24 Eylül 2005 Sayı: 2005/38 (38)

  Kızıl Bayrak'tan
  Direniş geleneği bu topraklarda bitirilemez!
  Erdoğan New York'ta umduğunu bulamadı
  TMY Yasası ve düzenin çıkmazı
  Türk-İş ve Emek Platformu; İhanete devam!
  DİSK bu kadar sahipsiz mi?
Ulusalcı faşistlerin Kürt düşmanlığı
New York'ta BM Milenyum Doruğu yapıldı
  Serna ve Seral işçileri grevde!
  Sözleşmeli öğretmenlik ya da kölelik
  12 Eylül hukuku sürüyor: Yeni yasal düzenlemeler /Y. Akkaya
  ÇHD'nin açıklaması; Polis copları çalışırken fonda DİSK vardı
  Kürt hareketinden; Eylemsizlik süreci 3 Ekim'e kadar uzatıldı
  BEKO'da sadaka düzeyinde zam
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu (Orta sayfa)
  Irak'ta halklar birbirine düşürülmek isteniyor
  Basra'da halk İngiliz tanklarını ateşe verdi

  Ukrayna; '"Turuncu devrim"in erken çöküşü!

  Almanya'da seçimler ve gösterdikleri
  İMES'ten bir patron; Bahadır Tanrıkulu
  Mamak İKE; Emekçi kadınlar 1 Ekim'de buluşuyor!
  2. Çiğli İşçi Kurultayı gerçekleştirildi
  Kurultay çalışmalarından...
  12 Eylül faşizmi üzerine-3 / M. Can Yüce
  Bültenlerden / OSB-İMES İşçi Bülteni
  Basından: Galataport tezgahı /Mustafa Sönmez
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

New York'ta Milenyum Doruğu...

“Terörle mücadele” zirveye damgasını vurdu

Aralarında Tayyip Erdoğan'ın da bulunduğu 170'ten fazla ülke liderinin katıldığı, üç günlük Birleşmiş Milletler Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi geçen hafta yapıldı. BM'nin kuruluşunun 60. yıldönümüne denk getirilen zirveye büyük önem atfedilmişti. Ancak sonuçta “dağ fare doğurdu!”

Aslında ortaya çıkan sonuç hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü böyle olacağı zirve öncesinden de belliydi. Sonuç bildirgesinin baştan sona değiştirilmesini, ABD'nin yeni atanan BM temsilcisi John Bolton başkanlığındaki ekip sağladı. Bush liderliğindeki neo-faşist şebekenin etkin isimlerinden biri olan Bolton, savaş kundakçılarını rahatsız edebilecek ifadeleri sonuç bildirgesinden ayıklattırdı. Bu arada Bolton, BM'nin 600 konuda reforma gitmesinin zorunlu olduğunu iddia ediyor. Anlaşılan, BM'nin emperyalist savaşı yürüten şeflerin istediği noktaya gelebilmesi için epey yol katetmesi gerekiyor.

Birleşmiş Milletler yöneticileri ile bazı emperyalist devletler, “Milenyum Doruğu” dolayısıyla kulağa hoş gelen, ancak yerine getirilmeyecek bir vaatler manzumesi sunmaya hazırlanıyordu. Örneğin açlık ve yoksulluk sorununa, sağlık, eğitim gibi sosyal alanların iflasına, küresel ısınmaya, devam eden çatışmalara, yoksul ülkelerin borçlarının silinmesine, nükleer silahlanmaya, kadın ve çocukların içinde bulunduğu korkunç duruma vb. çözüm üretmek için somut adımların atılacağı söyleniyordu. Oysa ABD emperyalizmi, bırakalım sözkonusu sorunların tartışılmasına, telaffuz edilmesine bile tahammül etmedi.

Kapitalist emperyalizmin dolaysız ürünü olan, gelinen aşamada evrensel boyutlar kazanan bu felaketlere BM'nin çözüm üreteceğini iddia etmek, kuşkusuz tam bir riyakarlıktır. ABD'nin isteği doğrultusunda hazırlanan sonuç bildirgesinde, bu sorunlardan yalnızca çarpık bir şekilde sözedilmesi de bunun böyle olduğunu göstermiştir. Dahası, Bolton gibi bir savaş kundakçısının istediği içerikte bir sonuç bildirgesinin kabul edilmesi, BM'nin nasıl bir çukurda debelendiğinin somut göstergesi olmuştur.

