysa kazadan sonra heyet üyesi AKP milletvekili Prof. Adem Baştürk, “Ben çevreciyim. Demiryolundan filan anlamam. TCDD Genel Müdürü rica etti, katıldık” diyordu. Heyetin diğer AKP milletvekili üyesi Prof. Mustafa Ilıcalı da kısaca, “Biz hangi sıfatla onaylıyormuşuz. Yok böyle bir şey” diyordu.

Sonuçta AKP hükümetinin portföyünde şık duracağı düşüncesiyle 110 yıldır kimsenin aklına gelmemiş gibi yangından mal kaçırırcasına eski raya yeni hız uygulaması başlatmaları, bu sefer 38 kişinin canına mal.oldu.

Her şeyi şıpınişi düzeltivereceği iddiasına kendisi de fazla inanmış olan gecekonducu hükümet, kesin ve keskin kararlar alıp bu konuda sorgulanmaktan hiç hoşlanmıyor. Aldığı kararların büyük kısmı bu toplumun g.rçek ihtiyaçlarına karşılık gelen, demokratikleşme yolunda atılan adımlar olduğundan hikmetinden sual edilmesin istiyor. Oysa, hükümet etme projesinde yararlı buldukları pazarlıklara oturarak, o pazarlıkların baskısıyla attıkları adımların bu toplumun soluk alması için hayati önem taşıdığını hissedemiyorlar. Rayları değiştirme konusunda bir gayretleri yok. Dertleri, hızla. Özal döneminde kazılmış olan ‘imaj’ kuyusunun dibinden bakı.orlar dünyaya. Kendi önayak oldukları değişiklikleri kendileri hazmedemedikleri için demokratikleşme yollarında koştururken baskıcı-hoyrat-ceberrut dilden vazgeçmiyorlar. Özgürlüklerin alanını genişletmek i¸in masaya oturduklarında yüzümüze huysuz bir gardiyan gibi bakmalarının nedeni bu.

Provokasyona dikkat

Bu katliamın ardından bir El Kaide sabotajı senaryosu yazılmamış olması yine de kutlu bir gelişmedir. Bu rezaletin faturasını birkaç günahsız makiniste çıkarmayı beceremeyeceğe benzerler. Özellikle Başbakan’ın hırç.ınlığının nedeni de bu, kanımca. Radikal muhabirinin, bir gazetecinin böyle bir durumda soracağı ilk ve tek soruyu, “Sayın Başbakan, kaza ile ilgili olarak sorumluluk sadece makinistlerle mi sınırlı kalacakı TCDD Genel Müdürü ve sayın Ulaştırma Bakanı ile ilgili bir tasarrufunuz olacak mıı” sorusunu bir öfke patlamasıyla karşılaması mutlaka herkese delikanlı Tayyip Erdoğan’ın bu tür durumlardaki kimi tepkilerini hatırlatmıştır. Erdoğan. önce muhabiri ‘acıyı paylaşmamakla’ suçluyor, sonra da onu haddini bilmemekle suçluyordu. Basına açıklama yaparken, hemen ardında işkenceci olduğu tartışmaları ayyuka çıkmış olmasına karşın bu konuda hi¸bir açıklamaya tenezzül buyurmadığı korumasıyla ve suratında öfkeli bir ‘Hakkımı yedirmem’ ifadesiyle görülüyor fotoğrafta. Radikal muhabirine ‘İdeolojik yaklaşmayın’ uyarısı bu olayda & 145;provokatör’ olarak saptadığı gücün basın olduğunu gösteriyor. Hatırlarsınız. Aynı Bingöl depreminden sonra galeyana gelen halka karşı kullandığı dil gibi.

Deprem sonrası ihtiyaçları karşılanmayan, Kızılay tarafından gönderilen çadırlara bir türlü kavuşamayan acılı halkın protestoları sırasında polis ve özel harekât timi, yılların verdiği alışkanlıkla kalabalı&cu.ren;ın içine arabayla dalıyor, suratlarında kar maskeleriyle savaş düzeni alıp ateş açarak depremzedeleri yatıştırmaya çalışıyordu. Başbakan ‘istihbari kaynaklarından’ aldığı habere göre orada da provokatörler saptamıştı.

AKP treniyle çıkmış bulunduğumuz yolculukta korkarım bizi daha çok felaket bekliyor.

