24 Eylül 2005 Sayı: 2005/38 (38)

  Kızıl Bayrak'tan
  Direniş geleneği bu topraklarda bitirilemez!
  Erdoğan New York'ta umduğunu bulamadı
  TMY Yasası ve düzenin çıkmazı
  Türk-İş ve Emek Platformu; İhanete devam!
  DİSK bu kadar sahipsiz mi?
Ulusalcı faşistlerin Kürt düşmanlığı
New York'ta BM Milenyum Doruğu yapıldı
  Serna ve Seral işçileri grevde!
  Sözleşmeli öğretmenlik ya da kölelik
  12 Eylül hukuku sürüyor: Yeni yasal düzenlemeler /Y. Akkaya
  ÇHD'nin açıklaması; Polis copları çalışırken fonda DİSK vardı
  Kürt hareketinden; Eylemsizlik süreci 3 Ekim'e kadar uzatıldı
  BEKO'da sadaka düzeyinde zam
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu (Orta sayfa)
  Irak'ta halklar birbirine düşürülmek isteniyor
  Basra'da halk İngiliz tanklarını ateşe verdi

  Ukrayna; '"Turuncu devrim"in erken çöküşü!

  Almanya'da seçimler ve gösterdikleri
  İMES'ten bir patron; Bahadır Tanrıkulu
  Mamak İKE; Emekçi kadınlar 1 Ekim'de buluşuyor!
  2. Çiğli İşçi Kurultayı gerçekleştirildi
  Kurultay çalışmalarından...
  12 Eylül faşizmi üzerine-3 / M. Can Yüce
  Bültenlerden / OSB-İMES İşçi Bülteni
  Basından: Galataport tezgahı /Mustafa Sönmez
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Ulucanlar'dan öğrenmek...

Direniş geleneği bu topraklarda bitirilemez!

Ulucanlar katliamının üzerinden 6 yıl geçti. 26 Eylül ‘99'da Ankara'nın göbeğinde gerçekleşen bu katliam hepimizin hafızalarındadır. Şehrin merkezinde bir cezaevinin nasıl saatlerce tarandığını, devrimci tutsaklara bombalarla, tazyikli sularla, coplarla saldırıldığını, 10 devrimcinin işkencelerle katledildiğini, cezaevi hamamında saatler boyunca süren işkence seanslarını unutmak mümkün değil.

Devlet Ulucanlar'da katliamcı geleneğini bir kez daha tescil etti. Ancak Ulucanlar'daki katliam cezaevlerinde yaşanan ne ilk katliamdı, ne de son olacaktı. Buca, Diyarbakır, Ümraniye katliamları Ulucanlar'la devam etmiş, sonrasında ise en kanlı ve kapsamlı cezaevi operasyonu olarak 19 Aralık gerçekleşmişti.

Ancak Ulucanlar'ı tek başına cezaevlerine yönelik katliamlardan biri saymak, toplumsal-siyasal gelişmeler içinde devletin zindanlara yönelik politikasını açıklamak için yetersizdir.

Ulucanlarla hücre saldırısının ilk adımı atıldı!

Sermaye sınıfının işçi ve emekçilerilere yönelik saldırıları hayata geçirebilmesi için toplumsal muhalefeti sindirmesi ve bunun en temel güvencesi olarak devrimci hareketi teslim alabilmesi gerekiyordu. Bu sindirme sağlanmadan İMF-TÜSİAD programları çerçevesinde ücretleri düşürmek, sosyal güvenliğin tasfiyesinin bir adımı olarak emeklilik yaşını yükseltmek, örgütlülükleri dağıtmak vb. saldırıları hayata geçirmek bu kadar olamayacaktı.

Bu çerçevede saldırının sivri oku devrimcilere, özellikle de devrimci tutsaklara yöneltilmişti. Devrimci tutsakları teslim almayı amaçlayan hücre saldırısının hazırlıkları yıllardan beridir yapılmaktaydı. Gelinen aşamada bu saldırının başlatılması devlet cephesinden artık kaçınılmaz hale gelmişti. Bunun için uzun süredir belirgin bir direniş odağı haline gelmiş bulunan Ulucanlar seçilmiş ve daha sonra ülke çapında genelleştirilecek olan saldırıya buradan başlanmıştı.

Devlet Ulucanlar'da devrimci iradenin sert duvarına çarptı!

Devletin hücre saldırısına Ulucanlar'daki devrimci tutsaklar ölümüne bir direnişle yanıt verdiler. Teslim olun çağrılarını “Asıl siz teslim olun!” kararlılığıyla yanıtladılar. Çünkü teslim alınmak istenen devrimci tutsakların bedenleri değil inançları, iradeleri, devrime ve sosyalizme inanan yürekleri, işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş mücadelesine olan bağlılıklarıydı.