Yayınlanan sonuç bildirgesine esas olarak “terörle mücadele” konusunda alınacak önlemler damgasını vurmuştur. Ankara'dan giden işbirlikçi takımı da bildirgeye tam destek vermiştir. Sermaye medyasının bildirdiğine göre, başta “terörizm” konusu olmak üzere Türkiye'nin belgede yeralmasını istediği tüm unsurlar taslağa girmiştir. Hatta bazı sermaye kalemşörleri, Tayyip başkanlığındaki heyetin, sonuç bildirgesinde terörizmin yalnızca sivillere yönelik saldırılar olarak tanımlanmasının önüne geçtiğini ifade etmektedir. Bu iddiaya göre, BM belgelerinde asker, polis ve güvenlik görevlilerine yönelik saldırıların terörizm kapsamı dışında tutulmasının ilk kez önüne geçilmiş oldu.

Kabul edilen 35 sayfalık bildirinin, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın “Daha Geniş Özgürlük” adlı raporunun çok gerisinde kaldığı genel kabul görüyor. Sözkonusu bildirinin birkaç maddesine bakalım.

“Her kim tarafından, her nerede ve her ne sebeple işlenmiş olursa olsun bütün şekilleri ve tezahürleriyle, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik en ciddi tehditlerden birini oluşturan terörizmi şiddetle kınıyoruz” ifadesi yeralıyor bildiride.

“2010 yılı itibarıyla yoksullukla mücadele için yılda 50 milyar dolarlık ek bir bütçeye ulaşılması öngörülüyor.”

Ayrıca, ağır borç yükü bulunan fakir ülkelerin borçlarının tamamının silinmesi, gelişmekte olan ülkelere uzun vadeli krediler yoluyla borçlarını çevirme imkanın tanınması, sürekli borç yükü altındaki ülkelerde bu borçların hafifletilmesi ya da yeniden yapılandırılmasına yönelik “çağrı ”da yeralıyor. Sadece “çağrı” ile hiçbir ülkenin borcunun silinmeyeceğini herkes biliyor. Dahası, hergün binlerce insanın açlıktan öldüğü Afrika'dan bile İMF, Dünya Bankası gibi emperyalist kurumlar eliyle milyonlarca dolar sızdıranların böyle bir çağrıda bulunması, açlıktan ölenlerle alay etmekten başka bir anlam taşımıyor.

Bildirgede, 60. dönem içinde bir BM İnsan Hakları Konseyi kurulması konusunda da anlaşma sağlandığı ve halihazırda 13 ülkeden 32 milyon dolar bağış elde eden “Demokrasi Fonu”nun kuruluşunun ülkeler tarafından kabul edildiği söyleniyor. Oysa, “demokrasinin evrenselliği”nden sözeden bu gerici güçler, dünyanın her tarafında polis devletine doğru hızla yolalıyorlar.

Büyük iddiaların ardından yayınlanan bu sonuç bildirgesi, BM'nin içi boş bir kabuğa dönüştüğünü tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortaya koymuştur. Bizzat Kofi Annan bunu, “utanç verici bir durum” diyerek itiraf etmek zorunda kalmıştır.

Birleşmiş Milletler, başını ABD emperyalizminin çektiği bir emperyalist-kapitalist devletler topluluğudur. Sözü edilen tüm sorunlar, bizzat emperyalist-kapitalizmin ürünüdür. Dolayısıyla, bu sorunlara çözüm getirmek bir yana, tüm dünyada yıkım ve terör politikalarını egemen kılmaya çalışmaktadırlar. BM zirvesi bunu bir kez daha tüm açıklığıyla ortaya koymuştur. Emperyalistler “demokrasi” sıfatıyla kutsadıkları kanlı düzenlerini korumak (dolayısıyla Afrikada açlığı, Ortadoğu'da işgal ve imha saldırılarını, dünyanın yarısında azgın bir sömürü ve soygun politikalarını vb. sürdürmek) için zirvede terör tanımını değiştirmişlerdir. Bu yeni tanıma göre, Irak'ın işgali sırasında ve sonrasında sivil halkı sistemli bir katliama tabii tutan ABD ordusu değil, işgale karşı direnen Irak halkı teröristtir.