Yıldırım Türker
Radikal/26.07.2004



Dar alanda iktidar cinayetleri

Eğri oturup doğru konuşalım. Türkiye’de, uzun süredir hükümetler dar bir alanda icraat yapmaya çalışıyorlar.

Neden dar alanı Malum: Dünyanın en borçlu ülkelerinden biri durumuna düşünce, borçları çevirme ve faizleri ödeme en ön plana geçip ve bunların tahsili için IMF dizginleri ele geçirince, gerçek iktidar, seçilmiş hükümetlerde değil, IMF’nin elinde.

Bütçenin üçte ikisi daha baştan borç fazine ayrılınca, hükümet etmek, bütçenin üçte birine kadar daraltılmış alanda boy göstermekten ibaret kalıyor. O nedenle, her ne kadar, tek başına iktidar gibi haşmetli söylemleri olsa da AKP hükümetinin de icraat alanı, üçte bir bütçe ile sınırlı dar alan iktidarıdır.

Böylesi daraltılmış bir alanda, özellikle ulaştırma, sanayi, enerji, tarım vb. yatırımcı bakanlıkların varlıkları ile yoklukları tartışma götürür. Bütçenin değil yüzdeleri, bindeleri ile ifade edilecek güdük bütçeleri var bu bakanlıkların ve dostlar alışverişte görsün misali icraat sergiliyorlar..

Bütçenin yarısının faize bloke olduğu veri durumda, karayolu, demiryolu, havayolu ile ilgili Ulaştırma Bakanlığı bütçeden yüzde 0.2, ya da binde 2 pay alıyor!...Yol, liman, havaalanı ile ilgili Bayındırlık ve İskan’ın payı binde 7!..

Kamu yatırımlarının bütçede yüzde 5’in altına düştüğü şartlarda, bu bakanlıklar da, Alicengiz oyunları ile icraat sergilemeye hevesleniyorlar. Hızlandırılmış demiryolu cinayetine yol açan gelişmelerin altında bu dar alan iktidarı olma gerçeği vardır. Bu gözardı edilmesin. Çünkü gündemde, bu dar alan iktidarının daha başka çamlar devirme, yüzlerce cana malolacak “kazalar”a yol açma ihtimali var..

Hızla yıpranan ulaştırmaya, enerjiye, tarımsal altyapıya, kentsel altyapıya, turizm altyapısına, borç faizlerinden gözaçıp da para bulamayan, ama bir şeyler de yapıyormuş görünmek isteyen iktidar, bu kadar daraltılmış alanda ancak, “hızlandırılmış tren” gibi, altyapısı çürük maceralara meyledip, onlarca insanımızın kaybına malolan icraatlarla tatmin arıyor...

Bu, daraltılmış bütçelerin belirlediği daraltılmış iktidarın başımıza açacağı felaketler listesinde, olası bir deprem için bugünden alınması gereken önlemleri almayıp adamsendeciliğin yol açacağı büyük kayıpları görmek için kahin olmaya gerek var mıı

Bu, daraltılmış bütçelerin belirlediği daraltılmış iktidarın başımıza açacağı felaketler listesinde, altyapıya ciddi bir yatırım yapmadan sivil havacılığı çetin bir yarışa sokmuş olmanın yol açacağı büyük kayıpları görmek için kahin olmaya gerek var mıı

Bu, daraltılmış bütçelerin belirlediği daraltılmış iktidarın başımıza açacağı felaketler listesinde, yine altyapıya ciddi bir yatırım yapmadan büyük kentlerde bir sel, bir yangın, bir başka doğal felaketin yol açacağı büyük kayıpları görmek için kahin olmaya gerek var mıı

Bu, daraltılmış bütçelerin belirlediği daraltılmış iktidarın başımıza açacağı felaketler listesinde, sağlığa yüzde 2, eğitime yüzde 7 payı yeterli görüp insanımızın sağlığını ve geleceğini bilinmeze itmenin yol açacağı büyük kayıpları görmek için kahin olmaya gerek var mıı

Açık olan bir gerçek var. Tükenen altyapıya ayıracak kaynak yoksa, felaket de gelir. Bu yaklaşan felaketi görmezlikten gelip “imaja oynama”nın sonu da hızlandırılmış demiryolu cinayetleridir.

Mustafa Sönmez
26 Temmuz 2004