Bu nedenle Ulucanlar'da devletin katliamcı kimliğinden çok devrimci irade ve direniş geleneği öne çıkmıştır. Ulucanları tarihe yazdıran, hücre saldırısına karşı yürütülecek mücadeleye yön veren de bu yanıtın kendisi olmuştur. Bu yanıt, düşmanda büyük bir öfke uyandırmış, devrimciler cephesinden ise büyük bir güç, moral ve övünç kaynağı olmuştur. Ulucanlar direnişi tarihe adını altın haflerle yazdırmıştır.

Direniş 6 yıldır zindan duvarlarını aşıyor!

Geçen 6 yıllık zaman diliminde zindanlarda Ulucanlar ruhuyla direniş sürüyor. Kuşkusuz zindanlardaki direniş geleneği Ulucanlar'da başlamadı. Hücre saldırısının başlangıç vuruşu olan Ulucanlar'da faşist sermaye devletine verilen net ve kararlı yanıtın sürecin ileriki aşamalarına da yön verdiği bir gerçektir. Zindanlarda son 6 yıldır iki iradenin an be an çarpışmasına tanık oluyoruz. Devletin ancak baskı, zor ve şiddet ile ayakta durabilen iradesi ile gücünü işçi ve emekçilerin haklı davasından, sosyalizme inancından alan devrimci irade çarpışıyor.

Bu irade Ulucnlar'dan sonra Bergama ve Burdur'da da karşı karşıya geldi. Ölüm Orucu direnişiyle sürdü ve onu boğmaya yönelik 19 Aralık operasyonunda tüm cezaevlerinde en kapsamlı haliyle yaşandı. Katliam operasyonunun ardından aynı kararlılıkla süren Ölüm Orucu direnişi sürecinde tüm cezaevlerinde, hücrelerde, hastanelerde yeniden yeniden sınandı.

5 yıldır hücrelerde tecrit devam ediyor. Tecrite karşı devrimci tutsakların farklı biçimlerde direnişi de devam ediyor. F tipine karşı Ulucanlar'da verilen yanıt bugün tecrit duvarlarında yankılanıyor. Aynı bahçe içinde bir cezaevinden diğerine yaşanan sürgünler yine direnişle karşılanıyor. Tutsaklara “slogan atmak yasak”' denildiğinde sloganları daha bir gür, daha bir güçlü atılıyor. Bugün “umut dolu” mektuplara yasaklarla karşılık veriliyorsa, daha çok sayıda, daha umut dolu, daha coşkulu mektuplar yazılıyor. Bugün türkü söylemek yasaklanıyorsa, inadına daha güçlü kavga türküleri söyleniyor. Yıllardır görüşe/mahkemeye giden çıplak ayaklar yere daha emin adımlarla basıyor.

Çünkü kanla yazılan tarih silinmiyor!

------------------------------------------------------------------------------------

6. yılında Ulucanlar direnişi

Ulucanlar katliamının üzerinden 6 yıl geçti. Her yıldönümünde olduğu gibi bu yıl da katliamı lanetleyecek, katliamda şehit düşen devrimcileri ve yoldaşlarımızı anacağız.

Ancak bu çerçevede yapılacakları alışılageldik anma etkinlikleriyle sınırlı, bir görevin yerine getirilmesi biçiminde algılamamak gerekiyor. Ulucanlar katliam ve direnişinin yıldönümü, Ulucanlar'ı doğuran nedenlerin ve Ulucanlar'da yaratılan değerlerin anlaşılması ve yeniden öğrenilmesiyle birleştirilmeli, Ulucanlar bugünü anlamada ve anlamlandırmada bir rehber olmalıdır. Zira Ulucanlar gerçeği, devrimci tarihimizin akışı içerisinde bir mihenk taşı olma özelliğine sahiptir. Tarihi bilmek ile tarih bilincine sahip olmak iki farklı şeydir. Tarihi bilmek, onu tozlu raflara terkederek iş düştüğünde el atmak iken; bir tarih bilincine sahip olmak, dünü bugüne taşımak, dünün dersleriyle donanmak, değerleriyle beslenmek, bugününü anlamlandırmak ve geleceğe köprü kurmak demektir.

6. yılında Ulucanlar katliamı ve direnişini gerçek anlamına ve önemine uygun olarak anmanın gerçek karşılığı işte burada yatmaktadır.