Gerçi BM'nin tutumu, Milenyum Zirvesi (ve zirvede yeniden tanımlanan bu terör kavramı) öncesinde de çok farklı değildi. Dünya, ABD'nin GOP çerçevesinde başlattığı askeri saldırılarına karşı BM'den kaale alınır bir tepki duymadı, görmedi. Bizzat ABD tarafından yönetilen bir kuruluştan ABD'ye karşı bir tavır da beklenemezdi zaten. Bu son kararı sadece, bu geleneksel tutumun resmileştirilmesi olarak okumak gerekir.

Sonuçta, asıl niyet ve amaçları perdelemek niyetiyle bahsedilmiş dahi olsa, sonuç bildirgesinde anılan pek çok ciddi/acil sorunun çözümü, o sorunları yaratan sistemi kutsayan BM gibi kurumları da karşısına alacak bir anti-emperyalist/anti-kapitalist mücadeleyi acilen yükseltmekten geçmektedir. Savaşları-savaş kundakçılarını, kitlesel açlıkları-açlıktan toplu ölümleri, doğanın katledilmesini vb., vb. istemeyenler, kapitalizmi de istememek zorundadır. Herşey bu derece aleni hale gelmişken, hem “demokratik” sistemi koruyalım hem bu “arızaları” giderelim demek, sahtekarlığın ötesinde, halklarla dalga geçmektir.

BM zirvesinin dünya halklarına gösterdiği tek şey, sosyalizmin ne kadar acil ve yakıcı bir ihtiyaç haline geldiğidir.

------------------------------------------------------------------------------------------

Chavez BM kürsüsünden emperyalist saldırganlığı mahkum etti

Milenyum Zirvesi fiyaskoyla sonuçlansa da, bu kez farklı bir gelişmeye tanıklık etti. Bu gelişme, Venezüella Devlet Başkanı Chavez'in zirvede bazı çarpıcı gerçekleri dile getirmesi sayesinde oldu. Chavez'in “en çok alkış toplayan” konuşmacı olması, aslında bilinen fakat dile getirilemeyen gerçekleri cesaretle ortaya koyduğunu gösterdi.

Irak işgalini mahkum eden Chavez, BM'nin onayı olmadan Irak'ta savaş verilmesinin ABD'nin BM'ye saygısı olmadığını gösterdiğini söyledi. Chavez, “asla kitle imha silahları yoktu, ama Irak bombalandı ve BM'nin itirazlarına rağmen işgal edildi ve hala işgal devam ediyor” dedi. Bush yönetimini Irak'ta “caniyane bir savaş” vermekle suçlayan Chavez, “Biz bunun yanlış bir savaş olduğunu biliyorduk. İşte bu nedenle biz BM'nin, Genel Kurul kararlarına saygı göstermeyen bu ülkeyi terketmesini öneriyoruz” diye konuştu. Chavez, yeni BM Genel Merkezi'nin birçok gelişmekte olan ülkenin bulunduğu güneyde olması gerektiğini de dile getirdi.

ABD yetkililerinin, kendi güvenlik şefi ve doktorlarının New York'ta uçaktan inmesine izin vermediğini, bu kişilerin uçakta beklemek zorunda bırakıldığını bildiren Chavez, ABD için“terörist bir devlet” deyimini kullandı. Chavez Bush'un da “dünya için bir tehdit” olduğunu söyledi.

Üye ülkelerin en makul yoksulluğu azaltma hedeflerine bile ulaşmakta başarısız olduğunu vurgulayan Chavez, “Birleşmiş Milletler işe yaramıyor” tespitini yaparak, BM'nin içinde bulunduğu duruma işaret etti.

Chavez'in konuşması olağandışı biçimde alkış aldı. Dünya liderlerine verilen konuşma süresinin beş dakika olmasına rağmen konuşmasına devam eden Chavez, oturum başkanı tarafından ikaz notu ile uyarıldı. Ancak notu yere atan Venezüella Devlet Başkanı, “eğer Bush açılışta 20 dakika konuşabildiyse ben de konuşurum” diyerek 20 dakika süreyle konuştu.

Haydutbaşı Bush'a açık tavır alan Chavez, “sayın Bush, tüm dünyayı tehdit eden en büyük kabalığı ve en vahşi kapitalizmi temsil ediyor” dedi. Bu konuşma ile Chavez dünyanın ezilen halklarına tercümanlık yapmış oldu.