Zindanlar özellikle 12 Eylül sonrasında düzen-devrim mücadelesinin çatışmalı bir biçimde sürdüğü bir ön cephe haline gelmiştir. Bu süreç içerisinde Ulucanlar kadar vahşi bir dizi katliam yaşanmıştır. 12 Eylül'ün hemen ardından zindanların nasıl bir irade savaşımı alanı haline geldiğini biliyoruz. Bu dönemde vahşet ve teslimiyet kadar direnişin de en ileri örneklerine tanık olunmaktaydı. Zindanlardaki bu süreç devrimci hareketin geleceğini etkileyen bir özellik taşıdı. Zindanlarda diz çökenler, dışarıda da tasfiyeciliğin bayraktarlığını yaptılar. Her türlü işkence ve baskıya karşı koyanlar ise devrim bayrağını taşımayı sürdürdüler. 12 Eylül'le devrimci hareket nezdinde yaratılan moral ve siyasal çöküntü atmosferi zindanlarda sergilenen bu direnişçi kimlikle bir parça dağıtıldı. Devrimci hareket moral buldu, sonrasında yaşanacak yeni bir toparlanma için dayanak sağlandı. Bu bakımdan Diyarbakır örneği son derece anlamlı, önemli ve açıklayıcıdır. Diyarbakır zindanında bedenlerini tutuşturarak teslimiyete ve ihanete karşı koyan direnişçilik, Kürt ulusal hareketinin sonraki gelişiminde çok özel bir yere sahiptir.

Bu son örnekte olduğu gibi zindanlar toplumsal mücadelenin önemli bir belirleyeni durumundaydı. Genel toplumsal hareketin durumu ne olursa olsun, zindanlar bu konumunu ve rolünü uzun bir süre, elbette büyük fedakarlıklar ve devrim tarihimizde özel yer kazanan sayısız direnişlerle korumuştur. ‘96 ÖO direnişi bu bakımdan oldukça önemli bir anlama ve etkiye sahiptir. Öyle ki, egemenler cephesinden zindanların teslim alınması, bu direniş odağının yokedilmesi, ‘96 ÖO direnişinden sonra çok daha acil ve hayati bir ihtiyaç olarak görülmüş ve uzun vadeli stratejik planlamalara konu edilmiştir. Amaç, devrimci hareketin en önemli moral dayanaklarından birinin ne pahasına olursa olsun çökertilmesidir. Böylece toplumdaki direnme eğilim ve arayışların de önünü almaktır. Bu nedenle devlet, '96 ÖO direnişi karşısında aldığı ağır yenilginin sarsıcı sonuçlarından da dersler çıkararak kapsamlı bir saldırı programı hazırlamış ve sistematik bir biçimde uygulamıştır. İşte Ulucanlar vahşeti, bu saldırı programının ilk adımı olarak devreye sokulmuş, böylelikle daha kapsamlı saldırıların yolu açılmaya çalışılmıştır. Bugün bu saldırı programının sistematiği ve sonraki hedefleri yeterli bir açıklığa sahiptir. Kuşkusuz hücre saldırısı ve 19 Aralık katliamından sözediyoruz.

Düzenin zindanlara yönelik stratejik saldırı planının ilk adımı olarak sahnelenen Ulucanlar hamlesi, tüm vahşetine karşın devrimci hareket cephesinden ortaya konulan büyük direnişçilikle boşa çıkarılmıştır. Bu büyük direniş, bir bütün olarak saldırı programının kendisini boşa çıkaracak önemli bir moral ve siyasal zemin hazırlamıştır. Sermaye iktidarının bu ilk hamlesi devrimci tutsakların baş eğmeyen direnişçiliği karşısında amacına ulaşmamış, genel saldırı planı da tehlikeye düşmüştür. Elbette Ulucanlar direnişiyle yaratılan bu olumlu atmosfer ve bir dizi siyasal olanak ancak, genel sınıf mücadelesi alanında bir dizi görevin yerine getirilmesi yoluyla hakkıyla değerlendirilebilirdi. Ulucanlar direnişinin ardından gelişmeler tersi bir yönde yaşanmış ve devletin hücre sadırısında başarıya ulaşmasıyla sonuçlanmışsa, bunun gerisinde aynı zamanda Ulucanlar'ın yarattığı moral-siyasal zeminden hakkıyla yararlanamamak da vardır.

Bir avuç devrimcinin kendilerine yönelen vahşi bir saldırı karşısında gösterdikleri bu destansı direniş, devrim ve parti tarihimizde özel bir yere ve anlama sahiptir. Düzen tarafından örgütlenen teslimiyet ve tasfiyecilik saldırısına karşı bir bayraktır Ulucanlar direnişi. Katliamın gerçekleştirildiği dönemin en önemli özelliği, İmralı tasfiyeciliğinin sarsıcı etkiler yaratan o ilk evresine denk gelmesidir. Bu devletin İmralı teslimiyetinin yarattığı olanaklara dayanarak devrimci mücadele düşüncesi ve çizgisine karşı kapsamlı bir politik ve moral saldırı başlattığı bir dönemdir. Ulucanlar'da sergilenen devrimci direnişçi tutum bu gerici kampanyaya anlamlı bir yanıt oluşturmuş, tasfiyeciliğe ve teslimiyetçiliğe karşı etkili bir darbe olmuştur.

O gün Ulucanlar'da teslimiyete karşı “esnemektense kırılırız” diyerek bedenlerini siper edenler, sonuçta kırılma pahasına devrim bayrağını yükseklerde tutarak böylece geleceğe kalmışlardır.